İsmini pek çok defa duymuştum. Tanışmamıştık. Yumuşak esintili bir Haziran akşamı Galata Kulesi gölgesinde, Oktay’ın leziz Minestrone servisini takiben sohbete koyulduk. Ben sordum, o anlattı. Jazz sahnemizin yepyeni sesi, şimdiden üreteceklerini merakla beklediğimiz Deniz Taşar’layız.
Sonunda vakit yaratabildik sizinle, Deniz. İlk izlenimim; sanki müzik hep vardı hayatınızda…
Öyle de diyebiliriz. Çocukluğum bol müzikliydi, ancak erken yaşta birçok enstrüman çalan ve yolunun müzik olduğu kesin görünen çocuklardan değildim. Bunun başlıca sebebi de çekingenliğimdi. Müzikle ilişkimi elimden geldiğince kendime saklardım.
Herkesten gizli, ayna karşısında şarkı söyleyerek dans eden küçük bir kız geliyor gözümüzün önüne…
Ayna karşısında çok vakit geçiriyordum evet ama pek gizlenebildiğimi söyleyemem! Büyük bir Michael Jackson hayranıydım ve parçalarını söyleyip onun danslarını yaptığımı hatırlıyorum. Evde yapmayı en sevdiğim şey ona ait konser, sahne arkası ve klip görüntülerinin olduğu video kasetleri izlemekti. Annem ve babam da anlatırlar, hiç durmadan taklidini yaparmışım. Gizlenemediğimi buradan anlıyoruz. Tabii bu, onların ona duyduğu hayranlıkla bana geçmiş. Michael gibi daha birçok, beni beslediğine inandığım müzisyeni çok erken yaşta annem ve babam sayesinde tanıdım. Çok şanslıydım ki her ikisi de iyi birer müzik dinleyicisiydiler.
İyi dinleyiciler genelde enstrümanlara da “uzaktan” ilgi duyarlar.
Evet, aslında enstrümanlarla iç içe büyüdüm diyebiliriz. Kuzenlerim müzisyen, ikisi de gitar çalıyorlar. Mert, benim gibi işe hobi olarak başlayıp bırakamayanlardan, Ant ise kariyerini tamamen müziğe adamış çok değerli bir gitarist. Annemin piyano ve ufak bir konservatuar geçmişi var. Onlardan da öte, babamın konuya olan müthiş bir merakı ve geniş müzik koleksiyonu benim müziği sevmemde çok büyük bir etken. Evde toplanıldığında mutlaka gitarlar çıkar, birileri de şarkı söyler, bu şekilde vakit geçirirdik. Ben de seneler içinde bir dinleyiciden katılımcıya dönüştüm ve kendimi müzikle daha rahat ifade eder hale geldim.

Photo: Deniz Taşar
Öğrenim yıllarınızda mutlaka bu evdeki deneyimlerden faydalanmışsınızdır diye tahmin ediyorum?
Kesinlikle. Müziğin benim için ne kadar önemli olduğunu o sayede farkettim. Utangaçlığımı aşıp müziği hayatıma resmen dahil etmem ise lise yıllarında oldu. Robert Kolej’in hazırlık yılıydi ve müzik hocamiz Deniz Baysal bize çok keyifli bir proje vermişti. Bizden istenen gruplar halinde beste yapıp bunu icra etmemizdi. Grubumuzdan bir arkadaşımız hoş bir parça yazdı ve bana da söylemek kaldı tabii ki. İşte bu noktada evdeki deneyimler önemli bir rol oynuyor! Bizi duymasıyla hocamız bana okulda bir orkestra olduğunu ve seneye okul başladığında seçmelere katılmamı istediğini söyledi.
Ve bu seçmelerden bir yıldız doğar?
