Sık sık hepsi de aynı konuya ait birkaç sorudan biri ile karşılaşırım: “Mr. Kessel sizce dünyanın en büyük gitarcısı kimdir, en iyi kimdir veya en iyi tür müzik hangisidir veya bugüne kadar gelmiş geçmiş en iyi grup veya orkestra hangisidir?” Bana göre bunlar yanıtlanamayacak sorulardır, aslında bu soruları yanıtlamaya çalışmanın da hiçbir gereği yoktur.
“En iyi” ne müzikte ne de ilgili bir sanat dalında belirlenemez. Spor etkinliklerinde kimin veya hangi takımın en iyi olduğunu saptamak oldukça kolaydır. Örneğin iki yüzücü start tabancasının sesi ile havuza atlarlar ve havuzun diğer kenarına doğru yarışmaya başlarlar. Kimin kazandığını bu durum için kimin en iyi olduğunu saptamak çok kolaydır. Fakat müzik ve diğer sanatlar değer yargılarına dayanır; örneğin resimde güzellik resme o an için sahip olanın gözündedir, müzikte güzellik dinleyinin kulağındadır.
Dinleyiciler kendileri için bir anlam ifade eden müziği severler; önceki deneyimlerini hatırlatan müzik, birlikte büyüdükleri müzik, kendileriyle ilişkisi olan veya özdeşebildikleri müzik. Bir Tibetli lama Janis Joplin’in müziğini sevmeyebilir ve anlamayabilir. Norveç’in en kuzeyinden gelen bir Lapon Charlie Parker’ın müziğini sevmeyebilir ve anlamayabilir. Bira bahçelerine gidip polka ile danseden bir Avusturyalı Charles lves’dan hoşlanmayabilir. Her nekadar dünya bir orkestra, müzisyen veya bir kompozisyonun mükemmel, şaheser, fantastik olduğu konusunda hem fikir olsa da bir yerlerde bu fikirde olmayan insanlar olacak ve hatta bu eser veya müzisyenden nefret bile edebileceklerdir.
En küçük bir müzik sesi duyunca müzisyenleri, orkestraları veya sanatçıları kıyaslama için sözlü savaşa girişen, kendi sevdikleri ve inandıklarının en iyi olduklarını savunan müzik meraklıları vardır. Yine de bu insanların en iyi diye düşündükleri şeyler ölçülemez, ispatlanamaz veya çürütülemez, çünkü seçim kişisel değer yargılarına göre yapılmıştır. Bir kompozisyon veya sanatçının en iyi diye nitelendirilmesi yerine şu ifadelerin gerçeğe daha yakın olacağını düşünüyorum: “Kişisel olarak bunun en iyi olduğunu düşünüyorum” veya; “Ben bunu daha önce duyduklarıma tercih ederim” veya; “Bu bana bu ana kadar duyduğum şeylere göre en iyi göründü” gibi… Bu tarz ifadeler daha akıllıca ve daha isabetli olup gereksiz tartışma ve farklılaşmaların oluşmasını önler.
Kendi kısa süreçli müzik tanışıklığına dayanarak kim veya neyin en iyi olduğu hakkında mutlak ifadeler kullanan genç ve deneyimsiz müzik dinleyicileri vardır. Ayrıca çok eski yıllarda edindikleri değerlere yaslanıp müziğin gelişimi ve yeni müzikal etkiler konusunda uzun yıllar bilgilenme için gerekli gayreti göstermemiş olan yaşlılar da kendi yollarınca en iyiyi tanımlamaya çalışırlar. İnsanlar pek çok zaman en iyiyi tanımlamak için net olmayan standartlar kullanırlar. En iyiyi belirlemek için gözönüne aldıkları: (1) Kim belirli bir zamanda en çok para kazandı; (2) Kim en popülerdi; (3) Kim herkesden daha fazla televizyona çıktı; (4) en çok plak (CD) kim sattı; veya (5) kimin enstrüman hakimiyeti ve tekniği daha fazla. Daha sonra bu standartların kendileri için en uygun bir veya birkaçını en iyi ölçme değerleri olarak saptayıp kendileri için en iyi müzisyen veya eseri seçerler. Sonuç yine de eski şartlanmaların, önyargıların ve yargılamayı yapan kişinin müzikle olan özel ve sınırlı tanışıklığıdır.
