İstanbulluları müzikle bir araya getiren İBB Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Şubat ayında müziğin farklı tarzlarından oluşan dopdolu konserlerinin yanı sıra “CRR 4. Caz Şubatı” programıyla karşınızda olacak.
Gelenekselleşen “CRR Caz Şubatı” Rrogramının Dördüncüsü Başlıyor
Gelenekselleşen “CRR Caz Şubatı” programının dördüncüsü, 13 ila 21 Şubat tarihleri arasında jazz müziğinin dünyaca ünlü sanatçılarının konserleriyle gerçekleşecek. Bu kapsamda; Ketil Bjornstad, Terje Rypdal Duo ve Fred Frith Trio 13 Şubat Pazartesi, Roberta Gambarini 14 Şubat Salı, CRR Caz Orkestrası, Şef Nail Yavuzoğlu ve solist Meltem Ege 17 Şubat Cuma, Enrico Rava New Quartet ve Trio ELF 18 Şubat Cumartesi, David Sanborn 19 Şubat Pazar, Hijazz Project 20 Şubat Pazartesi, Zerrin Özer ve Jazz Band 21 Şubat Salı günü CRR’de 20:00’de sahne alacak.
İBB Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun Şubat ayı programının detaylarını aşağıda bulabilirsiniz.
13 Şubat Pazartesi / 20.00
CRR 4. Jazz Şubatı
Ketil Bjornstad – Terje Rypdal Duo, Fred Frith Trio
Ketil Bjornstad (piyano)
Terje Rypdal (gitar)
Fred Frith Trio (ön grup)
Fred Frith (gitar, bas, vokal)
Jason Hoopes (bas)
Jordan Glenn (davul)
Kuzey jazz’ının iki dev ismi Terje Rypdal ve Ketil Bjornstad ikili olarak İstanbul’a geliyorlar. Ama aynı gece avangard müziğin “tepedeki” ismi Fred Frith’de üçlüsüyle birlikte sahnede olacak. CRR’de 13 Şubat 2017 benzersiz bir akşama gebe. İki büyük Norveçli müzisyenden gitarist ve besteci Terje Rypdal, Ketil Bjornstad’dan beş yaş daha büyük ve 1947 doğumlu. Bir orkestra şefinin oğlu olan Rypdal çocukken trompet ve piyanoyu, 12 yaşına geldiğinde ise kendi kendine gitar çalmayı öğrenmiş; iki rock grubunda gitar çalmış ama 1968’de jazz’a dönerek ve yine bir başka Norveçli dev olan Jan Garbarek’in grubuna katılmış. Hank Marvin’den Jimi Hendrix’e, Ligeti’den Pendercki’ye, Coltrane’den Miles Davis’e uzanan eklektik bir etkileşim dünyası olmuş Terje Rypdal’ın. George Russell ve Lester Bowie ile de çalışan müzisyenin kendi ismiyle çıkardığı ilk albümü, 1968 tarihli Bleak House. Fender Stratocaster ile “ses şiiri” yazan birçok gitarist var kuşkusuz ama Rypdal da kesinlikle onlardan bir tanesi. Albümlerini çıkardığı ECM firmasının müzisyenlerinden Palle Mikkelborg, Jon Christensen, Miroslav Vitous, Jack DeJohnette ve John Surman ile de kayıtlar yapan Rypdal’ın jazz ve rock ile yaptığı harmanın dünyada bir benzeri bulunmuyor. Ama Rypdal senfonileri, oda müziği ve koral parçalarıyla klasik müzikte de oldukça üretken bir besteci.
