Sizi, belki de uzun zamandır adını çeşitli yerlerde duyduğunuz bir ekiple yeniden tanıştırmak istiyorum. Grubun adı Gagarin Jazz Band. Klavyede Orkun Akyol, yine klavye ve gitarda Barış Taşçıoğlu, bas gitarda Atahan Çiftçi ve davulda Fırat Şık’tan oluşuyor. Orkun Boğaziçi endüstri mühendisliği, Barış Boğaziçi sosyoloji, Atahan Galatasaray endüstri mühendisliği, Fırat ise Boğaziçi makine mühendisliği mezunu. Haliyle Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü’nün (BÜMK) çatısı altında bir araya gelmiş bir ekipten bahsediyoruz. Grup adının esin kaynağı ise Esbjörn Svensson Trio’nun iz bırakan parçası “From Gagarin’s Point View”.
Gagarin Jazz Band ile ben de BÜMK çatısı altında tanışmıştım. Bundan 2 yıl önceydi. Müzik kulübünün lamine duvarlı, zemin katı odasına girdiğimde karşıma cayır cayır tartışmakta olan bu ekip çıkmıştı. Kaşlar öyle çatık, sesler öyle gergindi ki “Eyvah çok fena bir kavga patlayacak. Acaba geldiğim kapıdan dümdüz geri mi çıksam?” diye aklımdan geçirdiğimi çok net hatırlıyorum. Ancak iki dakika sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi, müzik gayet güzel ve huzurlu bir şekilde akmaya devam edince ve aslında kimsenin kimseye düşman olmadığını anlayınca, hayatımın dersini almış, grup içi demokrasinin gücü ne demek bir kez daha anlamıştım.
Gelin görün ki Gagarin Jazz Band, o gün bugündür provalarına ve konserlerine kesintisiz devam ettiler ve beste havuzlarını, artık onları nevi şahsına münhasır bir jazz grubu kılacak kadar genişlettiler. Dahası bu süreçte samimi hevesleri ve grup içi demokrasilerinden hiç ödün vermediler. Onlar artık, başta İKSV ve Nardis Jazz Club olmak üzere, sayısı giderek artan jazz otoritesinin desteklediği bir ekip.
En son İstanbul Vodafone Park Freezone Stüdyoları’nda bir dizi kayıt gerçekleştirdiler ve bestelerini sundular. Ben de çok yakında internette yayınlanacak bu kayıtların şerefine Gagarin Jazz Band ile buluştum ve onları daha da çoğunuzun yakından tanıyabilmesi için kendileriyle bir sohbet gerçekleştirdim. Buyursunlar efendim…
Hemen en klasik soruyla başlayayım. Grup nasıl bir araya geldi?
Fırat: 2011 yılında jazz müziği icra etmek için kurulan BÜMK Orkestrası’nın ilk şefi bendim. Aynı sıralarda müzik kulübünde aktif bir isim daha vardı, o da kendi oda orkestrasıyla ara sıra Albert Long Hall’de konserler düzenleyen arkadaşımız Orkun’du.
Orkun: Ben de Atahan ile İstanbul Erkek Lisesi yıllarından tanışıyordum. Lise yıllarında birlikte ilk jazz denemelerimizi yapmıştık. Hattâ başka bir davulcuyla triomuz vardı. Ancak BÜMK’te Fırat ile yeni bir müzikal ortaklık kuruldu. Erasmus için yurt dışına gidip geri döndükten sonra, yanımıza lise arkadaşım Atahan’ı da alarak Gagarin’in çekirdek kadrosunu oluşturduk.
Şeflerin Jazz Grubu Gagarin
Fırat: Başta amaç sadece jazz standartlarını çalmaktı. Bir noktadan sonra olayın güzel gittiğini gördük ve yanımıza saksofonu çalması için BÜMK Orkestrası’nın üçüncü şefi olan Alp Paksoy’u da katarak, yola öyle devam ettik. Böylece şeflik tecrübesi sahibi üç kişi barındıran bir quartet olmuştuk. Hattâ Müzik Kulübü’nde “Şeflerimizin Jazz Grubu Gagarin” diye anılmaya başlamıştık.
Barış: Bu da şu demekti. Ekip üyelerinin üçü de kendi çalgılarına hâkimiyetin dışında başka meziyetlere de sahipti. Örneğin Fırat davul çalmanın yanı sıra, işin armonisine müdahale edebiliyordu; Orkun oda orkestrası yönetmişti. Ayrıca Atahan bas gitarın yanı sıra ud çalıyordu.