Bu şekilde çağırılmak çok cesaretlendiriciydi. Hayatımda yaptığım en doğru hamlelerden biri o seçmelere katılmaktı diyebilirim. Christina Aguilera’dan bir parça söylemiştim, o seneler çok seviyor ve dinliyordum onu. Okulun diğer dört senesi boyunca orkestrada vokal yaptım. Bu benim için en güzel eğitimdi. Deniz Abi’nin şefliğinde seneler içinde birçok pop, latin ve jazz parçası seslendirdim. Bu süreçte hem bir vokal olarak kendimi geliştirdim hem de büyük bir band olmak, prova yapmak, sahne almak nedir öğrendim. Lisede aynı zamanda müzikaller ve tiyatrolarda da çok rol aldım. Aynı zamanda yazdım, yönettim, çektim ve oynadım. Nelerden hoşlandığımı, nelere yeteneğim ve eğilimim olduğunu anlayıp kendimi tanıyabildiğim harika yıllardı.
Harika deneyimler. İnsanın hayatını şekillendiren yıllar.
Evet, o yılları bu şekilde yaşayabildiğim için çok minnettarım. Ancak, lise bittiğinde müzik okumak hiç aklımdan geçmedi bile. Bir yandan resim ve tasarıma ilgim vardı ve hiç zorlanmadan tercihimi o yönde kullandım. Müzik benim için her zaman okul ve oturup çalışma fikirlerinden çok uzak, tamamen içgüdüsel ve keyifli bir şey oldu. Hayatımın her zaman büyük bir parçası olacağını biliyordum ama bu denli, tüm hayatıma işleyecek bir tutku olduğunu ise henüz fark edememiştim.
Hep amatör veya hobi şeklinde kalmasını istediniz ama, o gün geldi ve?
Evet! İşte o gün! Hiç plansız, aniden, kuzenlerimin grubundaki vokalin ani ayrılışıyla “günü kurtarma” amacıyla kendimi profesyonellerin içinde buldum. Yapabildiğime kendim de şaşırdığım bu girişimin ertesinde önce onlarla pop-rock grubunda, daha sonra üniversiteden arkadaşlarımla beraber kurduğumuz bir pop grubunda vokal olarak bazı mekanlarda sahne almaya başladım.
Değişiyorsunuz?
Aynen öyle. O zamana kadar ciddiye aldığım bir hobiydi benim için müzik ama beni gitgide içine çekiyordu. Prova sonrası sohbetlerimizde, grubumuzdaki basçıyla benzer hayaller kurduğumuzu farkettik. İkimiz de jazz’a meraklıydık ve yolumuzu o yöne çevirmekte kararlıydık. Ben o sene bir dönem için Portekiz’e gittim, orada yaşadığım kısa süre içinde müzik öğrencileri ve müzisyenlerin takıldığı mekanlarda jam session’lara dahil oldum, döndüğümde İstanbul’da Elif Çağlar’ın sunduğu open mic’lara katıldım. Bu essiz deneyimler müzik yolculuğumda bana keyifli motivasyonlar oldular. Akabinde basçımız Şentürk Öztaş’la yeni bir ekip kurduk. Jazz standartlarını yorumladığımız, bazı pop parçalara düzenlemeler yaptığımız bir repertuarımız yeni yeni oluşmaya başlıyordu ki Nardis Jazz Vokal Yarışması dikkatimi çekti. Yarışmadan lise yıllarımdan beri haberdarım, katılan arkadaşlarım olmuştu, nedense ben hiç düşünmemiştim. Her şeyin bir zamanı var herhalde, o sene katılmak çok doğru geldi.

Photo: Deniz Taşar
Ülkemizdeki pek çok özgün ses o yarışmanın sonucu jazz sahnemizdeler. Jürisi ve katılan yeteneklerinin kalitesiyle yakinen takip ettiğim, çok ciddiye aldığım bir yarışmadır.
