Esra Kayıkçı, jazz vokal sanatçısı. Ayrıca birçok enstrüman da çalabiliyor. Şarkı söylemeye çok küçük yaşlarda başladı ancak arkeoloji merakı sebebiyle üniversiteyi bu alanda okudu. Daha sonra tekrar müziğe yöneldi. Çünkü müzik, hayattaki tek vazgeçilmezi olmuştu. Birçok yarışmada başarılar kazanarak, müzikte de kendini kanıtladı.
“Bozgun Hatıra” adında bir albüm çıkardı. Bu albümde yer alan besteleri var. Sokakta yürürken bile şarkı söylerim diyen Esra Kayıkçı, söz yazmayı da çok seviyor. “Yollarda şarkı söylerim. Hatta çoğu kişinin dikkatini çeker sürekli arkalarında mırıldanan birisinin olması. O sırada yolda yürürken de aklıma güzel fikirler gelir” diyor. Bunun yanında genelde yalnız olduğu bir odada gitarla doğaçlama melodiler söylemeyi ve o melodilerden bir müzik ortaya çıkarmaktan hoşlanıyor. Bu durumu da “Çünkü o sırada kendimi özgür bırakırım” şeklinde açıklıyor.
Şimdi, Esra Kayıkçı’nın jazz yolculuğuna çıkalım.
Keşfetmeyi Seviyorum
Müzik benim hayatıma birçok kişi gibi çok küçük yaşta girdi. Ailemde müzisyen yoktu, şu anda da yok. Ama herkes şarkı söylerdi. Özellikle yengem çok şarkı söylerdi, onu çok dinlemişimdir. Ben de şarkı söyleyerek büyüdüm. Sonrasında eve, o dönemler org olarak adlandırılan tuşlu bir müzik aleti geldi. Oradan kendi kendime, kulaktan melodiler çalarak müzik yaşamıma başladım. Ama arkeolojiyi okudum; çok merak ediyordum. Çünkü keşif içeren bir bilim. Toprak altındaki veya üstündeki, su altındaki veya üstündeki keşfedilecek medeniyet kalıntıları her zaman ilgimi çekiyordu. Müzik de bir yandan devam etti.
Arabesk’ten Jazz’a
Babam arabesk dinlerdi, Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur. Türk Sanat Müziği de çok dinlenirdi evimizde, en başta Zeki Müren, sonra Emel Sayın en çok dinlenen isimlerdi. Bunların yanında Nilüfer ve Sezen Aksu tabi ki. Ben bu müzikleri dinleyerek büyüdüm. Ama benden 12 yaş büyük bir amcam var; yeni müziklere, yabancı müziklere daha açıktı. Heralde 8 – 9 yaşlarındaydım, bir kaset buldum onun evinde. O kasette de rock and roll çalıyordu. O kaseti keşfetme anı benim için çok özeldir. Çünkü çok etkilenmiştim ve sürekli dans ediyordum.
Rock and Roll’dan Sonra
Ceylan Ertem’in ŞubidaP diye bir programı vardı. O programda Türkiye’deki jazz müzisyenlerini konuk alıyordu. O zaman Elif Çağlar’ı keşfettim. Elif Çağlar’ı keşfetmekle birlikte ondan eğitim almaya başladım. Burada bu müziğin yapıldığını ve görmek beni çok motive etti, çok etkilendim. Jazz söyleyerek devam etmek istedim.

Esra Kayıkçı Photo: Damien Richard
Bossa Nova İle Çalmaya Başlamak
Eşim Hakan’la ilk defa 2008’de Bossa Nova’lar çalmaya başlamıştık. Bossa Nova’larla bir giriş yaptık aslında. Çocukluktan beri şarkı söylüyordum (ve evet, ayna karşısında da söylüyordum) ama sanki şarkı söylemeyeceğim de enstrüman çalmalıymışım gibi hissediyordum. O yüzden ciddi bir gitar eğitimi aldım. Ondan sonra da yine ciddi bir biçimde şarkı söylemeye başladım.
