Bu sene pandemi sebebiyle, 29 Nisan – 2 Mayıs tarihleri arasında ilk kez dijital olarak gerçekleştirilen, dünyanın önde gelen jazz fuarı ve showcase festivali Jazzahead’den ve Türkiye’deki jazz sektörüne dair düşündürdüklerinden bir önceki yazımda bahsetmiştim.
Dünyadaki pandemi sonrası konser eğilimlerinin Türkiye’deki yansımalarını görebilmek için, sektörün majör oyuncularına birkaç soru yönelttim. Fiziksel konserlerin yokluğunda hayatımıza giren dijital konserler, dünyada kalıcı olacakmış gibi görünüyor, en azından bir modül olarak çünkü herkes dijitalin canlının yerini tutamayacağı konusunda hemfikir. Peki Türkiye’de durum nedir?
Pandeminin ilk şaşkınlığını üzerimizden atar atmaz kendimizi sosyal medyada bulduk. Alışık oldukları ifade biçimi ellerinden kayıp gidince, müzisyenler kah çalarak kah konuşarak kendilerini Instagram’da ifade etmeye başladılar. Başlarda epey bir dijital kirlilik yaşasak da, tüm dünyada olduğu gibi biz de el yordamıyla yolumuzu bulmaya çalışıyorduk. Markalar ve bazı mekanlar müzikli sosyal medya içerikleri üretmeye başladılar, Dünya Caz Günü canlı ya da kayıtlı performanslarla Instagram’da kutlandı, Zorlu PSM yerli ve yabancı sanatçılarla Instagram’dan canlı performans yayınları yaptı. Ardından kayıtlı konserler geldi. Ankara Caz Festivali, festivali iptal etmek yerine müzisyenlerin bir arada konserlerini ve uzaktan yaptıkları kayıtları birleştirerek, Youtube’dan ücretsiz olarak yayınladı. İş Sanat kendi salonlarında kaydettikleri pandemi konserlerini, ücretsiz olarak Youtube kanalında izlemeye sundu. Akbank Sanat ‘Evin Caz Hali’ serisini gerçekleştirdi, Nardis ve The Badau’da kaydedilmiş konserler dijital içerik platformu Sahneport üzerinde yayınlandı. İstanbul Caz Festivali, pandemi düzenlemelerine uygun olarak, az sayıda seyirciyle yapılan konserlerinin kayıtlarını, daha sonra biletli olarak çevrimiçi izlemeye açtı. Zorlu PSM canlı ve kayıtlı konserleri biletli ve biletsiz olarak dijital yayın platformu PSM Online üzerinden yayınlıyor.

Bilal Karaman’s MANOUCHE A LA TURCA feat. Muhammed Yıldırır & Ramazan Sesler // Büşra Kayıkçı konseri (Photo: Emre Durmuş)
Normalleşmeye kadar önümüzde hala uzun bir yol var gibi görünüyor. Herkes deniyor, deneyimliyor ve alternatifli planlar yapıyor. Benim gözlemlediğim kadarıyla, hem kaliteli dijital içerik üretip sunma hem de dijital izleyici olma konusunda daha yeniyiz. Dijital alanın gelişip gelişmeyeceğini biraz da gidişat belirleyecek. Çevrimiçi konserlerin fizikselin yerini tutması beklenemez ama acaba ikincil faydaları olabilir mi, teknolojinin bize sunduğu imkanları doğru kullanırsak kaliteli müzik üretimini ve özgün sesleri lokal ve global olarak desteklememiz kolaylaşır mı? Bunları zaman gösterecek.
