Bozcaada’ya gitmek için sebepler tükenmez. Jazz dinlemek için de. İkisi bir araya gelince yine düşüyorum yola.
Ada benim için özel. İlk kez ailemle gittiğimde bir Mayıs ayıydı. Ortaokul yıllarım diye hatırlıyorum. Ada daha o zamandan girmişti kanıma. Çok az kişinin olduğu sessiz sakin meydanının o günkü tadı hala damağımda. Üniversite yılları ve sonrasında da neredeyse her yaz bir şekilde adaya yolumu düşürdüm. Dolayısıyla yıllar içindeki o değişimini de yakinen gözlemledim.
Benzer şekilde Bozcaada Caz Festivali’ne de ilk senesinden bu yana her sene katılıyorum. Nasıl ada her geçen sene biraz daha bilinir hale geldi ve farklı kesimlerden insanları ağırlamaya başladıysa, jazz festivali de benzer şekilde evrim geçiriyor. Jazz harici farklı türleri temsil eden isimleri de artık jazz festivalinde görmeye başladık. Yeni Türkü ve Hüsnü Şenlendirici bunlara örnek. Diğer taraftan, işin jazz bacağında Guillaume Perret, Volkan Öktem, Alp Ersönmez, Çağrı Sertel, Cenk Erdoğan, Eylem Pelit, Tuluğ Tırpan gibi isimleri dinlemek çok güzeldi. Hele bir de adada olunca ayrı bir tat verdi.

Guillaume Perret (Photo: Hit Prodüksiyon)
Jazz performansları içinde bende yer edenlerden biri, Guillaume Perret’in Volkan Öktem’le duo performansıydı. Volkan’la konuştuğumda, zaman zaman birlikte yurtdışında da sahne aldıklarını söyledi. Zaten uyumlarından da belli oluyordu bu. Guillaume’nin epik bir tavrı var. Elektrikli efektleri, pedalları ve saksofonu ile sahnede git gide büyüyen ve seyirciyi etkisi altına alan bir müziğin fitilini ateşledi. Buna Volkan’ın, metronomları kıskandıran ritmi ve zımba gibi tuşeleri eklenince bizi yerimizden zıplatan müthiş bir performans çıktı ortaya.
Bir diğer heyecanla dinlediğim performans Alp Ersönmez ve Çağrı Sertel’den geldi. “İki” adını verdikleri projede elektrikli efektler, pedallar, tuşlular, bas, vokaller derken çok zengin ve keyifli bir dinleti çıktı ortaya. Sahneye davet edilen Volkan Öktem ve Guillaume Perret ile birlikte bir anda proje quartet’e döndü ve enerji inanılmaz yükseldi. Sahnedeki bu kadro bana göre festivalin en iyi performansına da imza attılar.
Yeni Türkü’yü ilk canlı dinlediğimde lise sondaydım ve Galatasaray Lisesi’nin bahçesinde Beyoğlu’nda çaldıklarında eski tip analog bir fotoğraf makinesiyle o anları ölümsüzleştirmiştim. Hala o fotoğraflardaki kadar genç duran Derya Köroğlu ile birlikte yıllara meydan okuyan ve enerjisi tükenmeyen Yeni Türkü, Bozcaada Caz Festivali’nde karşımızdaydı. Sahneye çıktıkları an o eski günlerin hissiyatına, heyecanına gidiverdim. Yeni Türkü’nün jazz ile kesişim kümesi de uzun yıllardır Yeni Türkü’de saksofon ve flüt çalan, aynı zamanda jazz türünde çalışmaları bulunan Serdar Barçın sayılabilir. Programda daha önceden isimlerini gördüğümüz ve jazz çalmayacaklarını da bildiğimiz için festivalde herhangi bir sürprizle karşılaşmadık. Çok iyi bildiğimiz parçalarını icra ettiler.

Çağrı Sertel (Photo: Hit Prodüksiyon)
Buna karşın programda görünce şaşırdığım ama acaba festivale uygun eklektik bir şeyler çalar mı diye içimden geçirdiğim isim ise Hüsnü Şenlendirici’ydi. Laço Tayfa albümlerini çok severim örneğin. Kendisini Laço Tayfa konserinde sahnede Volkan Öktem ile birlikte izlemiştim ve mest olmuştum yıllar önce. Aynı zamanda Cappadox’ta İlhan Erşahin’in İstanbul Sessions sahnesine eklendiğinde de harika bir performans sergilemişti. Festival de jazz olunca, acaba yine eklektik bir şeyler mi duyacağız kendisinden derken, Hüsnü kendi orkestrasıyla jazz değil bolca hicaz dinletti bizlere. Türk müziğini de çok seven biriyim açıkçası ama keşke daha eklektik, füzyon bir performans olsaydı diye geçirdim içimden. Bozcaada Caz Festivali adına ve ruhuna daha uygun olurdu diye düşündüm.
Yeni Türkü ve Hüsnü Şenlendirici gibi isimlerin programda yer alması, seyirci kitlesini çeşitlendirmek, festivale renk katmak ve daha fazla insan çekebilmek için yapıldı şüphesiz. Artık bu tip festivalleri düzenlemenin maliyetlerini düşününce buna çok da eleştirel yaklaşamıyorum. Ama kişisel fikrimi yazmazsam da olmaz elbette. İlk senelerde olduğu gibi daha jazz dolu bir program olsaydı şahsen daha fazla keyif alırdım. Adanın o eski, sakin, otantik halini özlediğim gibi jazz festivalinin de ilk iki senesindeki ruhunu biraz özledim.
Her şeye rağmen, keyifli geçen bir festivali daha geride bırakmış olduk. Bozcaada’da olmak, müziğe doymak güzeldi. Biraz jazz biraz hicaz oldu bu sefer. Varsın olsun! Yeter ki güzel insanları ve enerjileri bir araya getiren bu festivaller hiç bitmesin, müzik hiç susmasın. Dünya ve ülke gündeminin geldiği noktayı düşününce, sıkı sıkıya sarılmalıyız müziğin her haline. Jazz’a da varız hicaza da. Hepsi var içimizde. Amaç üzüm yemek. Bozcaada üzümlerini de sevdiğimize göre, seneye de görüşelim adada.