Avishai Cohen’in önceki albümlerini yakinen takip etmiş ve kendisini daha önce canlı izlemiş bir müziksever olarak festival programı ilk açıklandığında Avishai konseri benim için izlenecekler arasında ilk sıralara oturmuştu. Fakat ilerleyen günlerde, konsere bir hafta kadar kala şu son albümünü bir dinleyeyim dediğimde oldukça şaşırmıştım. Kulağımın beynime gönderdikleri ile hafızamda bugüne kadar yer etmiş olan Avishai Cohen müziği arasında ciddi bir uyumsuzluk vardı. Samimi olmak gerekirse, sırf bu nedenden ötürü, konsere yaklaştığımız o son günlerde acaba bu konseri pas mı geçmeliydim sorusunu bile sormuştum kendime.
Konser günü geldi. Sahneye sanatçıları rahatça görebilecek kadar yakın ve sesi de kaliteli ve dengeli duyabilecek kadar mesafeli bir yerden konseri izleyecek olduğum için çok keyifliydim. Konser alanı güzeldi. Konser, Swissotel bahçesinde ağaçların ortasında güzel bir havada gerçekleşecekti. Bu da keyfimi arttırdı. Konser başladığında öncelikle dikkatimi çeken şey sahne ışıklarıydı, oldukça başarılı bir ışık sistemi kurulmuştu. Konserin daha henüz başlarında keyfimi arttıran bu faktörlere, Avishai Cohen’in seyirci ile iletişimine, tüm müzisyenlerin başarılı icralarına ve genel anlamda parçaların pozitif ve keyifli enerjilerine tutunarak tamamladığım bir konser oldu bu. Avishai Cohen’i uzun süredir severek takip eden ve ilk LP’sini bile From Darkness albümünün kapak fotoğrafının sahibi Seda Özgüven’den hediye olarak almış olan biri olarak eğer konsere son albüm olan “1970”i dinlemeden gelmiş olsaydım, tüm bu faktörlerin çaresiz kaldığı ve hayal kırıklığı ile tamamlayacağım bir akşamı yaşayabilirdim. Yani uzun lafın kısası, bu yeni tarz benim için sürpriz değildi ve konseri bir Avishai Cohen konseri olarak değil, yetenekli bir grup müzisyenin keyifli bir sahne ve ortamdaki performansı olarak takip etmeye çalıştım. Ne olursa olsun eski müzikal yaklaşımını sahnede canlı olarak dinlemiş ve albümlerini de sıkça dinleyen biri olarak Avishai Cohen’in bu konseri, bana kendisinden beklediklerimi vermekten uzakta kaldı.
1970 albümünde, Avishai’nin 1970’lerin pop’undan esinlendiği kendi besteleri, John Lennon / Paul McCartney’nin For No One parçası yorumu, Orta Doğu’nun halk şarkıları Se’i Yona ve D’ror Yikra yorumları, bir Eddie Palmieri / Ismael Quintana klasiği Vamonos Pa’l Monte ve Amerikan gospeli Motherless Child var. Ve Avishai bu albümde, alışılmışın dışında, baştan sona vokal yapıyor.
Konserde sahnede bir pop-rock kadrosu vardı: bas, kontrbas ve vokalde Avishai Cohen, tuşlu çalgılar ve vokalde Shai Bachar, gitar, elektrik bas ve vokalde Marc Kakon, davulda Noam David ve vokalde Karen Malka. Çoklu vokaller, parçalara zenginlik ve atmosfer kazandırdı. Cohen’in vokalinin bastaki virtüözitesinin oldukça gölgesinde kaldığı gerçeğinin yanında, zaten Avishai’nin de böyle bir iddiası olmadığını da söylemek adil olacak. Bununla birlikte, vokalini sıcak, doğal, rezonant bir bariton vokal olarak tanımlarsak yanılmamış oluruz. Konser boyunca Ortadoğu elementlerini genelde yarı kaotik giriş pasajlarında ve özellikle iki İsrail halk şarkısında, çokça da vokal yorumlarında (bilhassa nağmelerde) ve İbranice sözlerde yakaladık. Se’i Yona parçasında Swissotel’deki jazz konserinden İsrail’de bir düğüne ışınlanmış gibi olduk. Farklı aranjmanları olan bu parçanın sahnede neşeli, hareketli bir versiyonunu dinlemiş olduk. Hatta bir ara Avishai sahnede bas çalarken oryantal dans figürleri bile sergiledi. Gözümün önüne bir İsrail düğününde geleneksel kıyafetleriyle sahnede dans eden bir topluluk geldi bir an. Avishai Cohen’i rüyamda bu parçayı bu haliyle çalıp söylerken ve dans ederken görsem sabah ne garip rüya gördüm diye uyanır jazz grubumuzdaki dostlarıma anlatırdım sanırım. D’ror Yikra da akşamın diğer İsrail halk şarkısıydı. Farklı yorumları olan bu parçadaki Avishai yorumu Se’i Yona parçasının aksine daha ayinsel bir karakter taşıyordu. Bunun dışındaki parçalar genellikle 70’ler popüler kültüründen esin alıyordu. Song of Hope, Avishai’nin vokalinin ön planda olduğu, Karen Malka ve diğer grup elemanlarının eşlikçi armonik vokalleriyle zenginleşen, sakin, akıcı ve keyifli bir 70’ler pop ve R&B parçası kimliğindeydi. Bu parça hem sözleri hem de melodisiyle bir umut çağrısı niteliği taşıyor. My Lady, funky, groovy ve neşeli bir aşk şarkısı. Bu arada sahnede funk ve groove’u taşıyan kişilerden bir diğeri de tuşlularda oldukça iyi iş çıkaran Shai Bachar oldu. It’s Been so Long, Song of Hope gibi albümün bir diğer hit parçası. Bu parçada armonik vokaller dikkatimizi çekiyor. Karen Malka sahnede bu parçada da iyi iş çıkarttı. Karen Malka’nın bir diğer iyi performansı da funky elementler taşıyan bir Amerikan gospeli Motherless Child oldu. Bu parçada Karen Malka’nın arkadaki güçlü gospel vokalleri ve Avishai’nin yükselen groove’u öne çıktı. Albümde Beatles ballad’larından For No One’da Avishai’i tuşlular ve vokalde yakalıyoruz. Avishai’nin bu parçada sesinin sıcaklığını beğenmekle birlikte teknik olarak vokaline çok ısınamadım. Bununla birlikte parçanın bu versiyonunun orjinaline göre daha sıcak, köşesiz, akıcı ve insanı saran huzurlu bir tarafı olduğunu da söyleyebilirim. Konserin yine hareketli parçalarından bir diğeri de salsa yüklemesiyle Vamonos Pa’l Monte oldu. İsrail, İngiltere, Amerika derken bir anda Güney Amerika’da bulduk bu parçada kendimizi. Konserin benim için en güzel anı ise Avishai’nin sadık dinleyicilerinin çağrılarına kayıtsız kalmayışı ve sahneyi terketmeden eski parçalarından “Remembering”i çalışı oldu. Kulaklarımızın pasını aldı.