Gecenin ikinci Norveçlisi Ketil Bjornstad’da modern jazz dünyasında çok ünlenmiş ve popüler bir isim. Ve o da, Rypdal gibi Türkiye’de tanınıyor ve seviliyor. Ketil Bjornstad piyanist ve besteciliğinin yanında yaklaşık 30 kitabı da olan bir yazar. İlk şiir kitabı “Alone”u 1972’de çıkaran sanatçının roman, şiir ve denemelerinin bazıları Türkçeye de çevrilmiş durumda. Ünlü Norveçli ressam Edvard Munch’un biyografilerinden bir tanesi de Bjørnstad tarafından kaleme alınmış. Bjornstad yeteneğiyle küçük yaşta ön plana çıkmış ve henüz 14 yaşında “Genç piyano ustası” ödülünü kazanmış; 16 yaşındayken ise konser piyanisti olarak ilk defa sahneye çıkmış ve Bela Bartok çalmış. Onun jazz ve rock’a yönelmesi ise hem Miles Davis’i sevmesi, hem de Terje Rypdal, bas gitarist Arild Andersen, davulcu Jon Christensen ve Amerikalı çellist David Darling ile yaptığı çalışmalarla gerçekleşmiş. Ancak onun daha birçok müzisyenle kayıtları var, zira toplamda 50’nin üzerinde albümü olan bir isimden bahsediyoruz. Bjornstad uzun kariyerinin son dönemlerinde ise İsveçli çellist Svante Henryson ile birlikte çalıyor. Birçok ödüle layık görülen Bjornstad’ın müziğinin Ken Loach ve Jean-Luc Godard gibi sinema yönetmenleri tarafından kullanılması, onun farklı disiplinleri de etkilediğinin bir göstergesi hiç kuşkusuz. Bjornstad ve Rypdal bir ikili olarak 2014’te Kore’de 50 bin kişiye çaldılar. 2015’te ise Bjornstad, Ole Paus ile yeni albümü “Frolandia”yı kaydetti. Üzerinde çalıştığı yeni romanın ismi ise “Altmışlar”.
Fred Frith, İngiltere’nin yaşayan en önemli avangard müzisyenlerinden bir tanesi. Her ne kadar besteciliği ve gitaristliğiyle öne çıkmış olsa da birçok enstrümana hakim ve doğaçlama konusunda da eline su dökülmesi zor bir isim. Tam da bu nedenlerden dolayı bir Fred Frith konseri her türlü sürprize açık bir performans olarak görülmeli. 1968’de kurduğu, avand-rock yapan ilk grubu Henry Cow’dan İstanbul’da sahneyi paylaşacağı üçlüsüne kadar Frith’in geniş yelpazesinden payımıza ne düşeceği bilinmez. Art Bears, Massacre ve Skeleton Crew gibi diğer gruplarının eklektik repertuvarı da unutulmamalı elbette. 1949 Sussex doğumlu Fred Frith müziğe beş yaşında keman çalarak başlamış. 13 yaşında gitara geçen ve giderek daha fazla müzik dinleyerek onu hayatının en önemli parçası haline getiren sanatçı kariyeri boyunca birçok ‘önemli’ isimle birlikte çalıştı. Robert Wyatt, Derek Bailey, The Residents, Lol Coxhill, John Zorn, Brian Eno, Mike Patton, Bill Laswell, Iva Bittová, Jad Fair, Bob Ostertag bu isimlerden -gerçekten- sadece birkaçı. 1990 tarihli Step Across The Border belgeselinin öznesi olan Frith’in çaldıkları, 40 yılı aşkın kariyerinde 400’den fazla albümde duyulabiliyor. Üstelik bu çok yönlü müzisyen sahne performanslarını da hâlâ devam ettiriyor. Deneysel müzik dalında ve bestelediği film müzikleri için aldığı ödüller de az değil. Frith halen Oakland’daki (ABD) Mills College ve Basel’deki (İsviçre) Musik Akademie’de dersler vermeyi de sürdürüyor. Fred Frith’e İstanbul konserinde, alanlarında saygın iki müzisyen olan, bas gitarist/ besteci Jason Hoopes ile perküsyonist/besteci Jordan Glenn eşlik edecek.
14 Şubat Salı / 20.00
Roberta Gambarini
İtalya’nın Torino şehrinde dünyaya gelen Gambarini babasının saksofon sanatçısı olması dolayısıyla jazz müziğini dinleyerek ve öğrenerek büyüdü. 12 yaşında klarinet çalmaya başlayan sanatçı daha sonra piyano dersleri aldı.