Peki şu anda durum nedir? Türkiye’deki konser izleme alışkanlıklarında değişen bir şeyler var mı? Türkiye biletli dijital içerik sunmaya uygun bir ülke mi? Ücretsiz dijital içeriğin avantaj ve dezavantajları neler? İstanbul Caz Festivali Direktörü Harun İzer, Akbank Sanat ve Akbank Caz Festivali adına Akbank Sanat Müdürü Derya Bigali ve Akbank Sanat Kültür Sanat Organizasyon Yöneticisi Gözde Sivişoğlu, Caz Derneği Başkanı Özlem Oktar Varoğlu ve Caz Derneği Festivaller Direktörü Pınar Gürer, Zorlu PSM Genel Müdürü Filiz Ova, Pozitif Artistik Program Direktörü Elif Cemal, Salon IKSV Direktörü Deniz Kuzuoğlu ve Garanti BBVA Sponsorluk Süpervizörü Ersin Babaoğlu’nun görüşleri ile kurumları adına plan ve öngörülerini sizlerle paylaşarak, sektörün güncel bir resmini çizmeye çalışacağım.
Onlara ilk olarak tecrübe ve sektörel gözlemlerine dayanarak güncel konser izleme eğilimlerini nasıl gördüklerini soruyorum. Seyirci pandemi sonrasında konserleri evinin konforunda izlemeye daha mı yatkın olacak yoksa normale dönmeyle birlikte yine salonları dolduracak mı?
Türkiye’de konser izleme alışkanlığı olan herkes tekrar salonlara koşacaktır. Her şeyden önce, 2020 yazında gerçekleşen düşük kapasiteli bazı açık hava konser ve festivalleri hariç, 15 aydır fiziksel konser izlemedik ve bunu müzikseverlerin çok özlemiş olacağını düşünüyorum. Zira kolektif konser seyretmek, oldukça sosyal ve motive eden bir alışkanlık.
Elif Cemal, Pozitif Artistik Program Direktörü
Konser izleyicisi henüz tam anlamıyla bir ‘dijital izleyici’ olmadı. Bu sadece Türkiye değil, bütün dünya için geçerli bence. Bunun en temeldeki sebebi de, çevrimiçi yayınların alışıldık konser izleme deneyimini henüz minimum oranda bile karşılayamaması. Konser sadece müziği dinlemek, müzisyenleri görmekten ibaret bir tecrübe değil çünkü, çok daha fazlası var bunun içinde. Dolayısıyla bence pandemi şartları ortadan kalkınca, konser salonları yine dolacaktır – belki biraz daha farklı şekillerde ama yine de, konser seyircisi konseri şimdilik mekanında izlemek istiyor.
Harun İzer, İstanbul Caz Festivali Direktörü
Hem bir müziksever hem de bir sektör çalışanı olarak diyebilirim ki, ekrandan konser izlemek ne seyirci ne de sanatçı tarafında tatmin ediciydi. Yurt içi ve yurt dışı çevrimiçi etkinliklere bilet alan biri olarak söylüyorum; asla canlı performansın yerini tutmadı. Bir konsere, festivale gitmek sadece müzik dinlemek değil, çok özel bir deneyim ve herhangi bir ekranın bunun yerini tutmayacağını son bir senedir net bir şekilde gördük. Dijital hayatımızın bir parçası olacak ama canlı performansın yerini, ne maddi ne de manevi, asla tutmayacak.
Deniz Kuzuoğlu, Salon İKSV Direktörü
Şüphesiz pandeminin hayatımıza kattığı pek çok yenilik var ama konserler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Günler öncesinden biletini almak, o gün için eşinle dostunla plan yapmak, o konseri orada canlı kanlı izlemek, müziğe ve tüm o duygulara eşlik etmek, o anı kalabalıklarla paylaşmak bambaşka bir deneyim ve bu öyle evin konforunda falan yaşanacak şey değil bence. Başlarda kapalı mekanlarda hala bir nebze çekiniyor olacağız belki ama açık havada bir araya gelmek daha rahat olacak ve bunun için sabırsızlanıyor olacağız.
Pınar Gürer, Caz Derneği Festivaller Direktörü
Pandemiyle birlikte alışkanlıkların değiştiğini gözlemliyoruz tabii ki, birçok kişi dijital ortamda konserleri ve farklı içerikleri izlemeye çok alıştı. Fakat canlı müzik sahnesinin yeri bambaşka ve bu özlemin giderek arttığını da düşünüyoruz. Normalleşme ile beraber uygun şartlar sağlandığında konser salonlarının, canlı müzik mekanlarının tekrar dolacağına inanıyoruz. . Tabi ki uzun vadede dijital dünyaya daha da uyumlanacağımızı, dijitalin hayatımızda daha fazla olacağını düşünüyorum.
