Bird yaşıyor! Evet, kesinlikle… Bugün hâlâ Charlie Parker’ın, namı diğer Bird’ün, adını anmadan edemiyoruz. 70’li ve 80’li yılların bütün önemli alto saksofoncularının (Ornette Coleman, Lee Konitz, Jacky McLean gibi) ondan doğrudan etkilendikleri bir yana, günümüz jazz’ının birçok unsurunu da, halen onun mirası üzerinden tanımlıyoruz. Dolayısıyla, jazz tarihindeki diğer “büyük” müzisyenler gibi, Charlie Parker’ın da hayat hikâyesine az çok aşinayız aslında. Ross Russell’ın “Bird Lives!: The High Life and Hard Times of Charlie (Yardbird) Parker” ya da Stanley Crouch’ın “Kansas City Lightning: The Rise and Times of Charlie Parker” isimli biyografi kitaplarının bu bilgi birikimine katkısı büyük (biraz daha eskilere gidersek, Robert Reisner’ın “Bird: The Legend of Charlie Parker” isimli çalışmasını da anabiliriz). Fakat ne yazık ki, bu kitapların hiçbiri Türkçe’ye çevrilmiş değil. Charlie Parker hakkında Türkçe’de yazılı bir kaynak arıyorsak eğer, jazz müziğinin geneline ilişkin kitaplardaki ilgili bölümleri bulmamız gerekiyor… Ama en azından bu konuda şanslı olduğumuz söylenebilir; çünkü Joachim E. Berendt’in, dünyanın en çok satan müzik kitaplarından biri olan ve ABD’deki üniversitelerde en çok okutulan jazz kitabı olma niteliğine sahip “Caz Kitabı: Ragtime’dan Fusion ve Sonrasına” isimli “meşhur” çalışması, 2003 yılında Ayrıntı Yayınları tarafından Türkçe’de yayımlanmıştı.
Berendt’in 500 sayfayı aşkın bu hacimli çalışmasında hiç kuşkusuz Charlie Parker da önemli bir yer tutuyor. Hatta bebop’ın ayrılmaz ikilisi olarak Dizzy Gillespie ile birlikte yaşamından anekdotlar madde madde sıralanmış. Gençliğinde neler yaptığı, ailesinin durumu, Kansas City yılları, Harlem’deki bulaşıkçılık zamanları ve tabii ki nerelerde kimlerle çaldığı… Geçtiğimiz günlerde ise, bu bildiklerimize daha “estetik” bir boyut katacak bir kitap daha çıktı Türkçe’de. Delidolu Yayınları tarafından Pınar Savaş’ın Türkçe’siyle yayımlanan “Takipçi,” Charlie Parker’a adanmış bir öykü. “Takipçi”de Charlie Parker Johnny Carter adıyla geçiyor; onu neredeyse adım adım “takip eden” de bir jazz eleştirmeni olan Bruno; Bruno aynı zamanda Johnny Carter’ın (Charlie Parker’ın) biyografisini de yazmış. Hikâyedeki gelişmeleri hep Bruno’nun gözünden izliyoruz…

Image: José Muñoz
Bird‘ün Çalkantılı Yaşantısının Son Zamanları
Joachim E. Berendt’in “Caz Kitabı”nda şöyle bir bilgi vardı örneğin Charlie Parker’la ilgili: “1946’da Charlie Parker hayatındaki ilk çöküntüyü yaşadı. Plak şirketi Dial’ın stüdyosunda ‘Lover Man’i dolduruyordu. Kayıttan döndükten sonra otel odasında yangın çıkmasına neden oldu. Çıplak ve çığlık çığlığa hole doğru koştu”. İşte, “Takipçi”nin hikâyesi, tam da bu noktadan başlıyor diyebiliriz; yani, Charlie Parker’ın parlak kariyerinin ve çalkantılı yaşantısının son zamanlarına tanıklık ediyoruz. Bu otel yangını mesela, Bruno’nun gözünden şöyle aktarılıyor: “Ertesi sabah Johnny’yi Figaro’daki polisiye haberlerin arasında buldum çünkü anlaşılan o gece otel odasını ateşe vermiş ve koridorlarda çırılçıplak koşmuş. (…) Johnny hastanede, gözetim altındaydı. (…) Hemen hastaneye gittim, basın kartım işime yaramadı. Sadece Johnny’nin sanrılar gördüğünü, bünyesinde on kişiyi delirtecek kadar esrar olduğunu öğrenebildim. Zavallı Dédée ona karşı koyamamış, içmeden devam etmeye onu ikna edememişti.”

Image: José Muñoz
Ya da yine “Caz Kitabı”ndan şunu öğrenmiştik: “Charlie Parker metroda, belli bir yere gitmeyi hedeflemeden, sık sık bütün gece tek başına yolculuk ederdi”. Bunun nedenine ilişkin başka herhangi bir ayrıntı verilmemiş, herhangi bir yorumda bulunulmamış ama “Takip”çinin sayfalarında, bu metro meselesi biraz daha deşiliyor: “Sadece metroda farkına varabiliyorum çünkü metroyla yolculuk etmek saatin içine girmek gibi bir şey. Duraklar da dakikalar gibi, anladın mı, sizlerin zamanında, şimdide öyle, ama ben bir başka zaman daha olduğunu biliyorum, düşünüyorum, düşünüyorum. (…) Bruno, sadece o anlardaki gibi ya da saksofon çalarkenki gibi yaşayabilsem, çünkü çalarken de değişiyor zaman…”. “Takip”çinin Charlie Parker’la ilgili bildiklerimize “estetik” bir boyut kattığı söylerken kastettiğim işte tam olarak buydu. Berendt’in “Caz Kitabı”nda diğerleri gibi yalnızca bir anekdot gibi aktarılan bu metro meselesi, “Takipçi” hikâyesinde varoluşsal bir katman kazanıyor. Kitabın tamamına hâkim olan bir atmosfer bu aynı zamanda. Tam da Charlie Parker’ın müziğine denk bir anlatım…

Julio Cortázar (Photo: internet/unknown)
Bu “denklik” de elbette tesadüfi değil. Ne de olsa “Takipçi,” yalnızca Latin Amerika edebiyatının değil, dünya edebiyatının önde gelen isimlerinden biri tarafından kaleme alınmış bir kitap: Julio Cortázar! Jazz müziğinin Cortázar’ın yazı hayatında merkezi bir rol oynadığını biliyoruz. Hikâyelerinin ne yönde ilerleyeceğini önceden tam anlamıyla tasarlamadığını, masaya oturup yazmaya başladığında belirlediğini söylemiş örneğin bir röportajında ve bunu da jazz’daki emprovizasyona benzetmiş. Üstelik yalnızca bu da değil; her ne kadar yalnızca kendisi için çaldığını söylese de, sonuç olarak amatör bir trompetçi aynı zamanda Julio Cortázar. Bu arada kitap boyunca José Muñoz’un hikâyeye eşlik eden çizimleri de kitaba ayrı bir keyif katmış. Aslında “Takipçi” için yalnızca şunu söylemek bile yeterli diye düşünüyorum. Julio Cortázar’ın kaleminden Charlie Parker… Daha ne olsun!