Hayatımızdan kocaman yürekli bir adam geçip gitti. Adı Janusz Szprot idi. 1 Temmuz’u 2 Temmuz’a bağlayan sabah tıpkı bir kuyruklu yıldız gibi kaydı Ankara semalarından Varşova semalarına doğru. O bir müzikolog, bir eleştirmen, jazz piyanisti, aranjör ve orkestra şefiydi. Ama hepsinden de önemlisi Türkiye’de jazz öğrenmeye aç herkesi doyurmaya yetecek kadar birikimi olan, eşitlikçi, disiplinli ve sonuz inanç dolu bir eğitmendi. 29 yıldır bu ülkedeydi. Ama kendi memleketine olan aşkı asla sönmedi ve bu aşkı hem eğitmenliğine hem de sahne kariyerine aktararak çoklarına jazz tutkusunu aşılayan, feyz alınan bir adam oldu.
Janusz Szprot 26 Eylül 1946’da Varşova’da dünyaya geldi. Üç kardeşin en büyüğüydü. Babası bir kilisede org çalıyor ve koro şefliği yapıyordu, annesi ise şarkıcıydı. 6-7 yaşında piyano ve akordeon çalmaya başladı. Varşova Üniversitesi’nde 5 yıllık Müzikoloji Bölümü’nden George Russell üzerine yazdığı tezi teslim ederek yüksek lisans derecesi ile mezun oldu. Hemen hemen aynı zamanlarda hem sahne yaşamına hem de dergicilik dünyasına adım attı. İlk grubu New Orleans müzikleri çalan “726. S. Peter Street” idi. Daha sonra Washboard Hot Jazz Company, Sami Swoi, Amalgamat Sextet ve saksofoncu Tomasz Szukalski ile kurduğu Blues Duo Sz-Sz ekipleriyle piyanist ve düzenlemeci olarak turnelere çıktı. Özellikle Sami Swoi sayesinde adını duyurdu ve önemli jazz’cılarla aynı sahneyi paylaştı. 1982’de Pori ve 1983’te North Sea festivallerinde çaldı.

Janusz Szprot (Photo: Jan Bebel)
Klavyeyi tıpkı babasının kilise orguna oturduğunda yaptığı gibi kuvvetli çalmayı seven Szprot’un kalemi de sağlamdı. Ama bir müzikoloji mezunu olarak onu sadece akademik makaleler yazmak kesmemişti. O aynı zamanda usta bir içerik editörüydü. Polonya’nın önde gelen jazz dergilerinde yayınlanan yazıları tipo hatası avcılığının çok ötesine geçerek, derin bir akademik süzgeçten geçiriyordu. Bununla da kalmıyor son derece ses getiren röportajlara imza atıyordu. Röportaj yaptığı isimler arasında Miles Davis ve Pat Metheny de yer almıştı. Hattâ oğlu Jarosław Szprot’un bana aktardığına göre, Pat Metheny Janusz’un sorduğu çetinceviz soruları bugün bile hatırlıyormuş.
İlk çalıştığı dergi Jazz Magazine idi (2017’deki Varşova ziyaretimde bana binasını bizzat göstermişti). Burada kendisine Genel Yayın Yönetmenliği görevi teklif edilmişti, ancak o bu teklifi elinin tersiyle itmişti, çünkü karşılığında Komünist Parti’ye katılması bekleniyordu. Daha sonra, kökeni Polonya Jazz Federasyonu’na dayanan Jazz Forum dergisine katıldı. Artık ülkenin tanınmış eleştirmenleri arasında adı geçen biriydi (Bkz. https://culture.pl/en/article/polish-jazz-freedom-at-last). 1970 ve 80’lerde radyo (Polonya Radyosu 3) ve televizyonda (TVP) müzik eğitimi üzerine programlar hazırlayıp sundu ve yönetti. 1980’de hayatındaki en büyük destekçisi ve en sağlam yol arkadaşı Ania ile evlendi. Bu izdivaçtan oğulları Jarosław dünyaya geldi. 1986’da Polonya müzik kültürünün yayılmasına yaptığı katkılardan ötürü kendisine Polonya Kültür Bakanlığı tarafından Krzysztof Komeda Madalyonu takdim edildi.
