Ben geçmişte, New York doğumlu, yedi yaşındayken, Amerikalı babası, Türk annesi ve kız kardeşi ile İstanbul’a gelmiş, müzik dünyasının yakından tanıdığı, jazz duayeni Ali Perret ile bir röportaj yapmıştım, yıllar sonra tekrar vesile olunca acaba bu günlerde neler yapıyor diye merak edip araştırdım ve Melis Danişmend’in yapmış olduğu röportaj karşıma çıktı. Başlığı şöyle idi ve bana göre Ali Perret’i mükemmel olarak özetliyordu:
“Müzisyen, denizci Ali Perret’nin özgürlüğü hep merkezde tuttuğu, ilham veren hayat hikayesi”…
Önce bunun üstüne ne konulur ki diye düşündüm ama sonra her röportajın insanın hayat yolculuğunda bir anı gösteren fotoğraf olduğunu hatırladım, bakalım kaptanın seyir defterinde bugün ne yazıyor diye merak ettim ve onunla Nişantaşı Zeynel Kafe’de soğuk bir kış günü çok sevdiği jazz’dan ve denizden mütavazı birer peynirli simit yerken dertleştik. Ama siz bunu peynir ekmek kabul edin, olur mu?
Şu an evde aralıksız her gün piyano çalışıyorum. Farklı gruplarla, müzisyen arkadaşlarımla, farklı yerlerde konser veriyoruz. En son Salt Galata’da ve Kaset Mitanni’de, Meriç Demirkol ve Şenol Küçükyıldırım ile “Sınırsızlık” performansını gerçekleştirdik. Ekim ayında İsviçre Luzern’de “Ali Perret’s DU.DU” grubunda birlikte çaldığım, dünyaca ünlü duduk ustası Suren Asatryan ile konserimiz var. Ocak sonunda, New York’ta yaşayan müzisyen arkadaşım Timuçin Şahin ile tekrar bir konserimiz olacak. Ayrıca yine Ocak sonunda, TRT Caz Müzik Orkestrası ile, bestelerimin big band icrasından oluşan bir konserim olacak, eğer son dakika değişikliği olmazsa. Yoğun olarak şu an bu konserler için çalışıyorum. Şubat ayında, sömestr tatilinde, Bergama’da, Timuçin Şahin idaresinde, Türkiye’den ve yurtdışıdan değerli müzisyen ve eğitmenlerin katılımıyla, ikincisini gerçekleştireceğimiz atölye çalışmalarına eğitmen olarak katılacağım. Özel dersler de devam ediyor.
Müzik ve deniz her zaman hayatımın merkezinde yer alan iki tutkum olmuştur. 2007 yılında denize indirdiğim, özel yapım, 20 metrelik Tirhandil bir teknem var; “Trippin”. Afro-Amerikan sokak dilinde jazz demek. Daha evvel yapmış olduğum “Acid Trippin” ve “Mingus Trippin” albümlerinin üçüncü ayağı bu teknem. Üçlemenin son halkası. Deniz her zaman çok sevdiğim bir iş oldu ve teknemi yabancı misafirlere kiralamam istediğim müziği yapmama aracı oldu. Bu yüzden kendimi hep şanslı hissettim. Böylece iki tutkumu da hayata geçirme lüksüne sahip oldum. Ancak artık sadece müzik ve eğitime konsantre olmak istediğimden dolayı bu sene teknemi satıp sadece kendim gezmek için başka bir tekne alacağım.

Ali Perret (Photo: Tunçel Gülsoy)
Son zamanlarda müzik alanında neler yaptığından bahsettik:
Son iki yıldan beri bir müzik grubum var, işin ilginç tarafı uzun yıllar uzak durduktan sonra etnik çalışmaya girmiş olmam. Bu güne kadar etnik müziklerin jazz ile iyi karıştığını düşünmüyordum. Ben Anadolu Halk Müziği’nin öz halini seviyorum, özellikle de aşıklar geleneğini.
Yeni bir albüm yayınlamaya hazırlanıyoruz, grubumun adı “Ali Perret’s DU.DU“. Erivanlı duduk ustası Suren Asatryan, benim arkadaşımdır. Niye birlikte çalmayalım diye başladık, önce Bodrum’daki kulübüm Pannonica’da üç gün birlikte çaldık, hoşumuza gidince geliştirdik.
