Black Pencil; blok flütte Jorge Isaac, pan flütte Matthijs Koene, viyolada Esra Pehlivanlı, akordeonda Marko Kassl ve vurmalı çalgılarda Enric Monfort’tan oluşan çok uluslu bir çağdaş ensemble. 2010 yılında kurulan grup, adını 15. yüzyılda yaşamış Türk asıllı ressam Mehmet Siyah Kalem’den alıyor. Kurulduğundan bu yana Hollanda, Türkiye, Danimarka, Almanya, İspanya, İrlanda ve Venezula gibi çeşitli ülkelerde konserler vermiş olan grup, sahnede özellikle bu 5 kişilik topluluk için bestelenmiş, Roderik de Man, Martijn Padding, Klas Torstensson, Wim Henderickx, Klaas de Vries ve bunun gibi birçok 20. ve 21. yüzyıl çağdaş bestecisinin eserlerini seslendiriyorlar. Konserlerini canlı izlediğinizde sadece bir konser izliyormuş gibi değil, kendinizi müzikle birlikte zekice kurgulanmış bir sahne/tiyatro performansının içinde buluyorsunuz.
Topluluğun ilk albümü “Buffoni” 2014 çıkışlı. Roderik de Man, Guus Janssen, Nico Huijbregts, Chiel Meijering, Georg Philipp Telemann, Giovanni Battista Pergolesi ve Unico-Wilhelm van Wassenaer gibi bestecilerin eserlerinden oluşuyor. Albümün ilham kaynağı, 16. yüzyılda farklı kurgularla görsel mizah yoluyla performans sergileyen profesyonel sanatçılar topluluğu. Ardından 2017 yılında ikinci albümleri “Kaiseki” geliyor. Roderik de Man, Arnoud Noordegraaf, Florian Maier, Robert van Heumen, Vanessa Lann, Ayuo gibi bestecilerin eserlerinden oluşan bu albümümün teması “bestelenmiş yemekler”. Japon Kaiseki mutfağının “detaylara dikkat etme”, “boşluk kullanımı”, “tekrarlardan kaçınma”, “simmetri” gibi geleneksel özelliklerine dikkat çeken bir albüm. John Dowland, Thomas Morley, William Byrd ve Klaas de Vries, Roderik De Man, David Dramm ve Oene van Geel’in yeni eserlerine yer veren 2018 tarihli “La Volta”da erken dönem müziğin günümüzdeki çağdaş yansımasını duyuyoruz.
21 Şubat Cuma akşamı, konser izlemekten en keyif aldığım müzik sahnelerinden biri olan Borusan Müzikevi’nde Black Pencil’ı son projeleri olan ve adını, 1500’lü yıllarda yaşayan ve eserler veren Christopher Tye’ın yapıtından alan “Sit Fast” ile dinledik. Klaas De Vries, Martijn Padding, Klas Torstensson, Roderik De Man, Wim Henderickx ve Louis Andriessen yapıtlarını yorumlayacak olan Black Pencil, çağdaş yapıtlara tarz çeşitliliği ve kompozisyon teknikleriyle birlikte yeni bir soluk getirecek. Konser öncesi grubun Türk müzisyeni Esra Pehlivanlı’yla görüşüp merak ettiklerimi sorma fırsatını buldum. İşte sorular.

“Black Pencil” nasıl oluştu? Grubun kuruluş hikayesi nedir?
Black Pencil’in kurucusu ve artistik direktoru Jorge Isaac. Önce, ben ve Jorge Polonya’da K. Penderecki Muzik Yarışması’nda karşılaştık, yıl 2001. Hem müziği hem de hayatımızı paylaşıyoruz. Onun aklında bir grup kurma fikri oluştuğunda, sıra dışı birşey olması birinci kuraldı. Henüz var olmayan bir oda müziği grubu, enstrüman kombinasyonu – renkleri farklı olsun, günümüz bestecileri ile çalışsın, yeni eserler, projeler üretsin. Blokflüt ve viyola, peki ya başka? Herhangi bir nefesli enstrüman yerine, Panflüt! Matthijs Koene enstrümanına aşık ve yapabilirlikleri üst düzeyde ve birbirlerini uzun zamandır tanıyorlardı. Üstelik foklorik bir enstrüman olarak bilinen Panflüt ile çağdaş müzik! Tabii ritm demek nabız demek, perküsyon olmadan olmaz, Enric Monfort. Ben ve Marko Kassl’da 2004’den beri viyola & akordiyon ikilisi olarak (Duo MARES) düzenli konserler veriyoruz. Armoni’ye ihtiyacımız vardı, bu da akordiyonunun sihirbazı Marko Kassl’dan başkası olamazdı zaten. 2010’dan beri hepimizin tutkuyla, sabırla, saatlerce çalışmalar yaptığı, sürekli yeni projeler ürettiğimiz başka örneği olmayan bir oda müziği grubumuz var.
