Bu söyleşi hem ekolojiye zarar veren insan üretimi atıklar hakkında, hem de deneysel ve özgün bir müzik ortaya koyan jazz müzisyenlerinden oluşan Fungistanbul hakkında. Bu söyleşiyi yazılı olarak ilettiğim sorulara grup elemanlarından gelen cevapları derleyerek gerçekleştirdim.
[Beran]: Ben 2020’nin Ağustos ayından beri düzenli olarak doğada atık topluyorum. İnsanlar tarafından kirletilmiş ormanlık alanlara, sulak alanlara, tarihi mekanlara, sahillere gidiyorum ve kör noktalarda, kimsenin el atmadığı yerlerde, doğanın uğradığı tahribatı elimden geldiğince onarmaya çalışıyorum. Öncelikle kişisel bir macera olarak başlamıştı, fakat sonradan Atıksız Sev diye bir topluluk kurdum ve atıksız doğa hayalime ortak olanlarla birlikte yola devam ediyorum. Bu arada Türkiye’nin çok çeşitli illerinde Atık Toplama Gönüllüleri (ATG) canla başla çalışarak çevremizi temizliyorlar ve herkese örnek oluyorlar. Sizin özellikle plastik atıkları ve diğer bazı atıkları ileri dönüşüm (upcycling) mantığıyla müzik aleti formuna dönüştürdüğünüzü duyduğumda ve ürettiğiniz müziği dinlediğimde çok heyecanlandım ve hemen tanışıp, sorular sormak istedim. Öncelikle bu söyleşiye zaman ayırdığınız için çok teşekkürler.
[Beran]: Grup isminiz Fungistanbul; Fungi‘den geliyor sanırım ve içerisinde İstanbul‘u barındırıyor. Nereden aklınıza geldi bu grup ismi? Ne ifade ediyor sizin için?
[Roni] : Öncelikle röportajınızda bize yer verdiğiniz için teşekkürler. Her ne kadar yüz yüze röportajları sevsem de yazı ile yaptığınız bu röportajda bulunmak da önemli. “Fungi” mantar alemi demek. İnsanların genel olarak mantarlar alemine uzak olması, mantarların doğanın çok önemli bir bileşeni olması ve bir de mantar gibi çoğalmamıza ‘Fungistanbul’ grup ismimizle bir gönderme yapmak istedik kısaca. Yaşadığımız kent İstanbul ile fungi güzel bir birleşim oldu bizce.
[Herman]: İlgine teşekkürler Beran, senin gibi bir jazz müziği ve doğa gönüllüsü ile röportaj yapmak bizim için de büyük keyif. Roni’nin bağımsız bir mantar araştırmacısı olması vesilesiyle tanıştığımız mantar dünyası bizi ve müziğimizi o kadar etkiledi ki çürütürken dönüştüren, yeniden hayat veren, doğadaki döngüsel yaşamın vazgeçilmezi olan bu dünya İstanbul ile ilişkimizin tarifini yapıyordu adeta. Grubun adı ‘Fungistanbul’ olmalıydı… Ölü bitki ve hayvan artıklarını ayrıştırarak, besinlerin tekrar ekosisteme dönmesini sağlarken, toprak altında bitkilerin birbirleriyle iletişim kurmasını da sağlayan mantarlar olmasaydı, dünyamız belki de bir çöplüğe dönüşecekti.
[Beran]: Fungistanbul olarak dinleyiciye çok farklı bir deneyim sunuyorsunuz. Ne zaman başladınız bu projeye? Bize biraz hikayenizi anlatabilir misiniz?
[Fungistanbul]: Doğadan ilham alarak, doğada gözlemlediklerimizin hikâyesini anlattığımız Fungistanbul müzik projemiz ilk defa 2016 yılında filizlendi. Daha sonra anlatmaya çalıştığımız şeyi daha geniş kitlelere ulaştırabilmek için, müzikal kariyerimizi de riske ederek, müzik çalgılarımızın yerine, atık malzemelerden ürettiğimiz enstrümanlarla çalma yaklaşımımız 2019 yılında kendini gösterdi. Projenin müzik dinleyicisinden ve toplumun her kesiminden ilgi görmesi, hazırı tüketmek yerine yaratıcı çözümler üreten, tüm canlılara eşit mesafeden bakabilen, doğayla dost, bir arada yaşanılabilir bir dünyayı yaratma yolunda bizleri umutlandırıyor.
[Beran]: Grup elemanlarını da tanıyabilir miyiz? Kim, hangi enstrümanla karşımıza çıkıyor? Bu proje özelinde ve bu proje dışında hayatınızda nelerle uğraşıyorsunuz?