Bu grupta Oğuz Büyükberber bas klarinet çalıyor. Giannis Poulios Selanikli bir genç müzisyen, o keman çalıyor. Atina doğumlu, benim gibi Berklee College of Music’den, Apostolos Sideris kontrabas ile bize katıldı. Berkant Çakıcı da perküsyon çalıyor. Bu grupta bugüne kadar yapılmamış bir şey yapıyoruz. Anadolu müziklerini, çağdaş müzik ve jazz armonileri ile çalıyoruz. “On The Move” adlı bir albüm hazırladık. Mastering’ini, L.A’de yaşayan Grammy ödüllü ses mühendisi Evren Göknar yaptı. Şimdi bu albüme yurtdışında bir plak şirketi arıyorum. Sonra Türkiye’de de yayınlayacağız. Çoğumuz hem jazz hem etnik müzik konusunda çok bilgiliyiz. Bu grubu konserlerle sürdürmek istiyoruz. Ukrayna’da jazz festivalinde üç ayrı şehirde, İstanbul’da Akbank Jazz Festivali’nde Mehmet Uluğ gecesinde, Nardis’te ve Bodrum Pannonica’da konserlerimiz oldu. Bu grubun aynı zamanda belgeseli çekiliyor. 2017 yılında, Kültür Bakanlığı’nın desteklediği uzun metrajlı belgesel filmler arasında yer aldı. Başka çalışmalar da yapıyorum.
“Ali Perret’s DU.DU” grubunun ilk tohumlarının atıldığı ve 2013 yılında Ali Perret’nin Bodrum’da açtığı “Pannonica” kulübünün adının ilginç bir öyküsü var. Adını Rothschild ailesine mensup, jazz tutkusu sebebiyle tüm hayatını siyahi müzisyenlere destek olmakla geçiren (ve bu yüzden ailesi tarafından red edilen) ve tarihe “Jazz Baronesi” olarak geçen, sanat tarihinin en gizemli kişiliklerinden biri olan Barones Kathleen Annie Pannonica de Koenigswarter’dan almış. Her insan kendi değerlerine göre yaşar, Ali de bu kadın ile aynı jazz tutkusunu paylaşıyor. Ama kulüp bugün kapanmış. Neden diye sorunca anlattı;
Pannonica kulüp olarak üç sene açık kaldı, halen müzik ve sanat alanında çalışmalarını sürdürüyor. Ama 15 Temmuz’la birlikte kulübü kapatmak zorunda kaldım. İstanbul’da olsa idi belki idare edebilirdim. Aslında her jazz müzisyeninin gönlünde bir jazz kulübü açma arzusu vardır, ben bu arzumu gerçekleştirdim, ama bu kulüp aslında benim için daha çok Bodrum’a hizmet eden bir sosyal sorumluluk projesi idi. Ben bu ülke için yapmam gerekeni yapmış olduğumu düşünüyorum, artık kendim için bir şeyler yapmayı düşünüyorum. Ama Türkiye için projem hala var, onun için temaslarımı sürdürüyorum.
Bazen başka bir ülkede yaşamayı da düşünüyorum, uzun yıllar yaşadım da ama hocalarımdan birisi gerçek bir Cumhuriyet çocuğu olan Muammer Sun idi, o bize “gitseniz bile muhakkak dönün” derdi. Beni o dönemde Türkiye’ye çeken şey burada çok büyük miktarda insan yetiştirme gereksinimi olması idi. Ama benim düşündüğüm, sevdiğim jazz müziği tarzı içinde en çok rahat edebileceğim yer her zaman New York olmuştur. Fakat burada da karşıma başka bir ikilem çıkıyor, denize olan tutkum. Bu tutkum için şehir dışında olmam gerekiyor, jazz için ise kaosun içinde yani şehirde olmak gerekiyor. Aslında şehirden şehire de çok fark var. Her günü güneşli olan Kaliforniya ile sürekli kaotik New York arasında da jazz konusunda çok farklı ilhamlar var.
Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nü kurduk ve zamanında Bilgi Üniversitesi’nde çok güzel şeyler yaptık, ama gün geldi, bölümü uluslararası platforma taşımak adına yapmak istediğim şeylerin kısıtlanacağını anlayınca, 2003 yılında istifa ettim. Yönetimin sanat eğitimi ile ilgili bilgisi olmayınca? Aslında Bilgi’de oldukça özerk çalıştık. Bu öğrencilere de yansıdı, Türkiye jazz camiasına çok insan yetiştirdik. Bugün jazz camiasında faal olan müzisyenlerin yüzde yetmişi İstanbul Bilgi Üniversite’sinde bizim tarafımızdan yetiştirildi. Çok değerli müzisyenler ile bu bölümde bir araya gelmiştik. Yakın arkadaşım, şimdi hayatta değil, Lawrence Butch Morris, efsane saksofoncu Ricky Ford, Berklee’den ev arkadaşım Can Kozlu, Aydın Esen, hepimiz bu bölümde birlikteydik. Türkiye’nin en önemli çağdaş sanatçılarından Hüseyin Bahri Alptekin’de bizim bölümde ders veriyordu. Öğrencilerimiz yurtdışında burslar ve yarışmalarda birincilikler kazandı. Öğrencilerimin başarıları, bana bir eğitmen olarak tarif edilemez duygular yaşatmıştır her zaman. Otuz yıl boyunca müzisyen yetiştirdim. İstanbul Bilgi Üniversite’sinden sonra tekrar Amerika’ya New York’a gittim. Çünkü, Türkiye’de müzik ortamı çölleşmişti. Müzik çalınacak mekanlar azalmıştı. Ama gün geldi deniz beni çekti, tekrar Türkiye’ye döndüm.
Şimdi kafamda değişik bir proje var. Artık bir jazz bölümü kurmak istemiyorum.
Bir üniversitenin içerisinde bağımsız, “interdisipliner” bir bölüm kurmak istiyorum. Burada sadece jazz olmayacak, çağdaş müzik, felsefe, temel sanat eğitimleri de olacak. Çocukların algılarının en açık olduğu dönemleri 3-6 yaş arası, onlara yönelik müzik ağırlıklı bir ana okul düşünüyorum. Müziğin beyinsel gelişimi desteklediği bilimsel olarak ispat edilmiş durumda.
Ayrıca okulun dışında müziğe ve sanata ilgi duyan insanlara yönelik bir bölüm de olacak, orada müzik nedir, nasıl dinlenir öğreteceğiz. Her çeşit müziği, sanatı, hayatı kapsayacağız. Eş zamanlı olarak çağdaş sanat, film, felsefe ve farklı disiplinler de yer alacak.
Bu proje için bir sponsor aramıyoruz, bir vakıf veya üniversite ile işbirliği yapmak istiyoruz. Ben kendim bu yaştan sonra girişimci olmak istemiyorum. Ben projenin sanat, müzik ve eğitim bölümlerini yöneteceğim.
Ali Perret, Bodrum’daki kulübünde sadece jazz müziği değil, bu okul projesinde hayal ettiği bir çok başka sanat projesinin parçalarını gerçekleştirmiş. Bodrum Belediyesi ise ona sadece lafta destek vermiş, bunları söylerken içinde derin bir hayal kırıklığı olduğunu hissettim. Gene de Türkiye’nin başka yerlerinde belediyelerin desteği ile atölye çalışmaları gerçekleştiriyor. Ocak ayının ortasında Bergama’ya gideceğini söyledi, oradaki belediye bu yaratıcı müzik eğitimine destek oluyormuş.
Ali Perret terazi burcu, 30 Eylül günü doğmuş, her terazi burcu gibi enerjisi gözlerinden hissediliyor. Hayatının bundan sonrasında da müzik yapmaya ve öğrenci yetiştirmeye devam etmek istiyor. Deniz her zaman hayatının bir parçası olmaya devam edecek. Müzik ve deniz birbirini besleyen iki güzel şey onun hayatında. Yaşam tarzı da bu iki tutku arasında şekillenmeye devam edecek. Ona Jazz Dergisi okuyucuları için son olarak neler söylemek istersin diye sordum:
“Müzik insana kendisini iyi hissettirir, geliştirir, dünyaya barışı getirecek olan şey de sanattır. İnsanlara bol bol müzik dinlemelerini öneriyorum. Bir çift söz de çağdaş sanatçılara söylemek isterim, onlar sanatın birçok alanı ile ilgileniyorlar ama çağdaş müzik dinlemiyorlar, kendilerini tam bir sanatçı olarak geliştirmek için bu müziği de dinlemeleri gerekiyor”.