25. İstanbul Jazz Festivali kapsamında Zorlu Performans Sanatları Merkezi, dün akşam açılış konseri ile birlikte en gidilesi 3-4 konserden birine daha ev sahipliği yaptı. Açıklandığı andan itibaren büyük bir heyecan ve merakla beklediğimiz Fred Hersch Trio, çok özel bir İstanbul akşamında bizlerle buluştu. Vodafone Park’taki Shakira, aynı gün Zorlu PSM’de karşı salonda birkaç saat öncesinde başlayan Julian Lage Trio ve Fred Hersch konseri ile aynı saatlerde Nardis’teki Kağan Yıldız & Can Çankaya konserlerini düşünürsek, İstanbul’daki müzik dinleyicisinin alternatiflerle dolu olduğu bu gecede Zorlu PSM – Turkcell Platinum Drama Sahnesi ağzına kadar dolu olmasa da gerçekten kaliteli müzik dinlemek isteyenleri kucaklayan bir geceye ev sahipliği yapıyordu.
Dinleyicilerin şu andaki kadrosu ile Palmetto’dan 2012’de çıkan “Alive At the Vanguard”, 2014 tarihli “Floating”, 2016 tarihli “Sunday Night At The Vanguard” ve bu sene başında çıkan “Live In Europe” albümleri ile takip edebileceği Fred Hersch, konserin ilk parçası öncesi 9 senedir beraber aynı yola baş koyduğu dostlarını bizlere tanıtıyordu: kontrbasta John Hébert ve davulda Eric McPherson. Jazz Dergisi’nden yazar arkadaşım Sanat Deliorman ve eşimle birlikte ön saflarda yerimizi aldık ve kendimizi yaklaşık 1-1.5 saat boyunca belki de ileride kolay kolay unutamayacağımız, kristal berraklığında bir deneyimin kollarına bıraktık.

John Hébert (Photo: Sedal Antay)
Sene başında çıkardığı “Live in Europe” albümü kapsamındaki Avrupa turnesinin ilk konserinde Live in Europe albümünden (kulaklarım beni yanıltmıyorsa) yakaladığım parçalar: “Snape Maltings”, “Scuttlers”, “Skipping”, “Bristol Fog”, Sonny Rollins’e adanan calypso esintili “Newklypso” ve “Big Easy”. Thelonious Monk sevdalısı olduğunu ve solo dahil olmak üzere verdiği her konserde Monk ülkesine birkaç kere giriş yaptığını bildiğimiz Fred Hersch, bu geleneğini bu konserde de bozmadı. Canlı albümde “Blue Monk” çalan Hersch, bu konserde bizlere “Round Midnight”ın çok başarılı bir icrası ile veda etti. Doymak bilmeyen alkışlara kayıtsız kalamayan Hersch, bis parçası olarak bir Billy Joel klasiği “And So It Goes” u seçmişti. Jazz ile dopdolu bu akşam, kafamızda canlandırdığımız ve ileride gerçeğe dönüştürmeye çalışacağımız türlü yeni hayallerle bitiyordu.
Konser boyunca özellikle emprovizasyon konusunda dinleyicilere ders niteliğinde bir performans sergileyen üçlü, duygusallıklarının yanında kişiselliklerini de ortaya koyuyordu. Cem Aksel’in bir derste bana özellikle belirttiği “formu bozmadan parçanın içerisinde müzisyenin kendisini istediğin kadar özgür hissedebilmesi” becerisinden hareket ile “Snape Maltings” gibi emprovizeler ile dolu parçalarda müzisyenlerin kişisel becerilerini beraber kurdukları frekanstan çıkmadan, parçanın genel formunu bozmadan ve seyircilere dikkatlerini dağıtmadan yansıtabilmeleri, izlenmeye ve deneyimlemeye değerdi. Üstüne basarak belirtmem gereken başka bir detay daha var: Yıllarca yurt içinde, dışında gerek canlı, gerekse sanal mecralarda medium tempo, up tempo parçalar dışında ballad’larda dahi kendisini paralayarak çalan o kadar fazla piyanist izledikten sonra piyano tuşlarına ‘dokunmadan’ Steinway gibi narin bir enstrümandan bu kadar güzel ses çıkarabilen ve “tuşe” kavramının yeniden yaratabilecek Fred Hersch dışındaki belki de tek farklı örnek sanırım Keith Jarrett olabilir.

Eric McPherson (Photo: Sedal Antay)
25. İstanbul Jazz Festivali önümüzdeki 4-5 gün boyunca devam edecek ve televizyon reklamlarında da döndüğü üzere festivale ve jazz müziğine yakışır bir şekilde “rock müziğinin efsane ismi” Robert Plant konseri ile tamamlanacak. Ancak gerçek jazz müziğini deneyimlemek isteyenler için en son ve festivalin en “Everest Dağı” konseri, bence Fred Hersch Trio konseri idi. Ülkemizin yetiştirdiği en iyi jazz müzisyenlerinden Kağan Yıldız ve Can Çankaya artık ailemizin birer parçası gibi oldular ve beraber oluşturdukları duo projesi ile çıkardıkları “Timeless” albümünü her an heyecanla dinlememiz ve konserlerine ön sıralardan katılabilmemiz mümkün, dolayısı ile dün akşamki müzik alternatifini Zorlu PSM’deki konserden yana kullananlara benden alkışlar ama Vodafone Park stadını dolduran Shakira’cıların aslında ne kadar kaliteli bir akşam kaçırdıklarını söylemeden de edemeyeceğim.
Fred Hersch artık bir daha ne zaman ülkemize uğrar bilemem, ancak o güne kadar yazıda belirttiğim canlı albümlerin yanında Antonio Carlos Jobim bestelerini çaldığı “Plays Jobim” albümünü de dinlemenizi ya da “Good Things Happen Slowly: A Life in and Out of Jazz” isimli biyografik kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Benim için İKSV – 25. İstanbul Jazz Festivali bitti. Sıradaki güzel konserlerde, festivallerde sizlerle buluşmak ümidi ile!