Bu yarışmanın jazz’a ilgi duyan tüm vokalistler ve vokal adayları için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Zaten bir yarışma gibi görmüyorum. Jazz alanında önemli işler başarmış, iz bırakmış insanlarla tanışmak, neler olup bittiğini takip edebilmek, yeni nesli gözlemlemek ve jazz sahnesine kalifiye vokal yetiştirebilmek adına çok değerli bir etkinlik, bir toplaşma olduğu kanısındayım. Benim için de o sırada, jazz dünyasına adım atmadan önce güzel bir sınav gibiydi bu yarışma. Ekip olarak bir kaç demo kaydettik ve başvurdum.
Ve finalistlerden biri olduğunuzu öğrendiniz?
Müthis bir duyguydu. O anki heyecanımı çok iyi hatırlıyorum. Vakit kaybetmeden, evde kendi kendime ne söyleyebilirim, nasıl kendimi katabilirim diye kafa yorup çalışmalara başladım ve final gecesi geldi.
Durun, ben bile heyecanlandım!
Benim için bir dönüm noktasıydı o akşam. Sahneye çıktığımda tir tir titriyordum, bunu nasıl saklamayı başarmışım, şimdi şaşkınlıkla izliyorum videoları. Üst düzey müzisyenlerle, nitelikli bir jürinin karşısında, “gerçek dinleyici” bir kalabalığa ben, şarkı söyleyecektim! Sıramı beklerken diğer vokal arkadaşlarımın harika performanslarını izliyor, ne yapmak üzere olduğumu düşündükçe daha da heyecanlanıyordum. İnanın, sahneye çıktığım ve indiğim anların arasını hatırlamıyorum, kendimi müziğe bırakıp, bir şekilde söylemişim parçaları. Hatırladığım tek şey heyecanım ve aldığım keyif.
And the Oscar goes to…
Ah… Evet! Ve sonunda birinciliği bana layık gördüler. O gece oradan o ödülle ayrılmam benim için bir çok şeyi değiştirdi. Kendimi ve müziği daha da ciddiye almamı sağladı ve çok daha fazla emek harcamam gerektiğini hissettirdi. Zuhal ve Önder Focan başta olmak üzere, bana birçok fırsat yaratan değerli insanla tanıştım. Estonya’da katılacağım yarışmaya gitmeden önce sevgili Sibel Köse’den inanılmaz bir destek gördüm, onun atölyesinde ilham verici vokallerle tanıştım.

Photo: Loyka Productions
Aktif sahne hayatınız böylece başladı sanırım?
Evet, yarışmanın etkisi kendini gösteriyordu. Ekip olarak Nardis’te ve başka jazz çalınan mekanlarda sahne almaya başladık. Bunun üzerine grup olarak İKSV Genç Caz Yarışması’na katıldık, finalist olduğumuzu öğrendik. Nardis’te bir başka heyecanlı final yarışmasının ve değerli jürilerin yorumlarının ardından buradan da başarıyla ayrılarak 2013 İstanbul Caz Festivali’nde sahne almaya hak kazandık. Ben aynı sene daha sonra Akbank JAmZZ’e katıldım ve yine heyecanlı bir final sonrasında buradan da “En İyi Yorum” ödülüne layık görülerek ayrıldım. Babylon’da hiç unutmayacağım bir ödül gecesi ve çok özel müzisyenlerle paylaşılan bir jam session oldu. O gece sonrasında iki müzisyen arkadaşımla beraber Venedik’te yapılacak The New School For Jazz And Contemporary Music’in workshop’una gitmeye hak kazandık. Onlarla ve oradaki daha birçok müzisyenle tanışmak, derslere girmek, jam session’lara katılmak ve nihayetinde Venedik Jazz Festivali’nin küçük bir kısmında sahne almış olmak paha biçilemez bir deneyim oldu.
İsminizi değişik gruplarla görür olduk. Festivaller, konserler, kayıtlar?
