Bazı ülkeler hafiften sokağa çıkma kısıtlamalarına başladı. “Bizde de aynı kısıtlamalar başlar mı acaba?” diye düşünmek yerine gerekli önlemleri alıp, yetkili kişiler tarafından kötü geçeceği şeklinde yorumlanan kış aylarını “sıkıntısız ” ardımızda bırakmak sanırım herkesin en büyük arzusu…
İzole olmak çok sıkıcı olabiliyor evet, ama bu sıkıcı zamanları kaliteli müzikler dinleyip, yeni müzisyenleri ve grupları keşfedip biraz daha “renkli” hale getirebiliriz sanırım.
O zaman, güzel albümlerle haşır neşir olmaya devam edelim:
Rudi Neuwirth & Andreas Willers – “Jazztage”
(2020 – JazzHausMusik – JHM-276)
Önceki yazılarımda da örneklerini paylaştığım Almanya, Köln bazlı JazzHausMusik firması bu dönem sanırım Corona’dan dolayı sınırlı ama bence seçici davranıp, ince elemiş sık dokumuş ve benim gibi evde camlarını açmış oturup güzel bir Pazar gününü nasıl geçireceğini düşünürken fazla uzağa gitmemeniz adına size klasikler ve orijinal parçalarla dolu bir duo albümü sunmuş. Andreas Willers ve Rudi Neuwirth bu aralar tanıştığım iki yeni müzisyen, ama bu albümle birlikte onlarla olan uzaklığın kısalacağından eminim. Willers’ın vokali ve Neuwirth’in notaları önce “nasıl yani?” dedirtebilir, ancak dinledikçe kulağa ve kalplere yerleşen ve oradan
uzun süre ayrılmayacağını hissedeceksiniz. “Lush Life”, “It Could Happen To You” ve “Dolphin Dance” gibi klasiklerin yanında kendi orijinal besteleri ile dinleyicilerle buluşan ikili zor dönemlerden geçtiğimiz bu vakitlerde bence herkese ilaç gibi gelecek.
Kadro: Rudi Neuwirth (vo), Andreas Willers (g).
Parçalar: You Go To My Head / They Say It’s Wonderful / Easy Living / Nefertiti / Blueson / Giant Steps / It Could Happen To You / Lush Life / Bluesoff / Zeh Moll / Dolphin Dance / Witchi-Tai-To)
Yaroslav Likhachev Quartet – “Crumbling“
(2020 – JazzHausMusik – JHM-273)
Avrupa jazz’ını yakından takip etmemde bana yardımcı olan bağımsız ve gayet de etkili olduklarını her bastıkları albümle daha da derin şekilde düşünmemi sağlayan JazzHausMusik
firması, yılın her çeyreğinde belirli sayıda albüm basıp dinleyicilerle buluşturuyor ve 1991 doğumlu Rus saksofonist Yaroslav Likhachev’in dörtlüsü ile kaydettiği ilk albümü
“Crumbling” ile bu seneye hazır olduklarını da tüm Avrupa jazı sevdalılarına ilan ediyor.
Köln’de yaşayan Yaroslav Likhachev, yıllar süren piyano eğitiminden sonra jazz dünyasına 16 yaşında saksofon çalmaya başlayarak katılıyor ve Sibirya’daki bir Benny Golson konseri içini coşku ve ilhamla doldurarak, hayatını artık bu yönde ilerletmesi için ona adeta yardımcı oluyor. Risk yok, korku yok, grup hiçbir parçada “acaba mı?” dedirtmiyor. Ama es geçmeyelim: Müziğin özgünlüğünü hissettikçe duvara çarpmışlık hissi artıyor, heyecan artıyor, aşk artıyor, ruhanilik ve aklınıza gelebilecek, aklınızdan atabileceğiniz her türlü karmaşık duygular karşınıza çıkıyor.