Sonra Janusz’un hayat hikâyesinde hepimizi ilgilendiren bir kırılma noktası yaşandı. 1989’da Polonya Büyükelçiliği tarafından 6. Ankara Uluslararası Sanat Festivali’nde konser vermek için davet edilmişti. Bu konser sonrası Bilkent Rektörü İhsan Doğramacı ve onun tanıştırdığı Müzik Bölümü Dekanı Ersin Onay ile bir araya geldi. Onlarla yaptığı sohbetler sırasında Türkiye’de aslında jazz öğrenmek isteyen ne de çok genç olduğunu öğrendi. Bunun üzerine Bilkent yönetiminin de teşvikiyle ilkin bir konser ve peş peşe atölye çalışmaları düzenledi. Janusz’un Polonya’dan gelen müzisyenler ile düzenlediği bu atölye çalışmalarına katılan öğrenciler arasında bugün hepimizin çok iyi tanıdığı Sibel Köse, Yahya Dai, Sarp Maden, Çağlayan Yıldız, Cengiz Baysal ve Cenk Soyak gibi isimler vardı.
Derken bu atölye hareketi ivme kazandı ve İhsan Doğramacı’nın da el vermesiyle, Bilkent’te bir jazz bölümü açılması için kollar sıvandı. Tuna Ötenel’in piyano başında olduğu giriş sınavlarına 100 öğrenci başvurdu ve seçilen ilk 35 öğrenci ile 1990 yılında yola çıkıldı. Bir big band kuruldu. Bölüme ise bazı çekincelerden ötürü “jazz” kelimesi sansürlenip, “Ritmik Müzik Bölümü” adı kondu. Bölümü kurma görevini üstlenen Janusz tüm planlamalarını yapmış, müfredatın ana hatlarını çizmiş, atanması gereken eğitim kadrosu listesini rektörlüğe iletmişti.

Janusz Szprot (Photo: internet/unknown)
Ancak hesaplar tutmadı. Yine aynı dönemde kurulan Bilkent Senfoni Orkestrası için Azerbaycan, Rusya ve Kazakistan gibi ülkelerden pek çok müzisyen okul kadrosuna dahil edilirken, Janusz’un listesi çekmeceye kaldırıldı. Sonuç, birer birer okulu terk eden öğrencilerden geriye kalan 10 kişi ile yapılan bir mezuniyet töreni oldu. Ama Janusz gibi değerli bir araştırmacı ve eğitimciyi kaybetmek istemeyen okul onun 1 yıllık kontratını tam 24 yıl üst üste yeniledi. 2014’e dek uzanan bu süreçte Janusz hem üniversitede hem de Bilkent Koleji’nde müzik tarihi ve teorisi’nin yanı sıra, bilinçli müzik dinleme ve analizi (music appreciation) dersleri verdi; pek çok şarkıcı ve her çalgıdan müzisyen yetiştirdi; orkestralar kurdu, konserler tertipledi, yönetti, çaldı, düzenlemeler yazdı ve Türkiye’deki birçok jazz’cı ve jazzsevere Polonya jazz’ı kültürünü aşıladı. Hattâ bu çalışmalarından ötürü kendisine 2008 yılında Polonya Dışişleri Bakanlığı tarafından “Bene Merito” Madalyonları takdim edildi.
Yine aynı yıl, İhsan Doğramacı’nın görev süresi bitti ve Ritmik Müzik Bölümü miadını doldurdu. Ama Janusz Doğramacı ailesinin son projelerinde yine başvurulan ilk isimdi. Erzurum’da açılan okulda iki yıl ders verdi ve sınıftaki öğrencileriyle bir orkestra kurup bu orkestrayı yönetti.
Yıllar içinde Türkiye’de jazz bölümü açmanın delilik olduğunu gördü, çünkü böyle bir amaç uğruna savaşılacak ise ilkin klasik müzik eğitimi otoritelerinin karşısına Don Kişot gibi dikilmek gerekiyordu. Ama bu onun için yıldırıcı bir durum değildi. Çünkü ona göre gerçek jazz eğitimi ne de olsa, sokaklarda, kulüp sahnelerinde, jam session’larda alınmalıydı. Janusz’un son jazz bölümü açma girişimi 2016’da Alanya HEP Üniversitesi’nde gerçekleşti ama bu girişim de maalesef tatlı bir sonuca bağlanamadı, hattâ bu girişimin bedelini emeklilik maaşını kaybederek ödedi. Neyse ki o jazz öğrenmeye ve yapmaya niyetli herkese insan ayırt etmeden destek olmaya devam etti.