İlk çıkışını 1998 yılındaki Thelonious Monk yarışmasında üçüncü olarak yaptı. Bu başarı onu uluslararası jazz festivallerinin ve önemli konser salonlarının en çok davet edilen isimlerden biri yaptı. 2006 yılında ilk abümü “Easy To Love” ve 2009 yılında yayınladığı üçüncü albümü “So in Love” ile Grammy adaylığı kazandı. 2008 yılında jazz’ın efsane piyanisti ve bestecisi Hank Jones ile çok ses getiren “You Are There” isimli düet albümü kaydetti.
Dave Brubeck, James Moody, Clark Terry, Herbie Hancock, Michel & Randy Brecker, Jimmy Heath, Roy Hargrove, Jimmy Cobb, Slide Hampton, Frank Wess, Eric Gunnison, Neil Swainson, Toots Thielemans, Paquito D’Rivera, Mark O’Conner, Cyrus Kestane, Percy Heath, Ron Carter, Johnny Griffin, John Lee, Billy Higgins, Cedar Walton, Ray Drummond, George Cable, James Morrison, Kenny Burrell gibi isimlerle albüm ve konser çalışmaları yapan Roberta Gambarini 14 Şubat akşamı CRR sahnesinde sanat severler ile buluşacak.
17 Şubat Cuma / 20.00
CRR Caz Orkestrası
Şef: Nail Yavuzoğlu
Solist: Meltem Ege
Meltem Ege
New York doğumlu Meltem Ege, Bilkent Üniversitesi Piyano Bölümü’nü bitirdikten sonra 2006 yılında İstanbul’da düzenlenen Nardis Jazz Club Genç Vokal Yarışması’na katılarak Türkiye’yi ve Nardis’i Finlandiya’nın “Lady Summertime” adıyla düzenlenen 12. Jazz Vokal Yarışması’nda temsil etme ödülünü kazandı. Lady Summertime’da jürinin oylarıyla yarışmanın birincisi, izleyicilerin oylarıyla “halkın favorisi” seçildi. Bu başarıları sayesinde ertesi yıl Litvanya’da düzenlenen 2008 Jazz Voices yarışmasına davetli yarışmacı olarak katıldı, orada da Türkiye’yi temsilen yine birincilik kazandı. 2007’de dünyanın en prestijli müzik okullarından Berklee College of Music’in Vokal Performans bölümüne kabul edildi. Üç yıl gibi kısa sürede bitirdiği eğitimi boyunca Berklee’nin özel yetenek bursuna ve Vokal Bölümü’nün Özel Başarı Ödülü’ne layık görüldü. Berklee’den 3.9 ortalamasıyla en yüksek derece (summa cum laude) ile mezun olduktan sonra 2010’da Türkiye’ye dönüş yaptı. Başkent Üniversitesi’nde Performans dalında Yüksek Lisans yaptıktan sonra aynı okulda Popüler Müzik Şarkıcılığı Sanat Dalı Başkanı ünvanıyla 2014 yılına kadar jazz vokal dersleri verdi. Haziran 2012’de raflarda yerini alan Önder Focan ile kaydettikleri “Songbook” albümünün konserlerine de devam etmekte. Yurt içinde ve dışında birçok festivalde yer almakta olan Ege, şu sıralar Los Angeles’ta, California Institute of the Arts okulunda öğretim elemanı olmasının yanı sıra Performans-Kompozisyon dalında doktora çalışmalarına David Rosenboom, Vinny Golia ve David Roitstein gibi önemli müzisyenlerle devam etmektedir.