Fırat: Bu çok fonksiyonlu hal de grubun en büyük itiş güçlerinden (driver) biri haline geldi. Alp gittikten sonra da yerine BÜMK Orkestrası’nın ikinci şefi olan Barış arkadaşımızı aldık.
Peki Barış neden Gagarin’e en başından dahil olmadın?
Barış: Çünkü başlarda Fırat’ın da dediği gibi, vokallerin de zaman zaman içinde yer aldığı daha standart ağırlıklı bir repertuvar çalınıyordu. Sonra yavaş yavaş kendi bestelerini işin içine sokup, daha elektronik, daha ambient bir alana doğru yürümeye başladılar. O noktada devreye ben girdim.
Fırat: Yani biz çok da akustik duyulmak istemiyoruz. Hikâye bu.
Orkun: Bir de besteleri icra ederken seslerin daha fazla havada asılı kalmasını (sustain etmesini) istiyordum. Hattâ Atahan bir gün kontrbas çalarsa o sound’a daha da yakınlaşacağız. Özetle Barış bize istediğimiz bu dokuyu örmede yardımcı olacak doğru kişiydi.
Barış: Aslında bu uzayan sesleri müziğimizi konforlu şekilde üzerine oturtabileceğimiz bir yastık olarak kullanmak istedik.
Fırat: Aradığımız bir virtüoz değil, soyut bir kavramı birkaç akorla somuta dökebilecek, atmosfer yaratabilecek, çok yönlü, kabiliyetli bir müzisyendi. İşte tam o noktada Barış bizim için en güzel çözümdü. Gitar da çalıyor olması ayrı bir artıydı.

Gagarin (Photo: Alperen Engin)
Bu durumda Gagarin Jazz Band’in standartlar dışı bir müzik projesi olarak yeniden doğuşu yaklaşık hangi tarihe denk geliyor?
Fırat: 2015 sonu diyebiliriz. Barış da aramıza 2016’nın sonbaharında eklendi.
Sizden yaptığınız müziği birkaç kelime ile özetlemenizi rica etsem ne derdiniz?
Fırat: Bence son derece çağdaş bir müzik yapıyoruz, ki ortaya çıkan bu sonuçta Orkun’un büyük payı var. Çünkü kendisi İTÜ MİAM’da kompozisyon okuyor ve çağdaş müzikle yakından ilgilenen bir insan.
Sanat: Orkun peki sen grup için yazdığın besteleri hocalarınla da paylaşıyor musun?
Orkun: Bazen evet.
MİAM’da jazz müziğine ve senin bestelerine bakış nasıl?
Orkun: Karşıt bir bakış yok. Hattâ jazz müzik yapanlar da var bölümde. Örneğin Ayberk diye perküsyoncu bir arkadaşımız var. Bitirme resitalinin ikinci yarısında standartlar çaldı, ben de ona eşlik ettim. Hocaların hoşlarına gitti duydukları sesletimler (voicing’ler).
Değişik müzik yapanların bir araya gelmesi güzel. BÜMK değişik müziklere ilgi duyan öğrencileri hep bir araya getirmiştir. Benzeri bir diyalog ortamı MİAM’da da daha sık yaşansa jazz ile ilgili daha da çok çalışma yapılacaktır. Orada kimse jazz’a karşı değil. Sadece iletişim kopukluğu var.
Öte yandan, aslında grup içinde şunu da tartışıyoruz: Gagarin için yazdığım besteler ile MİAM’da bir çağdaş müzik topluluğuna yazdığım eserler arasında ne kadar farklılık olmalı?
Fırat: Orkun’un besteler genellikle AABA bölümlerinden ya da 16 mezürlük düzenli formlardan oluşmuyor. Besteleri ben yazsam çok daha bilindik formlara yönelirdim. Ama Orkun norm dışı bir malzeme getirip, biz de onu işleyince, ortaya hem özgün hem de hazmı kolay müzikler çıkıyor diye düşünüyorum.
Atahan: Başka bir deyişle, biz Orkun’un yazdığı bu çağdaş besteleri grup içi etkileşimimizi kullanarak jazz fusion alanına doğru çekiyoruz.
