McCoy Tyner jazz’ı jazz yapan isimlerden biriydi. Onu daha ismini öğrenmeden dinlemiş, sevmiştik. O sıralar, Fitaş Pasajı yeni yapıldığında yani, jazz plakları da yasaklı ithal maddeleri arasındaydı. İşi bilenlerin peşine takılıp giderseniz, tezgâh altından alabilirdiniz gene de. İnsana casus ruhu kazandırıyor. John Coltrane, Sonny Rollins ve Cannonball Adderley ile ilk tanışıklığımız böyle olmuştur. Jazz parçası deyince aklına otomatikman “Cherry Pink and Apple Blossom White” gelen biriydim ama neyse ki arkadaşım jazz biliyordu, seviyordu, hatta çalıyordu. Minnetimiz sonsuz…
İşte oradan aldığımız Coltrane LP’leri sayesinde McCoy Tyner’ın müziğine de aşina olduk. Gerçi bu dediğim en az elli beş yıl öncesine ait bir olay ama, ben de John Coltrane Dörtlüsü’nün piyanisti olan bir ergenden bahsediyorum.
Daha 60’lı yıllardı, genç Tyner sadece Coltrane’le değil, Wayne Shorter, Bobby Hutcherson ve Joe Henderson gibi isimlerle de çalmıştı. Dönemin piyano üslubunu aşan üslubu ve müzik diline yaptığı katkıyla jazz tarihinde yerini aldı. Seksen küsur albümü, 5 Grammy’si olan, 12 kez de Grammy’ye aday gösterilmiş, “Jazz Master” ödüllü bir jazz efsanesiydi. John Coltrane ile birlikte yeni bir çığır açarken, kendine özgü bir piyano dağarcığı da geliştirdi, ufkunu hep geniş tuttu.
Coltrane ile meslek hayatının akışını değiştirecek bir işbirliğine giriştiğinde gencecikti, ama jazz tarihinin en etkileyici gruplarından birinin parçası oldu. Coltrane’in klasik albümünde, 1961 Mart’ında çıkan “My Favorite Things”de çaldı. Hiç unutmuyor, hiç unutmuyoruz. Davulda Elvin Jones, basta Jimmy Garrison ile Coltrane ve Tyner’dan oluşan grubun olağanüstü kimyasında, Tyner ile Coltrane’in yakın dostluklarının da rolü vardı. Beş yıl içinde, “Live at the Village Vanguard”, “Impressions” ve unutulmaz “A Love Supreme”e akustik piyanoda (hep akustik) adını yazdırdı, uluslararası bir isim edindi. Daha “Coltrane’in piyanisti”yken bile özgün fikirleri vardı.
Dörtlü’de beş yıl çaldıktan sonra 1966 Ocak’ında yerini Coltrane’in taze eşi Alice’e bıraktı. Grup liderinin piyanist eşi zaten hep yanlarındaydı, hep kulisteydi. Belki ayrılmasında bunun da biraz rolü olmuştur. Grubun müziğinin Tyner’ın hoşlanmadığı bir yolda ilerlemesinin de payı olduğu söylenir. Ama çok güzel yıllardı doğrusu.

McCoy Tyner & John Coltrane in 1963 (Photo: internet/unknown)
McCoy Tyner, bazı kişiler için sadece “Coltrane’in piyanisti” olabilir. Aslında bu bile kendi başına bir şeref payesi, ama Tyner’ın meslek hayatı Coltrane Dörtlüsü ile noktalanmadı. Tam tersine, piyanist yıllarla birlikte daha da güçlenerek yoluna devam etti ve elli yıl boyunca kendi müziğini yaparak müziği biçimlendirenlerden biri oldu.
Seksen albümü vardı, 1960’dan beri albüm yapan bir müzisyen için çok sayılmaz. Bu yıllar Impulse, Blue Note ve Milestone dönemlerine ayrılır. Bu kayıtlar da onun jazz’daki yerini büsbütün kuvvetlendirdi. Ne de olsa, aradaki yıllarda Bill Evans’la birlikte başkaları üzerinde en fazla etkisi olan, izi kalan piyanistten söz ediyoruz. Getirdiği yenilikler ondan genç piyanistlerin neredeyse tamamı tarafından benimsenip kullanıldı. McCoy Tyner da, bir başka büyük piyanist gibi, Thelonious Monk gibi, ilk yıllarının üslubunu çok fazla değiştirmeden gelişmesini bilmiştir.
İstanbul’a birkaç kez konuk olmuştu. Tatil ve hava şartları bir araya gelince bazı konserlerin çok zayıf geçtiği bir festival hatırlıyorum, örneğin. McCoy Tyner Açık Hava’ya gelmişti. Piyano tarafına kümelenmiş, taş çatlasın 500 kişiydik. Bir dahaki gelişinin hemen öncesinde ise taze bir Grammy almıştı sanırım. AKM’de kuyruklar oluşmuş, halk konsere girmek için mücadele etmişti. Kendisine daha sonra bu durumu nasıl karşıladığını sorduğumuzda, örnek alınacak bir kalenderlikle, “olur böyle şeyler”, demişti.
Coltrane ise piyanisti için övgüyle doluydu. Melodi icat yeteneğinden, fikirlerinin berraklığından söz ediyordu. Çok gelişmiş bir biçim duygusuna sahip olduğunu söylüyordu. “Enstrümanından çok kişisel bir ses çıkarıyor. Grubumuzda hep bir melodiyi alıp onun için kendisi bir yapı inşa etmiştir. Daima kendini ifadenin en kişisel yolunu arar. Ve nihayet, McCoy zevk sahibidir. Önüne gelen ne olursa, ne kadar tuhaf olursa olsun olur, ona güzel bir sound kazandırır”.
McCoy Tyner ise ilk kez “My Favorite Things”de çaldığı efsanevi grup için, “birbirimizin müzik dağarcığını bilirdik” diyecekti. Bıkmadan dinliyoruz üstat, biz de ezberledik sayılır.