CRR Caz Orkestrası
Türk müzisyen ve kompozitörlerinin jazz ve orkestra müziği içinde yerlerini alabilmeleri, dünya müziğine, geleneksel müziğimize ve kültürel birikimlerimize çağdaş, akademik ve araştırmacı bir gözle bakabilmekle mümkün olabileceği inancıyla CRR Bigband adıyla 2007 yılında yola çıkan orkestra geçtiğimiz sekiz yıl içinde 100’ü aşkın yeni eseri Türk Jazz Müziği repertuvarına kazandırmıştır. Bu eserler Tonal, Modal (makamsal) yapıda ve anonim olarak bilinen türkülerimizin orkestra düzenlemeleri şeklindedir. Eserlerin büyük bir kısmı, asırlardır tek sesli olan müziğimize, çağdaşlaşma süreci içindeki çok sesli yaklaşıma yeni birer örnektir. 2013 yılında Bigband’e ilave edilen yaylı çalgılar grubuyla CRR Caz Orkestrası adını alan ve büyüyen orkestra, enstrümantal müziğin yanında vokal müziği de repertuvarına katarak, her biri enstrümanında virtüöz olan orkestra elemanları ile, ulusal ve uluslararası solistleri, sanatseverlerle buluşturmayı hedeflemektedir.
18 Şubat Cumartesi / 20.00
Enrico Rava New Quartet & Trio ELF
Enrico Rava (trompet)
Francesco Diodati (gitar)
Gabriele Evangelista (bas)
Enrico Morello (davul)
Trio ELF
Walter Lang (piyano, elektronikler)
Peter Cudek (kontrbas, bas gitar)
Gerwin Eisenhauer (davul, perküsyon)
Trompetin dünyaca ünlü ismi Enrico Rava’nın dörtlüsü ve modern jazz sahnesinin çarpıcı ekibi Trio Elf, 18 Şubat’ta İstanbul’da sahne alacak.
İtalyan jazz’ını tek başına uluslararası sahneye taşımayı başaran Enrico Rava’nın ne kadar popüler bir sanatçı olduğunu vurgulamaya gerek var mı? 77 yaşındaki müzisyenin kariyeri hem solo olarak, hem de jazz dünyasının dev isimleriyle birlikte yaptığı kayıtlarla göz kamaştırıyor. 1939 Trieste doğumlu Enrico Rava önce Dixieland trombonu çalarak yola çıkmış olsa da Miles Davis’i dinleyince karar değiştirmiş, trompete geçmiş ve daha modern bir tarzı benimsemiş. 1962’de birlikte film müzikleri kaydettikleri Gato Barbieri ve büyük efsane Chet Baker ile karşılaşması da Rava için önem taşıyor. 1967’de New York’a taşınınca Roswell Rudd, Marion Brown, Rashied Ali, Cecil Taylor ve Charlie Haden ile de çalma fırsatı bulmuş, Lee Konitz, Carla Bley ve Steve Lacy ile albümler kaydetmiş. Kendi adına ilk albümü “Il Giro Del Giorno in 80 Mondi”yi 1972’de çıkaran Enrico Rava’nın çaldığı albüm sayısı ise toplamda 100’ü buluyor. 1970 ve 1980’lerde Pat Metheny, Michel Petrucciani, John Abercrombie, Joe Henderson, Richard Galliano, Miroslav Vitouš, Andrea Centazzo, Joe Lovano ve Gil Evans ile de çalışan İtalyan müzisyenin Paolo Fresu ile kaydettiği dört albümü bulunuyor. Opera aryalarını ve uvertürleri de yorumlayan Rava 2001’de piyanist Stefano Bollani ile birlikte bir beşli kuruyor. İlginç bir biçimde Michael Jackson’un ölümünden sonra onun müziğiyle tanışan Enrico Rava, Jackson’a fena halde kafayı takıyor ve 2012’de onun anısına “On the Dance Floor” albümünü çıkararak onun parçalarını yorumluyor. İtalyan jazz’cının son albümü ise, konserde izleyeceğimiz dörtlüsüyle kaydettiği, 2015 tarihli çıkan “Wild Dance”. Rava’ya sahnede Francesco Diodati, Gabriele Evangelista ve Enrico Morello eşlik edecekler.