Janusz Szprot (Photo: internet/unknown)
Hep enerji doluydu, hep sahnelerdeydi. 1993’te Polish-Turkish Jazz Connection’ı kurmuş, 8’i Polonya 8’i Türkiye’den müzisyenlerle İstanbul, Ankara ve Bursa’da 3 festivalde çalmıştı. Tuna Ötenel ile televizyon programı yapmış; Onno Tunç, Melih Kibar ve Fahir Atakoğlu gibi isimlerle aynı şarkı yarışmasında jüri koltuğuna oturmuş; hattâ bir keresinde Eurovision Şarkı Yarışması jürileri arasında yer almıştı. 2011’de yolu Merve Erdal’ın kurduğu Dolce Vokal Jazz grubu ile kesişmiş, onlar için hem piyano çalmış, hem de düzenlemeler yapmıştı. Ayrıca yine aynı yıl kontrbasta Murat Ulus ve davulda Serkan Alagök ile kurdukları houseband ile Ankara Hotel SAMM’de açılan SAMM’s Bistro sahnesinde sayısız jazz müzisyeni ve şarkıcısını konuk etmeye başladı. Ben de Janusz ile işte bu konser serisi sayesinde ilk kez çalışmıştık.
2001’de kendi bestelerini de içeren Polonezköy (Na Tureckim Dywanie) adlı albümü hem Türkiye hem de Polonya’da ayrı ayrı yayınladı; 70 yaşına bastığında müzik kariyerinin 45. yılı şerefine Janusz Szprot is Young@Heart diye harika bir retrospektif derleme albümü çıkardı. Bu albümün içinde eski müzik yol arkadaşları Sami Swoi üyeleri, saksofoncu dostu Tomasz Szukalski ve Sibel Köse’yi duymak mümkündür. Ve totalde 15 albüm kaydı dizdi diskografisine.
Janusz’un elleri tüm gürül gürül enerjisiyle piyanonun tuşları ve armonikası üzerinde dolaşmaya, besteler yazmaya devam etti. Ve her konserini -kendisinin de bir röportajında dediği gibi- gerçekten de sanki hayatının son konserini çalıyormuş gibi çaldı. Kaybedecek bir dakikası bile yoktu. Hep çalıştı, hep elleri leadsheet’lerle doluydu. Çoğu da kendi yazdığı, düzenlediği leadsheet’lerdi bunlar. Ona Polonya’dan bir iki parça söylemek istiyorum dediğimde dosyasından el yazması notalarını çıkarıp verdi. O an kendimi inanılmaz şanslı hissetmiştim. Bu kâğıtların değerini birçok vokal meslektaşım gözlerinde benzeri bir ışıldamayla hatırlayacaktır. Ama tüm bunlara rağmen, yine bir röportajında da belirttiği gibi, kendisini bir jazz piyanisti ya da eğitmen olarak değil, “piyanoda jazz çalan bir müzisyen”, “eğitmenlik yapan bir müzisyen” ya da “müzikolog olan bir müzisyen” olarak görüyordu.

Janusz Szprot Emirtan Müzesi’nde konuşma yaparken (Photo: Ankara Jazz Derneği)
Bugüne dek Almanya, Fransa, Rusya, Amerika, Güney Afrika ve Kanada’da sempozyum ve atölye çalışmaları gerçekleştirdi. Chodzieży’de uluslararası bir workshop ve Margonin’de çocuklar için bir jazz atölyesi yürüttü. Katowice Müzik Akademisi ve Varşova Konservatuvarı’nın misafir hocalarındandı. Ama herkes onu en çok Puławy Jazz Workshop’ından hatırlar. Hattâ artık öyle ki Janusz demek Puławy demekti. Bu köklü organizasyonda Janusz önce vokal bölümü koordinatörü sonra da sanat direktörü olmuştu. Kamil Erdem ve Sibel Köse başta olmak üzere bizden önemli jazz’cıların yolları onun sayesinde bu workshop’tan geçmişti. Hattâ Sibel Köse vokal eğitmeni olarak uzun yıllar tıpkı hocası Janusz’un yaptığı gibi nice ülkeden gence jazz aşkı aşıladı burada her yaz.
