“Herkese merhaba! Blue Note’tan çıkardığı yeni stüdyo albümü “Day Breaks“ten ilk single’ı “Carry On” ile Norah Jones bizlerle ve evet, albüm gerçekten güzel!”
Norah Jones’un yeni albümünün ilk single’ının tanıtımı aynen bu şekilde idi. Yabancı bir radyo programında duymuştum. Şaşırmıştım.
Sıkı öğretimi, ve alaylı geçirdiği yıllar sonrası jazz için en önemli dergilerden biri olan Down Beat’in Student Music Award’unda ödüller alması ile adından sıkça söz ettiren Norah, 90’lı yılları kapatırken İlhan Erşahin’in yaratıcı projesi Wax Poetic’te adeta “doğmuş”, prodüktörlüğünü efsane Arif Mardin’in yaptığı ve o sene “Album of the Year” dahil ne Grammy’lerde ne var ne yoksa silip süpüren ilk Blue Note albümü “Come Away With Me” ile bir jazz müzisyeni için bence “aniden” olgunlaşmıştı. Bu olgunluk sırıtmamıştı da açıkçası, yakışıyordu.
Biz ne yaptık? O seneden itibaren sıkı Norah Jones’çular olarak, her çıktığı haberi takip etmeye başladık. Programlarını hemen sonrasında internetten bulup izledik, konser yorumlarını da zevkle okuyarak “Ya keşke ülkemize gelse de gidip dinlesek!” diye iç geçirdik, birkaç sene sonra geleceğini bilmeden…
Sonrasında 2. albümü “Feels Like Home” geldi. 2 senede bir albüm çıkaracağını düşündüğümüz Norah’nun bu albümündeki prodüktör gene tanıdık bir simaydı: Arif Mardin. Ancak ilk albümdeki tüm şarkıları ezbere bilirken, bu albümden nedense sadece ilk çıkan single “Sunrise” dillerdeydi, jazz bazlıydı, Grammy ile de taçlandı. Çok sevinerek aldığımız ve CD çalarımıza taktığımız albümü dinlerken fark ettik ki, önceki albümle kazandığı jazz olgunluğunu ‘honky-tonk piano’ yürüyüşleri ile aradaki çoğu parçada country’ye döndürmüştü. Billboard 200’e birinci sıradan girdi evet, ancak Billboard 100’e giren bir parçası yoktu. Satış seviyesi ilk albüme ulaşamadı bile! Bu arada Ray Charles ile ortaklığı “Here We Go Again” ile araya bir Grammy daha sıkıştırdı, bu parça da jazz ile dopdoluydu, zaten bu parçanın olduğu Ray Charles albümü “Genius Loves Company” o sene “Album of The Year” ile Grammy’lerde hak ettiği tahtına oturdu.
Aradan 3 sene geçti, bir sonraki albümü “Not Too Late” ile “acaba?” dedirtti, Billboard 200’e birinci sıradan girdi. Albümde Arif Mardin yoktu, ama folk tınıları vardı. “Eh, peki madem” dedik.
2 sene daha geçti, “The Fall”da tası tarağı toplayıp sınırlarının dışına çıktı, alternative rock’a bulaştı. Bir “geçiş albümü” gelebileceğini tahmin eden müzikseverler şaşırmadı, fazla uzatmadan “…Featuring Norah Jones”da diğer müzisyenlere konuk olduğu parçaları toparladı.

Norah Jones (Photo: internet/unknown)
“The Fall” sonrası ilk stüdyo albümü için toplamda 3 sene bekledi, “Little Broken Hearts” ile ‘indie’ yaptı, ben dahil kanımca birçok müziksever yorum bile yapmadı. E peki, yalan yok: Punk rock grubu Green Day’ın solisti Bille Joe Armstrong ile Reprise için yaptığı albümü “Foreverly”yi kaçırdım!
Bu arada akıllar hala “ilk albümde” idi. “Bu kız nerede ki?” dedirtiyordu.
Bu kız neredeydi gerçekten?
Bu senenin Ağustos ayı başında çıkan ilk single’ı “Carry On” ve albümü elime aldıktan sonra dinlediğim parçalardan “It’s a Wonderful Time for Love“u dinledikten sonra şu kanıya vardım: Norah Jones geri dönmüş!
Gitar bazlı önceki albümlerinden sonra, ilk albümü olan piyano bazlı “Come Away With Me” sound’una geri dönmesi, jazz sever ve kararlı Norah Jones hayranlarına büyük bir oh! dedirtiyor. Norah’nın bu rahatlığı dinleyiciye yaşatması çok da kolay olmuş diyemeyiz, zira Wayne Shorter, Lonnie “Dr.” Smith, John Patitucci, Brian Blade gibi ustaları bir pota altında toplamak, her jazz müzisyeninin rüyalarını süslüyordur sanırım. Önceki albümlerini gitarıyla bestelediğini düşünürsek, albümün çoğunluğunu bebeğinin odasının hemen yanındaki mutfağında tuttuğu piyanosunda yazması Norah için belki küçük, fakat bizler için ilginç bir ayrıntı.
Esra Kayıkçı’nın “Bozgun Hatıra”sındaki “Yollar” tadında tam bir yol parçası olduğunu düşündüğüm “Flipside“, albümdeki temposu yüksek şarkılardan. Hammond B3’ü ile harikalar yaratan Lonnie Smith’ın sırtladığı Flipside, akşamüstü arabanızda fazla trafik olmayan bir yolda ilerlerken sizi rahatlatan bir parça.
Kelimenin tam anlamı ile “kayıp bir hayatın” konu edildiği “Tragedy” ile aranılan tek ve gerçek aşkın sonunda bulunduğunu kısa ve net olarak anlatan “And Then There Was You” albümün en duygu dolu parçaları diyebilirim.

Norah Jones (Photo: internet/unknown)
Jazz’ı bebop, hard bop ve modal jazz dinleyerek sevdiğim ve benimsediğim için albümde açıkçası bana en yakın olan ve albüme adeta bağlayan parça “It’s a Wonderful Time for Love” oldu. Norah Jones’u hiç tanımayan için bile başarılı bir “giriş parçası” olabilir. New Orleans jazz etkilerinin hissedilebileceği ilk single “Carry On” da bence dikkat çekilmesi gereken parçalardan, ayrıca klibi de pek güzel olmuş.
Blues etkilerinin yoğunluklu olarak kulaklara çalındığı Neil Young parçası “Don’t Be Denied”, Norah’ın ilk olarak 2001’deki “First Sessions” isimli EP’sinde ziyaret ettiği ünlü Horace Silver klasiği “Peace”, ve Duke Ellington’un basta Charles Mingus ve davulda Max Roach ile birlikte United Artists için kaydettiği 1963 tarihli “Money Jungle”ın en başarılı parçalarından “Fleurette Africaine (African Flower)” albümün başarılı coverları.
İlk adımları, Blue Note’un 2014 Temmuz ayındaki 75. yaşgünü kutlamaları çerçevesinde yapılan konserde Wayne Shorter’ın saksofon, Jason Moran’ın piyano, John Patitucci’nin bas ve Brian Blade’ın davullarda olduğu “I’ve Got To See You Again” ile birlikte atılan, Norah Jones’un köklerine ve yıllardır arzulanan sound’una döndüğü yeni albümü “Day Breaks”in arşivinizde olmasında yarar var!