Kontrbas, Flüt, Biraz da Piyano
Gitar dışında kontrbas, flüt ve biraz da piyano çalıyorum. Jazz söylemek özgürlük! Çünkü istediğim bir jazz parçasını istediğim gibi yorumlayabilirim. Jazz’ın kişiye açtığı öyle bir alan var. O yüzden benim için çok özel oldu, hala öğrenecek çok şeyim var. O özgürlüğün içinde istediğim melodileri, istediğim ritmik cümleleri kurabilmek beni çok mutlu ediyor. Türkçe jazz’ı da seviyorum. Benim albümümde de bir denememiz var,“Ay Işığı” adlı parça. Sözleri Mehmet Karadağ’a ait. Çok hoş olduğunu düşünüyorum. Neden Türkçe olmasın ki? Doğru şekilde prozodiye uyarak yaptığımızda gayet de güzel olur.
Bozgun Hatıra
Bozgun Hatıra albümümdeki sözleri Mehmet Karadağ ile birlikte yazdık. Mehmet benim çocukluk arkadaşım. O yüzden onunla böyle bir projeye girdik. İlk olarak albümdeki Paçavra’yı bestelemiştik, sözleri Mehmet’e ait. Sonrasında da Bozgun Hatıra, yine sözleri Mehmet’e ait bir parça. Albümün temasını işaret eden bir parça olduğu için onu seçmek istedik. Özel ve farklı bir isimdi. Çünkü o temada hem hüzün hem umut var, tıpkı albümün diğer parçalarında da olduğu gibi. O nedenle Bozgun Hatıra oldu.
Bu albümle birlikte keşfettiğim bir şeyi söylemek istiyorum. Bozgun Hatıra’yı dinledikten sonra birçok kişi bana “Jazz dinlemeye başladım” diye mesaj yazdı. Bu çok güzel birşey. Demek ki jazz’ı sevdirmemiz gerekiyor. Daha çok duyurmamız gerekiyor. Zaten elimizden geldiğince daha çok duyurmaya çalışıyoruz hepimiz. Ama o ‘jazz yapma’ kalıbı kırılmaya başladı bence. Genç nesille birlikte daha çok dinleyicisi var artık bu müziğin. Çok üretken jazz müzisyenleri var ve gençler onları takip etmeye başladı. Onlardan etkileniyor, motive oluyor bu. Ben de arkadaşlarımın ürettiği eserlerle birlikte motive oluyorum.

Esra Kayıkçı (Photo: Esra Bayındır)
Ne Kadar Duyarsak, O Kadar Severiz
İnsanlar jazz’a çekingen bakmakta haklı olabilirler. Çünkü her zaman bu topraklarda farklı tınılar duyuyoruz. Daha çok duyduğumuzda daha sıcak bakıyoruz. Jazz, çok emek isteyen, öğrenilmesi gereken bir müzik. O yüzden eğitim gerektiren bir müzik. Umarım gelecekte daha çok yerde bu müziğin eğitimini alabiliriz. Eğitim önemli, bir de birlikte çalmak diğer müzisyenlerle buluşmak ve birlikte çalışmak çok önemli. Jazz, sürekli kendinizi geliştirmeniz gereken, öğrenmeniz gereken bir müzik. Hiç kimse kendini farklı olarak göstermiyor. Jazz aslında çok doğal bir müzik. Jazz müzisyenleri de farklı ya da elit insanlar değil.
Yaşamın Kendisi; Aşık Veysel
Âşık Veysel’i çok dinliyor ve çok etkileniyorum. Can Dündar’ın yaptığı bir belgeselini izledim. Çok etkileyici bir yaşam. Onu dinleyerek ondan öğreneceğim çok şey olduğunu düşünüyorum. Montreux Jazz Vokal Yarışması’na katılmıştım. Orada da Âşık Veysel’den Uzun İnce Bir Yoldayım Türküsü’nü seslendirmeye çalıştım. Yaşam, çok yaşam dolu. Yaşamın kendisi belki de onun müzikleri.