[Herman]: Doğa, sanat ve yaşam projesi olarak kurduğumuz ‘Fungistanbul’ üç müzisyenden oluşuyor. Grubu beraber kurduğumuz, kendi tasarladığı veya yeniden düzenlediği enstrümanları kullanmayı tercih eden, telli çalgılar çalan aynı zamanda ürettiğimiz atık enstrümanlardan tencere saz ve bidon saz çalan arkadaşım Roni Aran’ın, hem besteci olarak ve bestelerimizin düzenlenmesinde hem de hazırladığımız müzik videolarının yapım aşamalarında da önemli bir rolü var. Bas gitardaysa grubun kurulma aşamasında farklı projelerle uğraştığı için bize katılamayan; yıllar sonra yeniden aramıza döndüğü için bizi mutlu eden Serhat Ayebe var. Serhat’ın çaldığı atık enstrümanlardan bidon bas ve tencere bas ise kontrbas benzeri, bazen tek telle de anlatmak istediğini anlatabilirsin dedirten cinsten. 🙂 Ben de projede vurmalıları çalıyorum ve çoğunlukla sesimi bir enstrüman gibi kullanıp besteleri seslendiriyorum. Benim çaldığım atık enstrümanlardan ise latin müziğe ve davullara olan ilgimi de yansıtan tumba mankenler, boru bongo ve bidon davul var.
[Serhat]: Merhabalar bizimle röportaj yaptığınız icin çok mutlu oldum sizinle yazı yoluyla tanışmak da benim için büyük mutluluk kaynağı çünkü ben kamera gibi tekno-ideolojik araçların önünde kendimi pek anlamlı ifade edemiyorum genelde. Ne diyeceğim diye tedirgin oluyorum ve bana yazı kadar doğal gelmiyor; bir anda heyecanlanıyorum, böylesi benim için çok güzel. Ana enstrümanım bas gitar ve kontrabas; yıllarca çeşitli gruplarda sokakta ve konser salonlarında farklı türlerde performanslar icra ettim.Yirmili yaşlarımda tiyatro ekiplerine müzikler ve çocuk oyunlarında oyuncu olarak görev aldım. Halen tiyatrolarda ve müzik performans sahnelerinde müzik işcisi olarak tonmaisterlik ve ses teknisyenliği yapmaktayım. Kayıtçı olarak da birçok albümde yer aldım. Şimdilerde aranjör olarak bazı albümlere düzenlemeler yapmakta ve kendime ait olan besteleri paylaşmaktayım.
[Beran]: Yakın zamanda Trash Oriental (Çer Çöp Havası) adında bir albümünüz dijital platformlardan dinleyiciyle buluştu. Albümle ilgili neler söylemek istersiniz?
[Herman]: Albümdeki parçaları Roni’nin stüdyosunda üçümüz aynı anda çalarak canlı olarak kaydettik. Müziklerimizde ilk albümde olduğu gibi yine enstrüman doğaçlamaları önemli bir yer kaplıyor. Atık enstrümanların ses tonlarından da beslenerek ürettiğimiz müziklerin düzenlemelerini genelde birlikte yapıyoruz. Roni Aran, tencere ve bidon sazda, Serhat Ayebe tencere ve bidon basta, ben de plastik vitrin mankenlerini, bidon davul ve boru bongoyu çaldım. İki parçada efektif vokallerim de var. Albümdeki çer çöp havalarından beş parçanın bestesi Roni Aran’a ait. İlk albümden dünya çocuklarına ithaf ettiğim bestem “Ba Bap Ba Bum“u da bu albümde yeniden yorumladık. Albümdeki anonim parça ise Stelio Kazancidis‘in Yunanca sözlerle de seslendirdiği, Tokat yöresine ait olan “Kalenin Bedenleri/Siko Horepse Koukli Mou” oldu. Parçanın sözlerinde de bahsedildiği üzere bazen her şeyi bir kenara bırakıp, ânı yaşamanın keyfini de çıkarmak lazım.
[Beran]: Bu arada yeri gelmişken, çok değerli jazz müzisyenlerimizden basçı İlker İsabetli‘yi geçenlerde ne yazık ki kaybettik. Bir ara projenize konuk müzisyen olarak o da dahil olmuş. Neler söylersiniz?
[Fungistanbul]: Evet, Trash Oriental 1 parçasında cam şişelere üfledi… İlker 40 yaşında, gencecik, tutkulu bir müzik ve jazz sevdalısıydı. Genç yaşta hayatını kaybetmesinin ardından geride büyük bir kalp, unutulmaz anılar ve muhteşem dostluklar bırakarak ayrıldı.
