Her geçen gün test sayılarının artması, vaka sayılarının azalması ve görülür şekilde iyiye doğru sağlam adımların atıldığını fark ettiğimiz haftalarla başladık. Hatta seyahat kısıtlamaları bile kalktı. Katı yasaklar her geçen dakika yerini “daha rahatlatılmış kısıtlamalara” bırakıyor ve herkesin aynı görüşte olduğu açık: Başlangıcı olan her şeyin bir sonu var ve bu gri günlerin de en kısa zamanda bitmesini ve rehavete kapılmadan da kendimizi güneşli günlere bırakmayı en temiz duygularla istiyoruz.
Bir yandan evimizde dört duvar arasında sabır sınırlarımızı zorlarken, bir yandan da hızla önümüzden akıp giden jazz müziğini hazır parmaklarımızın ucunda teknoloji varken daha rahat takip etme imkanımız oluyor ve yeni olanı, özel olanı çabucak karşılama lüksüne sahip oluyoruz.
Corona günlerini müzikle ve sıkıntısız geçirebileceğimiz örnekleri tanıtmaya devam edelim:
Oded Tzur – Here Be Dragons
(2020 – ECM 2676)
Size haftalardır anlatmaya çalıştığım Corona’nın yararlarından biri olan “ Yeni çıkanı kollarımızı açıp kabul edebilme lüksü ”ne en iyi örneklerden biri, benim de ilk kez tanıma şansına eriştiğim tenor saksofonist Oded Tzur’un ECM için kaydettiği ilk stüdyo albümü “ Here Be Dragons ”…
Bulunduğumuz ay içerisinde Avishai Cohen’in ECM için kaydettiği “ Big Vicious ” albümü ile birlikte en çok hoşuma giden albümlerden biri de “Here Be Dragons” oldu. İlginç bir tesadüftür ki her iki müzisyenin de Tel Aviv, İsrail doğumlu olması, bir şekilde belki de bilinçaltımda bu ülkenin çıkardığı değerlere bu aralar daha yoğun bir ilgi gösterdiğimi de gösteriyor sanırım? Albüme adını veren parça “ Here Be Dragons ” sadece ilk dinleyişte tam bir ECM parçası olduğunu kanıtlarken, albümün prodüktörünün tabii ki Manfred Eicher olduğunu görüyor ve kendisinin özel bir müziği, özel bir müzisyeni samanda iğne aramak misali çekip çıkarabilme gücüne sahip olduğunu da bu albümü dinledikten sonra daha rahat anlayabiliyoruz. Albüm kapak notlarını yazan Steve Lake ilginç bir detay olarak Oded’in albüm çalışmalarında kullandığı, takip ettiği metodlarını ve Hint klasik müziklerinin, ritmlerinin parçaların oluşumunda önemli bir katkı sağladığından bahsetmiş. Zaten birkaç dinleyişten sonra vaktini Raga’lara hercayan her müziksever Oded’in birşeyler kaptığını ve bu kaptığı bilgileri albümle kaynaştırdığını hissedebilir. Özellikle bu ritmlerin baz alındığını düşündüğüm “20 Years ” ve “The Dream ”e dikkat etmenizi tavsiye ederim. Yakın olarak takip ettiğim Johnathan Blake’in de bu albümde çalıyor olması kişisel anlamda benim için de güzel bir sürpriz oldu. “Here Be Dragons ”, iyi bir kadro ile bezeli, hem yeni, hem de taze bir müzik ve müzisyen ile tanışmak isteyenler için birebir.
Kadro: Oded Tzur (ts), Nitai Hershkovits (p), Petros Klampanis (b), Johnathan Blake (d).
Parçalar: Here Be Dragons / To Hold Your Hand / 20 Years / Miniature 1 / Miniature 2 / Miniature 3 / The Dream / Can’t Help Falling In Love)
Halil İbrahim Işık’s “Bosphorus Big Band”
(2020 – Lin Records)
Bu albümü dinlemeden önce kendi kendime minik bir muhasebe yaptım ve birçok şeyi düşündüm: Önceki yıllarda yazdığım yazılarımı, 35-36 program süren minik radyo programımı… Her programda yer verdiğim ve bana kalsa belki de her yazımda bir cümle bile olsa bahsetmekten asla vazgeçmeyeceğim Wynton Marsalis & Jazz at the Lincoln Center Orchestra’yı, orkestranın başarılarını, 1997’de “ Blood on the Fields ” ile kazandıkları Pulitzer’i gözümün önüne getirdim. Ülkemizdeki jazz konserlerini ve konserlerde çalan müzisyenlerin gruplarının dışında çaldığı diğer oluşumları aklıma getirdim ve en sonunda Halil İbrahim Işık’ın başını çektiği “ Bosphorus Big Band ”in Lin Records’dan Mayıs ayı sonunda çıkardığı ilk stüdyo EP albümün aslında “ne kadar geç ama ne kadar da yerinde” bir albüm olduğu kanaatine vardım.