Venezüela, İspanya, Hollanda, Türkiye ve Avusturya. Grubun her üyesi farklı bir ülkeden. Bu çok renkliliğin birlikteliğinize pozitif etkisi var mı?
Evet, beşimiz de farklı ülkelerde doğmuşuz. Jorge (Venezuela), Matthijs (Hollanda), ben (Türkiye), Marko (Avusturya) ve Enric (İspanya) ve bizi birleştiren ülke de Hollanda. Çalışmalarımız ve aktivitelerimizin büyük bir kısmını burada devam ettiriyoruz. Farklı kültür ve özgeçmişlere sahip olmak, bunları birleştirmek, birbirimizi anlamak. Bu Black Pencil’in diğer zenginliklerinden biri.
“Süreklilik”in artık neredeyse bir ütopyaya dönüştüğü günümüzde, 10 yıl gibi uzun bir süre aynı insanlarla çalıyor ve projeler üretebiliyor olmak nasıl bir duygu?
Black Pencil ile harika! 10 yaşındayız. Değişim bizim için her zaman var, motorumuz. 10 yıl önce başladığımızda, blokflüt, panflüt, viyola, akordiyon ve vurmalı çalgılar kombinasyonu için yazılmış eser sayısı kocaman bir sıfırdı. Şu anda 100’ün üzerinde Black Pencil için yazılmiş eser var. Bu mühim miktar. Çok değerli bestecilerden, genç bestecilere (yanılmıyorsam 25 farklı ülkeden), her kültürden, her renkten eserler. Geniş bir spectrum. Bununla birlikte ilk yıllarda tek tek duyduğunuz beş kişi, artık bir kişi gibi duyulmakta. Yani gerçek bir oda müziği grubu olma yolunda önemli bir adım, birlikte soluk alıyoruz. Tabii bu zaman, düzenli çalışma ve konserlerle gerçekleşen birşey. Konserler, ziyaret ettiğimiz ülkeler, festivaller, CD kayıtları, 14 proje, şu anda aklıma gelenler… Her zaman daha fazlası yapılabilir. Başarı da birşeyi bir kere yaptığınızda değil, düzenlilik kazandığında başarı sayılır. Biz geçtiğimiz 10 yılda bunu yakalayabildik diye düşünüyorum ve yolumuz uzun, devam ediyoruz. Daha yeni başladık!

Her albümünüz tasarlanmış ayrı birer konsept gibi, sahne performansından albümüne kadar. Bu projeler nasıl ortaya çıkıyor? Karar süreçleri nasıl? Parçalar nasıl seçiliyor? Düzenlemeler nasıl yapılıyor?