Ne var ki geçtiğimiz yıl organizasyon ekonomik sebeplerden ötürü uluslararası niteliğini kaybederek küçüldü ve Janusz ile yollar ayrıldı (Benzeri tatsız gelişmelerin 2017’de katıldığım Wojanów New York Jazz Masters Workshop’ını da vurduğunu üzülerek öğrendim.). Bu gelişme Janusz’u derinden üzmüştü, çünkü Puławy onun canından çok sevdiği anavatanı ile yıllardır süregelen tek sıcak bağlantısıydı. Her yaz arabasıyla Puławy’ye gider workshop’u yönetir sonra da güzel bir ormanlık alanda dinlenmeye çekilir, ülkesinin temiz, duru havasını ciğerlerine çekerdi. Sonra da yine arabasına atlayıp Ankara’ya geri gelirdi.
Evet Janusz ülkesine hep çok bağlıydı. Hem de büyük bir vefa duygusuyla. Oradaki müzisyen dostlarını asla unutmadı. Her fırsat bulduğunda ya o onların yanına gitti ya da onları birlikte konser vermek için Türkiye’ye getirdi. Onun ne kadar vefalı bir dost olduğuna bizzat kendi gözlerimle de şahit olmuştum. Janusz hastalanmadan bir yaz önce Varşova’da o ve eşi Ania ile buluşmuştuk. Son Puławy workshop’ını yönettiği yazdı. İlk gün şehir merkezini gezdirip çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği yerleri gösterdirdi. Sonra bana şöyle dedi: “Seni yarın bir toplantıya götüreceğim. Orada eski müzisyen dostlarım olacak.” Ertesi gün eşi Ania ile kaldığım öğrenci yurduna geldiler. Odamdaki piyanoda onun için üzerine Türkçe söz yazdığım kendi bestesi Marzenia Znikomka’yı (yeni adıyla “Deli Kız Dedi ki”) prova ettik ve arabasıyla yola koyulduk. Varşova sınırları içinde bir kiliseye gittiğimizi hatırlıyorum. Yanılmıyorsam adı Kutsal Bakire Meryem Katolik Kilisesi idi. Oraya vardığımızda kiliseye ait şapele girdik ve içinde minik ama şaşırtıcı bir topluluk bizi bekliyordu. Aralarında Polonya’nın dünyaca ünlü jazz vokali Aga Zaryan bile vardı. Bu Janusz’un bir yıl önce kanserden kaybettikleri saksofoncu dostu Tomasz Szukalski’yi anma toplantısıydı. Şapelde tüm katılımcılar Lehçe konuşmalar yaptı; tek kelimesini bile anlamamıştım ama Janusz beni müzik ailesinden sayıp o toplantıya dahil ettiği için çok duygulanmıştım. Orada Janusz’un parçasını onunla birlikte seslendirdik. Sonrasında papazın evinin bahçesinde son derece samimi bir piknik ve jam session yapılmıştı. O session sırasında Janusz’un armonikası birden bozulmuştu. Garip bir durumdu çözememişti sebebini… Ama o toplantıda görmüştüm ki Janusz ülkesine, insanına ve müzisyen dostlarına hâlâ kocaman bir sevgi bağıyla bağlıydı. Onun babacan yönünü ilk defa bu kadar kuvvetli hissetmiştim. Bir gözlemci gözüyle baktığımda ise (çünkü insan konuşulan dili anlamayınca insanların beden dilini daha rahat inceleyebiliyor) o hem sevilen hem de saygı duyulan bir dosttu!

Tomasz Szukalski’yi anarken… 7 Ağustos 2017 (Photo: Sanat Deliorman)
Janusz, en çaresizliğe düştüğüm anlarda bile bana “Asla özünü unutma! Özün müzik (music is your essence) onun için yaşa!” derdi. Bu en unutmadığım nasihatidir. Bana yüreğimde ne varsa dışarı dökerek şarkı söylemeyi öğreten adamdı. Sahneye nasıl hâkim olacağımı da ondan öğrendim. Hiç bilmediğim bir dilin şarkılarındaki güzellikleri keşfetmemi sağlayan, bana yeni şarkı sözleri yazdıran adamdı. O benim ve aslında hepimizin Polonyalı Jazz Babasıydı.
