jazzdergisi.com yazarlarından, görüşlerine her zaman saygı duyduğum sevgili Eray Aytimur, sanatı okuyucunun ayağına kadar getiren ve ne yazık ki bir elin parmaklarını da geçmeyen basılı yayınlarından olan Hürriyet’in “Kitap Sanat” ekinde XJazz Festivali’ni bizlere aktarırken yukarıdaki haklı cümleyi kuruyor. Hafiften dudak büküyoruz ve üzülüyoruz bir yandan da “kız haklı aslında!” diyerek…
Ama Eray’ın bahsettiği duruma müzikseverler olarak ne kadar öflesek, pöflesek ya da hayıflansak da, İKSV Istanbul Caz, Akbank Caz ve Garanti Caz Yeşili kapsamındaki organizasyonlar ve konserlerin yanında, XJazz Festivali gibi bir oluşumun bizimle birlikte olması bir nebze de olsa sevindiriyor, “henüz hiçbir şeyin bitmediğini” söyler gibi…
Ülkemizde henüz İKSV ya da Akbank Caz kadar dallanıp budaklanmasa da, katılımcı müzisyenlerin kalitesi ile dilden dile dolaşarak adının daha yüksek seste söylenmesini sağlayan Berlin menşeli XJAZZ, ülkemize Goethe Institut, Kabak & Lin ve peoplexpeople’ın destekleri ile 3. kez uğruyor. Geçen sene Berlin’de yapılan XJAZZ için (eğer yanlış hatırlamıyorsam) ülkemizden Alper Yılmaz Trio ve Ediz Hafızoğlu “Nazdrave” projesi ile de katılmıştı, dolayısı ile yabancı misafirlerin ülkemize gelmesiyle oluşacak olan güç birliğinin şahidi olmak mutluluk verici idi!
XJAZZ Türkiye projesinin ülkemizdeki ayakları İstanbul ve Ankara şehirleri oldu. Ankara’daki kaliteli jazz dinleyicisinin müziğe ve müzisyene verdiği değerin yanında mekanlara yansıttığı atmosferi hissetmeyi gerçekten çok isterdim, ancak bu hayalimi bir sonraki festivale bırakarak tercihimi İstanbul’dan yana kullandım. XJAZZ Istanbul ayağındaki mekan destekçileri Akbank Sanat, Babylon Bomonti, Borusan Sanat, Clique Istanbul, kargART, KadıköySahne, Kaset Mitanni, KLEIN, Nardis Jazz Club, Nevizade Peyote, Salon IKSV ve Zorlu Performans Sanatları Merkezi idi.

Esra Kayıkçı (vo), Uraz Kıvaner (p), Sebastian Studnitzky (tp), Yahya Dai (s), Hakan Kamalı (g), Eren Turgut (b), Can Kalyoncu (d) (Photo: Emre Adam)
Bu seneki XJAZZ Festivali’nin benim için bir çok açıdan da yararlı olduğunu düşünüyorum. Yabancı ve Türk müzisyenlerin güçlerinin birleşmesi olarak addedebileceğimiz XJAZZ Festivali öncesinde sayısız kez dinlediğim yabancı jazz müzisyenlerinin solo ve grup konserlerini izlemek yerine, Türk müzisyenleri ile yaratacakları sinerjinin öncelikle kendilerine, sonrasında da seyirciye nasıl yansıyacağı hakkında fikrim olmadan sabit bir önyargı oluşturarak gitmek, hiç dinlemediğim müzikleri dinlemek, ve taptaze notaların ilk kez bizlerle buluştuğu bir akşam yaşamak en büyük dileğimdi. Bu arzularımı gerçeğe dönüştürdükleri için XJAZZ grubuna, Kabak & Lin ekibine ve yaratıcı tarafta çalışan tüm arkadaşlara yıldızlı pekiyi!
Çarşamba ve Perşembe akşamlarımı adeta ikinci evim olarak gördüğüm Nardis’e ayırdım. Çarşamba akşamı sahnede Ülkü Aybala Sunat ile yaptıkları müzikle tanıdığım ve Kabak & Lin’den çıkan albümleri “Çınar, Güneş ve Bir Deli”nin teaser’ın görerek kulak kabarttığım, piyano ve vokalde Yiğit Özatalay ile davulda Mustafa Kemal Emirel’den oluşan Yürüyen Merdiven grubu vardı. Albümlerinin çıkış tarihi yaklaşık bir sene öncesine dayanıyor, ancak kontrbasta Kristian Lind ile gerçekleştirdikleri Nardis performansları sonrası böylesine bir albümü, ve böylesine nadide bir grubu kaçırdığım için kendime kızıyorum.
Herkesin kendisine kurduğu özel dünyalarında bazı değişmeyen karakteri ve mekanları bizlere kendi bakış açılarından gösteren Yürüyen Merdiven, kendilerini pür dikkat dinleyen seyircilerle kolay kolay bozulmayacak bir bağ kurarak, herkesin hayatında bir “Hüseyin” olduğunu, herkesin hayatlarının bir evresinde “Kırmızı Paltolu bir Kız” ile tanışıp o kızın elini tutarak vapura binip Baylan’da aynı Coup Grillet’ye kaşık atmak için “Haydarpaşa” uğraklı Kadıköy’e geçeceğini teatral, hatta masalsı bir akşamda bizlere aktarıyordu. Yiğit’in Bülent Ortaçgil’i andıran vokalleri, Kristian’ın Mustafa Kemal ile olan uyumu ile birleşince de bizlere iyi bir gece geçirmek kaldı.