[Beran]: Fungistanbul olarak ileriye yönelik planlarınız nedir? Canlı konserler olacak mı? Farklı teklifler gelirse, değerlendirmeyi düşünür müsünüz? Hemen bu fırsatı değerlendireyim mesela! “Atıksız Sev” ile bir projeye ne dersiniz? Ormanlık bir alanda biz gönüllülerimizle temizlik etkinliği düzenlesek, siz de müziğinizle eşlik eder miydiniz?… Fazla detaya girmeyelim şimdi ama bence çok güzel bir müzik videosu ortaya çıkabilir!
[Roni]: Canlı konserlerimiz oluyor ve ilerleyen zamanlarda başka konser ve workshop etkinliklerimiz de var. Bunları sosyal medya hesaplarımızdan duyuruyor olacağız. “Atıksız Sev” projesi ile ilgili konuşup, proje ekibiyle işbirliği yapmak da isteriz; zamanı uydurursak neden olmasın?
[Beran]: Jazz konserlerine gittiğimde müzisyenlerin plastik şişe (PET şişe) kullanımı dikkatimi çekiyor. Safça “Keşke konserlere kendi mataralarıyla gelseler ve izleyicilere örnek olsalar” diyorum. Hatta atıksız dünya özlemimle, her meslek grubundan insanın, bir şekilde çevreci yaklaşımlar üretmesinin şart olduğunu da düşünüyorum. Mesela filmlerde/dizilerde tek kullanımlık plastikler yerine çevreci alternatifler kullanılarak başka bir dünya mümkün mesajı verilebilir… Siz bu projenizle, atık sorununu fazlasıyla görünür kılıyorsunuz. Peki bu matara konusunda ne söylemek istersiniz?
[Roni]: Tek kullanımlık plastikler oldukça kötü tabi. Benim kendi adıma söylemem gerekirse kullanmıyorum mümkün olduğunca. Ama bence bu derin bir konu ve tek kullanımlık plastikler sorunun çok ufak bir kısmı.
[Beran]: Döngüsel Ekonomi (Circular Economy), Sürdürülebilirlik (Sustainability), Atıksız Yaşam Tarzı (Zero Waste Lifestyle), Sıfır Atık (Zero Waste), Karbon Salımı (Carbon Emission), Karbon Ayakizi (Carbon footprint), İz Bırakmama (Leave No Trace), Ekoloji (Ecology) ve İklim Acil Durum Beyanı (Climate Emergency Declaration) derken, aslında giderek herkesin İklim Krizi’ni önemsemeye başladığını görüyoruz. Sadece çevre aktivistleri ya da çevreciler diye adlandırdığımız belirli bir kesimin gündemini oluşturmuyor artık bu konular. Günümüzde Ekolojik Okuryazarlık diye seminerler, eğitimler veriliyor. Herkesin kıyısından köşesinden bilmesi gereken meseleler bunlar ve hatta hayatlarımızın bir yerinde mutlaka olmalı bu hassasiyetler… Siz nasıl bakıyorsunuz mevcut duruma? Kötü gidişin önüne geçebilecek miyiz, Türkiye’de ve dünyada?
[Roni]: Çok zor sorular sordunuz. 🙂 Gerçekten iklim krizi nedir, ne değildir iyi bilmek ve araştırmak gerekiyor. Yoksa iklim aslında bildiğim kadarıyla sürekli değişen bir varlık. Çok eskiden de iklimler değişirmiş ve kriz denebilecek boyutlarda bu değişimler birçok defa yaşanmış. Belki de sorun sanayi ve tarım devrimleri ile birlikte bizim iklimle uyuşamayacak derecede doğal olmayan yaşamımız. Yani dünya için kendi ikliminin bir önemi olmayabilir. Sorun üzerinde yaşayan bizim gibi canlıların bu ortak yaşam alanını yaşanmayacak hale getirmesi gibi düşünmekteyim.
[Serhat]: Evet, en azından bir sorun olduğunu kabullenmeye başladık ve bu çok büyük bir adım. Bu çağa ilk kez insanın etkisi anlamına gelen ‘antraposen çağı’ denilmesinin çok önemli bir nedeni var, çünkü artık insanın küresel çapta belirleyici gücü olan biyolojik, kimyasal ve jeolojik bir aktör haline gelmesinden ötürü, sanayinin icadıyla birlikte, insanın ve onun üretim biçiminin dünyaya etkileri azımsanmayacak hatta geri döndürülmesi zor düzeyde etkilerinin olduğunu kabul etmek gerekir. Hepimizin pansuman amaçlı etkinlikler yapması önemli ama daha da önemlisi, sanayinin yerine alternatif bir fikrin varlığını tartışmak ve bunu hayata geçirebilmek. Bu konudaki alternatif modellerin yeni bir toplumsal ekolojiyle mümkün olabileceğine inanmaktayım. Yani toplumsal, ekonomik ve politik nedenlerle çok iç içe olduğunu, halen üretilen nükleerlerle bireysel anlamlı çabaların birbirine tezatlıklar oluşturduğunu düşünmekteyim; yani bir yanımız kış, bir yanımız yaz gibi ama bütüncül baktığımızda aynı dönemin insan modellemeleri bu tezatlıkları yok etmeden nihai bir kurtuluş çabası da fazla iyimserlik olur. Çünkü konu gerçekten çok ciddi ve devrim niteliğinde değişimler olmazsa soruna acil müdahalelerde bulunmuş olmayacağız, sadece pansuman yapmış oluruz. Tabii ki bu çabalar da çok önemli ve değerli. Hepimiz elimizden geleni yapmaya çalışmalıyız. Bizim elimizden de bu sorunu ileri dönüşümle ifade etme fikri geldi ve bu düşünceyi bir albüme dönüştürmüş olduk; sesler aracılığıyla iletmiş olduk derdimizi.