Gözde Sivişoğlu, Akbank Sanat Kültür Sanat Organizasyon Yöneticisi
Sahne sanatları izleyiciyi de içine alan, etkinliğin bir parçası haline getiren bir alan. Etki sadece göze ve kulağa hitap etmiyor, aynı zamanda o ortamın atmosferinin de yaşattığı deneyimler var. Birarada olma ihtiyacı gittikçe artıyor. Benim görüşüm, pandemi sonrası hızlıca tekrar eskisi gibi biraraya gelip salonları dolduracağız.
Derya Bigali, Akbank Sanat Müdürü
Seyircinin eve alışması tercihten değil, zorunluluktan oldu. Ancak evin konforu varsa, salonun da büyüsü var. Ciddi hijyen ve fiziki mesafe önlemleri alarak, kısa süreliğine de olsa yeniden açıldığımız Ekim ayında seyircinin salonlarımızı doldurduğunu gördük. Seyirciler normalleşmeyle birlikte salonlara dönmeyi heyecanla bekliyor.
Filiz Ova, Zorlu PSM Genel Müdürü
Konseri gerçekten bir deneyim olarak gören izleyici, bence de hemen salonlara koşmak isteyecektir ama koşabilmesi biraz zaman alırmış gibi geliyor bana. Özellikle de kapalı mekanlara. Pandemi bu anlamda bir sezonu daha yermiş gibi görünüyor çünkü dünyaca, büyük bir travmaya maruz kaldık ve bu travmanın neticelerini henüz görmeye başlamadık bile.
Dünyada canlı ya da kayıt, dijital konserler bir ihtiyaçtan doğdu ama kalıcı olacakmış gibi görünüyor. Dünya festivalleri ve büyük kulüpler, pandemi sonrasında da canlı konserlerin yanı sıra, dijital içerik de sunacak, hibrit bir programlama anlayışına doğru yöneliyor. Bizdeki eğilimin nasıl olduğunu anlamaya çalışıyorum. Pozitif ve Salon İKSV şu anda her zaman yaptıklarını en iyi şekilde yapmaya devam etmeyi hedeflediklerini belirtiyorlar. Elif Cemal hibrit bir programlama anlayışının, hali hazırda maliyeti yüksek olan bu işlerin üzerine teknik altyapı, çekim ekipleri, telif gibi bir çok ekstra finansal yük bindireceğini ve dijital alanda sürekliliğin ancak bu alana yatırım yapacak markalarla işbirliği yaparak mümkün olabileceğini söylerken, Deniz Kuzuoğlu da “Bu süreç bize yaptığımız işlerin değerini ve bunların kayıt altına alınması gerektiğini gösterdi” diyerek, sanatçı izinleri ve bütçeler el verdikçe etkinlikleri dokümante etmek istediklerini belirtiyor. Ankara Caz Festivali de aynı görüşte, Özlem Oktar Varoğlu kaliteli bir arşiv çalışması yapabilmek için kendilerini geliştirdiklerini söylüyor. Akbank Sanat ve Akbank Caz Festivali etkinliklerini hibrit formatta sürdüreceklerini belirtiyorlar. “Biz Akbank Sanat olarak pandemi öncesi de birçok etkinliğimizi hibrit olarak sürdürüyorduk. Konferanslarımız, söyleşilerimiz fiziksel etkinliklerin yanısıra YouTube kanalımızdan da yayınlanıyordu. Pandemi sadece formatı biraz değiştirdi, fiziksel etkinlikleri dijitale göre kurgulamaya başladık” diyor Derya Bigalı.

