Kamil Erdem, müziğe küçük yaşlarda klasik gitarla başladı. Zamanla jazz’a ilgisi arttı ve bas gitarla kontrbasa yöneldi. Aslında mühendis olan Kamil Erdem, uzun yıllar iki mesleği bir arada yürüttü. İkisini birbirine hiçbir zaman karıştırmayan Erdem, “mühendisliği bırakıp sadece müziğe yönelmeden önce, bir müzik hayatım olduğunu kimse bilmezdi. Müzisyenler arasında da iş hayatımı bilen olmazdı” diyor.
1990’da Asiaminor topluluğunu kuran Kamil Erdem, bu topluluk sayesinde mühendisliği bırakarak tamamen müziğe geçti. Çünkü Asiaminor’le, Türkiye’yle birlikte yurtdışında kalıcı bir yer edindi. 1991’de “Sokak Boyunca”, 1996’da “Longa Nova” ve 1997’de “Kedi Rüyası” albümleriyle birlikte Asiaminor, Avrupa konserlerinin yanı sıra birçok kez ABD turnesine çıkmıştır. Erdem’in 2001’de solo bas gitar albümü “Bir Bas Masalı”, 2008’de Türk ve Avrupalı müzisyenlerden oluşan “Kamil Erdem Quartet – Odd Tango”, 2010’da ise Fransız akordiyoncu Rene Sopa ile ortak çalışmaları “Kamil Erdem-René Sopa Quartet” albümleri yayınladı. Müzisyenliğinin yanında eğitmenliği ile de tanınan Kamil Erdem, NTV Radyo’nun “Bizim Cazcılar” programımda müzik yolculuğunu anlattı. Dilerseniz sizin için seçtiğimiz Kamil Erdem parçalarından birini bu yolculuk öncesi açabilirsiniz. Keyifli olacaktır.
Müzik Tarihim Jazz’dan Eski
Benim müzik tarihim jazz tarihimden eskidir. Zaten çoğu müzisyen için de bu böyle olsa gerek. Çünkü bizim zamanımızda bu işe çocuk yaşta başlanmıyordu. Müziğe ilkokulda gitar çalarak başladım. Bir süre klasik gitar çaldım. Sonra sıkıldım klasik gitardan ve o zamanlar ‘hafif müzik’ diye tabir edilen müzikleri kendi kendime çalmaya başladım. O zaman da bas seslere olan ilgimi ve merakımı görüp bas gitara yöneldim.
Tuba’dan Kontrbas’a
İlk gitarımı ailem aldı. Ondan önce her çocuk gibi mandolin kurslarına giderdim. O zaman kurstaki hocam üstüme düşerdi. Hoca gidince ailemin teşviki ve hatta zorlamasıyla gitar kurslarına başladım. Biraz ailem yönlendirdi. Ama sonrasında severek devam ettim. Yani zorla ve sıkılarak sürmedi o dersler. Bol bol Modern Folk Üçlüsü dinlerdim o dönem. Hatta onların da ilk zamanlarıydı ve gitarla da klasik dışında ilk önce onların parçalarını seslendirdim. Bas gitara başladıktan sonra da tabii o enstrümanın ustalarını takip etmeye, izlemeye başladım. Hangi enstrümanı çalarsanız çalın bu böyledir. Onu da jazz türünde gördüğüm için yavaş yavaş jazz merakım başladı. Bu da 20’li yaşlara tekabül ediyor. Daha sonra da ister istemez kontrbas öğrendim. Çünkü jazz müziğinin esas bas enstrümanı tarihsel olarak “tuba” olsa da zamanla kontrbas oldu ve bu güne kadar da bu şekilde geldi.
En İyi Basçılar Jazz’dan Gelir
Jazz’a yönelmemdeki etkenlerden bahsedeyim. Basa merakım, benim görüşümce, jazz’a en çok basın yakışması ve en iyi basçıların jazz müziğinden geliyor olması. Tabi başka müzik türlerinde de var ama ben bir şekilde jazz’dan gelenleri sevdim, onları dinledim. Bunun dışında da ben Ankaralıyım. Son 15 yıla kadar da Ankara’da yaşadım. Tuna Ötenel’i dinlemeyi çok severdim. Tabii o önemli bir etken oldu, jazz’a yönelmemde. Ama benim için ya da bir başkası için, bu herhangi bir kişiden veya herhangi bir olaydan çok insanın kendi içinde olur. Herkes kendi müzik türünü, kendi yatkınlığı doğrultusunda, kısmen bilinçli belki kısmen bilinçsiz kendisi belirler.

İmer Demirer & Berkan Tilavel & Kamil Erdem (Photo: Zuhal Focan)
Elimde Gitar Varken T Cetveli Edebiyatı Yapmadım
Ben mühendislik okudum. Yani formal bir eğitime yöneldim. Hatta o zamanla da “Elimde gitar varken T cetveli, T cetveli varken de gitar edebiyatı yapmam” diyerek iki hayatımı birbirinden ayırdım. Yani mühendisliği bırakıp sadece müziğe yönelmeden önce, bir müzik hayatım olduğunu kimse bilmezdi. Müzisyenler arasında da iş hayatımı bilen olmazdı. Dolayısıyla o iki hayatı hiçbir zaman karıştırmadım ve o tarz bir popülerliğim hiç olmadı. Müziğe profesyonel olarak girdikten sonra, o popülerlik, popülerlikse, oldu ki o popülerliği de sevmem, müzisyenler arasında bir bilinirlik oldu diyelim.
Aklım Fikrim Hep Müzikte; “Asiaminor”
Mühendisliği bırakıp tamamen müziğe geçmem 30’lu yaşlarımda oldu. O zamana kadar mühendislik ve müzisyenlik bir arada yürüdü. Sonra aklım fikrim hep müzikte olmaya başlayınca, müziğe ayırdığım mesai süresi daha da çok uzayınca 1990 senesinde Asiaminor grubunu kurdum. O gruba da belli bir rağbet olup bir de Amerika turnesi olunca, artık mühendisliği bırakma zamanı geldi diye düşündüm. 30’lu yaşlarımın ortalarına kadar burada mühendislikle birlikte yürüttüğüm bir müzik hayatım olduğundan yurtdışında yaşamak gündemimde olmadı. Yani hiçbir zaman müzik konusunda ‘orada da şöyle bir imkan var, burada da böyle bir imkan var, ben bu ikisinden birisini tercih ediyorum’ durumuna gelmedim. Burada belli bir çevre edinmiş olmuştum. Dediğim gibi o zamanki grubun da belli bir popülerliği vardı, konser çalmakta zorlanmıyorduk. Amerika’ya da gidip turneler yaptık. Böylece de maddi anlamda herhangi bir hesap kitap ya da bir garanti olmaksızın mühendisliği bıraktım. Serbest müzisyen olarak da 6 sene çalıştım. Sonra da Yıldız Teknik Üniversitesi’ndeki görevime başladım.