Belki böylece oluşturduğunuz bu özgün müziği daha çok insana ulaştırma şansınız da olacak.
Barış: Daha çok insana ulaşmasından da ziyade aslında bu etkileşim sayesinde Gagarin’in kendine özgün sound’u ortaya çıkacak.
Tartışmaktan hiç çekinmiyorlar
Orkun’un getirdiği bestelerin nasıl Gagarin sound’una ulaştığını biraz daha açar mısınız? Bu yemek nasıl pişiyor? Örneğin sahneye çıktığınızda her şey önünüzde yazılı çizili mi oluyor, yoksa o an kafanızın içindekini head arrangment olarak mı çalıyorsunuz?
Fırat: Dediğimiz gibi genellikle melodik fikri Orkun buluyor, biz de orkestra olarak rötuşlarla katkıda bulunuyoruz.
Barış: Aslında Orkun’un kafasında her şey net bir biçimde şekilleniyor. Sonra biz müdahalelerde bulunarak onu head arrangement dediğimiz seviyeye çekiyoruz.
Atahan: Zaten hepimiz müziğin dışında da bin bir işe koşturduğumuz için, her şeyi detaylı şekilde yazıp çizecek vaktimiz de olmuyor.
Orkun: Genelde melodi ve armoniyi ilk geldiği şekilde koruyoruz. Bazen melodinin içinde grup üyeleri için açık alanlar bırakıyorum; onlar yorumda bulunuyor; ya da Fırat’tan belli bir bölümde belli bir ritim istiyorum ve Fırat o ritmi kendi yorumunu ekleyerek çalıyor. Böylece rötuşlar birlikte yapılmış oluyor.
Fırat: Biz 2014’ün sonundan beri birlikte çalıyoruz. Bu süreçte de birbirimize ve birbirimizin müzik anlayışlarımıza alıştık, haliyle de besteleri oturturken çok da çelişmiyoruz.
Ama birbirinizle tartışmaktan da hiç çekinmeyen bir ekipsiniz.
Hep birlikte: Hem de hiç!
Tartışmayı ilk kim çıkarıyor?
Fırat: Ben çıkarıyorum.
Barış: Fırat grubumuzdaki alfa karakteri. Fakat günün sonunda bu tartışmalar müziğimizi hep daha iyi bir noktaya götürüyor.
Fırat: Bazen öyle zamanlar oluyor ki, çok gerilip birbirimizle göz teması kurmadan 20 dakika konuştuğumuz oluyor.
Siz aynı zamanda da düzenli prova almayı başaran ender gruplardansınız.
Fırat: Hem ben hem de Barış gündüzleri yönetim danışmanlığı yaptığımız için provaları genellikle akşamları geç saate kaydırıyoruz. Ama yaz aylarını saymazsak, konser olsun olmasın, haftada bir mutlaka prova almayı başarıyoruz.
Orkun: Konserleri de bizi düzenli prova almaya teşvik edecek yoğunlukta düzenlemeye özen gösteriyoruz.
Fırat: O yüzden de gelen tüm konser tekliflerini kabul etmeye özen gösteriyoruz.
Vodafone Park Freezone Stüdyoları’nda grubunuza adını veren “From Gagarin’s Point of View” adlı E.S.T. parçasını çalmadınız. Sebebi nedir?
Orkun: Telif meselesi nedeniyle kaydetmedik. Hattâ Sibelius’tan yaptığım düzenleme de bu yüzden şimdilik kayıt dışı kaldı.
Ortak kesişim kümemiz E.S.T.

Gagarin (Photo: Alperen Engin)
Peki ileride kaydedecek misiniz grubunuza adını veren bu parçayı?
Fırat: Aslında o parçayı çalmayı çok seviyoruz. Barış gelmeden önceki dönemde o parçayı Atahan ve Orkun ile 2 saat boyunca defalarca başa sararak çalmışlığımız ve kendimizden geçmişliğimiz vardır. Aslında parçayı E.S.T.’den farklı bir tarzda çalıyoruz. Her şeyden önce basta yay kullanımı yok. Ama bu parçanın bizim için bir önemi daha var. O da şu: Grup üyeleri olarak çok farklı müzikal karakterlere sahip olsak da hepimizin ortak kesişim kümesinde bu parça ve Kuzey jazz’ı sound’u var. O yüzden de grubumuza Gagarin adını vermeye karar verdik.