Harun İzer, Istanbul Caz Festivali Direktörü (Photo: Muhsin Akgün)
Caz Derneği Festivaller Direktörü Pınar Gürer, Mayıs ayından Ekim’e erteledikleri festivali mümkün olduğunca canlı yapmaya çalışacaklarını ama yabancı sanatçılardan bazılarının festivale özel çekilmiş kayıtlarını, festivale dahil edebileceklerini belirtiyor. İstanbul Caz Festivali Direktörü Harun İzer ise dijital alana dair planları olduğunu ama bunu kapsamlı bir stratejiye dönüştürmek için bu alanın nereye gideceğini görmeleri gerektiğini söylüyor. “Şu anda dijital alanın konserler için sunabildikleri oldukça kısıtlı, fiziksel bir konserin sağladığı etkileşimin çok küçük bir kısmını ekran başında yaşayabiliyoruz. Dolayısıyla şu anda dijital alanda basit bir konser kaydı yapıp bunu yayımlamak (canlı veya banttan), konser izleyicisi için tatmin edici bir deneyim olmuyor, başka bir şeyler olması gerekiyor. Bütün bunlar hibrit bir anlayışa mı evrilecek yoksa fiziksel konserler ile dijital konserlerin dünyaları mı ayrışacak, bu da üzerinde durulması gereken bir konu. Mesela bilgisayar oyunları ile ilgilenenler için, oyun dünyası içinde gerçekleşen bir konser tatmin edici olabiliyor (geçen yıl içinde bu şekilde milyonların izlediği işler yapıldı) ama 30-40 yıldır jazz müziğini konser salonlarında dinlemiş bir seyirci için bu hiçbir şey ifade etmeyecektir. Dolayısıyla herkes için tek bir çözüm değil, farklı yollar, farklı senaryolar olabilir”.

Filiz Ova, Zorlu PSM Genel Müdürü (Photo: Zorlu PSM)
“Biz yeni stratejimizi kurarken kendi var oluş amacımızdan yola çıktık. Zorlu PSM açıldığı günden bu yana içerik yelpazesiyle nitelikli kültür sanat içeriğini sanatseverlere ulaştırmaya çalıştı. Bu misyonumuzu daha da güçlendirmek için, gelecek planlarımızı yaparken fiziksel ve çevrimiçi ayrımındansa, ‘nasıl yeni keşif alanları yaratabiliriz?’ sorusuna odaklanıyoruz. İçinden geçtiğimiz süreçten sonra dijital etkinlikleri yok saymanın söz konusu olacağını düşünmüyorum. Çevrimiçi etkinlikler canlı etkinliklerin muadili olamasa da, bu süreç bize bir yanıyla da ne kadar sınırsız bir erişim imkanımızın olduğunu fark ettirdi. Türkiye’nin hatta dünyanın pek çok yerinden, PSM’de etkinlik izleyememiş binlerce insan, bu deneyimi yaşama fırsatı buldu. Dijitalin bu sınırsız ve geniş alanının avantajlarını ve normal koşullarda fiziksel olarak ulaşamadığımız o izleyicilerimizi yakalamış olmak bizler için büyük mutluluk. Bunu ilerleyen dönemlerde de elbette programlarımıza entegre edip seyircilerimize Zorlu PSM etkinlik deneyimini en iyi şekilde yaşatmayı sürdüreceğiz” diyor Filiz Ova da.
Peki organizatörler dijital platformların içeriği daha geniş kitlelere ulaştırma potansiyeli hakkında ne düşünüyorlar? Türkiye biletli dijital içerik sunmaya uygun bir ülke mi ve bu tercih edecekleri bir yöntem mi?

