Yaz bitti… Birkaç şey dışında hayatta güzel şeyler zaten ya pahalıdır, ya sağlığa zararlıdır ya da çok çabuk geçer, ki bu senenin yaz dönemi de aynı böyle, adeta ışık hızında geçti. Ancak güz döneminde bizi çok güzel müzikler, çok güzel albümler bekliyor. Son birkaç senedir plak şirketlerinin single’ları ya da albümden herhangi bir parçasını ortaya çıkması ve “Bakın, kucağınıza çok güzel bir albüm bırakacağız!” tadında davranması çok hoşuma gidiyor! Önceden tatlı tatlı “fragmanları” yayınlanan çok güzel albümler geliyor, yolunu gözlediklerimden bazıları çıktı bile!
Keith Jarrett – “Bordeaux Concert”
(2022 – ECM)
Keith Jarrett sonsuza kadar bizimle olmayacak. Vakti geldiğinde, elbette ki, aklımızda mıh gibi çakılı olan o mükemmel anılar ve hiçbir zaman yorumlar havuzunda atacağımız kulaçlara doyamayacağımız muazzam notalar ile hayatlarımızı, kendisinden geriye kalanları bizlere adayarak bu diyardan gidecek. Dolayısı ile, bastığı her notayı kalitesi üst düzeyde olan 3 Michelin yıldızlı bir restoranda yemek yiyebilme ve bu yemekten haz alabilme, en azından o deneyimi doruklara kadar yaşayabilmeye benzetmeli, klasik müzik albümleri dahil aramızda olan her albümü özenle dinleyip üzerine kafa yormayı kendimize görev edinebilmeliyiz. Zira ECM, son 3 senedir aramıza kattığı her Keith Jarrett solo albümde bir müziğin nasıl “daha iyi olabileceğini” bizlere kanıtlıyor. Manfred Eicher’in “Facing You” öncesi Keith Jarrett ile kurduğu yakınlık, ve özellikle solo piyano jazz’ın “niche” bir seviyede olmasına rağmen adeta hayatın hiçbir anında unutulmayacak bir risk alıp, bu özel piyangonun daha ilk albümden büyük ikramiyeyi vurması, jazz müziğinin çehresini değiştiren olaylardan biri olmuştu. “Keith Jarrett” ve “ECM” kelimelerinin yan yana geldiğinde akıllara gelen “The Köln Concert”in artık “Kind of Blue” statüsünden çıkması ve Keith Jarrett’ın başka albümlerinin de olduğu, hatta kayıt kalitesi olarak daha da iyi albümlerinin olduğunu, olacağını ECM’in müzikseverlere kanıtlaması gerekiyordu, son yıllarda müzikseverlerle buluşan Keith Jarrett solo piyano albümleri ile tam da belirttiğim gibi oldu.
Keith Jarrett, 2018 yılında sık aralıklarla geçirdiği iki felç sonrası şu anda sadece sağ elini hareket ettirebiliyor, ve sol elini verdiği röportajlarda belirttiği üzere “sadece kahve bardağını tutmak için” kullanabiliyor. İki el’li yoğun müziklerin kendisini gergin bir atmosfere soktuğunu belirten Jarrett, Schubert gibi saf, temiz ve nispeten daha basit, daha kolay müzikleri duyduğunda “en azından bir piyanist gibi hissedebildiğini” söylüyor. ‘Chronic Fatigue Syndrome’ hastalığının pençesinde iken evinde çok basit bir kayıt sistemi ile kaydettiği ve belki de Keith Jarrett diskografisinin “en saf albümü” olan “The Melody at Night, With You” yaralı bir müzisyenin yaralarını sarma çabasını, yürümeye çalışan minik bir bebeğini düşüp hızlıca ayağa kalkabilme hırsını anlatan bir albüm olmuştu. 2016 yılında Keith Jarrett’ın toplamda 8 solo piyano konseri verdiğini ve ECM’in her Keith Jarrett konserini kayıt altına aldığını düşünürsek, Bordeaux Concert de dahil olmak üzere bu 8 seçki konserin The Melody at Night With You saflığında konserler olduğunu söyleyerek mübalağa etmiş olmayız. Eylül 2022 itibarı ile Keith Jarrett’ın verdiği son konser, aynı zamanda plak olarak basılmış olan 16 Temmuz kayıt tarihli “Munich 2016”, ve sonrasında müzikseverlerle buluşan 3 Temmuz tarihli “Budapest Concert” akıllarda ve gönüllerde en özel yerlerini korurken, 8 konserlik serinin tahtına şimdi “Bordeaux Concert” kuruluyor. Ilk dinleyişte nedense “Bremen-Lausanne” tadını alsam da, 13 parçaya dağılmış 78 dakikalık nev’i şahsına münhasır bu albüm özellikle “Munich 2016”ya nazaran daha “yoğun” ve daha “koyu”, hayata karşı dimdik durmaya çalışan insanlara derdini daha iyi anlatabilen, masaya elini sertçe vuran notalara sahip, kişiliği oturmuş ve olgunlaşma evresini çoktan geçmiş bir albüm olarak dikkatimi çekiyor.Swing-esque notalardan, Debussy’yi andıran tatlı geçişlere, lirik gülücüklerden, doygun ve dolgun adımlar atılan notalara sahip “Bordeaux Concert”, dikkatli ve yoğunlaşarak ve de hatta empati kurarak dinlendiğinde Jarrett’ın son yıllarda dinlediğim en kişisel albümlerinden biri olabilme özelliğini taşıyor. Albümün müjdecisi ikinci single “Part XI”da kendime, yaşantıma, geçmişim ve geleceğime dair bir çok soru ve bir çok yanıt buldum. Sanırım bugünden sonra bu albümü baştan sonra her dinlediğimde bu soruların şekli değişecek, yanıtların ruhumda yarattığı güç kademe kademe artacak.