Günün sonunda, konsere tepkiler farklı oldu. Daha önceden sıkı bir şekilde kendisini takip etmemiş olanlar genel manada konserde çok eğlendiler, dans ettiler. Ön sıralarda oturan ve kendisini uzun zamandır dinlediğine kanaat getirdiğim bir güruh ise biraz şaşkındı. Bunu, özellikle yakınımda oturanların bakışlarından, tepkilerinden ve yer yer aralarındaki konuşmalarından anlayabildim. “Sizi bilmem ama biz gerçekten eğleniyoruz” dediği anlarda Avishai de durumun farkında gibiydi. Seyirciyi iyice silkelemek, sahne ile ön taraftaki seyirci arasındaki enerjiyi ve iletişimi sağlamak için bir kaç şarkı arası konuşması sonunda çareyi arka tarafta dans edenleri sahne önüne davet etmekte buldu. Bu, konserdeki coşkuyu arttırdı (sahne önüne gelenler nedeniyle sahneyi göremeyip biraz bozulan ön sıradaki seyircileri saymazsak). Bunun üzerine gelen bir kaç hareketli parça ve sololar ile birlikte seyirciyi kazanmayı başardı. Burada Avishai bize yetenekli bir jazz bestecisi ve icracısı olması dışında zeki ve hünerli bir “front man” olabildiğini de gösterdi. Bunun sinyallerini önceki konserlerinden de almıştık zaten.
Avishai yıllardır jazz genre’ı dahilinde inşa ettiği o müthiş yapıyı bir tarafta bırakıp bambaşka bir inşaya kalkışmış göründü bana. Samimi olmak gerekirse, eski müziğini aradı kulağım. Dans, funk, pop, R&B, latin, folk ve diğer türler arasında gezinen bir müzik dinledim. Parçalar kendi dünyaları içerisinde herşeyden bağımsız olarak değerlendirdiğimizde keyifli, ifadeci, enerjisi yüksek; fakat diğer taraftan da albüm içerisinde bir bütünlüğü sağlamaktan ve Avishai’nin o alıştığımız bestelerinden oldukça uzaklardı. Farklı parçalarda farklı coğrafyalara yolculuk ettik ve yolculukları severiz, fakat bu yolculuklar o kadar peş peşe ve Avishai ile birlikte olmayı sevdiğimiz yerden o kadar farklı ve uzak yerlere oldu ki biraz başımız döndü.

Marc Kakon & Avishai Cohen (Photo: Sedat Antay)
Avishai’nin başka yolları denemesinin sebepleri ne olabilir diye düşündüm. Köklerine uzanmak; hayatı boyunca onu etkilemiş olan tüm farklı türlere saygısını göstermek; farklı bir şeyler denemek; eğlenmek? Bazen müzisyenlerin içlerinden geleni yapma lüksleri de vardır, bugüne kadar yaptıkları ile kazandığı sadık dinleyicisini göz önünde tuttuğumuzda bu lüks Avishai için geçerli olur mu olmaz mı bu bir tartışma konusu elbette. Ya da müziğini daha geniş kitlelere daha kolay bir yoldan ulaştırmanın çözümünü bu şekilde bulmuş olabilir. İşin ticari boyutları burada ne derece rol oynar ya da oynamaz bunu bilmemiz mümkün değil. Avishai bir albümlük bir kaçamak yapmış ve saptığı bu yoldan çıkıp tekrar eski yola girecek olabilir; yol ayrımında daha fazla yürünmüş olan yolu seçmiş olabilir ya da başka başka yolları denemeye devam edecek olabilir. Şahsi umudum ilk seçenek. Bu umudumu yeşerten şey ise bir röportajında söyledikleri: “1970 gibi bir albüm çıkarttığımda bu, gelecekte sadece ona odaklanacağım anlamı taşımıyor. Bu, bir hikaye anlatıcısı olarak karakterimi oluşturan platformlardan sadece biri”. Tabi bu sözün arkasında çok başka şeyler de olabilir, bakarsınız bir sonraki albümünde karşımıza bugüne kadar denemediği bambaşka bir yolculuk ile çıkar, bunu kestirmek güç. Bahisler çoktan açıldı.
Konser sonrasında eve geldiğimde From Darkness LP’mi koydum, koltuğa oturdum, bacaklarımı uzattım ve Avishai de ben de fabrika ayarlarımıza döndük. İyi geldi.
Müzikle kalın.