Elif Cemal, Pozitif Artistik Program Direktörü (Photo: Pozitif)
Elif Cemal doğru bir altyapının sağlanması durumunda, dijital içeriğin kitleyi genişleteceğini düşünüyor: “Normal şartlarda bir mekanın kapasitesiyle sınırlı olan bilet satışı hibrit formatta çok daha fazla insanın seyredebileceği anlamına gelir.” Dijitali kendi başına bir programlama modeli olarak görmeyen Deniz Kuzuoğlu da doğru içerik ve hedefleme ile erişimin artacağını düşünüyor: ”Özellikle İstanbul dışı, kültür sanata ilgi duyan herkese ulaşabileceğimiz araçlar artık cebimizde. Bu süreç çok zorlu ve yıkıcıydı ama en büyük öğretilerinden biri bu oldu”. Harun İzer konserleri hem fiziksel mekanda hem de aynı anda dijitalde sunmanın daha geniş kitlelere ulaşmayı sağlayabileceğini ama çok büyük bir artısı olacağını da düşünmediğini söylüyor: “Türkiye’nin dijital altyapısı doğru düzgün kuramamışken, dijital üzerinden çok farklı kitlelere ulaşmak bence kolay değil” diyor ve aynı konseri hem fizikselde hem de dijitalde sunmak yerine, dijital alana özel işler yapmanın gerekliliğini bir kez daha vurguluyor: “Dijital alanın imkanlarını ve kime hitap ettiğini bilerek ve buna göre bir şeyler düşünmeden, sadece hibrit diyerek bir yere varılmaz”. Hibrit bir programlamanın ya da dijital içeriklerin artık bir tercihe bağlı olduğunu düşünmediğini belirten Filiz Ova da, kaliteli bir içeriğin dijitalde de olsa bir seyirci karşılığı olduğuna inanıyor: “Önemli olan yaratıcı, seyirci için anlamlı ve başka yerde bulamayacakları benzersiz içerikler üretmek”.
Orijinal içerik sunmak, doğru mecrayı seçmek, doğru altyapı, destek; bunların hepsi kuşkusuz hedef kitlenin genişlemesini sağlayacaktır ama dijital içeriği biletle tüketmeye henüz çok yatkın bir ülke olduğumuzu düşünmüyorum. Biz aslında sanatı biletle tüketmeye yatkın bir ülke değiliz.
“Batı ülkelerinde müzikseverlerin bilet alma alışkanlığı mevcut, yani bütçelerinin belirli bir kısmını zaten buna ayırıyorlar. Bu durum oralarda çok hızlı şekilde alışkanlığa dönüştü, ancak genç nesiller de dahil, Türk müzikseverlerinin dijital konserlere bilet alıp seyretme alışkanlığının Batı ülkelerindeki gibi geliştiğini düşünmüyorum” diyor Elif Cemal.
Peki bunun alternatifi ücretsiz içerik sunmak mı?
Pandeminin şaşkınlığıyla geçen ilk sezonda, bolca ücretsiz içerik sunuldu ama pandemi olmasaydı biletli olarak yapılacak konserlerin, artık dijitalde de ücretli olarak sunulması gerektiği kanaatindeyim. Bunun dijital izleyici kültürünün yerleşmesinde önemli olduğunu düşünüyorum ve bunu yalnız dijital için değil, sanatın her türlü sunumu için doğru buluyorum. 1 TL bile olsa sanata değer vermeye teşvik etmenin, sanata verilen değeri artıracağını düşünenlerdenim.

Deniz Kuzuoğlu, Salon IKSV Direktörü (Photo: Erkan Nas)
Deniz Kuzuoğlu da aynı şeyden bahsediyor: “Konserlerin ücretsiz sunulması konusu çok dallı budaklı bir başlık. Performans çeşitliliğini gösterebilmek adına çok yararlı olmakla beraber, icracıdan sektör emekçisine bu işin bir kıymeti olduğunun gösterilmesine kadar konuşulması gereken çok fazla konu var. Erişimi maddi manevi zor olan bir kitleye ulaşabilmek, bu sektörün hem amacı hem de ihtiyacı ama aynı zamanda erişilen kitleye de, bu emeğin bir karşılığı olduğu anlatılmaya devam edilmeli”.
