Ercüment Orkut: “Persona”
Lin Records (2018)
Yapımcı: Ercüment Orkut – Tamer Temel
Kayıt Mühendisi: Oğuz Öz
Kayıt: MIAM (Dr. Erol Üçer Müzik İleri Araştırmalar Merkezi)
Mix & Mastering: Jordi Vidal (Laietana Studio – Barcelona)
Kapak fotoğrafı: Şükrü Apaydın
Fotoğraflar ve Videolar: Yalım Akın
Ercüment Orkut (p)
Matt Hall (b)
Volkan Öktem (d)
1. The Poet
2. Chaos
3. Enthusiasm
4. Relic
5. Cornered
6. Bmx
7. Diş Perisi
8. Amigdala
Jazz ile dolu bir sene daha bitiyor. Bir yandan Grammy adayları açıklanırken, diğer yandan DownBeat, JazzTimes gibi dünyaca ünlü jazz ve blues ve bunlara bağlı diğer müzik alt gruplarını içeriklerinde barındıran dergiler senenin “en iyilerini” belirliyor. Her senenin sonunda olduğu gibi bu sene de “Jazz adına ne oldu?”, “Neler yaşadık?”, “Hangi konserlere gittik?”, “Neler dinledik?” gibi sorulara akılcı cevaplar verip, bu cevapları kenarda köşede toparlayıp “Best of 20xx” tadında bir yazı yazmak istedim, ama nedense elim sıralı bir liste yapmaya hiç gitmedi. Türkiye gibi müzik yelpazesi geniş bir ülkede özellikle sektörün jazz tarafından son 7-8 senenin ne kadar verimli geçtiğini görünce, bu senenin de o senelerden biri olduğunu söylemek rahatlıkla mümkün oldu ve dolayısı ile müzikseverlerle buluşan albümlerin birisini ötekisinin önüne koymakta zorlandığımı söylemem gerekiyor. Ama bazı gerçekleri de göz ardı edemem. Sosyal medyada bir fotoğraf dönüyordu ve tahmin ediyorum herkes gibi siz de bir şekilde karşılaşmışsınızdır o fotoğrafla. Tüylerin diken diken olduğu bi kol, ve o kolun üstünde, diken diken olan tüylerin üstünde şu yazar: “Müzik güzel olduğunda…”
İşte, yukarıda belirttiğim, “en güzel” ya da “en özel”den ziyade, dinlediğimde beni “en çok heyecanlandıran” albümlerden birini, Ercüment Orkut’un 2. stüdyo albümü “Persona”yı sene bitmeden keyifle dinlemenin mutluluğu içerisindeyim.
Jazz müziğindeki “dâhi” kavramına verilebilecek bir çok örnek mevcut: Çoğu kritiğe göre müziği 5 kere değiştirdiğine şahit olduğumuz Miles Davis bir dâhi iken, bazı müzisyenlere göre John Coltrane, bazılarına göre Duke Ellington, bazılarına göre de Louis Armstrong jazz sözlüğü içersinde “dâhi” kelimesinin karşılığında görülebiliyor. Kişisel olarak jazz müziğinde dâhi olarak düşündüğüm tek müzisyen, her ne kadar Miles Davis ile birlikte çaldığı yıllarda elektrik piyano ile haşır neşir olsa da, tek arzusunun akustik seslerle kalplere kazınmak olduğunu düşündüğüm Keith Jarrett. Kendi adını verdiği triosunun yanında, Avrupa triosu ve klasik müzik albümleri ile yelpazesini çok geniş tutan Jarrett her jenerasyonu derinden etkileyen bir müzisyen. Ben bu yazıyı yazarken, acaba kendi deyimi ile “geleneksel Harry Potter güreşlerinin 3. süne mi” hazırlanıyordur, yoksa her gün evlerimize konuk olan dizilerden birisine bestelediği müziğinde bir varyasyon mu yazıyordur bilemem ama, gerek sahip olduğu eğitim ve gerekse hem ülkemizde hem de yurtdışında sahip olduğu deneyim ile ülkemizde jazz müziğinde “dâhi” kavramına en çok yaklaşan, bir elin parmağını geçmeyecek müzisyenlerden biri de Ercüment Orkut’tur. İlk stüdyo albümü “Low Profile”da elektrik piyano ile çizdiği geniş yolda sıkıntısız şekilde ilerleyen Ercüment, “Persona”da akustik piyano kullanarak, yeteneğini ve yaratıcılığını akustik piyanonun kudreti ile birleştirerek, kendisini adeta dört yol ağzının ortasında buluyor ve “Tamam!” diyor, “Beni tanıyan, bilen, ve yıllardır takip eden kişiler artık aradığım ve kendi benliğimi bulduğum noktada benimle birlikte buluşacaklar. Gideceğimiz yönü hep beraber belirleyeceğiz!”

Matt Hall & Ercüment Orkut & Volkan Öktem (Photo: Yalım Akın)
İstanbul, New York ve Siena’da şekillenen müzikler Matt Hall ve Volkan Öktem’le sadeleşiyor ve adeta kolaylaşarak bizlerle buluşuyor. Yıllardır kulaklarımıza çalınan Orkut notalarından sonra “Persona”, kişiselliğin ön planda olduğu bir albüm olarak düşünülebilir, ki zaten her parçanın hikayesi de Ercüment’in hayatının pik noktalarından alıntılar taşıyor: Annesi için yazdığı “The Poet”, çocukluğunda kimbilir hangi sokaklarda gezip tozduğunu tahmin bile edemediğimiz bisikletine adadığı “BMX”, ve kişisel internet sitesine girip takip edebileceğiniz sayısız konserleri öncesi sahip olduğu heyecanı ve tatlı stresi ön plana çıkardığını hissettiğim “Enthusiasm” gibi…
Herkesin her parçasından kendisine bir pay biçeceği, hayatları yönlendirebilecek, değiştirebilecek ve umutsuzluktan umuda ya da mutluluktan hüzne, dolayısı ile her an destursuz karşımıza çıkabilecek tüm duyguları içerisinde barındıran “Persona”da kendime en yakın bulduğum parça, Ercüment’i bir kere daha dahi seviyesine çıkarabilecek ve Selen Gülün/Marcello Allulli/Emanuele deRaymondi ortaklığı “Passacaglia” parçasını dinlediğimde neler hissettiysem aynı duyguları sonuna kadar hissettiğim ve hissedeceğim “Relic” oldu. Relic’in gücü ile birlikte ‘Persona’yı sıklıkla konuşmamızı ve kulak kulağa yaymamızı sağlayacak bir diğer parça da dinlendiğinde Floydian etkilerini damarlarınızda hissedebileceğiniz “Cornered”. Albümün en ‘Village Vanguard’ parçası, tam da bir konser açılış parçası olabilecek, saf, temiz, uptempo, yalan dolanı olmayan, leziz ve tadında bir Volkan Öktem sololu “Enthusiasm”.
Üzerine daha çok konuşulabilecek, yazılabilecek, tartışılabilecek ve her dinlendiğinde bitmesini hiçbir zaman istemeyeceğiniz o güzel anlar gibi gelen “Persona” ile Ercüment Orkut, sene bitmeden Cem Aksel, Tamer Temel ortaklığı tÖZ ile birlikte bence senenin en iyi albümlerinden birini bizlere kazandırdı.