Ülkemizdeki (“ ülkemizdeki” diyorum ama tabii sadece ülkemizde değil, dünyada bu durum ne yazık ki böyle) albüm satışlarını, konser katılımlarını ve dijital müzik dinleme sayılarını göz önünde bulundurursak, jazz müziğinin diğer müzik türleri arasında ne kadar “ geride kaldığını ” görmek çok da büyük bir sürpriz olmaz. Trio, Quartet, Quintet gruplarının yanında özellikle büyük ensemble, Big Band oluşumlarının, albümlerin de ülkemizde jazz müziğinin kalitesinin artırılmasında ve dinleyiciler üzerinde bu sanat türünün ilgisinin diğer müzik türlerine göre daha da yüksekte tutulmasında büyük etkisi olabileceğini düşünüyorum. Big Band, birçok enstrümanı ve bu enstrümanların yapabileceklerini bir arada görebileceğiniz, renkli ve bence en çok “hikayesi” olan jazz müzik alt türlerinden biri. Yıllardır TRT’nin müzikseverlere adeta gurur tablosu olarak sunduğu “TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası” ile 2007 tarihinde “CRR BigBand” adı ile yola çıkan ve sayısız başarılı konserlerine şahit olduğumuz CRR Caz Orkestrası, ülkemizde ana akım jazz’da Big Band seviyesinde en yüksekte olan iki büyük Grup idi, ta ki kendisi de TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası ve CRR Big Band üyesi olan Halil İbrahim Işık’ın elini taşa koyup “bu özel müziği bir de benim bakış açımdan dinleyin ” deyip, iki adım öne çıkıncaya ve Bosphorus Big Band’i ortaya çıkarıncaya kadar…
E bu kadar kaliteli jazz müzisyenini de “ Hadi gelin beraber çalalım! ” deyip aynı çatı altında toplamak öyle her babayiğidin de harcı değil tabii. Kendi özel hayatlarından, gönül verdiği tınılardan vakit ayırıp Halil İbrahim Işık komutasında hayata aynı pencereden bakıp, yoğun yağan yağmurdan aynı şemsiye altında korunmak öyle kolay bir durum gibi gözükmüyor. Ancak Halil İbrahim Işık’ın tüm müzisyenlerle kurduğu yıllara dayanan dostluk, attığı sağlam adımlardaki profesyonellik ve 5 parçalık EP’de parçalar üstündeki hakimiyeti, bir Big Band komutanının sahip olması gayet doğal olan özellikleri. Bosphorus Big Band’in ülkemize konser vermek üzere gelen jazz müziği yorumcularına eşlik edecek bir orkestra olarak da tasarlanmış bir grup olması grubu daha da ön plana çıkaran başka bir detay. Senelerdir, sanki jazz mecrasında başka bir Big Band yokmuş gibi “ Wynton Marsalis! Wynton Marsalis! Jazz at Lincoln Center! ” diye bağıran bünyeme ilaç gibi gelen, Lin Records imzalı “ Bosphorus Big Band ” albümünü dinledikten sonra insanın dudaklarına söylemek için iki çift laf geliyor: Halil İbrahim Işık’ın vakit kaybetmeden 5 parçalık EP’yi en azından 10-12 parçalık full bir albüme evirmesi ve ana akım jazz parçalarının, standardların icrası yanında, kendi belirleyeceği bir konu, problem, kapsam, düşünce üzerine belki de uzun uzun araştırma yaparak, adeta bir “oratoryo” gibi belki de ülkemizde bu kapsamda görülmemiş bir bigband albümü ortaya çıkarması… CRR Big Band’in ve (her ne kadar çoğu Bosphorus Big Band grup üyesi aynı zamanda TRT Big Band’in de müzisyeni olsa da) TRT’nin de şapkalarını önlerine koyup, detaylıca düşünüp, seri şekilde başarılı albümleri çıkarıp Halil İbrahim Işık’ın müzikseverlere sunduğu “Bosphorus Big Band ” gibi güzel ve özel albümleri seyircilerle buluşturması da tek dileğim.