İçeriğin özgünlüğü ve sunumun kalitesi öncelikli belirleyiciler olmakla birlikte, mekanda izlenebilecek bir konseri çok daha ucuza, üstelik başka bir şehir, hatta ülkeden izleyebilmek seyirci için cazip olabilir. Gidişatı zaman gösterecek tabii ama herhangi bir fiziksel engel sebebiyle canlı deneyimi yaşayamayacak olanlar için, biletle dijital içerik tüketiminin zamanla yerleşeceğini düşünüyorum.. Ücretsiz konserlerden ise biraz daha misyoner bir bakışla faydalanabilir. Sosyal medyanın doğru kullanımı, organizatörler için artık belki de hiç olmadığı kadar önemli. Henüz bilet potansiyeli olmadığı için normalde programlara dahil edilemeyen isimlerin konserleri, çeşitliliği artırmak ve yetenekleri gün ışığına çııkarmak için ücretsiz olarak (pandemiden sonra da) sunulabilir. Özlem Oktar Varoğlu da aynı görüşte: “Küçük bir izleyiciye hitap eden yenilikçi ya da jazz’ın zor alanlarında müzik yapanları festivale kabul edememektense, bu şekilde ilerlenebilir diye düşünüyorum”.
Eh bu işlerin bir de finansal yükü olduğuna göre, yine geliyoruz kaynak meselesine ve jazz müzik sektörünün en büyük destekçilerinden Garanti BBVA’nın Sponsorluk Süpervizörü Ersin Babaoğlu’na kurum olarak bu konulara nasıl yaklaştıklarını soruyorum.

Ersin Babaoğlu, Garanti BBVA Sponsorluk Süpervizörü (Photo: Garanti BBVA)
“Dijital ortamda sunulan her bir içeriğin hem müzisyenlerin emeği, hem de teknik bazı ihtiyaçlardan kaynaklı doğal olarak bir maliyeti var. Kültür sanat alanına destek olan bizim gibi markalar bu maliyetleri karşılayarak, ortaya çıkan projenin insanlara ücretsiz olarak erişebilmesine olanak sağlıyor, ki bunun da çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Banka olarak da kültürün erişilebilir olması, stratejik önceliklerimizden bir tanesi” diyor Babaoğlu.
Evet Garanti BBVA pandemi esnasında 30 Nisan Dünya Caz Günü yayınları, YouTube serisi Sesini Aç, Nardis Sahneport konserleri gibi sosyal medya, dijital platform projelerine destek verdi, vermeyi de sürdürüyor. Kanımca fiziksele dönebildiğimiz zaman da bu projeleri sürdürmeleri önemli. Ücretsiz ama misyonu olan işler de, biletli ama prodüksiyon maliyeti yüksek işler de destek istiyor. Umarım Garanti BBVA da, jazz’a destek veren ya da vermeyi düşünebilecek başka markalar da, bu alana hedefe yönelik yatırımlar yaparlar. Aslında şöyle bir düşününce, dijital platformlar bir marka için billboard’larla, gazete haberleriyle ulaşamayacakları bir kitle vadediyor; tabii yine ve tekrar, doğru proje, doğru tanıtım ve doğru planlamayla.
Standart sponsorluk modelinin yanı sıra, değişen tüketim alışkanlıkları Patreon, Fave, Substack ve Cameo gibi sosyal medya platformları üzerinden gelir yaratma modelleri de oluşturuyor. Sektör bu tarz gelişmelere kendini adapte edebilirse, fiziksel konserlerinin yapılıp yapılamamasından bağımsız olarak, sektöre nefes aldırabilecek projeler geliştirilebilir. Biletli ya da biletsiz, dijital içeriği özgün ve kaliteli olarak sunmak mümkün olur.
Dijital içerik programlarıı zenginleştirebilecek bir unsur gibi de görünüyor. Avrupa’daki kulüp ve festivallerin içerik paylaştığı, bir ülkede çekilen konserin başka bir ülkenin festivali kapsamında yayınlandığı, organizasyonların sanatçılardan konser performans video’ları lisansladığı yepyeni bir programlama anlayışı doğuyor gibi görünüyor. Bu en azından normalleşene kadar ve büyük olasılıkla sonrasında da kısmen böyle devam edecek. Özellikle yabancı konserler düşünüldüğünde, acaba bu anlayış canlı konserlerin yanı sıra, programları daha da zengin kılmak için bir olasılık mıdır? Yol konaklama gibi lojistik masrafların ortadan kalkması, organizatörleri seçimlerinde daha özgür kılar mı?
