Bu sene, menajerliğini yaptığım Tuluğ Tırpan’ın ‘Mevlana’dan Anadolu Ozanlarına’ projesiyle, üçüncüsü yapılan 1 Festival İzmir’e katılıyoruz. 24 Ekim’de Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde çalıyoruz, yazı yayınlandığında muhtemelen çalmış olacağız. Tuluğ Tırpan’ın 2007 yılında Mevlana yılı dolayısıyla yazmış olduğu ‘Mevlana – Simyacı Senfonik Şiiri’nde solistler piyanoda Tuluğ Tırpan, soprano Zara ve neyde Burcu Karadağ. Okan Yalabık Mesnevi’den pasajlar okuyor, Su Güneş Mıhladız da modern bir sema gösterisi sunuyor. Senfoni orkestrasını Naci Özgüç yönetiyor. Konserin ilk yarısında ise Erdal Erzincan’ın, solist olarak da yer aldığı bağlama konçertosu ile Anadolu ozanlarından birkaç türkü seslendiriliyor.

Victor Wooten Trio feat. Dennis Chambers & Bob Franceschini (Photo: Fatih Bilgin)
Festivaldeki tek klasik konser bizimki, diğerleri jazz. Konserden önceki iki gün provamız var, iki gün de konser sonrasına ekliyorum. Niyetim izleyebildiğim konserleri yazmak. 23 Ekim’deki Victor Wooten Trio feat. Dennis Chambers & Bob Franceschini konserini izlemek için, ekipçe gidilen akşam yemeğinden feragat ediyorum. Pek eğlenmişler, sonradan öğreniyorum. Ben de hiç fena vakit geçirmiyorum ama. Bu konseri izlemeyi heyecanla bekliyordum, bunu iflah olmaz bir bas delisi olmamla ilişkilendirebiliriz sanıyorum. Bir de, bir süredir bu üçlünün 2017 yılı albümü ‘Tryptonyx’i dinliyorum, bayağı hazırım konsere. Sanıyorum bu proje 2016’dan beri var, hatta aynı yıl Garanti Caz Yeşili kapsamında Zorlu’da bir konser vermişlerdi, gidememiştim. Geç olsun, güç olmasın o zaman.
İzlemesi hiç güç değildi ama yazması öyle. Bir kez daha ‘müzik yazılmaz, hissedilir ve herkesçe farklı yorumlanır’la boğuşuyorum. Onun için müziği anlatmaya çalışmayacağım bile, adamlar zaten süper lig oyuncusu, ne kadar ustaca çaldıklarını yazmanın pek bir alemi yok. Müziği tarif etmeyiyse hiç bir zaman anlamlı bulmadım. Nasıl ve neden? Size kendi deneyimimi aktaracağım, örnek bir yorum farkına ise birazdan geleceğim. Konserden kısa bir bölümü aşağıdaki video’dan izleyebilirsiniz.
Önce playback olarak ‘Tryptonyx’ albümünün açılışında yer alan Take Off ve DC10’i duyuyoruz. Sahne karanlık. “Lütfen kemerlerinizi bağlayınız” ve işte sahnede kaptanımız Victor Wooten. Seyirciyi selamlayarak, sahneyi bir uçtan diğerine yürüyor, yandakileri, balkondakileri, sahnenin arka üstünde oturanları, hepsini ayrı ayrı selamlıyor. Ardından yine playback’teki anonslar eşliğinde sahnenin sağından Bob Francheschini, solundan Dennis Chambers geliyor. Müzik artık playback değil, kanlı canlı çalıyorlar. Etkileyici bir başlangıç. Bana göre, eğer sahnenin üzerindeysen, ne icra ettiğinden bağımsız olarak şov işindesindir demektir ve bu adam işi biliyor. Benimle aynı fikirde olmayan müzisyen sayısı, olandan kat be kat fazladır, bundan çok eminim ama üreten ve sunan değil, sunmaya aracı olan, seyirci tarafından da bakan (ve hatta seyirci olan) açısından bir bakış.