Son dört senedir İstanbul Jazz Festivali’nde ve son iki senedir Akbank Jazz Festivali’nde farklı projelerle sahne alıyorum. Bu benim için çok değerli. Nardis ve Cafe Mitanni gibi jazz’ı gönülden destekleyen ve bu projelerin gelişimine katkı sağlayan mekanlarda düzenli olarak çalmak, festivallerde bunların yer alması tabii ki zamanla daha da özel işler üretmemiz için bizi kamçıladı.

Photo: Deniz Taşar
Bir albüm üzerinde çalıştığınızı biliyorum.
Evet. Bu üç senelik sürecin neticesi olarak geçtiğimiz kış ilk solo albümüm için stüdyoya girdik. Bu, beş parçalık Türkçe bir albüm. Müzik ve sözlerin bana ait olduğu, düzenlemeleri ekipçe yaptığımız samimi bir iş çıktı ortaya. Albümde Barış Mert Peker, Şentürk Öztaş ve Riccardo Marenghi çalıyor. Sevgili Yahya Dai bize iki parçada saksofonuyla eşlik etti. Konuk sanatçı olarak da Volkan Topakoğlu ve Ekin Cengizkan beni kırmayarak heyecanımıza ortak oldular. Albüm çoktan hazır, sonbaharda size kavuşmak üzere sırasını bekliyor. İsmi “Uykuda Bir Bulut”, onu sizinle tanıştırmaya can atıyorum. O zamana kadar ise, sizlerle paylaşacağım başka heyecanlar var. Az önce de bahsettiğim basçımız Şentürk’le anlayacağınız üzere epey zamandır değişik projelerde beraber yer alıyoruz. Müzik hayatımın ivmelendiği ilk günden beri yanımdan ayrılmayan çok kıymetli biri. Beraberce bu müzikal birlikteliği daha özgün ve somut bir şeye dönüştürme ihtiyacı hissettik ve böylece yepyeni bir proje doğdu.
Geçenlerde Nardis’teki “duo” projeniz hakkında çok güzel şeyler duyduk. Cesur bir performans.
Teşekkür ederiz! Evet bizim için de atılan önemli ve cesur bir adım oldu bu proje. Beraber çalmaya başladığımız ilk günden beri hayal ettiğimiz bir şeydi bu ve nihayet o vaktin geldiğini hissettik. Son bir senedir “Songs From A Breeze” adı altında oluşturduğumuz bu bas + vokal duo projemiz ile sahne alıyoruz. İki de videomuz var internette. Biri bize ait parçamız Origin 134 için çektiğimiz klibimiz
diğeri ise söylemekten çok keyif aldığım Moody’s Mood For Love’ı yorumladığımız bir canlı performans videosu.
Çok yakın zamanda bize ait parçalardan oluşan minik bir albüm de çıkaracağız, onun da adı “Songs From A Breeze: Chapter One”. “Uykuda Bir Bulut” ve “Chapter One” müzikal anlamda birbirlerinden çok farklılar. Aynı müzisyenlerin başka taraflarını yansıtıyorlar diyebiliriz. Ama tabii ki bu iki albümün birçok ortak noktası da var. Örneğin ikisini de çok sevdiğimiz müzisyen Ediz Hafızoğlu’nun kurduğu Kabak & Lin Records etiketiyle yayınlayacağız. İki albümün mixini de çok değerli Alp Turaç yapıyor. Müzikler düzenlemeler yine bizim, sözler yine benden. Solo albümümde düzenlemeleri beraber yaptığımız piyanistimiz, duo albümümüzde mastering’i üstleniyor. Anlayacağınız müzik benim/ bizim için çok duygusal. Çalıştığımız insanlarla bütünleşen, etkileşen ve büyüyen canlı bir şey. Projeye dahil olan, destek olan herkes bir şekilde o müziğe de değiyor. Bu şekilde özgünleşiyor, daha derin, daha anlamlı işler üretebiliyoruz.
Aynı zamanda geliştiğinizi, müzikalitenizin ilerlediğini de hissediyorsunuz. Etkileşimleriniz belki de daha belirgin hale geliyordur.
