Ülkemizde jazz müziğini festival kapsamında kitlelerle buluşturarak bir ilki gerçekleştiren Akbank, Avrupa’nın en tanınanları arasına katmış olduğu festivali 27. kez bizlerle buluşturuyor. Dünyanın en yetenekli müzisyenlerinin yanı sıra, adından sıklıkla söz ettirecek olan ve umut vaat eden yeni, yerli ve en taze isimleri de sahnelere katarak müzikal gelişimlerinde katkıda bulunuyor. Bizlere de her Kasım ayında olduğu gibi sürprizleri sabırsızlıkla beklemek ve konserlerin son notasına kadar doyasıya zevk almak düşüyor.
Senelerin hızla akıp gitmesini, nesillerin kendisini her fırsatta yenilemesini ve müzik kültürünün de her saniye gelişmesini yakından takip eden Babylon, bu sene bünyesinde gerçekleştireceği 15 performans ile festivalin en hareketli mekanlarından birisi olacağa benziyor.
Jazz Dergisi olarak yakından takip edeceğimiz 27. Akbank Jazz Festivali’nin en ses getirecek konserlerinden biri de, İlhan Erşahin’in ilk kez canlı olarak izleme şansı bulduğum projesi “Istanbul Sessions” oldu. 2008’de başlayan proje ile (remix albümlerini de düşünürsek) toplamda 5 albüm yayınlayan Erşahin’e, albümlerden başarılı bir seçki yaptığı Babylon konserinde bas gitarda ve perküsyonda “Wonderland” projesi konserlerinde de yanıbaşında olan Alp Ersönmez ile İzzet Kızıl, davulda da Turgut Alp Bekoğlu eşlik etti.

İlhan Erşahin (Photo: Özgür Şamlıoğlu)
Grup konsere hareketli bir parça ile başladı. Aldığım bilgiye göre bu parça kısa vakitte bizlerle birlikte olacak olan yeni albümde yer alacak. Erik Truffaz ile yaptıkları ilk albümden, ikinci albüm “Night Rider”dan ve son albüm “Istanbul Underground”dan parçalar ile klasik Babylon müziğine ve İlhan Erşahin’in yarattığını düşündüğüm orijinal ‘Nublu müziğine’ sadık kalarak, ilk parçadan itibaren mekanı dolduran müzikseverleri transa geçirerek sahiden de “yarın olmayacakmış gibi” dans ettiriyor. Parçalar da arka arkaya geliyor tabii: “Sarıyer”, “Falling”, “Etnik”, “Freedom”, “McCoy” ve daha fazlası… Alp Ersönmez’in bir saniye bile düşmeyen ve tüm dinleyicileri her notası sonrası rahatlıkla mürit misali peşine takabileceği temposunun yanında, Turgut Alp Bekoğlu ile İzzet Kızıl arasındaki öyle kolay kolay bozulmayacak olan uyum, Erşahin’in bu platformda hiçbir zaman sırtının yere gelmeyeceğinin göstergesi gibi.
İlhan Erşahin müziğinin en sevdiğim yanı, yarattığı projelerdeki parçaların ortak yanlarını ortaya çıkarmaya ve kafasında yarattığı o müzikal olguyu kendimce tahmin etmeye çalışırken her seferinde çıkmaz sokağın en dibine doğru yürümem ve müthiş bir zevkle başladığım noktaya geri dönmem sanırım. Sonuçta 1997 yılında Larry Grenadier ve Kenny Wollesen ile yaptığı “Home” albümü ve Wax Poetic albümleri arasında ya da “Wonderland” psikolojisi ile “Love Trio” mantığı arasında belki de sadece Erşahin’in bildiği, “hadi otur, anlat bize!” desek saatlerce sıkılmadan anlatacağı tonlarca farklı hikaye var.
Babylon’dan bir kere daha İlhan Erşahin geçti. Sevdiği karakterlerden aldığı kuvvetle bizlere bildiği ve sevdiği hikayesini anlattı, ve gitti. Kısa vakitte tekrar gelsin isterim, zira böyle güzel hikayeler dinlemeyeli çok olmuş, onu fark ettim.