Elif Cemal teknoloji ve olanakların el verdiği ölçüde, dijital içeriğin programlamada büyük bir özgürlük yaratacağını söylüyor. “Pandeminin bu anlamda sektöre olumlu bir etkisinin de olmuş olabileceğini düşünüyorum. Dijital çağ ve teknoloji bize bir çok yenilik getirdi ve getirmeye de devam edecektir. Bizler de organizatörler olarak, bu duruma ayak uydurup markalar ve müzisyenleri de yanımıza alarak daha yaratıcı olmak mecburiyetindeyiz. Ancak şunu unutmamak gerekir, fiziksel etkinlikler bir çok iş kolu üretiyor. Saha çalışanları, bilet ofisleri, yer göstericiler vs gibi farklı iş kollarının da devam etmesi lazım. Dolayısıyla hibrit bir format sanki geleceğin olayı olacakmış gibi görünüyor”.
Deniz Kuzuoğlu çevrimiçi konserler programa zenginlik katsa da, erişilen kitlede aynı etkiyi yaratmadığı için, herkesin umudu ve planının tekrar sahaya inmek olduğunu söylerken, Harun İzer uluslararası festivallerin programlarını YouTube’da hali hazırda ücretsiz yayınlanan konserlerin benzerleriyle zenginleştirmelerinin çok kolay olmadığını, başka türlü etkinlik modellerinin gerektiğini söylüyor.
Orijinal etkinlik modelleri yaratılması ve mecraya göre içerik üretilmesi gerektiğine sonuna kadar katılıyorum ama hala doğru içerik seçimiyle ve ikincil bir modül olarak, dijital konserlerin en standart formatında bile, tüm dünyadaki festival ve mekanların programını bir ölçüde zenginleştirebileceğini düşünüyorum. Mesela bizde düzenli olarak yabancı konser yapan mekanlar, birçok masraf kalemini daha hesaplı hale getirdiği için, doğal olarak Avrupa turnelerine tabii olmak durumundalar. Bu durum festivaller için seçenekleri belli tarihlerle de sınırlıyor. Lisanslamayla bu sınırlar aşılarak çok daha özgür ve özgün olunmaz mı?
Bildiğim kadarıyla sektörde lisanslama modelini ilk olarak kullanan Zorlu PSM oldu. Ólafur Arnalds, Jay Jay Johanson, Hania Rani, Mark Eliyahu’nun dijital konserleri, PSM Online platformundan belli tarih aralıklarında yayınlandı ve yayınlanıyor. Devamı da gelecekmiş.
Filiz Ova telif hakları ve lisanslamanın sektörün en güncel konuları arasında yer aldığını söylüyor: “Sanatçıların bir performans videosunun kaydedilmesi, bizde ve bizim gibi platformlarda belirli bir süre aralığında, biletli gösterilmesi olağan bir durum haline gelmeye başladı. Kimi sanatçılar konser video’larına sahne arkası görüntüleri, özel röportajlar ve belgeseller ekleyerek yeni bir format haline dönüştürüyorlar. Lisanslama büyük bir zenginlik sunarken halen sanatçılar, kurumlar ve temsilcileri arasındaki hak bazlı anlaşma modelleri Türkiye’de henüz tam anlamıyla oturmuş değil”.

Özlem Oktar Varoğlu & Pınar Gürer, Caz Derneği Başkanı & Festivaller Direktörü
Özlem Oktar Varoğlu dijitalin belli kolaylıklar sağlayacağı görüşüne katılsa da, ille de canlı konser diyor. Pınar Gürer’in ise zenginlik tanımı biraz farklı. Destek olmaksızın, sadece bilet geliriyle yabancı konser yapmanın zorluklarından bahsediyor ve dijital konserleri o anlamda çok mantıklı buluyor ama onu daha da heyecanlandıran, dijitalin sunduğu erişim imkanını sayesinde, yaptıkları işin eğitim boyutunu güçlendirebilecek olmak: “Dünyanın dört bir yanından kıymetli jazz müzisyenlerini, Türkiye’de bu konularda eğitim almak isteyenlerle buluşturmak harika olmaz mı? İşte zenginlik diye ben buna derim”.