Buna kesinlikle katılıyorum. Ne kadar çok ve ne kadar iyi müzisyenle sahne alırsam, etkileşime girersem, o kadar geliştiğimi hissediyorum. Her sahne bir ders gibi. Geçtiğimiz bir kaç sene içerisinde beraber çalışma fırsatı bulduğum insanlardan çok şey öğrendim. Bununla beraber yıllar içinde dinlediğim müzikler de tabii ki bana çok şey kattı. Bu noktaya kadar dinlediğim her şeyi vokalimde hissedebiliyorum. Dinlemek, takip etmek çok önemli. Etrafta neler olduğunu bilmek, esinlenmek… Bu güne kadar bende en çok etki yaratan vokaller tartışmasız Amy Winehouse ve Erykah Badu oldu. Onlar dışında çocukluğumdan yakın zamana dek Aretha Franklin, Ella Fitzgerald, Billie Holiday, Peggy Lee, Nina Simone, Dee Dee Bridgewater, Norah Jones, Jill Scott, Lauryn Hill, Melody Gardot gibi jazz, soul, new soul türlerinde kendine has tarzlarıyla fark yaratmış kadın vokaller beni çok şekillendirdi. Özellikle lise yıllarımda takip ettiğim ve benim için çok önemli ilham kaynağı olan Zero 7, Air ve Morcheeba gibi grupları da atlamamak lazım.
Pek çok tarzdan etkilendiğinizi anlıyorum sanki. Ayırımsız, her şeye açıksınız.
Müzik dinlerken tür ayrımı pek yapmıyorum, sadece dönem dönem hissiyatım ve duymak istediklerim değişebiliyor. Son zamanlarda alternatif hip hop, rap, jazz, pop, elektronik ve indie işler çok dinledim. Farklı türlerden beslenip kendi sound’larını yakalayan müzikler daha çok hitap ediyor bana bu sıralar. Buna güzel bir örnek olarak, son bir kaç senedir en çok takipte olduğum gruplardan Hiatus Kaiyote’yi verebiliriz.

Photo: Deniz Taşar
İsminizi zaman geçtikçe daha çok duyacağımız hissini bırakıyorsunuz bizde. Yeteneğiniz yanında, yeniliklere de kendinizi hazır tutuyorsunuz.
Yeniliklere açık olmak önemli çünkü hayatın ne getireceğini bilmek imkansız. Benim yapabileceğim tek şey, gelenleri kucaklamak ve kendime onlardan güzel deneyimler yaratmak olabilir. Bunun için de fırsatlara hazır olmam ve sürekli kendimi geliştirmem gerekiyor. Bu yolculuk boyunca harika insanlarla tanıştım ve daha yolun çok başındayım. Bir sürü hayalimiz ve planımız var. Bunlar zaman içinde olgunlaşıp ortaya çıkacaklar. Geçtiğimiz bir sene boyunca kendimi müziğime biraz fazla kaptırdım ve az da olsa kapattım kendimi çünkü kendi sesimin arayışına girmiştim. Bu arayış hiç bir zaman bitmeyecek tabii ki ama size sunmak üzere olduğum iki işim de şu anki Deniz’i doğru yansıttığına inandığım, içime sinen işler oldular. Umarım dinleyince siz de keyif alır, hikayelerime ortak olursunuz. Şimdi bu gönül rahatlığıyla yeni esinlenmelere ve projelere bırakabileceğim kendimi çünkü daha anlatılacak çok şey, kat edilecek çok yol var. Heyecanlı günler bizi bekliyor.
Çok teşekkür ederim bu güzel sohbet ve zaman ayırdığınız için.
Ben de size çok teşekkür ederim röportaj isteğiniz için. JazzDergisi.com şimdiden hayırlı olsun, büyük bir merak ve zevk ile takip ediyor olacağım.
Deniz Taşar Music @deniztasar
Facebook + Instagram + YouTube
Songs From A Breeze @songsfromabreeze
Facebook + Instagram + Youtube