Cemal Reşit Rey Konser Salonu, 21 ve 24 Şubat’taki konserlerle dinleyicileri jazz’ın Brezilya’dan Jamaika’ya kadar uzanan çeşnileri arasında bir gezintiye çıkarmış oldu. 21 Cuma akşamı, ilk olarak Dizzy Gillespie Afro-Cuban Band vardı sahnede. Gillespie’nin seksenlerdeki gruplarında çalmış olan basçı John Lee, Dizzy geleneğini taşıyan grupların başındaki isim. Bu proje, görebildiğim kadarıyla, farklı mecralarda Afro-Cuban Experience veya Afro-Latin Experience olarak da çıkabiliyor karşımıza. Bizim izlediğimiz ekipte saksofon ve flütte Sharel Cassity, trompet ve flugelhornda Freddie Hendrix, piyanoda Abelita Mateusb, vurmalılarda Roger Squitero ve davulda Tommy Campbell yer alıyordu. Konsere Toccata ile güçlü ve zevkli bir giriş yapan grup, Dizzy Gillespie ile özdeşleşen parçalar yanı sıra Brezilya müziğinin hitlerinden birkaç parça seslendirdi. Desafinado gibi klasiklerin seslendirildiği bu Brezilya ayağı iyiydi ama sıra dışı niteliğe sahip değildi. Diğer yandan, beklenmedik bir biçimde karşımıza çıkan Blue in Green’in yorumu kanaatimce konserin en zayıf bölümüydü. Piyano girişi parçanın puslu havasından uzak ve tutuktu. Latin dozunun çok hafif olmasına özen gösterildiği, orijinalin boğulmamasına dikkat edildiği çok belliydi ancak yine de mayanın iyi tutmadığını düşündüm. Blue in Green’i sanırım fazla kurcalamamak gerekiyor. Lalo Schifrin bestesi Long, Long Summer’ın ve kapanışa doğru seslendirilen Tin Tin Deo’nun yorumları ise, bu grubun ve konserin özünü yansıtan, en iyiler arasındaydı. Trompetçi Hendrix projedeki kaçınılmaz görevi gereği ön plandaydı, çalışındaki kıvılcımlar konserin en dikkat çekici unsurlarındandı. Surdin kullandığı bölümlerde etkisinin bir parça düştüğü söylenebilir ama konserin büyük kısmını ayakta tutan isimdi. Ayrıca, saksofoncu Cassity ve Hendrix’in önde bir arada çok güzel tınladığını ve neredeyse kusursuz bir uyumla çaldıklarını belirtmek gerekir. Bu ikili, müziği cubop ruhuna yaklaştıran isimler oldu. Piyanist Mateusb, güzel pasajlar çalmasına karşın, biraz kitabi ve bu müzikte duymayı beklediğimiz “patlayıcı” etkiden uzak bir noktada kaldı. Aynı durum, vurmalılar için de geçerliydi. Vurmalıların hem daha parıltılı olması hem de davul ile daha fazla alışverişte bulunması beklenirdi. Ritim tarafında Campbell’ın daha önde olması istenmiş gibiydi. Sonuç olarak, iyi giren, ortalarında enerjisini kaybeder gibi olup, sona doğru tekrar çizgisine oturan bir konserdi, diyebilirim.
Dizzy Gillespie Afro-Cuban Band konserinde seslendirilen parçalar üzerinden bir derleme

24 Şubat Pazartesi akşamı Monty Alexander, kontrbasta Luke Sellick ve davulda Jason Brown eşliğinde sahnedeydi. Alexander, sayısız kayıt yapmış, 1950’lerden bugüne aktif olan bir piyanist. ABD dışından gelerek zorlu jazz sahnesinde yer edinmiş eski kuşak müzisyenlerin ayrı bir kıymeti var. Müzisyeni takip etmiş olanlar, neşeli ve elbette köklere göndermeleri olan bir konser bekliyordu, öyle de oldu… Hatırı sayılır derecede blues ve reggae dinledik üst üste. Alexander, parça içinde standartlara kısa cümleler biçiminde göndermeler yapmayı seviyor, bu kez de sıkça başvurduğu bir reçeteydi. Çalınanlar arasından Marcus Garvy, Hope, Monk’tan Brilliant Corners, Alexander’ın yaklaşmakta olan bir kasırgayı betimlediği Hurricane hemen akılda kalanlar. Tabii bir de her zaman özel bir heyecan yaratan No Woman, No Cry’ı saymak gerekir. Ancak, tüm hoşlukları yanında konserin kısaca da olsa ufuk açıcı bir yöne rota kırmasını bekleyenler sanırım hayal kırıklığına uğradı. Bazı bölümlerinde konserin fazlasıyla potpuri havasına bürünmesi ya da yalnızca basit modülasyonlar etrafında ilerlemesi, gecenin beklentinin biraz altında kalmasına neden oldu kanımca. Her şeye karşın, Monty Alexander’ı sahnede dinlemiş olmak iyiydi. Neticede, ikonik jazz figürlerine canlı performanslarında bizzat şahit olmak elzem. Öte yandan, davulcu Brown’ın ince işçiliği iyi becerdiğini gösteren tuşesi ve sağlam eşliğiyle dikkat çektiğini özellikle belirtmem gerekir. Daha fazla hareket alanı bulduğu başka bir oluşumda tekrar dinlemek üzere not ettik ismini… Konsere gidememiş olanlara piyanistin bazı Monk bestelerini yorumladığı, son kaydı Wareika Hill’e kulak vermelerini tavsiye edebilirim. Albüm, Alexander’ın yıllardır “taşıdığı” (konserde melodikasına fiziken de asılı duran) Jamaika bayrağını jazz ile nasıl buluşturduğunu özetleyen, iyi bir kaynak niteliğinde şimdiden.
Monty Alexander Trio konserinde seslendirilen parçalardan bir derleme