Freezone Stüdyoları’nda yaptığınız tüm o kayıtlar Gagarin Jazz Band’in çıkış albümünde de yer alacak mı?
Fırat: Aslında evet. Yıl sonuna kadar bu parçaları, üzerine bir iki tane daha ekleyip, albüm olarak kaydetme planımız var. Hattâ bu parçaları 3 EP’ye bölüp yayınlayabiliriz de. Ama nihayetinde amacımız popüler olup, büyük kitlelere ulaşmak değil. Zaten müziğimizin doğası da buna uygun değil. Tek derdimiz müzik zevki, bilgisi ve kültürü olan dinleyicilerden ilerisi için yapıcı geri dönüşler alabilmek. Bir de değişik bir müzik sunuyoruz. O yüzden tüm yayın ve dağıtım kanallarını deneyeceğiz ki insanlar ortaya koyduğumuz bu değişik müziğe rahatça ulaşabilsinler.
Peki bugüne dek sizi hangi müzisyenler etkiledi diye sorsam?
Fırat: Ben genellikle Pat Metheny, Esbjörn Svensson Trio dinlerim. Gitar da çalıyorum. Takip ettiğim birçok akustik gitar çalan müzisyen var.
Barış: BÜMK’e girdiğimden beri, yani son 6-7 yıldır, Fırat’la arkadaşız ve bu yıllar boyunca birbirimizle sevdiğimiz müzikleri sürekli paylaşmışızdır. O yüzden ben de çok yoğun olarak gitarist müziği dinlerim. Jim Hall, Pat Metheny diye giden bir listem var. Ama misal şu sıralar elektronik müzik de dinlemeye başladım.
İleride Gagarin’in çekirdek kadroyu koruyarak birlikte çalışmak istediğiniz başka müzisyenler ya da yapımcılar var mı?
Fırat: Ben Pat Metheny ile çalışmak isterdim. Tabii hayaller var bir de gerçekler… Bir gün bizi gelip dinlemesini, yorum yapmasını, hattâ bir parçamızda solo çalmasını çok ama çok isterdim. Totalde bize bir 15 dakika ayırsa yeterdi.
Anlaşılan sizin VİTRİN performansı zamanınız gelmiş. Bunu buradan bir çağrı olarak iletelim.
Atahan: Ben de ilerideki bir projede müziğimizin yaylılarla bir araya geldiğini hayal etmek istiyorum. Bu bir yaylılar dörtlüsü olabilir. Hattâ işin içine üflemeliler ve bir brass section da dahil edebiliriz.
Şimdi de CRR Big Band’e bir çağrı geldi sanırım. Devam edelim güzel gidiyor…
Orkun: Benim kısa vadedeki hayalim beynimin içindeki akademik olan ve olmayan o iki dünyayı birleştirip içinde bulunduğum “şizofrenik” ruh halinden kurtulmak.
Atahan: Elbette başta Avrupa olmak üzere dünyadaki belli başlı jazz festivallerinde çalmak isteriz. Kısa vadede de bu yolda ilerlemek için aksiyon almayı planlıyoruz.
Barış: Benim de Pat Metheny ve Julian Lage ile çalmak ile ilgili benzer hayallerim var. Aslında bu aralar, dertlerin sadece müziğin içinde saklı kalmadığı, sözlerle de ifade edildiği, daha politik bir duruşa evrilebileceğimizi hayal etmeden duramıyorum.
Orkun: Politika konuşmaya başlarsak direkt kavga ederiz şimdi.
Barış: Bahsettiğim şey bireyin kendi oluşumunu ve duruşunu anlatması aslında.
Müzikte An’ın Estetiği
Peki şu anda besteleriniz neyi anlatıyor diye sorsam? Tamam çoğunuz mühendissiniz, haliyle müziğin matematiğine hâkimsiniz, ama Barış’ın da değindiği gibi, bu matematiğin ötesinde anlatılan şey ne?
Barış: Bu çok zor bir soru.
Fırat: Bir ara müzik denen şeyi neden dinliyoruz ve bizi neden bu kadar etkiliyor üzerine hayli kafa yormuştum. Aslında sanat üretimi iki şekilde ortaya çıkıyor: 1- Duygu imgelemek için. Yani bir aşk şarkısı çaldığında, bu şarkı size aşk duygusunu verir ve eski bir aşkınızı hatırlarsınız. 2- Estetik bir algı sunmak için. Misal soyut bir heykele bakarsınız. Size duygusal olarak çok bir şey ifade etmez. Ama harika bir estetiği vardır, gözlerinizi ondan ayıramazsınız. Haliyle ben de sana “Bizim müziğimizde daha çok agrasyon var” diyemem. Ama sunduğu o estetikle “Tıpkı o heykel gibi tüm kıvrımlarına bakma isteği uyandırıyor,” diyebilirim.