Jazz’a ait yeni bir yaklaşım, yeni bir bakış açısı, ya da özünde yeni cevaplar arayanlar için birebir olduğunu düşündüğüm “Crumbling”de “Ballad for Eli”, “Crumbling”, “Sicilian Flower” ve “U74” en dikkat çekici ve en çok kulak kabarttığım parçalar oldu. Farklı bir tat arayan dinleyiciler
için Yaroslav Likhachev Quartet’in hayatlarımıza yeni rotalar kazandırmayı amaçladıklarını düşündüğüm ilk stüdyo albümleri “Crumbling” iyi bir alternatif.
Kadro: Yaroslav Likhachev (s), Yannis Anft (p), Conrad Noll (b), Moritz Baranczyk (d).
Parçalar: November Tune / The Fifth Mode / Ballad for Eli / Crumbling / He Must Go, and He Goes / Sicilian Flower / U74 / Traceless Rails, Traceless Waters)
Ellen Andersson – “You Should Have Told Me”
(2020 – Prophone – 10319834)
Eşimi ve oğlanı Bodrum’a yolladıktan sonra eve döndüğümde yaptığım ilk şeylerden biri ses sistemini açıp Spotify’da çok sıklıkla kendisini yenileyen “Jazz X-Press” listesindeki parçaları ve yeni albümleri dinlemek oldu. Böylesine zor bir dönemden geçerken bile üretkenliğini kaybetmeden sürdürebilen müzisyenlerle tanışmak bence müthiş bir duygu. İsveçli jazz vokalisti Ellen Andersson ve birkaç gündür döndüre döndüre dinlediğim “The Thrill Is Gone” parçasının muhteşem icrası ile tanışmam işte bu şekilde gerçekleşti. Chet Baker’ın 1954’te Pacific Jazz Records’dan çıkan ve ilk vokal albümü niteliğini taşıyan “Chet Baker Sings” albümünde tanıdığım “The Thrill Is Gone”un bence en başarılı performansı ile kendisine hayran bıraktıran Ellen Andersson, bu parçanın ardından gene Chet Baker ile sevdiğim “I Get Along Without You Very Well” single’ı ile “ya peki biz neden daha önceden karşılaşmamışız ki?” dedirtti.
Küçük bir araştırma ile 2016 tarihinde Gyllene Skivan – “İsveç’in En iyi Jazz Albümü” ve 2017 tarihinde Jazzkatten – “Yılın En Yeni Müzisyeni” dallarında ödül aldığını öğrendiğim Andersson, albümlerini Prophone’dan çıkarıyor. 2016 tarihli ilk stüdyo albümü “I’ll Be Seeing You” sonrası 6 Kasım’da çıkan ikinci stüdyo albümü “You Should Have Told Me”de “The Thrill Is Gone”un yanında bir Lennon /McCartney klasiği “Blackbird” ve Michel Legrand bestesi “Once Upon a Summertime” ile dinleyicilerle buluşan genç vokalist, önümüzdeki aylarda adından sıklıkla söz ettireceğe benziyor. “Too Young” ve “Just Squeeze Me”de albümdeki kaçırılmaması gereken parçalardan…
Hayatta yeni ve özel olan şeyleri keşfetmeyi seven, ve bundan sonsuz haz duyan tüm müzikseverler için Eleen Andersson ve “You Should Have Told Me” bence gayet iyi bir seçim.
Kadro: Ellen Andersson (vo), Joel Lyssarides (p), Anton Forsberg (g), Niklas Fernqvist (b), Johan Löfcrantz Ramsay (d), Peter Asplund (tp.), Johanna Tafvelin + Nina Söderberg
(violin), Jenny Augustinsson (viola), Florian Erpelding (cello)
Parçalar: You Should Have Told Me / Once Upon a Summertime / You’ve Got A Friend In Me / Just Squeeze Me / Too Young / The Thrill Is Gone / ‘Deed I Do / Blackbird / I Get Along Without You Very Well)