Avishai Cohen Trio’yu 15 Şubat akşamı Cemal Reşit Rey konser salonunda izledik.
Avishai Cohen bu yıl 50. yaşını “50 50 50” projesiyle 50 ülkede 50 konser vererek kutluyor.
Cohen İsrail’de doğdu, Amerika’da yaşadı, aile kökleri İspanya, Yunanistan ve Polonya’ya uzanıyor. Jazz öğrenmek için New York’ta geçirdiği yıllarda kendini doğaçlamaya adadı. Sokak çalgıcılığı yaptı. Kolejde teori dersleri aldı. Chick Corea ile pek çok konserde çaldı.
Şimdi sahnede karşımızda. Mavi ve mor ışıkların altında, dumanların içinde. Kontrbasına partneri gibi davranıyor. Bazen ona pat pat diye hafif hafif vuruyor. Bazen piyano ile aynı anda aynı melodiyi çalıyor. Bazen de pizzicato’lara kendini bırakıyor. Sağ elindeki yüzük ses çıkaracak mı diye merakla bekliyorum.
Piyanoda Elchin Shirinov var. Sırtı epeyce dönük seyircilere. Davulda Noam David, Avishai Cohen’e doğru çalıyor. Cohen ise tüm bedeni ile seyircilere karşı sahnenin tam ortasında. Müzisyenler kendi aralarında göz teması kuruyor. Bu temas piyano ve kontrbasta tavan yaptı.
Dinlediğim jazz konserlerinin bazılarında hayali modern dansçılar zihnimi meşgul ediyor. Bu konserde de öyle oldu.
Jazz öğrenmeye başladığım ilk yıllarda bası duymakta güçlük çekiyordum. Cohen çalarken zaman geçti diye mi iyi duydum yoksa Cohen bir parmakla çıkarılabilecek en sağlam sesi var gücü ile bastı diye mi? Parmakları acıyor mu diye düşünüyorum o çalarken.

Avishai Cohen Trio (Photo: Hande Çayır)
Bu yazının öne çıkan teması ne olsun diyecek olsanız kontrbas çalan müzisyenlerin yüz ifadeleri olsun isterdim. Cohen’de bu inanılmaz hâller alıyor. Açıkça söylemek gerekirse bir bebeğin en saf kıpırdanma hâline, sevişirken yüzünün aldığı şekli saklamayan sevgiliden ıssız ormanda çıplak koşan vahşi bir kediye dek uzanan o anları sıralayabilirim.
Şarkıların girişleri dengeli dağılmıştı. Önce sadece piyanonun başladığı oldu ve aynı şekilde davulun ilk sözü aldığı şarkılar da dinledik. Davulda bulunduğum noktadan benim görebildiğim iki mikrofon varken piyanoda bu tekti. Davuldakiler enstrümana doğru yönlendirilmişken piyanodaki daha uzağa konumlandırılmıştı.
Noam David alkışlardan sonra ara verecek sandım; fakat o alkışları bastırdı ve çalmaya devam etti. Bu an bana “Müzisyenlerin iç ritimleri ile seyircininki ne zaman örtüşür? Nerede ayrılır?” diye düşündürdü.
Cohen’in terledikçe silindiği havlusu ve suyu vardı sahnede. Bir ara söz aldı ve yemeklerimizi sevdiğini söyledi. Arkadaşlarını tanıttı; fakat kendini tanıtmadı.
Shirinov Bakü’den ve David Kudüs’ten diye tanıştırıldı.
Müzisyenlerde “hadi şimdi bizi sevin” ya da “ah bir kendimi göstersem” mesajı yoktu. Bunun yerine “işimiz müzik, az laf çok müzik, ne kadar vaktimiz varsa hepsini müziğe harcayalım, birbirimizi iyi dinleyelim” duruşu vardı.
Bir ara seyircilere bakmak istedim. Pür dikkat izliyorlardı. Müziğin arındırıcı gücü öyle güçlüydü ki seyirciler arasındaki hiç kimsenin bugüne dek bir başkasına torpil yapmadığını düşündüm. Bu müziği bu hâlde dinleyen insanlar kötü bir şey yapmış olamazlar gibiydi.
Cem Mansur ve Ufuk Uras da oradaydı.
Shirinov yerinde duramıyordu. David’in bagetlerinden biri, bir ara uçtu gitti sahnenin önüne düştü. Hiç ara vermeden yedek bageti nereden buldu çıkardı da devam etti, bu an konserin en iyi anlarından biriydi. Ve tabii alkış koptu.
Cohen biste bugüne kadar en çok Sibel (Köse) hocamdan dinlediğim o şarkıyı söyledi: Alfonsina Y El Mar. Usul usul söyledi. Ne demişler “az olan çoktur.” Basla olan ilişkisi daha cesur ve hatta teşhirci sayılabilecekken vokalde diğer uca yaklaşıyordu.
Cohen müzik yolculuğuna 9 yaşında piyanoyla başlamış ve 14 yaşında bas ile tanışmış. Akustik basa ise 20 yaşında başlıyor.
Sometimes I Feel Like A Motherless Child gospeli gecenin unutulmazlarından oldu.
Konser beklediğimden daha melodikti. Gecemiz Ortadoğu ezgileri, Afro-Karayip ritim, sefarad melodiler, İsrail halk şarkıları, pop ve jazz öğeleri ile doluydu.
Cohen’in ilham kaynakları Bach, Stevie Wonder, Led Zeppelin, Charles Mingus, Jaco Pastorius olarak sıralanıyor.
20 yaşından beri en iyi arkadaşı ise kontrbası…