Aşılamalar başladı! Herkes sırasını bekliyor, herhalde en kısa zamana kadar bizim sıramız da gelir diye ümit ediyoruz, bakalım bize sıra ne zaman gelecek? Göreceğiz…
Biz bildiğimiz yoldan ilerleyip güzel albümlerle yolculuğumuza devam edelim:
Baki Duyarlar – – “Jazz Ark”
(2020 – Ada Müzik: WR4765)
Müzik üzerine yaratıcı olmak, hele ki notaları ‘geleceği düşünerek ilmek ilmek işlemek’ öyle her babayiğidin harcı değildir, ki bence ülkemizde “Benim!” diyen müzisyenin de bu kadar detaylı düşündüğünü zannetmiyorum. Ama Baki “Jarrett” Duyarlar yılların birikimini teknesinde toparlayak “Hadi bakalım!” diyor, “Buralarda çok takıldık, artık demir almak günü geldi”.
Sanıyorum herkes şu “Ark/ Mavna/ Nuh’un Gemisi” efsanesini duymuştur. Bu efsane ile ilgili belki de sayısız belgesel yapılmış, film çekilmiştir (drama olarak 2014 tarihli “Noah” ve komedi olarak 2007 tarihli “Evan Almighty”) Kısaca hatırlatalım: Zamanında tanrıya inanmayanların sayıca fazla olması, Nuh’un tanrının emri ile bir “gemi, ark” hazırlaması ve içine kendisine inanmayan bir oğlu dışında tüm inananları ve her canlıdan birer çift alıp gemisine yerleştirerek tufandan kurtulması,Tanrı’nın gazabına uğrayan insanlar yok olması, yalnız gemidekilerin sağ kalması, sular çekildikten sonra da geminin ‘Ağrı Dağı eteklerinde” duarak insanlığın o noktadan ‘devam etmesi’…
Şunu kabul edelim: Baki Duyarlar, Tanrı’ya ve gazabına inananları toplayıp bizi bir tufanla tek başımıza bırakmayacak, evet, ama Ada Müzik’ten çıkardığı son albüm olan “Jazz Ark”ı ilk kez dinlediğimde şu ana kadar çıkardığı her albümden belki bir nota, belki bir an, belki de en az bir düşünceyi “gemisine” koyarak güzel diyarlara gittiği açık. Ne demiştik: Nuh Peygamber gemiye her canlıdan bir çift almıştı. Baki Duyarlar aslında şu ana kadar kaydettiği her albümde kenara “birşeyler” koymuş: “Colors”da zaten 4 farklı “renkte” müzisyenle çalışarak onların diyarlarının güzel havasını solumuş, “Overseas”de hem Kuzey hem Doğu Avrupa’dan, hem de gerçekten ‘karşı kıyıdan” Amerika’dan yolcularını almış, KemenJazz da ülkemize uğramayı ihmal etmemiş. Velhasıl Baki Duyarlar için gemi aslında “yıllardır yolculuğunu sürdürüyor”. JazzArk ile Baki Duyarlar bize yolculuğun en güzel noktalarını en başarılı şekilde ve işini iyi yapan farklı diyarlardan müzisyenlerle gösteriyor. Kontrbasta Kristian Lind klasik bir akortlama sisteminin dışına çıkarak bir yandan bizim pencereden bakarken bir yandan da ülkesinin güzel havasını dinleyiciye solutmaya devam ediyor. İlk kez DoubleMoon’dan 2000’li yılların başında çıkan Laço Tayfa albümü “Hicaz Dolap”la tanıdığım ve sevdiğim Mehmet Akatay çalmanın yanında “dinlemenin”,” izlemenin”, ve “takibin” ne kadar önemli olduğunu vurgular derecede bir performans gösteriyor ve çaldığı her ritmde Baki Duyarlar’ın attığı bir adım sonrasındaki ikinci adım oluyor adeta… Antonio Serrano’nun da harmonica’sı ile ayrı bir renk kattığı ve birçok dünyanın bir kere daha birleştiği albümde favori parçalarım “Lazy Daisy” ve “Brazillian Vanilla” olurken, gerçekten iyi Baki Duyarlar takipçilerinin 27. Akbank Jazz Festivali kapsamında Caddebostan Kültür Merkezi’ndeki Kemenjazz konserinden ilk kez duyarak hatırlayacağı ve Duyarlar’ın “provada 15 kere çalmayı denedik çalamadık, ama artık hazırız çalabiliyoruz!” dediği, Kemenjazz’ın 2. albümünde yer alacağını beklediğimiz “Velespit”, bu albümde “Velocipede” ismi ile hayat buluyor. Parça performansı gayet güzel, saat gibi, tik-tak-tik-tak, akıyor…
Albümü sindire sindire dinlemek, üzerine tekrarlamak büyük zevk… Sonrası da zaten tahmin edildiği üzere, kafalarda dakikalar süren alkışlar ve uyanılan mutlu bir rüya.
Kadro: Baki Duyarlar (p), Kristian Lind (b), Mehmet Akatay (perc.), Antonio Serrano (harm.)