Janusz’un hayatının son 3 yılına yetiştim. Tam tamına 3 yıl. Ne eksik ne fazla. Son görüşmemiz SAMM’s Bistro’daki brunch konserimizdi, ki sonradan sevgili Saba Akman’dan öğrendim ki bu onun SAMM’s Bistro sahnesindeki son performansıymış. Sağlığı çok daha iyiye gitmiş görünüyordu. Mutlu olmuştum o gün onu öyle zinde ve enerjik görünce. Ve Murat Ulus abimden öğrendiğim kadarıyla en son sahneye çıkışı 11 Nisan’da Polonya Büyükelçiliği’nde gerçekleşen moral ve destek gecesiymiş.
Janusz ile yapmak isteyip yarım kalan projelerimizi ve hayallerimizi (ki gerçeğe dönüşeceklerdi biliyorum) düşündükçe, ama en çok da onun babacan ve hayat dolu, adil, çalışkan destekleyici sözlerini, sesindeki o sonsuz enerjiyi, ve son telefon konuşmamızdaki ses tonunu hatırladıkça göğsüme kocaman bir kaya oturuyor. O yüzden bu yazı ile ona hissettiğim gönül borcunu -her ne kadar yetmeyecek olsa da- biraz ödemek istedim.

Janusz Szprot ile “Polonya’dan Sevgilerle” projemizi ilk kez çaldığımız geceden… Yer: Badau İstanbul (Photo: internet/unknown)
Evet çok yazık ki, Janusz yaşamının son günlerinde canından çok sevdiği ülkesi Polonya’nın havasını soluyamadı. Ama şükür ki nihayet naaşı ülkesinde götürüldü. 17 Temmuz’da Polonya Jazz Derneği’nin organize ettiği on iki kişilik bir orkestra eşliğinde cenaze töreni gerçekleştirildi. Orkestra, hem cenaze töreninde hem de Janusz’un küllerinin toprağa verildiği sırada onun en sevdiği New Orleans klasiklerini seslendirdi. Daha sonra da şehir merkezindeki Hoover Meydanı’nda yer alan Klub Akwarium’da eşi Ania, oğlu Jarosław ve erkek kardeşi Lech’in yanı sıra, tüm müzisyen dostlarının katıldığı bir jam session gecesi tertiplendi. En güzel haber ise şu ki Janusz’un ruhu ebedî istirahatine herhangi bir mezarlıkta değil, Varşova’nın batısındaki Wola bölgesinde yer alan tarihî Powązki Askerî Mezarlığı’nda, ülke büyükleri ve kahramanlarının yattığı Aleja Zasłużonych’te (Avenue of the Distinguished) devam ediyor olacak. Bu hem o hem de ailesi için büyük bir onur!

Photo: Paweł Brodowski

Photo: Paweł Brodowski
Belki de seneye yine o Varşova’daki şirin şapelde dostları bu kez onu anacak. Belki bir fotoğrafı konacak İspanyol zeytin ağaçlarıyla dolu yeşil minik bahçenin ortasına, Tomasz’ınkinin tam yanına…
Şimdi sözü Janusz’un eski yol arkadaşlarından bazılarına bırakıyorum.
Janusz Babam ruhun şad olsun. Umarım Varşova sokaklarında keyifle gezmeye devam edersin sonsuza dek…

Janusz Szprot, Varşova, Ağustos 2017 (Photo: Sanat Deliorman)
——————————————————————————————–
“Birlikte müziği, dostluğu paylaştık. Sevgili Janusz’un yokluğu çok üzücü ve zor olacak. Ania’nın acısını yürekten paylaşıyorum.”
Tuna Ötenel
——————————————————————————————–
“Bugün 30 yıllık dostumu, ağabeyimi, hocamı, sırdaşımı, arkadaşımı, meslektaşımı kaybetmiş olmanın derin üzüntüsü içindeyim. Tek tesellim son döneminde çekmiş olduğu acıları artık çekmiyor olduğunu bilmek. Ben dahil ülkemizde jazz müziği çalan, söyleyen pek çok müzisyenin aklına, kalbine, ruhuna dokunduğuna şahit olduğum, ülkeler arasında köprü kurma ustası sevgili Janusz’un hayatıma ve anlayışıma her zaman büyük katkısı oldu. Ona olan saygı, şükran ve sevgim artarak devam edecek. Güle güle Janusz, iyi ki seni tanıdım. Do widzenia…”
Sibel Köse
——————————————————————————————–
“Ankara’da iz bırakan büyük bir jazz’cının ardından…
Hayatının belki de en verimli 30 yılını Ankara’ya adamış bir eğitimci, iyi bir jazz ustası, besteci ve aranjörü kaybettik. Polonya’dan ülkemize gelen ve birçok müzisyenin yetişmesine katkı sağlayan sevgili Janusz Szprot’u kaybetmek hem ülkemiz hem de Ankara için hüzünlü bir boşluk yarattı.