(Not: TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası, “TRT Arşiv Serisi” altında eski yıllarda Nükhet Ruacan, Atakan Ünüvar, Tuna Ötenel gibi değerli müzisyenler ile birlikte albümler de yaratmıştı, ama kanı kaynayan bir sonraki nesile TRT Big Band’in genç nesil elemanları ile yaptığı bir albüm dinlemek yakışır.) Ülkemizin en iyi jazz müzisyenlerinin oluşturduğu bir all-star kadroyu böylesine kaliteli bir kayıtta dinlemek heyecan verici. Halil İbrahim Işık, 4.parçada “ The Days of Wine and Roses” diyor, ama grubun ilk saniyelerinde ‘Bye Bye Blackbird’e verdiği minik selam da çok hoşuma gitti!
Albüm güzel. Albüm çok güzel. Yazımın sonunda albümün kadrosunu tek tek yazarken ben yoruldum, ama duyacağınız müzik dinleyiciyi kesinlikle yormuyor. Başta Halil İbrahim Işık ve Lin Records ailesi olmak üzere emeği geçen herkesin ellerine sağlık.
Kadro: Halil İbrahim Işık (tr., p) , Volkan Öktem + Ferit Odman + Ediz Hafızoğlu (d), Ozan Musluoğlu, Kağan Yıldız (b), Serhan Erkol, Duru Tuna (alto sax), Engin Recepoğulları, Siney Yılmaz, Çağdaş Oruç (tenor sax), Barış Ertürk (baritone sax), Şenova Ülker, İmer Demirer , Barış Doğukan Yazıcı, Mertcan Oktav (trompet), Bulut Gülen, Ekin Eti, Hakan Çimenot, Ali Emre Kayhan, Taşkın Akarsu (trom.), Cem Tuncer (g), Ercüment Orkut (p).
Parçalar: Time for Love / BA-BE / Cute / The Days of Wine and Roses / Stolen Moments)
Norah Jones – Singles: “I’m Alive / How I Weep / Tryin’ To Keep It Together / Were You Watching?”
(2020 – Capitol Records)
Önceki yazılarımı takip edenler Norah Jones’u iki albümü dışında sevmediğimi gayet iyi bilir. “Come Away With Me ” sonrası ibreyi her albümde hızla düşüren Norah, “Come Away With Me” sonrası yaptığı belki de en iyi albüm olan “Day Breaks” ile “ Ah keşke eski günlerine dönebilse!” diye düşündürüp, sonrasında kaydettiği “Begin Again” fiyaskosu ile “Neyse, bildiğimiz, fon müziği yapan Norah Jones işte!” dedirtmişti. Norah Jones’un her çıkaracağı single, albümü “Day Breaks” kalitesi ile karşılaştırdığımız bir duruma gelmişken, Corona vakitlerinde bizlerle buluşan 4 parça, Haziran ortasında Capitol etiketi ile piyasaya sürülecek olan “ Pick Me Up Off The Floor ”un habercisi oluyordu. Albüm, “Begin Again”den arta kalan, albüme dahil edilmeyen parçalardan oluşuyor. Yalan yok: karşılaştığımız single’lar fena değil, ama klasik birer Norah Jones parçaları olduklarını düşünmüyorum. Norah’ın Wilco grubu gitaristi Jeff Tweedy ile işbirliği olan “ I’m Alive ” bünyeye çabuk yerleşen, dinleyiciyi çok da fazla yormayan, dinledikçe “ Feels
Like Home ” albümü zamanlarına gidebileceğimiz bir parça… “ Were You Watching? ” biraz daha karanlık, biraz daha surata tokat gibi yapışan, görmemiz gerekirken göz ardı ettiğimiz şeyleri daha sonra sansürsüz izlerken, fonda oluşuna hayran kalabileceğimiz bir parça… “ How I Weep ” ve bence melankoli denizinde boğulmak isteyenler için birebir olduğunu düşündüğüm albümün
bonus parçası “ Tryin’ To Keep It Together ”ı da açıkçası henüz üzerine bir yorum yapabilecek kadar sevemedim. Sanırım iki parça da birkaç kere dinledikten sonra kendilerini sevdirecektir. Ben gene de parça hakkındaki yorumlarınıza, ve düşüncelerinize güveniyorum.
“ Pick Me Up Off The Floor ”, Norah Jones’dan sanırım bu sefer ‘güzel’ bir albüm geliyor.