Trio ELF ise jazz dünyasında bir bakıma “Almanya’nın Gururu”. 2016’da Bremen Jazz Ödülü’nü alan ve dünyanın en büyük jazz dergisi Downbeat’te tam sayfa yer ayrılan ilk Alman grubu olan ELF her gün daha fazla seviliyor. Klasik jazz piyanosuyla çağdaş ‘groove’ları, elektronik sesleri ve bolca doğaçlamayı yaratıcı biçimde harmanlayan Trio ELF’in sıcaklığı jazz severleri büyülemiş durumda. Aynı zamanda güçlü melodilerle yüklü müziklerindeki yüksek enerji ve ritim duygusu da ELF’in neden çabuk sevildiği sorusunu bir çırpıda cevaplıyor. 1970’lerden beri elektronik müziğin öncü ismi, Düsseldorf çıkışlı Kraftwerk’in çok sevilen ‘The Man Machine’ şarkısı da Trio ELF’in repertuvarında yer alıyor. Gerwin Eisenhauer Trio ELF’in virtüöz davulcusu. Efsane isimlerin swing ritimleriyle yapmış olduğunu o drum’n’bass ve hip-hop groove’larıyla doğaçlamaya dönüştürüyor. Walter Lang ise Avrupa’nın en prestij sahibi piyanistlerinden, ama Japonya’da adeta bir ‘celebrity.’ Lirik ama enerjik tarzı Lang’ı sıra dışı bir müzisyene dönüştürüyor. Üçlüde akustik bası çalan Peter Cudek de uluslararası üne sahip bir isim ve çok yönlü bir virtüöz. Üçlüye bazen, bir ‘ses büyücüsü’ olarak da anılan Mario Sütel eşlik ediyor. Trio ELF’in üçüncü albümü “Elfland”de konuk sanatçı olarak, ünlü Brezilyalı vokalist Milton Nascimento da yer alıyor.
19 Şubat Pazar / 20.00
David Sanborn
35 yılı aşkın bir dönemde kariyerine 24 albüm sığdıran ve 70’lerden beri çağdaş müziğe yön veren saksofonculardan biri olan David Sanborn 19 Şubat’ta “4. Caz Şubatı” kapsamında CRR’de.
Üç yaşındayken çocuk felcine yakalanan Dave, tedavi terapistinin bir parçası olarak saksofonla tanıştı. 14 yaşında, Albert King ve Little Milton gibi efsanelerle bir araya gelen sanatçı, Iowa Üniversitesi’ne geçmeden önce Northwestern Üniversitesi’nde saksofoncu JR Monterose ile çalıştı. Sayısız müzisyenden ilham alarak, enstrümantal pop, R & B ve son zamanlarda jazz’ın birçok türde çalışan David Sanborn doğduğu yer olan St. Louis yakınlarındaki Chicago Blues sanatçısından etkilenerek lisede saksofon çalmaya başladı. İlk solo albümü ‘Taking Off’u 1975’te piyasaya çıkaran sanatçı şu ana kadar 24 albüm yayınladı. Albümleri altı Grammy, sekiz Altın ve bir Platin plak ile ödüllendirildi. Daha sonra California’ya seyahat eden sanatçı Butterfield Blues Band’a katıldı ve Paul Butterfield ile Woodstock’da yer aldı. Ardından Stevie Wonder’le birlikte turneye çıktı ve The Rolling Stones’ın Wonder’s Talking Book albümü için kayıt yaptı. “Young Americans” da solo kaydeden David Bowie’yle turneye çıktığı dönemlerde Gil Evans’la da kayıtlar gerçekleştirdi. New York’a taşındıktan ve George Coleman’la çalıştıktan sonra Dave, Paul Simon ve James Taylor gibi sanatçılarla birlikte çalıştığı solo kariyerine başladı. 1975’te Taking Off adlı solo albümü ile kariyerini daha da sağlamlaştıran sanatçı, 1979’da Hideaway’in piyasaya sürülmesi ile filmdeki American Gigolo’da yer alan “Seduction” ile yükselişini hızlandırdı. Basçı ve besteci Marcus Miller, David’e 1981 Voyeur albümünde katıldı. “All I Need Is”, En İyi R & B Enstrümantal Performansı için ilk Grammy Ödülünü kazandı. 1983’te Dave, Luther Vandross’un konuk vokalisti olarak yer aldığı hit albümü Backstreet’i piyasaya sürdü. Daha sonra, Jack DeJohnette, Bill Frisell, Charlie Hayden, Wallace Roney, Kenny Barron, Christian McBride ve Eric Clapton gibi konuk sanatçıları albümlerine ekledi. Dave, 1988’den 1990’a kadar Night Music adlı televizyon programına ev sahipliği yaptı. 2004’te Sanborn, St. Louis Walk of Fame’e girdi.