Janusz Szprot ile Jazz Derneği’nin kurulduğu yıldan bugüne ne mutlu ki birbirinden kıymetli projeler yaptık, konserler gerçekleştirdik. Ankara Palas Jazz geceleri, Ankara Jazz Festivali, Müzede Jazz serisinin ilk konseri, Janusz Szprot ile Jazz Derneği Atölyeleri ve Nisan 2019’da Polonya Büyükelçiliği’nde düzenlediğimiz ve birçok kıymetli müzisyen dostuyla birlikte sahne aldığı destek konserimizden kalan tınılarla anacağız onu.
Janusz vefatından kısa bir süre önce kitap ve CD’lerini Jazz Derneği’ne bağışladı. Arşivimizde ona ait bir bölüm oluşturabildiğimiz için çok şanslıyız. Müziği ile hep aramızda olacak.”
Tuğçe Alpaslan ve Özlem Oktar Varoğlu – Ankara Jazz Deneği
——————————————————————————————–
“30 yıldır Türkiye de çok değerli birikimlerini dinleyicilerine ve birlikte çalıştığı müzisyen dostlarına aktaran, jazz müzisyeni… Son 12 yılımızı birlikte geçirdik… Disiplin ve özel tarzı hep akıllarda kalacak…”
Murat Ulus – kontrbas sanatçısı

Lech Szprot & Murat Ulus (Photo: Ankara Jazz Derneği)
——————————————————————————————–
“Janusz’la hem dost hem de müzisyen olarak tanışıklığımız herhalde bir yirmi yıla dayanıyordur. Son 15 yıldır daha çok birlikte olduk. Ankara’ya gittiğim zamanlarda onun oluşturduğu houseband’de çalıyordum. O da İstanbul’a geldiğinde Cem Aksel, Kâmil Erdem ve Yahya Dai ile onun Young@Hearts projesini yapıyorduk. Onunla Erzurum’da ve Polonya’nın Jazz Jamboree Festivali’nde de çalmıştık. Sevdiği parçaları, düzenlemeleri ve bestelerini çalıyorduk. Çalmaktan en hoşlandığım parça “Pod papugami” adlı bir Polonya parçasıydı. Özellikle Pat Metheny tarzı bir sound ile çok keyifli tınlıyordu.
Janusz’un sadece müzisyenliği değil, müziğe desteği de efsanedir. Onun sayesinde uzun süre pek çok Nardis Genç Jazz Vokal Yarışması finalisti Pulawy’deki o efsane workshop’a katılma şansına erişti.
Ayrıca piyanoda çok sağlam bir tuşesi vardı. Daha PA bile takılmadan, akustik piyanodan konuşma sesimizi bastıracak kuvvette ses çıkarırdı ve bunu herkesin başarabileceğini sanmıyorum. Bunda eğitiminin etkisi de vardı diye düşünüyorum. Esprili ve enerjik bir yapısı vardı. Her konserden sonra “Do you kow? This was unfortunately another success story” (Biliyor musunuz ne yazık ki yine bir başarı hikâyesi yazdık.) deyişini hiç unutmayacağım.
Önder Focan

Janusz Szprot & Önder Focan (Photo: Ankara Jazz Derneği)
——————————————————————————————–
“Music is my life” (Müzik benim hayatım) ve şimdi “Music is my cure” (Müzik benim ilacım) diyerek tüm “Dinlen, gel ama istersen çalma” tekliflerimizi geçiştirdi. Son noktaya kadar direndi, acı içinde çaldı. Çünkü orada aynı zamanda çok mutluydu. Benim için onu izlemek de aynı çelişkili duygularla yüklüydü: Hüzün dolu mutluluk!
