Joan Baez, 60’lı yılların ünlü şarkıcısı. Şarkılarıyla dünyadaki kötülüklere, sömürülere ve haksızlıklara başkaldıran tutumuyla, döneme ışık tutan bir fenomen. Kendisi zamanın gerçeklerine şarkıları ile eşlik ediyor, destek oluyordu. Sahnede alışılagelen bir operacı, rockstar ya da herhangi bir pop şarkıcısına benzemiyor, stili ile bir akıma öncülük ediyordu. Koyu ten rengi, açık renk gözleri ve upuzun saçlarıyla kendine has bir tarzı vardı. Göçmenlere benzeyen, her yerine taktığı boncukları ve yalın ayak tarzıyla çiçek çocuk görünümünü her hali ile yansıtıyordu. Elinde gitarı, hislerini şarkı sözleri ve güzel sesiyle etrafa saçan sanatçı, giyim tarzını da bu akıma eşlik eder görünüme sokmuş, bir ara bu tarzıyla “Time” dergisinde de kapak olmuştur. Sanatçının tüm şarkıları barış, kardeşlik ve sevgi temalıdır.

Joan Baez (Photo: internet/unknown)
Folk müziği temelli berrak sesi ile Joan Baez, Odetta tarzında şarkılar söyler ve bunlara balladlar, blueslar, ninniler de eşlik eder. Başından beri kendine ait bir üslubu vardı. Hem kendi bestelerini, hem de Seeger, Guthrie, ya da Dylan’dan besteler de seslendirdi. Kendi bestelerinin de sayısız yerde seslendirilmesine izin verdi. Genç sanatçılara da her zaman fırsatlar yaratan bir sanatçı olmuştur.
“Ne zaman ya da nasıl öleceğinizi seçemezsiniz ama şu anda nasıl yaşayacağınızı seçebilirsiniz” sloganı ile ünlenen şarkıcı, ülkemize ziyaretlerde bulunmuştur.
Yaptığı müziği yansıtan giyim tarzına vurgu yaptığımız sanatçıyı, kısaca size tanıttıktan sonra, sizlere hippi modası hakkında özetle bilgi aktarmak istiyoruz.
60’lı yılların gençlik akımlarından olan hippilik, beraberinde bu akıma destek olan kıyafet tarzını da geliştirmiştir. Bu tarzda, temel olarak semboller ve simgeler tamamen dışlanması gereken kavramlardır. Özgürlük ve eşitlik amaçlı doğal ve sakin görünümlü renkleri, doğaya yakın ve rahatlığı öne çıkaran stilleri kapsar. Huzurlu hayata sahip halkların ulusal kostümleri de denebilecek bu tarza, etnik desenler eşlik edebilir.
Piyasadaki satıcılar ve mağaza sahipleri için, aslında bu yeni tarz çok da ideal değildi. Çünkü pahalı kostümler yerine hippi tarzını benimseyen akım, daha çok el yapımı ve doğal malzemeleri tercih ediyordu. Makromeler, tığ örgüsü yelekler revaçtaydı. Keten çantalar, babaannelerden kalma bluzlar ve elbiseler bu tarzı yansıtıyordu.
Hippiler (ki bu terim hipster kelimesinden türemiştir), 1950’lerde, baskıcı düzene karşı bir isyan olan “Beat hareketi”nin doğal bir sonucu alternatif bir yaşam tarzı olarak ortaya çıktılar. Özgürlük temelli, doğaya geri dönüş anlayışını benimseyen bir yaklaşıma sahiplerdi. Kıyafetleri daha çok keten ve pamuktan yapılma, doğal malzemelerden oluşuyordu. Hem kadınlar, hem de erkekler saçlarını uzattılar ve saç ürünleri kullanmaktan kaçındılar. Siyah balıkçı yaka kazaklar ve “Beatniks” tarafından giyilen pantolonlar giyilmeye başlandı. Sıradan bluzlar, kadın ve erkekler tarafından köylü bluzlarına dönüştürüldü. El yapımı olan, dikilmiş, örülmüş ya da makrome tarzındaki her şey çok kıymetliydi. Kendi elbiselerini boyamak ya da renkli kravatlar takmak da moda oldu.
Kalçayı saran yüksek belli, tercihen bileğinde saçakları, çiçekleri olan jeanler her yerde görülüyordu. Yerel etnik görüntüde bluzlar, t-shirtler, ya da sadece eskitilmiş yular görünümünde bir üst gibi parçaların hepsi bu jeanlarla iyi kombin oluşturuyordu. Herhangi el yapımı her çeşit aksesuar ve barış sembolü olan her şey revaçtaydı.
Etekler ve elbiseler, 60’ların modasında her gün sokakta gördüğünüz elbiselere benzemiyordu. 1920’den beri modada çok radikal bir değişiklik olmamıştı ve gençlerde onlara sunulanla tatmin olmaktaydı. 1920’lerde çoğu muhafazakârı şoka uğratan mini diye adlandırılan etek boyları, 60’lardaki mikro minilikteki etekleri giyenleri felce uğratmaktaydı. Minicik bir şort kadar olan etekler soğuk havalarda dize kadar botlarla giyilirken yine aynı etek yazın sıcak günlerinde de sandaletlerle giyilmeye başlandı. Yine uzun ve dağınık saçlar, bandana ve aksesuarlar da önemli detaylar arasındaydı.
Günümüzde de hippi ruhunu hissedebilmek için, bu tarzda kıyafetler giyilmekte ve dönemin değerli tüm şarkıcıları popülerliklerini koruyarak dinlenmeye devam edilmektedir. Son olarak değinilmesi gereken bir olay da Woodstock Ventures adlı bir firmanın 1969 Ağustosunda, üç gün süren bir “Hippi Festivali”ni düzenlemiş olmasıdır. Dünyanın belki de ilk müzik festivali olan bu festivalin başlığı “3 Days of Peace and Music” yani “Barış ve Müzik dolu 3 Gün” olarak dünyaya duyurulmuştur. Jimi Hendrix, Janis Joplin, Jefferson Airplane, Santana, The Who, The Greatful Dead, Joan Baez, Joe Cocker gibi o yılların ve sonrasının en değerli müzisyenlerini bir arada seyredebilmek, insan ömründe sadece bir defa yakalanabilecek bir şans olarak o tarihte izleyicilerine nefis bir görsel ve duyusal şölen yaşatmış ve muhakkak hatıralarında derin bir iz bırakmıştır.