Ekkozone; Danimarkalı perküsyoncu, besteci ve vibrafoncu Mathias Reumert tarafından 2013 yılında kurulan, çağdaş klasik müzikten jazz ve dünya müziğine kadar uzanan geniş bir repertuara sahip nefis bir müzik topluluğu. Yerine ve projesine göre, Quartet’ten, daha fazla müzisyen sayısına çıkabilen farklı kurulumlarda çalan topluluğu biz 5 kişilik bir ekiple izledik 1 Kasım akşamı Borusan Müzik Evi’nde.

Ekkozone (Photo: Özge Balkan)
Flütte Hélène Navasse, viyolonselde John Ehde ve perküsyonlarda (marimba, vibrafon, piyano, davul) Raphaël Aggery, Anders Kann Elten ve Mathias Reumert’dan oluşan Ekkozone, açılışı Akira Kurosawa’nın “Ran” filminin de müziklerini yapmış Japon besteci Toru Takemitsu’nun “Rain Tree”siyle yaptılar. Bu parçayı 3 perküsyon olarak çaldılar ve dinlerken gözlerimi kapattığımda ormanda vibrafon ve marimba yağmuru altındaymışız gibi hissettim, mekanın yüksek tavanı sayesindeki akustiğinin de etkisiyle. Sağlı sollu yağmur damlaları, önce yavaş sonra hızlı hızlı… İkinci parçada flüt ve viyolonselin de eklenmesiyle, şimdi adını hatırlayamadığım bir Astor Piazzolla tangosu çaldılar. Bir vibrafon ve Gary Burton hayranı olarak aklıma Astor Piazzolla&Gary Burton’ın “The New Tango” albümü geldi, ne şahane albümdür, bu vesileyle onu da anmış olayım burda. Ardından Danimarkalı çağdaş müzik bestecisi Ole Buck’un bir eserini seslendirdiler. Sona kadar genel olarak daha minimal giden parçaların ardından Macar besteci György Ligeti’nin Harpsichord için 1978 yılında bestelediği “Hungarian Rock”ı çaldılar. 1978 yılının bu harika ve ritmik bestesi 2018’de gitarla çalınsa çok Mary Halvorsonvari bir dünyaya adım atılmış olunurdu diye düşündüm o an, Scofield&Abercrombie ikilisi de olurdu. Hatta sadece davul gitar da harika olurdu, belki de biri atmıştır bu adımı, bu konuyu araştıracağım, notumu aldım.

Ekkozone (Photo: Özge Balkan)
Genel olarak konserdeki bütün parçalarda üst üste zarifçe binmiş katmanlar ve dokular hakimdi diyebilirim. Dokular zaman zaman farklı ritimlerde olmalarına rağmen asla birbirleriyle çakışmıyorlar bilakis uyumlu bir şekilde iç içe geçip bütünü oluşturuyorlardı. Yapması kolay gözükse de ustalık gerektiren bir iş. Hatta albüm kapaklarının arkasındaki “Play Loud”, “Yüksek Sesle Çalın” ibaresi de bu çoksesli uyumun kanıtı bence. Teknik olarak mükemmel yetkinliğe sahip bu 5 müzisyeni, özellikle mekanla uyumunu da çok başarılı bulduğum parça seçimleri ile dinleyebildiğim için mutluyum. Konseri kaçırmış olanlar için, 2018 ortalarında ekibin Steve Reich bestelerini seslendirdiği, iki farklı sextet formatında yeni albümlerinin çıktığını ekleyeyim. Bir de Borusan Müzik Evi’nin yeni sezonu başladı ve Kasım programı dolu dolu, bir bakın kendinize uygun bir konser mutlaka bulacaksınız. Canlı müziği desteklemeye devam. Müzikle kalın!