Bob Franceschini (Photo: Fatih Bilgin)
İlk parçanın ardından grup arkadaşlarını, sonra da kendisini takdim ediyor. “Ben Marcus Miller”. Tabii ki salondan beklediği tepkiyi alıyor. “Marcus Miller benim kahramanım. Stanley Clarke, Larry Graham, Jaco (Pastorius), Sting, (Louis) Johnson, Mark King (severiz, pek) …” arka arkaya sıralıyor. “Onlar benim kahramanlarım, öğretmenlerim”. Kendisine ilham vermiş basçıları dile getirmeyi, onlardan alıntılar yapmayı seviyor Victor Wooten. 2005 yılı albümü ‘Soul Circus’ta da yer alan Bass Tribute’da hayranı olduğu, gelmiş geçmiş birçok önemli basçıya saygı duruşunda bulunuyor, hem sözleriyle hem de bazılarının bas partilerini çalarak. “Bas gitaristler eskiden arkada duranlardı, Jaco, Donna Lee’yi ilk çaldığında, bunu fena halde değiştirdi”.
Sözleri burada (https://genius.com/Victor-wooten-bass-tribute-lyrics), müziği (https://www.youtube.com/watch?v=IX0sbLmWycM) de burada, ikisinin birlikte olduğu bir kaynak bulamadım.

Dennis Chambers (Photo: Fatih Bilgin)
Victor Wooten kesinlikle arkada duran tip basçı değil, tam tersine önde ve kucağınıza koc-caman bir paket bırakıyor. Tekniğiyle, ustalığıyla, şovuyla. Kimi için yorucu olabilecek bir paket bu. Müzisyen ve jazzdergisi.com yazarı Çağlayan Yıldız’ın, 2016 yılında dergiye yazmış olduğu konser yorumunda (https://www.jazzdergisi.com/victor-wooten-trio-11-kasim-2016-zorlu-psm-konseri/) dediği gibi: “Konserin bendeki ilk çağrışımı “dur durak bilmeyen bir aksiyon filmi” oldu”. Çağlayan, prodüksiyon kalitesini sorgulamadığı bu filmi hikayeden yoksun bulmuş, çoğunluğun takdir edeceği ama niceliğin peşinde, niteliğini kaybetmiş bir iş olarak tanımlamış. Evet, eğer konseri bir filme benzetecek olsaydım, ben de ‘aksiyon filmi’ derdim ama bence geçen iki yıl içinde senaryo üzerinde biraz daha çalışılmış. Teknik beceri sunumunun, maceradan maceraya koşma halinin ön planda olduğuna katılıyorum ama ben üç karakterin (kimi zaman ikili olarak) ilişkilerini derinliksiz ya da kopuk bulmadım, rol dağılımını da dengeli buldum. Hepsi birer solist, aynı zamanda da eşlikçi. İlişkileri zaman içinde çala çala derinleşmiş olmalı ya da sadece, ben Çağlayan’ın aksine jazz funk seviyorum . Belki de, eğer aynı konserleri izlemiş olsaydık, yorum farkımız daha az olurdu ya da ben müziği bir müzisyen olarak dinleyebilseydim, ama değilim. İlkokuldaki mandolin derslerini sevgiyle anarım.
Neyse, hala aynı yerdeyim. Müzik farklı hisler uyandırıp farklı karşılıklar bulabilir. Herkesin filtresi farklı, kimine derinden nüfuz eden, bir diğerine değmez bile. Ben böyle hissettim, bana iyi geldi, paylaşmak istedim. 24 ve 25 Ekim’de Akbank Jazz Festivali kapsamında Zorlu’da çalacaklar. Yarın sabah biz sahnemizi kurarken, onlar İstanbul’a uçuyor olacaklar. Benim, özellikle de benim gibi damarlarından groove akanlara tavsiye edeceğim bir konser. Yazı yayınlandığında o konserler de bitmiş olabilir, o yüzden umarım izlemiş ve sevmişsinizdir.