Diana Krall: “Turn Up The Quiet”
Verve Records – B0026217-02
(2017)
Diana Krall (p)
John Clayton (b)
Christian McBride (b)
Tony Garnier (b)
Anthony Wilson (g)
Russell Malone (g)
Marc Ribot (g)
Jeff Hamilton (d)
Kareem Riggins (d)
Stuart Duncan (v)
Stefan Harris (vib)
1. Like Someone In Love
2. Isn’t It Romantic?
3. L-O-V-E
4. Night and Day
5. I’m Confessin’ (That I Love You)
6. Moonglow
7. Blue Skies
8. Sway
9. No Moon At All
10. Dream
11. I’ll See You In My Dreams
Jazz Dergisi için yazdığımı duyan arkadaşlarımın, ya da jazz müziğine ilgi duymayan, dinlememelerine rağmen yazdıklarımı ara ara göz gezdiren arkadaşlarımın bana yönelttikleri sorularının genellikle şu döngüde olduğuna şahit oluyorum: “Emre, güzel yazıyorsun da bana bi söyler misin ne dinlemeliyim? Nasıl başlamalıyım bu müziğe? Jazz müzisyenlerinden kimleri dinlemeliyim, hangi grup daha iyi?”
İnsanların hiç tecrübe etmediği bir konuya karşı pozitif yaklaşmasını ve sonuçlarının ne olacağını ya da onda ne hissettireceğini tam olarak kestiremeden o konuyu destekleme arzusu açıkçası çok hoşuma gidiyor ve beni çok mutlu ediyor. En iyi arkadaşlarımdan birinin çılgın bir Agatha Christie fanatiği olması ve beni Agatha sayesinde polisiye roman okumaya teşvik etmesi de buna iyi bir örnek olabilir sanırım.
“Nasıl başlamalıyım bu müziğe?”. Aslında çok zor bir soru, nasıl bir cevap vermeli?
Araba kullanmasını yeni öğrenen birisine hangi arabayı tavsiye etmeli? Kırmızı renk spor bir Ferrari kullanması mı, yoksa daha düşük bütçeli bir araba ile kullanmaya başlayarak becerisini geliştirmesi mi daha önemli? Saklayamadığım bir gerçek var ki, kimseye bu güzel müziğe “Miles Davis – Bitches Brew” ile başlamalarını söyleyemiyorum. 1970 tarihli bu efsanevi albüm için biraz daha zamana ihtiyacımız var sanki?
Ama ben gene de jazz’ın bir “başlangıç noktasına” sahip olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta jazz müziği 1900’lü yılların başlarından beri değişerek kendisini geliştiren, dünyaya hakim olan düşüncelerden de faydalanarak devamlı şekilde kendisini yenileyen bir müzik türü. Ama gene de bu soruları soranları da yanıtsız bırakmak istemiyorum. Jazz standartları çalan müzisyenlerle ya da jazz’ın bir alt türü olan ve vokalin adeta enstrümanlaştığı “vokal jazz” türü ile başlayabileceklerini öneriyor, peşinden de örnekleri sıralıyorum: Ella Fitzgerald, Bille Holiday, Frank Sinatra, Nina Simone, Johnny Hartman… Bu listeyi belki bir kişi eksik, bir kişi fazla olarak hep sayarım, ama bir kişi sıralamamda yerini hiç kaybetmiyor: Diana Krall…

Diana Krall (Photo: Mary McCartney)
Verve plak şirketi ile olan birlikteliğinin 10. ve en yeni ürünü olan “Turn Up the Quiet” ile Diana Krall, 2009’da aynı şirketten çıkan “Quiet Nights”dan sonra tekrar jazz standartları ile dolu bir albümle bizlere sesleniyor. Krall, Quiet Nights albümünde de olduğu gibi 20. yüzyılın jazz standartlarını ve Amerikan popüler müziğinin en önemli, en etkili parçalarının bulunduğu The Great American Songbook’tan faydalanıp gene aynı albümde ve önceki albümlerinde de (“All For You”, “The Look Of Love”, “Live In Paris”) prodüktörü olan Tommy LiPuma’dan destek almış. Krall’ın yıllarca sayısız şarkıcı ya da grubun icraları ile dinleyip sevdiğimiz parçaların bence en “koyu” yorumlarından bir seçki oluşturmuş olması da dikkat çekici. Herhangi bir plana bağlı kalmadan, sadece jazz standardı çalmak isteği ile dolup taşarak albümü şekillendirmesinin yanı sıra, her parçada farklı bir sistem oturtan Kanadalı piyanist (duo çalınan No Moon At All, trio olarak çalınan Blue Skies, Dream ve Like Someone In Love, quartet olarak çalınan Sway, Night and Day, L-O-V-E, quintet olarak çalınan I’ll See You In My Dreams gibi) bu senenin Grammy ödüllerine göz kırpan müzisyenlerden biri olabilir.
Albümün çıkışı sonrası açıklamalarında Krall’ın “kafasındaki birkaç basit akor değişiklikleri ile stüdyoya girdiği, hayranlık beslediği ve güvenilir müzisyenlere sahip olduğu için de kayıt sırasında herhangi bir sözlü iletişime girme gereği duymadığını” söylediğini okumuştum. Zaten albümü dinlediğinizde de, fazladan bir düşünceye ya da farklı bir fikre gerek olmadan, doğaçlamanın bol olduğu bir albüm olduğunu hissedebiliyorsunuz. Beğeniye sunulan ilk single “Blue Skies” parçasında Krall’a kontrbasta Christian McBride ve gitarda Russell Malone eşlik ediyor. Blue Skies gibi birçok parçanın icrası orijinallerine çok yakın, ama “Night and Day” parçası gibi dinleyeni şaşırtabilen parçalar da mevcut. Albümün tamamına egemen olmuş, en sağ şeritten 3. viteste herhangi bir stres yaşamadan istediği yere rahatça giden bir aile arabası hızındaki parçaları güzel bir akşam geçirmeniz için ideal. Tommy LiPuma’nın albümü dinlerken “sessizliğin sesini açmamızı” tavsiye ederek böylesine koyu ve derin bir albümü jazz severlerin adeta başucu eseri olarak kabul edeceklerini düşünmesi, ve albümün isminin bu yüzden “Turn Up The Quiet” olması da bence rastlantı değil.
20’li ve 30’lu yılların vaudeville, jazz parçalarını yorumladığı “Glad Rag Doll” ve 70’ler, 80’lerin rock parçalarını jazz esintileri ile yorumladığı “Wallflower”dan sonra adeta ‘özüne dönerek’ biz Quiet Nights’çıları memnun eden yeni albümü “Turn Up The Quiet” ile Diana Krall, hayattaki en sessiz, en sakin anlarımızda bizimle beraber olmak istiyor adeta.