Kesinlikle. Bütün projeler yeni birşeyler üretme arzusundan doğdu. Birbirinden farklı içerikler ve herşey en ince detaylara kadar düşünülür. Birçok konserimizde , sahnede sadece 5 müzisyen görmezsiniz. Dekor, kostüm, maskeler, ışık, video görselleri, “virtual eeality”… Amaç her zaman bir farklılık yaratmak ama orijinallik ve kaliteden vaz geçmeden. Proje bazında çalışmak en baştan yaptığımız bir seçim. Tabii bu birazda, enstrüman kombinasyonundan kaynaklandı. Daha önce dediğim gibi başladığımızda, birlikte çalabileceğimiz eser bile yoktu. Yani standart oda müziği gruplari gibi, birçok harika eser arasından hangisini çalalım gibi bir konumuz olmadı. Dolayısıyla bu yolu seçtik. Önce bir konsept seçerek, projenin hangi şemsiye altında olacağına karar veriyoruz. Tabii bunu geliştirip karar vermek oldukça zor. Herşeyden önce günlerce süren bir araştırma dönemi var. Mehmed Siyah Kalem’in minyatürleri ile başladık ve devamında çok farklı projeler geliştirdik. Her projeye göre bestecileri seçiyoruz, onlara ilham kaynağı olacak projenin temasını, detaylarını, gerekli bilgilerini veriyoruz. Onlar da yazdıkları yeni eserlerde bunlardan etkileşimlerini duyuruyorlar. 2013 yılından beri Black Pencil, günümüz müziğinin yanı sıra eski dönem eserlere de ilgi göstermeye başladı. Eski ve yeniyi birleştirme, zaten yapılan birşey. Bizim amacımız, ortak noktalarını bulup, birbirlerinden etkileşimlerini göstermek, eskiye yeni bir soluk, yeniye de eski bir nüans vermek fikri ve zaman kavramını ortadan kaldırmak için neler yapabilir, arzumuz buydu. Bu içerikde ilk projemiz “Buffoni” Commedia dell’arte temalı, “Chanson de Geste” J.S Bach ve L. Berio, “La Volta” 16.yy Kraliçe Elizabeth dönemi, “Totaliter Aliter” Hildegard von Bingen ve Cantigas de Santa Maria, ve bu projelerin devamı olarak “Sit Fast”, ‘John Baldwine El Yazması’ (15.yy) . Özellikle, John Baldwine, Nathaniel Giles ve Thomas Woodson’un eserlerinde, düzensiz oranların kullanımları, sınırları gerçekten zorlar. Müthiş bir ritmik ve harmonik labirent kullanılmıştır . Bu projenin merkezinde, temaların etrafındaki müzikal metamorfoz veya kompozisyon içinde kullanılan cantus firmus (bir melodideki varyasyonların tekrar eden bir bas partisinin üstünde yer aldığı bir müzikal form) bulunur. Seçtiğimiz eserler aynı zamanda yeni kompozisyonların yazımı ve kendi düzenlemelerimizin için ilham kaynağı olmuştur. Her proje için yoğun prova dönemleri olur. Yeni eserleri öğrenme, sonra bütün performans yani konser programının tümü üzerine çalışma. Diğer disiplinler projede yer alıyorsa, bunların harmanlanması. Ve tabii eski dönem eserler çalınacak ise bunların düzenlemesi. Düzenlemeleri yine hep birlikte yapıyoruz. Uzun bir çalışma, deneme dönemi gerektirir. Hangi enstrüman hangi partiyi çalacak, hangisi ile daha iyi olur, en son olarak da bu düzenlemeye nasıl Black Pencil imzası atılır…
Kendi ülkenizde bu uluslararası projeyle yer almak nasıl bir duygu?
Bugune kadar, farklı ülkelerde, farklı muzisyenlerle çok sayıda konserler verdim. Fakat enteresan olan birşey var ki, o da Türkiye konserlerimde çok değişik, başka yerlerde yaşamadığım bir heyecan olması. Anlatması zor… Black Pencil ile tekrar İstanbul’da olmak harika. Ayrıca, SIT FAST Türkiye’de ilk defa. İlkler çekici olmakla birlikte, içerisinde risk de taşır. Bilinmeyen, duyulmamış, yapılmamış… Konser organizasyonlarında, bu riski almak çok önemli, ancak bu şekilde olağan programların dışına çıkılır ve dinleyiciye de bu fırsat verilir. Borusan Muzik Evi’ne teşekkür ederiz.
Albüm projeniz var mı yakın zamanda?
Önümüzdeki 4 yılın projeleri oluşturuldu. Ayrıca 2 yeni albüm planda var, Back to Bach ve High Pressure. Bir süredir, Bach, Kunst der Fuge üzerinde yoğunlaştık. Gerçekten çok güzel bir tını yakaladığımızı düşünüyoruz. Back to Bach albümünün içeriği bu olacak. High Pressure ise, Black Pencil’a ithafen yazılmış eserlerden oluşan bir albüm, tamamen günümüz müziği üstüne.