Sanborn, 2010’da Joey DeFrancesco ve Steve Gadd’ın yer aldığı üçlü bir orkestrada “Everything” adlı albümü kaydetti. Sınırları zorlayan ve akla meydan okuyan performanslarıyla David Sanborn 2010 tur tarihleri ile 150’yi aşan türün en aktif müzisyenlerinden biri olmaya devam etti. 2011’de klavyeci George Duke ve basçı Marcus Miller’ı DMS grubu olarak bir araya gelen sanatçı Japonya’nın Nagoya, Osaka ve Tokyo’da Blue Note mekanlarında da performanslar gerçekleştirdi. David Sanborn 2012’de Then Again: The Anthology, 2013’de Bob James ile birlikte Quartette Humaine ve 2015’te Time and The River albümlerini yayınladı.
20 Şubat Pazartesi / 20.00
Hijazz Project
Artun Sürmeli (piyano)
Eylem Pelit (bas)
Volkan Öktem (davul)
Ercument Ateş (gitar)
Senova Ülker (trompet)
Birol Yayla (yaylı tambur, gitar)
Şenol Filiz (ney)
Levent Altındağ (saksofon)
Aycan Teztel (trombon)
Mehmet Kemiksiz (gazelhan)
Hijazz, makamsal türk müziğini batıya yaklaşmak ve onlara kendimizi hoş göstermek adına değil, müziğimizin geleneksel kalıplarını, batı müziğinin ritim anlayışlarıyla birleştirerek bir dünya müziği yaratmak fikriyle kurulmuştur. Coğrafyamızdaki müzikal ve kültürel dokuları dünya müzikleri ile birlikte sunan, dünyada hala pırıltıları duran, Mozart’tan, Dede Efendi’ye, Bach’tan Tamburi Cemil Bey’e ve Nayi Osman Dede’ye kadar o ölümsüz dahilerin eserlerini hem saflığını bozmadan hem de günümüz insanının yaşadığı negativizmden (kaos, maddecilik, üstünlük egosu, paylaşım eksikliği ve dinsel ırkçılık gibi duygulardan) uzaklaştıracak saf müzikle hayata geçirilmiş ölümsüz bir projedir. Hijazz ”. Geçmiş ile gelecek arasında kurulan bir köprü niteliğindeki bu proje Türkiye’nin en iyi müzisyenlerini bir araya getirmesi bakımından da eşsiz. Daha güzel bir dünyayı düşleyen müzisyenlerin bir araya gelip oluşturdukları bu proje felsefesini, Mevlana’nın “Kim olursan ol, Ne Olursan ol, Gel!” düşüncesinden alarak evrenselliğe ulaşıyor. Ulaşabildiğimiz herkesi Mevlana’nın sözleri ile bu şölene davet ediyoruz. “Kim olursan ol, Ne Olursan ol, Gel!” Coğrafyamızdaki müzikal ve kültürel dokuları dünya müzikleri ile birlikte sunan, Mozart, Dede Efendi, Bach, Tanburi Cemil Bey ve Hasselmans’ı buluşturan bir projedir. Bu ölümsüz dehaların eserlerini saflığını bozmadan yorumlayarak, günümüz insanının yaşadığı kaos, maddecilik, üstünlük duygusu ve paylaşım eksikliğini, dinsel ayrımcılık ve ırkçılığa sebebiyet veren negativizmden uzaklaştıracak felsefede etken bir lisan olan müzikle, var edilişimizin özünü yaşatabilmek için hayata geçirilen bir projedir Hijazz. Müzikal içerik olarak Hijazz, Makamsal Türk müziğini batıya yaklaştırmak ve müziğimizin geleneksel kalıplarını, batı müziğinin ritm anlayışlarıyla birleştirerek bir dünya müziği yaratmak fikriyle gerçekleştirilmiştir. Ruhsal bir bütünlük içinde Makamsal Türk Müziğinden jazz’a, Klasik Batı Müziğinden Anadolu’nun özüne uzanan bir içeriktedir.