Yaşam Rüzgârı onu ülkemize getirmiş ve 20 yıldan fazla zaman sonra bizden biri yapmıştı… Janusz, sert ve disiplinli görünürdü. Provalar bazen gergin geçerdi. Ama ardından kucaklaşmalar gelirdi. 2011 Eylül ayından bugüne hep beraberdik. Eğitim kurumlarında, özel derslerde ve SAMM’s Bistro’da misafirlerimiz, müzisyen olan-olacak pek çok kişiye dokundu. Profesyonel müzik adamı olarak, müziği ile ve sergilediği duruşu ile… Ankara’da jazz yapmak!… Zor diyemeyeceğim, ama kolay da değil. Hem kendisi hem de değerini bilip ondan bildiklerinin birazını öğrenmek isteyenler için hep orada ve hazırdı. Daha uzun yıllar, daha çok kişiye dokunabilseydi keşke…”
Saba Akman – Hotel SAMM ve SAMM’s Bistro’nun sahibi
——————————————————————————————–
“Janusz tutkulu bir piyanist ve büyük bir eğitmendi ve gerçek bir arkadaştı. Bir kere beni aralarında Janusz Muniak’ın da bulunduğu bir grup müzisyen ile Türkiye’ye davet etmişti. Birlikte İstanbul ve Ankara’ya gitmiştik. Güzel bir seyahat olmuştu.”
Paweł Brodowski – Jazz Forum dergisinin şu anki baş editörü
——————————————————————————————–
“1991 yılnda ben ODTÜ’de okurken tanıştık Janusz’la. Bilkent’te düzenlediği workshop’larına gitmiştim. 2007’de yeniden karşılaştık. Tenedos Kafe’de Murat Ulus ve onunla söylemeye başladım. 2009’da Puławy’deki workshop’ına katıldım. 2011’de kurduğumuz Dolce Jazz Vokal Grubu için düzenlemeler yazdı. Bizimki gibi yoğun aranjmanlı bir grupta sahnede hepimiz birbirimizi çok iyi anlıyorduk çünkü Janusz bize inanılmaz bir rahatlık vermişti. Janusz pek çok şarkıcı için sıfırdan leadsheet yazmış, hepimize okunaklı leadsheet yazmayı öğretmiştir. Bu yaptığı bir amme hizmeti gibi önemliydi.
Dağ gibi bir adamdı. Gürül gürül akan akarsuları gibi yüksek sesli, hayat dolu bir adam… Hayatımda tanıdığım en cömert insanlardan biriydi. Özellikle de zamanını ve bilgisini paylaşmakta. Her zaman prova yapardı; inanılmaz çalışkan ve disiplinli bir insandı. Daha önceden verdiğim müziği mutlaka çalışmış gelirdi. Hayatımızı hep daha iyiye çevirdi ve bizi hep daha iyi insanlar haline getirdi. O yüzden her zaman minnet duyacağım kendisine.”
Merve Erdal – Dolce Jazz Vokal Grubu kurucu üyesi
——————————————————————————————–
“Jazz müziğine kendimi bu denli yakın hissettiğim sıralar 1990’ların ilk yarısı Ankara… O yıllar jazz müziği adına tam bir yeniden canlanma dönemiydi başkentte. İşte buna sebep Janusz’tur. Çünkü akademik anlamda jazz’ı öğretmeye ve gerek jazz müzisyenleri gerekse öğrencileri ile bunu mekânlarda sergilemeye başlamıştı. Ben de şanslı takımdan oldum! Beni jazz geleneği ile gerçek anlamda buluşturdu; ilk yol göstericim oldu. Sonra Polonya jazz’ı ile tanışmamızı sağladı ki, kanımca bu Türk jazz müzisyenleri adına müthiş bir adımdı. Çok daha yakın bir coğrafyanın kapısını açtı müzisyenlere bu müziği öğrenmek adına… Türk Jazz Müziği Tarihi’nde çok özel bir noktada yerini aldı Janusz Szprot. Teşekkürler, dziękuję Janusz.”
Demet Akıneri – 03.07.2019 İzmir
Janusz’un hep çok sevdiği Polonya halk türküsü “Dwa Serduszka Cztery Oczy” Cold War filmi için jazz’a uyarlanmıştı ve Janusz son dönemlerinde bu kaydı çok severek dinliyordu.
Not: Bu yazıdaki bilgilerin toplanmasında büyük destekçi olan Jarosław Szprot ve Ania Szprot’a en içten teşekkürlerim ve çok büyük sabır dileklerimle…