Parçalar: Opening / Velocipede / Countless Spain / Lazy Daisy / Brazilian Vanilla / Fairy Wings / Coming Back / What’s Up)
Can Tutuğ + Erdem Uvalıoğlu – “Huzursuzluk”
(2020 – TO2 Records)
İşte böylesine güzel, böylesine orijinal albümleri pek severim. Duo albümlerle yıllar geçirdik desek yalan olmaz: Piano, kontrbas duo albümleri (Keith Jarrett, Charlie Haden – “Jasmine” & “Last Dance”, Kenny Barron, Dave Holland – “The Art of Conversation”) piyano, saksofon duo albümleri (Kenny Barron, Stan Getz’in Danimarka Montmarte konserleri, Joshua Redman, Brad Mehldau – “Nearness”) ve hatta saksofon, davul duo albümleri (John Coltrane, Rashied Ali – “Interstellar Space”) gibi. Ama vibrafon ve davul’un başını çektiği bir duo albümü benim için bir ilk oldu ve haberi duyduğum andan itibaren özel bir şeylerin kulaklara çalınacağı ile emindim, dinledikten sonra çok da yanılmadığımı anladım.
2015 tarihindeki IKSV Istanbul Caz Festivali kapsamındaki “Cold Vibes” projesinden beri takip ettiğim Can Tutuğ, ülkemizde jazz müziğinde bu işi enstrümanı vibrafon ile yapan belki de bir elin parmaklarını geçmeyecek müzisyenlerden. Diğer yandan tıp doktorluğu mesleğini de memleketi Kırklareli’nde başarılı şekilde icra eden Can, ülkemizde hayatın sadece “iş” ve “çalışmak”tan ibaret olmadığını herkese gösteren nadir müzisyenlerden. Yılların, verdiği sayısız konserlerin ve yarattığı sayısız notanın onda bıraktığı hırs, güç “Huzursuzluk” isimli özel albümde yek oluyor. Ilk dinleyişte kulağıma oturan ve döndürdüğüm parçalar “For Gunther Hampel” ve “Bye L.” oldu.
Bu albümün kayıt sürecini iyi özümseyip, bir sonraki albüm çalışmasında detayları daha da ince eleyip, daha da sık dokuyup, kayıt teknolojilerinin tüm imkanlarını sonuna kadar kullanmasını dilediğim Can Tutuğ’un bizlerle buluşan ilk stüdyo çalışması “Huzursuzluk,” kenarda köşede her an tutabileceğiniz ve bitirmek istemeden zevkle okuyabileceğiniz, adeta klasikleşecek bir kitap gibi. Serinin yeni kitaplarını heyecanla bekletiyor.
Kadro: Can Tutuğ (vib), Erdem Uvalıoğlu (d)
Parçalar: Kötü Başladık / S.P. (Güneş Yanığı) / For Gunter Hampel / Yıldız Ay Dede / Bye, L.)
Max Hartock Quartet – “West Indies”
(2020 – Socadisc)
2020’nin ilk aylarında çıkan ama çok da geç olmadan yörüngemize aldığımız albümlerden biri de bir davul albümü oldu. Fransız jazz davulcusu ve kompozitör Max Hartock, grup lideri olarak ilk albümü olan “West Indies”i Socadisc şirketinden çıkarak müzikseverlerle buluşturdu. Ilk parça “A tout va” ile birlikte özellikle her saniyesinde jazz’ın vazgeçilmeyen ve bence kaçış noktalarından biri olan emprovizasyonu kanınızın derinliklerine kadar hissedebileceğiniz “West Indies”; özellikle “Espoir”, “A tout va” ve “Anais” parçalarında da anlaşılabileceği gibi salt bir davul albümünün yanında piyanoda Richard Turegano’nun kuvvetli harmonik hissiyatlarını, kontrbasta Bertrand Beruard’ın dinleyicilere yansıttığı dolgunluğu, tenor saksofonda da Virgile Lefebvre’nin renkli ve lirik anlayışı özümseyebileceğiniz özel bir albüm. “En mouvement” da sevdiğim ve dikkatimi çeken diğer önemli parçalardan biri oldu.
“West Indies”i baştan sonra dinledikten ve (sanırım konusunun Paris’te geçtiğini hatırladığımdan olsa gerek) Netflix yapımı “The Eddy”yi de aklıma getirdikten sonra, Avrupalı jazz müzisyenlerine daha çok vakit ayırmam gerektiğini anladım. Değişimine ve evrimine yetişemediğimiz çok fazla müzik, çok fazla albüm, çok fazla müzisyen var ama kaliteli yaşamak ve kaliteli dinlemek için de çok sınırlı “değerli” vaktimiz var…Bu denli özel vakitleri de “West Indies” gibi örneklerle doldurmak sanırım her dinleyici için önemli olsa gerek…
Kadro: Max Hartock (d), Richard Turegano (p), Virgile Lefebvre (tenor sax), Bertrand Beruard (b)
Parçalar: A tout va / Anais / Alles danse / En transe / West indies / Espoir / En mouvement / Instant du moment / Naissance / Elle part et revient)