Benim için en iyi olanın sizin için de en iyi olmasının hiç önemi yoktur. Bilinmesi önemli olan şey ise mükemmelliği beklemememiz gerektiği, kim veya neyin en iyi olduğunu saptama zorunda olmayışımızdır. Bunların yerine müzik eğitimimizin artması, zevkimizin ve algılayışımızın gelişmesi, yetenek, deha ve güzelliğin tanınmaya çalışılması için olabildiğince gayret sarfedilmesi gerekir. Amerikalıların çok garip ama güçlü (neredeyse manyaklık derecesinde) bir kazanma tutkusu vardır; savaşı kazanmalıyız, mahallenin birincisi olmalıyız, Ay’daki ilk insan olmalıyız, olimpiyatlarda altın madalyalar kazanmalıyız, v.b. Belki de bu yüzden kimin en iyi olduğuna dair müzik muhabbetleri yapanlar bol bol bulunmaktadır. Bazı gitaristlerin diğerlerinden daha iyi olduğu, kiminin çok yönlü, kiminin daha hızlı çaldığı şüphesizdir. Fakat tek bir notanın size sık sık bir şeyler söylediğini fark etmediniz mi? Bazen tek bir nota bir dolu notadan daha çok şeyler söyleyebilir. Gitaristin içindeki kalite nedir ki karşısındakine bu notanın veya akorun veya bir müzikal cümlenin etkileyeceğini söyler? Buna ne derseniz deyin -yetenek, ruh, duygu veya sanat-bu kalite müziğin ne hakkında olduğu değil midir? Niçin duygusal bir kavramı maddesel olarak değerlendirmeye çalışıyoruz.
Bir sanatçı veya müzik türü hakkında görüşleriniz hiç değişmedi mi? Kendinizi bazen şu cümleyi kurarken bulmadınız mı; “Artık büyüdüm (yaşlandım), zevklerim şunun veya bunun en iyi olduğunu düşündüğüm zamana göre gelişti”. Müziğin algılanıp değerlendirilmesinin kazanılan bir tat olduğunu fark etmediniz mi? Bazı zamanlar kendinizi belirli bir müzikal etkiyi kabullenmek için daha hazır hissetmediniz mi? Sizin müzikal reaksiyonlarınız (çok az bile olsa) kişisel ruh durumunuzla değişmiyor mu? Jimi Hendrix’in her zamanın en iyisi olduğunu düşünebilirsiniz ama bütün gece süren bir parti sonrası uyandıktan sonra başınız zonkluyor ve gözlerinizi konsantre etmek için uğraşıyorsunuz. İşte o zaman müzik setinize gider bir Brubeck, Judy Collins veya bir oda müziği seçer; Jimi’yi daha sonraya saklarsınız. Bu noktaları deşmekte ve bu soruları sormaktaki amacım müziğin kategorizeleştirilmesi, sorgulanması ve ölçülmeye çalışmasına yöneliktir. Uzun zaman aralığında zevklerimizin değişmesi ve gelişmesi, kısa zaman aralarında ise duygusal durumumuzda olan değişikliklerin var olduğu gerçeğinden yola çıkarak mekanik, teknik, elektronik ve finansal boyutların ötesinde müziğin içinde araştıtılması ve zevk alınması gereken duygusal, entelektüel ve ruhsal öz vardır ve bu öz, bir ölçü aletinin veya şerit metrenin ölçümleri ile sınırlı değildir.
Bu yazı Jazz Dergisi’nin 21. Sayısında (2001) Önder Focan’ın tercümesi ile yer almıştır.
Yazının orijinali ise 1978 Temmuz Guitar Player Dergisinde Barney Kessell imzası ile yayınlanmıştır.