21 Şubat Salı / 20.00
Zerrin Özer & Jazz Band
“Dünden Bugüne”
Zerrin Özer, kendi çalışmasıyla 1975’te katıldığı bir TRT yarışmasında birinci oldu. Müzik kariyeri yolunda ablası Tülay Özer’in büyük desteğini alarak, ilk plağı olan “Bizler ve Sizler / Yalvarırım” 1976 yılında, uzun yıllar birlikte çalışacağı Kent Plak tarafından yayınlandı. Müzik kariyerini takip eden dönemde İstanbul Gelişim Orkestrası ile jazz ve dans müziği yapan Zerrin Özer, 1979 yılında ilk dikkat çeken çalışması Esin Engin aranjeli, sözlerinde ve müziğinde Orhan Gencebay imzası bulunan “Gönül” şarkısı ile patlama yaparak, 1980 yılının en iyi 45’liği seçilen ikinci ve son çalışması “Gönül / Yaman Olurum” ile Altın Plak Ödülü almaya hak kazandı. 1980 yılında ilk stüdyo albümü “Seni Seviyorum” adıyla piyasaya çıktı, onu aynı yıl içerisinde “Sevgiler” izledi. 1981 yılında “Ve Zerrin Özer” albümüyle arabeske yöneldi, bu yöneliş sanatçının eserlerine olan ilgiyi artırdı. 1982 yılında “Gelecek Misin?” albümünü yayınladı. Kariyerinde müzikal değişiminde gerçekleştiği seksenli yıllar Zerrin Özer için birçok albümün yayınlandığı on yıl kuşağı oldu, sırası ile 1984’te “Mutluluklar Dilerim”, 1985’te “Evcilik Oyunu” ve “Kırmızı” adlı albümleri yayınlandı. 1987 yılında son LP’si “Dayanamıyorum” adlı albümü çıktı. Ertesi yıl çıkan ilk CD formatında yayınlanan “Dünya Tatlısı” albümüyle yeniden Türk pop müziğine dönüş yaptı.
1990 yılında çıkan CD ve kaset olarak yayınlanan “İşte Ben” albümüyle “En İyi Albüm Ödülü” kazanan Zerrin Özer sonraki yıl yayınladığı “Sevildiğini Bil” albümü satış rekorları kırmıştır. 1996 yılında “Zerrin Özer” albümüyle müziğe dönen sanatçı, ertesi yıl “Zerrin Özer 97” albümünü çıkardı. Yine 2000 yılında yaptığı Bir Zerrin Özer Arşivi “best of/en iyiler” albümüyle ikinci kez “En İyi Albüm Ödülü’nü kazandı. 2001 yılında yine eski şarkılarından oluşan best of albümü “Ben” çift CD ve MC olarak piyasaya çıktı. Peş peşe piyasaya sürülen bu iki albümüyle toplam 1,5 milyonu aşkın satış rakamına ulaştı. 2005 yılında yaptığı “Ve Böyle Bir Şey” türkü- jazz albümü. Bu albümü de «Altın Plak Ödülü» ile ödüllendirildi. 2016 yılına kadar pek çok single ve EP çalışması yapmış son olarak 2016 yılında Kemal Aslan Müzik Yapım etiketi ile yayınlanan “Zerrin Özer & Saz Arkadaşları” adlı çalışması ile kariyerine ve konser çalışmalarına devam etmektedir.