23. İstanbul Jazz Festivali 27 Haziran Pazartesi gecesi, Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda adeta bir “Doğu Karnavalı” havasında 2 saat süren dev bir konserle açılışını yaptı. Müzikler jazz’ın alışıldık ses dünyasından hayli uzaktı, ama yaşanan deneyim tam bir jazz’dı!
Görece daha ağır koro parçaları ve taksimlerle eski bir fasıl havasında başlayan program Erik Truffaz gibi jazz’cılarla Avrupa festivallerinde geleneksel Arap şarkıları okuyan (“okuyan” dedim diye kızmayın “okuyor” hakikaten) Faslı şarkıcı Mounir Troudi ile devam etti. Troudi’nin büyük bir rahatlıkla gürül gürül çağlayan sesine acaba kaç operacı yetişebilir diye düşünmeden edemedim.
Pek çok farklı Kuzey Afrika çalgısı da bu “Doğu Karnavalı”nın baş kahramanları arasında yerini aldı. Moritanyalı Noura Mint Seymali’nin çaldığı dokuz yaylı arp olarak da bilinen ardine’i, memleketi Mali’nin otantik kıyafetleriyle sahneyi dolduran Bassekou Kouyaté’nin ince ve net tınlayan lutu (ngoni, nam-ı diğer “spike lute”) ve Senegalli Seckou Keita’nın şekliyle mitolojik bir geminin burnunu hatırlatan kora’sı Ramazan’ın son akşamlarından birini ve festivalin ilk gecesini capcanlı renklere boyadı. Müzisyenler arası yapılan atışmalarsa “Evet bu da jazz’ın başka bir boyutu” dedirtti.
Suyriyeli rapçi Bu Kolthoum, Arap hip-hopçı Eslam Jawaad’ın yanı sıra, Jolia Holter’in Nord Stage orguyla söylediği deneysel şarkıları bu jazz ruhlu deneyime başka dışavurumcu, hattâ duygusal katmanlar ekledi. Ama gönül isterdi ki Bu Kolthoum’in sözlerinden bazıları -tabii doğaçlama değillerse- arkadaki ekrana Türkçe ya da İngilizce olarak yansıtılsın. Barkovizyondan söz açılmışken, kreatif direktörlüğünü Mike Smith’in üstlendiği projede arka perdeye Suriye’nin toplum olarak yaşadığı yıkımları ve travmaları metaforik bir dille anlatan illüstrasyon ve animasyonlar kondu.
Gecenin sonunda Cezayirli şarkıcı ve rai müziğin en ünlü icracılarından Rachid Taha fötr şapkasıyla sahneye çıkıp hit parçası “Ya Rahay”ı söylettiğinde (ne de çok kişi ezbere biliyormuş sözlerini, şaşırdım) alkışlayanlar, göbek atanlar, hattâ zılgıt çekenleriyle açıkhava tiyatrosunu dolduran Türkler ve İKSV’den aldığım bilgiye göre sayıları 300’ü bulan Suriyeli seyirciler, eğlencenin doruklarındaydı.
Gece dönüş yolunda şunu düşündüm: İstanbul, üstüne bombalar da yağsa ayakta kalacak tek şehir ve belki de bu yüzden “African Express Presents: The Orchestra of Syrian Musicians” projesi 6 konserlik kısa macerasında gerçek evini bulmuştu.