Perşembe akşamı yoğun bir iş günü sonrası sıkışık trafikten kendimi sıyırarak son hız Harem’e geçtim. Akşam güneşini bu güzellikte görmeyeli o kadar uzun zaman olmuş ki! Nardis’e doğru adımlarımı hızlandırırken kulağımda akşam dinleyeceğim Esra Kayıkçı’nın Bozgun Hatıra albümü, aklımda da Sebastian Studnitzky’nin Esra ile yapacağı performansı vardı. Nils Landgren, ve Rebekka Bakken’ın yanında gitarist Dominic Miller ile de çalışan, 2012 yılında kendi plak şirketi Contemplate’ı kuran, 2014 yılında da XJAZZ oluşumunu harekete geçirerek çok kısa sürede Almanya’nın ve Avrupa’nın sayılı jazz festivalleriden birini jazz severlere sunan Sebastian’ın birkaç gün sonra çıkacak ve KY seri albümlerinin devamı niteliğindeki albümü “Organic” öncesi tanışma fırsatı bulmak da ayrıca heyecan verici idi. Esra’nın “Bozgun Hatıra” albümünü ve bazı cover parçalarını çaldığı konserin en dikkat çekici özelliği, fazla prova şansı olmadan direkt sahnedeki parlak ışıklar altında yerini alan Sebastian Studnitzky’nin Esra ve grupla olan bağının çok güçlü olarak hissedilmesi oldu. Nordic esintilerin yoğun olduğu soloları ile dinleyenleri büyüleyen Sebastian’a Esra’nın başarılı vokallerinın yanında gitarda Hakan Kamalı, davulda Can Kalyoncu, kontrbasta Eren Turgut, saksofonlar ve EWI’de Yahya Dai, piyanoda da Amerika yolculuğu sonrası adeta sıcağı sıcağına konsere gelen bir Uraz Kıvaner eşlik ediyordu.

Çağrı Sertel (Photo: Emre Adam)
Üçüncü akşamım için başka bir heyecan besliyordum çünkü “farklı dünyaların güçlerinin tam olarak birleşeceği” Istanbul + Berlin Ensemble sahnede olacaktı! Özellikle ‘Stüdyo’ ve ‘Drama Sahnesi’ndeki deneme niteliğinde olan minik konserlerle önümüzdeki haftalarda kendi bünyesinde hazırlayacakları jazz festivali için canla başla çalışan Zorlu PSM, davullarda Tobias Backhaus ve piyano/trompette Sebastian Studnitzky’yi Türkiye’deki en başarılı kadın jazz vokallerinden Elif Çağlar Muslu, idollerimden ve Kabak & Lin’in en tepedeki isimlerinden Ediz Hafızoğlu ve kontrbasta çaldığı her projesini yakından takip etmeye gayret gösterdiğim Matt Hall ile buluşturarak dinleyicilere unutamayacakları bir gece geçirmelerini sağladı. Elif Çağlar’ın ve Sebastian Studnitzky’nin kompozisyonlarından oluşan bir seçki sunan grup, bir ara Matt Hall’ın rahatsızlanmasından dolayı Tobias/Sebastian/Elif üçlüsü ile devam etse de, birkaç parça sonra tüm grup elemanları sahnede arzu edilen heyecanı dinleyiciye hissettirerek, yaratıcılığın ve doğaçlamanın dolup taştığı bir geceyi bizlere sunmuş oldu.
Dördüncü gün ise Babylon Bomonti’de Çağrı Sertel’in ikinci stüdyo albümü ‘Instant’ın lansmanı ile renkleniyordu. Bir saate yakın süren performansta albümü ilk kez dinleyiciye sunan Çağrı’ya gitarda Sarp Maden, kontrbasta Volkan Hürsever, saksofonlarda Engin Recepoğulları ve davulda Volkan Öktem eslik ediyordu. Gözler her ne kadar çelloda Çağ Erçağ’i arasa da, onun yokluğunda dahi profesyonellikten ödün vermeyen grup her parçada ortamı biraz daha ısındırarak ‘Stairs’ ile Babylon Bomonti’yi adeta yangın yerine döndürdükten sonra, biste ilk stüdyo albüm ‘Newborn’un belki de en sevilen parçası ‘Burning Circles’ ile bu özel festivale en özel şekilde veda ediyorduk. Küçük bir hatırlatma: Instant albümü ile ilgili yorumlarımı dergide ayrıca bulabileceksiniz, takipte kalmanızda yarar var!
Kıssadan hisse: gerçekten başarılı bir şekilde organize edilmiş bir festivalde iyi ve kaliteli müzikler dinledik. Gelecek seneye kadar nasıl bekleyeceğiz kimbilir?!