Orkun: Aslında bu müzik içeriğinde ortaya o heykel gibi somut bir yapı sunmaya çalışmıyorum. Bestelerimde bazen bir alıntı cümlesi (quotation) oluyor; ve bu cümleden yola çıkarak bir yerlere gidiyoruz. Misal Freezone Stüdyoları’nda yaptığımız kayıtlardan birinde Chopin’den bu şekil bir alıntı cümlesi vardı. Ya da anlık simetri-asimetri, disonans-konsonans gibi kavramlardan yola çıkıyorum. Ama bugüne dek ne bir heykel yonttum ne de Barış’ın dediği gibi politik bir düşüncenin cümlesini kurdum. Derdim herhangi bir duygulanım yaratmak değildi.
Fırat: İşte estetiği tarif ediyorsun.
Barış: Bu arada politik derken kastettiğim Taylor McFerry’nin performanslarına benzer bir şey değil. Doğrudan siyasî konulara değinen şarkı sözlerinden bahsetmiyorum.
Fırat: Ama bizim müziğimiz şu anda herhangi bir politik mesaj içermiyor. Biz sadece estetik bir içerik üretiyoruz.
Orkun: Aslında parçanın içindeki anları yakalama peşinde koşuyorum.
Atahan: Evet Orkun bir “an” bulduğu belli bir ses, form, ritim veya armoni üzerine giderek beste yazıyor. Bu benim için de öyledir.
Tüm anlattıklarınızdan hayalimde şöyle bir sahne canladı: Orkun bir gün yolda yürürken yerde enteresan şekilli bir taş buluyor. Belki bir heykelin parçası, belki bir binadan düşmüş. Belki kendi içinde bir hikâyesi var. Ama Orkun tüm bu geçmişten habersiz. Sadece şekli ilgisini çekiyor. O yüzden taşı getirip bir masaya koyuyor ve şöyle diyor: “Arkadaşlar ben böyle bir taş buldum.” Hepiniz etrafına toplanıp o taş üzerine izlenimlerinizi anlatmaya başlıyorsunuz. Böylece o taştan yeni bir sanat eseri, yeni bir müzik doğuyor.
Fırat: Aslında artık günümüz estetik anlayışı anlam aramıyor. Instagram’da pek çok böylesi içerik sunan hesaplar var. İnsanlar o fotoğraf ve videolara bakmaktan kendilerini alamıyorlar. Ama bir anlam gördükleri için değil. Sadece o görüntüye karşı koyamıyorlar.
Barış: Zaten eskinin estetik anlayışı ile şimdinin estetik anlayışı çok farklı. Bu farkı da dış faktörlerin etkisinden dolayı hissediyoruz. Bir adam şu an o instagram fotoğrafına bakıp hipnotize oluyor ve keyif duyuyor. Eskiden bir adam aynı deneyimi yaşasa, onun aklını yitirdiğini düşünürlerdi. Bu değişimin temelinde de politik dinamikler var, o yüzden politik ifade konusu o kadar ilgimi çekiyor.
Odada hep birlikte tekno müzik kültürünün nasıl ortaya çıktığı konuşulduktan sonra…
Barış: Aslında artık canlı performans için müzik yapma çağındayız.
Fırat: Evet, bizim müziğimiz de performans edilmek için yazılıyor. Her seferinde farklı çalınmak için… Çünkü amacımız belli bir hikâyeyi tekrar ve tekrar anlatmak değil. Bir fikir sunmak. Fikri her provada, her konserde çeşitliyoruz. Peki sen ne hissediyorsun Sanat bizim müziği dinlediğinde?
Sizin müziğinizde, bir duygudan çok, bir akış (flow) hissediyorum. Dilerim çok yakın zamanda canlı çalınmak için yazdığınız bu müzikler daha çok ve daha çok müziksevere ulaşır. Anlık ve estetik yolculuğunuzda geçeceğiniz aşamaları merakla takip ediyor olacağız.