Bordeaux Concert, dinleyiciyi hiçbir şekilde yanıltmayan, kartonetinden özenle alınıp, temizlenip pikaba takıldığında hayatlarınızın hangi yöne doğru nasıl bir hızla gitmesi gerektiğini sizlere anlatan bir başucu kitabı gibi.
(E madem öyle, hadi size bir de yolluk güzel haber gelsin: Yukarıda 8 tane solo piyano konserinden bahsettik. “Munich 2016”, “Budapest Concert” ve “Bordeaux Concert” basıldı, sırada 9 Temmuz 2016 tarihli “Vienna Concert” ve 12 Temmuz tarihli “Rome Concert” var!)
Kadro: Keith Jarrett (piyano))
Parçalar: Part I-XIII
Enrico Rava & Fred Hersch – “The Song Is You.”
(2022 – ECM 2746)
2022 Eylül ayı itibarı ile tüm yıl boyunca ECM New Series’den çıkan albümler dahil, ECM grubunun ruhunu “yansıtmadığını” düşündüğüm bir albümü henüz çıkmadı. Basılan her albüm, ilk baskı bir kitabı alıp usulca kitaplığımızın özel yerine konulabilecek ve her daim ziyaret edilebilecek şekilde dinleyici ile buluştu. Manfred Eicher’in her albümü ince eleyip sık dokuması ve gerçekten “imza albüm” statüsüne konulabilecek albümleri kontrol etmesi dinleyiciyi ve “öl de ölelim” ECM taraftarlarını her single sonrası albümü heyecanla beklemeye teşvik ediyor.
Keith Jarrett, Jan Garbarek, John Abercrombie ve Terje Rypdal gibi büyük ECM starları ile birlikte rahatlıkla anılabilecek olan, Luciano Pavarotti & Sophia Loren, Marcello Mastroianni & Monica Bellucci’den sonra İtalya’dan çıkıp dünyaya mal olmuş en büyük starlardan biri olduğunu düşündüğüm Enrico Rava ve Palmetto’dan çıkardığı albümlerle çok sevdiğim, ECM’den ilk albümünü (şaşkınlıkla karşıladığım bir gerçek!) çıkarmış olan Fred Hersch, geçen sene Italya’da bir dizi duo konser sonrası Manfred Eicher önderliğinde “The Song Is You” isimli şaheseri kayıt altına aldı ve Eylül ayı başında müzikseverlerle buluşturdu.
Albüm içerisindeki parça seçimlerinin ikili arasındaki iletişim ve ahengi ne kadar güçlü şekilde yansıttığını ilk parça, ilk single “Retrato em Branco e Preto” ile birlikte hissedebiliyorsunuz. Enrico Rava’yı yakından takip eden müzikseverler Retrato em Branco e Preto’yu Rava’nın diğer bir ünlü İtalyan jazz piyanisti Stefano Bollani ile birlikte kayıt altına aldıkları 2007 tarihli ECM kayıdı “The Third Man”den hatırlayabilir. “The Song Is You” yu salt bir Enrico Rava albümü olarak düşünmek isteyenler, albümü özellikle yukarıda bahsettiğim piyano-flugelhorn albümü “The Third Man” ile karşılaştıracaklardır. Özenle seçilen parçalar ve Hersch ile Rava arasındaki uyum göz önüne alındığında The Song Is You’nun bir adım önde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Albümün standard’lar ile dolu olmasının (albüme ismini veren Jerome Kern’den “The Song Is You”, ya da Thelonious Monk’dan “Mysterioso” ve “’Round Midnight”) yanı sıra en sevdiğim ve yoğunlaştığım parçalar müzisyenlerin kendi, orijinal parçaları, Hersch’den “Child’s Song” ve Rava’dan “The Trial” oldu. Diğer bir orjinal parça “Improvisation”, ikilinin kimseye herhangi bir hesap vermek zorunda olmadan, lirik güçlerinin verdiği özgüven ile özgürce dolaşıp albüm boyunca anlatacakları hikayenin, hikayelerin bir fragmanını dinleyiciye sunduğu, albümdeki diğer parçalara nazaran “koyu” bir parça.
“The Song Is You”, bu iki müzisyenin kariyerlerindeki ilk duo albümleri değil… Yukarıda da belirttiğim gibi “The Third Man”in yanı sıra Fred Hersch’ün gitarist Julian Lage ile Palmetto’dan çıkarn 2013 tarihli Free Flying’i de diskografilerindeki önemli albümlerden… Özellikle plaktan dinleyerek daha da büyük bir haz alınabileceğini düşündüğüm “The Song Is You”, dinlendikten sonra bu iki müzisyenin birlikte çalışmak ve bir albüm çıkarmak için neden bu kadar sene beklediklerini sorgulatıyor… Albümü ivedi şekilde alıp koleksiyona katmak da tavsiyelerim arasında… Canlı performanslarının albüm kayıtlarından daha uzun olduğunu da göz önünde bulundurursak, en kısa zamanda ülkemizde bu ikilinin performansını izleyebilmek ve Avrupa avant-garde’ı ile Amerikan standard’ının füzyonunu doruklarda hissetmek herkes için gerçekten büyük bir şans olacaktır. Buradan ülkemizde jazz festivalleri hazırlıkları ile haşır neşir olanları şimdiden dürtelim, ya da yeni neslin deyimi ile “bir selam çakmış olalım!”
Kadro: Enrico Rava (flugelhorn),
Fred Hersch (piyano)
Parçalar: Retrato em Branco e Preto / Improvisation / I’m Getting Sentimental Over You / The Song Is You / Child’s Song / The Trial / Misterioso / Round Midnight