Hala her şey belirsiz, daha ne kadar pandemi koşullarında yaşayacağız, ‘yeni normal’ ne zaman başlayacak, pandemi sonrası seyirci eğilimleri için öngörülenler ne kadar tutacak; bunları yolda göreceğiz ve bu arada hem Türkiye’de hem de dünyada denemeler devam ediyor olacak. Ben biraz da dijital içeriğin müziğin uluslararası dolaşımını kolaylaştıracak olmasından yola çıkarak, Türkiyeli müzisyenlerin yurt dışı açılımlarına bir katkısı olur muyu merak ediyorum.

Sol: Gözde Sivişoğlu, Akbank Sanat Kültür Sanat Organizayon Müdürü –
Sağ: Derya Bigalı, Akbank Sanat Müdürü
Derya Bigali Türkiye’den sanatçıları dijital platformdan sunmanın, onların uluslarası görünürlüklerini mutlaka arttıracağını düşünüyor. Akbank Caz Festivali’nin 30. yılında festivale bir showcase bölümü eklemeyi düşündüklerini ama malum sebeplerden bunun gerçekleşmediğini söyleyen Gözde Sivişoğlu da aynı fikirde, özellikle de showcase için daha hızlı ve kolay bir çözüm olacağını düşünüyor dijitalin. Geçen sene İstanbul Caz Festivali, Vitrin konserlerini çevrimiçi olarak yaptı. Konserlerin çevrimiçi olması müzisyenleri daha fazla uluslararası endüstri profesyoneline ulaştırma imkanı yarattı mı diye merak ediyorum. Harun İzer rakamsal olarak daha geniş bir kitleye iletişim yapabildiklerini ama benzer seviyede bir katılım olduğunu söylüyor. Bunu organizatörlerin seyahat kıstlamaları sebebiyle lokal olana yönelmesi ve uluslararası yetenek keşfetmenin, bu sıkıntılı zamanlarda öncelikleri olmamasına bağlayabiliriz diye düşünüyorum.
Deniz Kuzuoğlu bunun pandemi harici konuşulması gereken bir konu olduğunu belirtiyor: “Bir taraftan sadece online erişim ile bir sanatçı veya grubu izleyebildiğimiz bir dönemdeyiz, bir taraftan da bu havuz oldukça dolu ve arada kaybolma ihtimali çok fazla. Artı-eksi yine birbirini götürüyor özetle” diyor, aslında bu biraz da Harun İzer’in görüşleriyle ilintili: “Sadece çevrimiçi, bütün dünyadan erişilebilir bir yayın yapıldı diye bir sanatçının tanınırlığı artmıyor, öyle olsa mesela Spotify’ın da böyle bir etkisi olması beklenirdi ama pek öyle olmuyor. Türkiye’den müzisyenler yurtdışına yönelik bir çalışmaları, bir stratejileri yoksa eninde sonunda yine sadece Türkiye’de dinleniyorlar. Ayrıca bu konudaki kültür politikaları da önemli“.
Çok doğru, Türkiye’nin müziğini ihraç etmeyi misyon edinmiş bir yapı olmadığı sürece, ki bu neredeyse bütün Batı ülkelerinde, çoğunlukla devlet destekli olarak var, müzisyenlerin bunu sadece dijital içerikle kendi başlarına yapmaları zor. Ve evet, kültür politikaları. Özlem Oktar Varoğlu da buna değiniyor ve Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Dış İşleri Bakanlığı’nın katılımını ve yol gösterici olmasını çok önemli bulduğunu söylüyor. İçinde bulunduğumuz iklimde bu katılımı beklemek zor ama uzun vadede böyle bir girişim olmazsa, teknolojideki gelişmeler bu anlamda bizi ancak bir arpa boyu ilerletebilir.