Jazz piyanisti ve vokalist Karsu, o tatlı türkçesi ile hikâyesini NTV Radyo’daki “Bizim Cazcılar” adlı programımda anlattı. Hikâyesini ve yaptığı işleri dinlerken büyülendim. Programdan sonra anons ettiği tüm parçaları tek tek dinledim. Türküler onunla bambaşka bir hâl almış. Kısaca Karsu’nun müziğe başlama hikâyesine değineyim; Hollanda’da doğup büyüyen Karsu, henüz 7 yaşındayken piyanoya merak salmış. 16 yaşında babasının restoranında garsonluk yaparken piyanonun başına oturmuş ve hem başkaları tarafından keşfedilmiş hem de kendisini keşfetmiş.
Karsu, programda kendi seslendirdiği Gesi Bağları, Domates Biber Patlıcan, All Of Me ve Çok Uzaklarda adlı parçaları çaldı.
Şimdi, Karsu’nun müzik yolculuğuna çıkalım…
Araba Yerine Piyano
7 yaşındayken evde piyano olmasını çok istiyordum. Piyanist olmak istiyordum. Annem ve babam uzun yıllar araba satın almak için para biriktirmişlerdi. Benim piyanoyu ne kadar çok istediğimi gördüklerinden araba yerine eve benim için piyano aldılar. 14 yaşında okulda bir enstrüman yarışmasını katıldım, onu kazanamadım. Ama şan yarışmasını kazandım. Çok sinirlendim çünkü piyanist olmak istiyordum. Çok çalışıyordum.
Garsonluktan Sanatçılığa
O zamanlar, aynı zamanda babamın restoranında garsonluk yapıyordum. İnsanlar yavaş yavaş öğrendi benim piyano çaldığımı ve restoranda da eski büyük bir piyano vardı. Karsu bir çalsana diyorlardı. Bu istek oldukça arttı. “Ben sanatçı değilim, garsonum” diyordum. Artık isteklere dayanamadım. Sonunda büyük bir konser verelim ve bitsin bu iş dedik. Çok güzel geçti, bin kişi geldi. Ve artık bunu devam edeyim dedim, müzik hayatım bu restorandaki konserle başladı. Restoran giderek daha çok kalabalıklaşmaya başladı ve konserler devam etti.

Karsu (Photo: Yunus Öztürk)
O Özgür Müzik
Klasik eğitimle başladım müzeğe. 16 yaşındayken Amerikan elçiliği bana bir burs verdi. Koroda şan okumak için Long Island Üniversitesi’ne başladım. Bir süre New York’ta yaşadım. Yaşım küçüktü, gece kulüplerine almıyorlardı ama kaçak girdim. Orada özgür müzikle, jazz’la tanıştım. İyi ki kaçak girmişim. Her yerde kafalarına göre müzik yapıyorlardı ve büyülendim. Hollanda’ya dönünce acayip bir araştırma yaptım. Jazz’ı tanıdım, keşfettim, içine girdim ve bir daha asla çıkmadım.
Bambaşka Gesi Bağları
Annem babamda çanak televizyon vardı. Bazen müzik kanalı açık oluyordu ve o türküleri hep aynı aranjmanda duyuyordum. Ertesi gün farklı bir sanatçı aynı türküyü yine aynı aranjmanda çalıyor söylüyordu. Ben bundan çok sıkıldım, farklı olsun, ben farklı bir şey yapmak istedim. Derste öğrendiklerimle farklı bir kombin yaptım. Brezilya ritimleriyle bir türkü yorumladım. Sonra Gesi Bağları çıktı ortaya, bambaşka bir şey yaptım. Şimdi klasik tur yapıyorum ve bunun içinde jazz da var. Türküleri jazz formatında uyarlıyorum.
Çok Ayıp…!
Orijinal jazz dinleyince birçok farklı jazz var. Türk halkı gibi. Ermeni, Kürt, Laz var mesela. Jazz’da da böyle; bebop var mesela ve bu çok zor. Blues var; Türkler bunu sever çünkü içinde “gönül” var.
Ben şöyle düşünüyorum; benim jazz’ımı, müziğimi ninem de dinlemeli; bir profesör de dinlemeli. Benim ninem, okuma yazma bilmez. Beni hep şikayet eder, müzisyenleri hiç sevmez; “sen müzisyen misin, çok ayıp” diyor. Ama bir gün beni sahnede gördü ve “aa sen ne güzel çalıyorsun, söylüyorsun” dedi, çok şaşırdı. İşte bahsettiğim iki insan, ninem ve bir profesör. İşte o iki kişiyi bir araya getirirseniz, o müzik yapmaktır.