Önder Focan son dönemde yaptığı çalışmalarda çoğunlukla besteci ve müzik direktörü olarak daha aktif olup Beneath The Stars’dan (Yıldızların Altında) bu yana olan albümlerinde gitarist yanını çok fazla ortaya koymadı.
Son yıllarda sürekli birlikte çalıp bir grup sedasını yakaladığı basçı Enver Muhamedi ve davulcu Burak Cihangirli ile konserlerde çaldıkları parçalardan oluşan bir repertuarı kaydedip bir trio albümü yapmak istemeleriyle ortaya çıkan “Nubook” albümü ise Focan’in gitaristliğinin altını tekrar ve rengarenk çiziyor. George Gershwin parçası “Our Love Is Here To Stay” ve Bosnalı gitarist Muris Varajic’in nefis bestesi “Silent Inner Cry” dışındaki tüm besteler tabii yine Önder Focan imzalı.
Her şeyin çok acayip olduğu bir döneme denk gelen “Nubook” dolayısıyla Önder Focan’la hem albümü hem de yıllardır yöneticiliğini yaptığı Nardis Jazz Club’tan hareketle pandemi döneminin yarattığı sektörel travmayı konuştuk.
Çıkışı pek netameli bir zamana denk gelen “Nubook” uğurlu olsun. “Songbook” ve “Funkbook” gibi isimleriyle müsemma projelerin ardından “Nubook” konseptini nasıl tanımlıyorsunuz?
“Songbook” benim yazdığım parçaların vokalist ile yorumu, “Funkbook” ise funk jazz bestelerimin veya funk-jazz janrasına göre düzenlediğim bestelerimin enerjik bir grup ile seslendirme projeleri oldu. Bu iki albüm de gitarist Önder Focan’dan çok besteci ve aranjör Önder Focan albümleri oldular. Her gitarist gibi bas ve davul eşlikli bir trioda gitarın melodileri çaldığı ve liderlik ettiği bir formatı da her zaman çok sevdim. Üç yıl öncesinden başlayarak Enver Muhamedi ve Burak Cihangirli ile parça ve düzenlemelerde çok emin, birbirine yapışarak çalan, birbirini çok iyi tanıyan bir trio oluşturduk. Nu Book bu son dönemin yeni oluşumun bir projesi ve trio sound’unu ve özellikle bu trio çaldığımız parçalardan oluşan repertuarımızın kayıt edilmiş ve albüm haline gelmiş şekli.
Gitar, bas, davul trio formatında Enver Muhammedi ve Burak Cihangirli ile çok uzun zamandır tıkır tıkır işleyen bir sinerjiniz var. Bu üçlü özelinden hareketle kurduğunuz ekiplerde hem müzikalite hem grup displini açısından öncelikleriniz neler oluyor?
Bu üçlünün uzun süre birlikte çalmanın getirdiği birliktelik, sıkılık ve kendine güvenden oluşan bir enerjinin olması ve trio’nun tek bir enstrüman gibi birlikte dinamikleri ve müzikal fikirler çalması. Ana amaç birbirini dinleyen ve birbirini çok iyi tanıyan, tek bir nefes gibi tınlayan bir trio’nun oluşması.
Bir de şunu merak ediyorum, herhangi bir projeyi sahnede çalarken başka stüdyoda kayda girdiğiniz zaman başka türlü hissederek değiştirdiğiniz, duraklattığıniz, küçülttüğünuz, büyüttüğünuz oluyor mu?
Stüdyo maalesef müzikal yaratıcılığı ve müzikaliteyi sınırlayan bir ortam. En azından benim için öyle. Çünkü bir şekilde sahneye göre daha gergin olunuyor ve dinleyici, dolayısıyla dinleyici ile interaksiyon yok. Bir de kayıtlı parçaların çok da uzun olmaması kaygısı var. Dolayısıyla kayıtlarda özellikle solo uzunluklarını sınırlıyoruz. Ayrıca uzun zamandır birlikte çaldığımız ve grupça çok iyi bildiğimiz parçalarda da kayıt ya da konserde o günün hissiyatına göre küçük de olsa yeni düzenleme fikirleri ekleriz.