[Herman] Halen içinde bulunduğumuz pandemi süreci bittikten sonra, salgın hastalıklarla mücadele için tedbir almayan, salgının başında yeterli sağlık hizmeti veremediği için birçok insanın ölümüne sebep olan hükümetler ve salgının dünya çapında bir pandemi ilan edilmesinin, üstelik buna çözüm olarak da herkesi eve kapalı kalmak zorunda bırakmanın, üreten şirketlerin yan etkilerinin sorumluluğu almadığı aşıların zorunlu hale getirilmesinin gerekliliği, yaban hayatın içine fazla girilmesi ve yabani bitki ve hayvanların kendilerinin ve yaşam alanlarının yok edilmesiyle, hayvanlardaki yeni yaşam alanları arayan virüslerin mutasyona uğrayarak insan bedenine bulaşıcılığının artışı vb. konular daha uzun yıllar konuşulacak gibi görünüyor.
[Fungistanbul]: Yaşadığımız dönemin, sanat alanlarıyla uğraşan insanları olarak bizler, müziğin ve sanatın evrensel diliyle, doğayla olan iletişimimizi sevgi ve saygı temelli bir ilişkiye dönüştürerek yeniden birbirimiz ile olan bağlarımızı hatırlayıp, köklerimizle bütünleşebileceğimize inanıyoruz.
[Beran]: Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. En kısa zamanda canlı konserinizi de dinlemek isterim.
[Fungistanbul]: Teşekkürler Beran, Haziran ayında İstanbul’da konserlerimiz olacak, Fungistanbul instagram hesabımız üzerinden etkinlikleri duyuracağız; atık sazlarla canlı performansımızı izlemeye bekleriz.
Söylişimizin sonuna canlı performans kayıtlarınızın, kısa belgeselinizin, hakkınızda yayımlanan bir haberin ve albüm/single çalışmalarınızın Spotify bağlantılarını ekliyorum. Böylece bu yazıyı okuyan jazz severler de bu güzel çalışmalarınızdan haberdar olur ve başkalarıyla paylaşır!
***
Trash Oriental 1 (Çer Çöp Havası 1) (Live) (22.03.2022):
Boru Bongo: Herman Artuç
Bidon Saz: Roni Aran
Tencere Bas: Serhat Ayebe
Atığın Sesi (Sound of Waste) (10.03.2022):
Boru Bongo, Bidon Davul: Herman Artuç
Bidon Saz, Tencere Saz: Roni Aran
Tencere Bas: Serhat Ayebe
İBB Mahalle Evleri’nden Gelen Çocuklar
Trash Oriental 2 (Çer Çöp Havası 2) (Live) (27.03.2021):
https://www.youtube.com/watch?v=tGMOHbm5VzY
Bidon Saz: Roni Aran
Bidon Davul: Herman Artuç
Bidon Bas: Serhat Ayebe
Trash Oriental (Çer Çöp Havası) (18.11.2019):
Plastik Saz: Roni Aran
Tumba Mankenler: Herman Artuç
Cam şişeler: İlker İsabetli
DW Türkçe’de yayımlanan haberi (23.01.2021):
***
Trash Oriental (24.03.2022) – Albüm
https://open.spotify.com/album/74JkBUPIHSesgkw2fgciar
Storm (15.10.2020) – Single
https://open.spotify.com/album/086p54TGNECRoWeWT1Y49z
The Lullaby of Trees (28.08.2019) – Single
https://open.spotify.com/album/0b36MsCuBiESiKNzEwPhD1
Breeze (26.03.2019) – Single
https://open.spotify.com/album/43WHvaQE5Y9KlraVmcMuMo
Return to Essence (04.01.2019) – Single
https://open.spotify.com/album/5lDFaKVP93avCVBHs8ebvV
Phenology (07.03.2016) – Albüm
https://open.spotify.com/album/5XyrmYwjEsVmO3hSELRuBa