Tıpkı bugüne kadarki albümlerinizde olduğu gibi, “Nubook”ta da gündelik hayata dair detayları çok yalın ve samimice anlatıyorsunuz. Galata’dan Finlandiya’ya kadar, bu albümün hikayesinin başladığı ve sürdüğü yerler ile yayıldığı zaman dilimi nedir?
Hem beste hem de diğer parçalar son yıllarda özellikle trio bu ile çalmaya başladığımız son üç yılın ürünleri. Ancak eski olup da daha önce pek çalmadığım, ama bu trio ile çalmaya başlayıp tekrar hayata geçirdiğimiz parçalar da var, “Galata 8” ve “Annem” gibi.
Bu sefer Özge Ekmekçioğlu’nun şahane illüstrasyonuyla bir kapak seçmişsiniz, bayıldım. Kapak bu müziğe dair en çok ne anlatıyor?
Özge Ekmekçioğlu bu illustrasyonu benim Nardis’teki bir canlı performansımda, (büyük bir ihtimalle bu trio ile) yaptı. Dolayısıyla provalı, sıkı ama jazz’ın anındalığı ile örtüşen bir çalışma. Hepsinin ötesinde çalınan müzikle aynı anda yapıldı. Ancak bu harika illustrasyonu albüm kapağı olarak görselleştiren ve canlandıran, albüm kapağı tasarımını yapan Murat Öneş’in sanatını da unutmamak lazım.
Şahane bir gitar koleksiyonunuz var. Mesela bu albümde kullandığıniz hangi gitar hangi hangi temayı temsil ediyor?
“Funkbook” dışında kasa jazz gitarını tercih ediyorum her zaman. Son zamanlarda ince kasaları tercih ediyorum, çalım kolaylığı açısından, full kasa sedasından ödün vermeden. Birbirine benzer iki gitarı kullanıyorum son zamanlarda. Gibson ES275 ve Peerless Sunset. Çok benzer sesleri var ve verdikleri his de çok benziyor.
Pandemi dönemindeki değişmez sorumu tekrarlayayım. Bir müzisyen ve jazz kulüp sahibi olarak içinde bulunduğumuz sürece ilişkin düşünce ve beklentileriniz neler?
Maalesef müzik sektörü pandemiden en çok darbeyi yiyen sektör. Müzisyenler eğer eğitmenlik veya bir devlet orkestrası üyesi olarak sabit bir gelirleri yoksa çok ama çok zor durumdalar. Süreç uzadıkça problem ve zorluklar daha da büyüyor. Jazz müzisyenliği zaten öyleydi ama müzisyenlik son yıllarda tamamen canlı performanslarla gelir elde edebiliyor. Kapanma, izolasyon ve sosyal mesafe salgından korunma için olmazsa olmaz ama müzisyen gelirleri ya çok azalıyor çoğu zaman da hiç olmuyor. Online dinleti, eğitim vb şeyler müzisyeni sadece gündemde tutuyor ama hemen hemen hiç gelir getirmiyor.
Müzik mekanı olarak sosyal mesafe kuralları ve ayakta dinleyici alamadığımız için kapasite üçte bire düşmüş durumda. İnsanların tedirginliği ve doğal olarak dışarıya çıkmak istememesinden dolayı bu kapasiteye bile çoğu zaman ulaşamıyoruz. Ödememiz gereken kira ve personel maaşları var. Kapalı olmak maksimum zarar demek, ‘bir sıfırdan büyüktür’ mantığıyla zararı minimize etmeye çalışıp ‘kefen paramızdan’ yiyoruz. Mühendis olmamın getirdiği temkinli olma ve hesap bilme sayesinde zararı minimuma indirgeyerek bu günlerin geçmesini beklemekten başka çaremiz yok. Mekana ve müzisyene bir devlet desteğinin olmadığını ve zaten böyle bir şeyi beklemenin saflık olduğunu da biliyorum. Beklentim sadece pandeminin bir an önce sona erip hayatın dünyada normal seyrine dönmesi.