Erkan Zeki Ar, ülkemiz müzik sahnesinin 30 yaş altı yetenekli gitaristlerinden biridir. Esasen sosyoloji meznunudur ama hayatını müzikten kazanmaktadır. Özellikle son birkaç senedir düzenli olarak çeşitli kulüplerde kendi triosuyla sahne almaktadır. Ben Erkan’ı ilk olarak 2, 3 sene önce o zamanlar Türkiye’de yaşayan jazz gitaristi Dave Allen’ın yaptığı sayılı güzel “Jazz Improvisation Workshop”undan birinde dinlemiştim. O workshopta 2 jazz standardı çalmıştı ama aradan 2 sene geçtikten sonra geçen sene ilk defa bestelerini de dinleme şansım oldu, hem de albümde de birlikte çaldığı ekibi basta Eren Turgut ve davulda Mert Can Bilgin’le birlikte. Yaşından daha olgun duruşu ve besteleriyle, jazz sahnesinde çok uzun yıllar keyifle dinleyeceğimize inandığım Erkan’ı ve tamamı kendi 7 bestesinden oluşan Şubat 2018 çıkışlı ilk albümü “Kontrast”ı biraz daha yakından tanıyalım istedim. Buyrun keyifli okumalar.
Erkan bize biraz kendinden ve müzik geçmişinden bahseder misin? Gitar çalmaya nasıl başladın? Jazz’a nasıl bulaştın? İlk neler dinliyordun ve kimler etkiledi müziğini?
Merhabalar, öncelikle bana bu fırsatı tanıdığı için tüm Jazz Dergisi ailesine teşekkür ediyorum. Kendimi bildim bileli müzik dinliyorum, fakat enstrüman çalmaya lise yıllarında başladım. Lisenin ilk yılında bir müzik grubu kuruluyordu kendi dönemimiz içinde, ve bir gitarist ihtiyacı vardı. Ben de bir süredir müzik yapmak istiyordum ve bu haberi alınca gidip ilk gitarımı aldım. Hiç unutmam yağmurlu bir gündü ve gitarı ıslanmaktan koruyacağım diye sırılsıklam olmuştum. O günden sonra internetten ve etrafımdan edinebildiğim bilgiler doğrultusunda enstrümanımı öğrenmeye çalıştım. Bu süreçte daha çok rock parçaları çalıyordum ve herhangi teknik bir bilgiye sahip değildim.
Jazz ile tanışmam ve müziğin daha teknik kısımları hakkında bilgi edinmeye başlamam üniversite yıllarını buldu. Kulakları çınlasın, çok değerli bir arkadaşım vasıtasıyla ilk jazz konserimi Nardis Jazz Club’da dinlemiştim. O gün hissettiğim şeyleri tarif etmem gerçekten zor. Gitarda Neşet Ruacan vardı ve gitarın o şekilde kullanılabildiğine ilk kez şahit olmuştum. Tabi ki jazz müziği illa bir yerlerden karşıma çıkmıştı, fakat kanlı canlı bir şekilde bu müziğe şahit olmak beni epeyce provoke etmişti. O günden sonra jazz’a bir şekilde gönül verdim ve bunun için çalışmaya başladım. Bu süreçte ismini anmam gereken iki insan var, Nezih Yeşilnil ve Dave Allen. İkisi de hayatımın belirli periyotlarında bana gerçekten çok faydalı şeyler kattılar.
Jazz çalışmalarına ise klasiklerden başladım. Çok bilinen standartları öğrenmeye başladım. Louis Armstrong, Ella Fitzgerald, Dexter Gordon, Miles Davis gibi sanatçılar ilk tanıştığım jazz’cılardı. Tabi ki seneler geçtikçe bu liste uzayıp gitti ve hala da uzamaya devam ediyor. Bu kadar köklü bir gelenekle uğraşıyor olmak bu açıdan çok keyifli, çünkü araştıracak ve keşfedecek sanatçılar ve müzikler bir türlü bitmiyor.
Sosyoloji (toplum bilim) insan ilişkisi temelli bir dal ve bence yüksek bir empati kurabilme yeteneği gerektiriyor; davranışları, insanı analiz edebilmek için. Bu dalı okumuş olmak müziğini etkiledi mi (olayları daha iyi analiz etmen ve onları müziğe dökmen gibi)?
Fikrimce genel olarak sosyal bilimler ile uğraşmak doğa bilimlerine nazaran daha yüksek bir empati yeteneği ve insan ilişkileri hakkında bir meraklılık gerektiyor. Sosyolojiyi tercih etmemin nedeni kendimi bu konu hakkında geliştirmekti. Hayatımın hiçbir sürecinden sosyolojiden geçindirmedim hayatımı, fakat hayatımda verdiğim en doğru kararlardan biri olduğunu söyleyebilirim. Çünkü eğitimimin sonunda elde ettiğim şey tutarlı ve geliştirebilir bir muhakeme sistemiydi. Ve bu tabi ki müziğimle beraber tüm hayatımı etkiliyor. Lisansı bitireli bir süre oldu, fakat hala – ve tahminimce uzun yıllar daha – bu muhakeme sisteminin yardımına başvuruyorum, başvuracağım. Bunun müzikle ilgili olan kısmı ise müziğin felsefik tarafı ile ilgili. Çünkü bence müzik sadece notalardan ve matematiksel mesafelerden ibaret değil. Müzik aynı zamanda bir tavır ve düşünce biçimi. Müziğin bu kısımlarıyla ilgili düşünmek müziği daha çok hissetmeme ve içselleştirmeme olanak sağlıyor.

(Photo: Ege Muallaoğlu & Oğuzhan Sarı)
Besteler nasıl çıkıyor?
Yani bu soruyu cevaplamak biraz zor çünkü belirlediğim tek bir yöntem yok. Ama çoğunlukla doğaçlamayla yapıyorum bestelerimi. Jazz’ın benim için bu kadar özel olmasının bir nedeni de bu zaten. Çünkü jazz’da “icracı” bile olsanız aslında aynı zamanda bir taraftan sürekli bestekar konumunda oluyorsunuz. Bu durum da jazz’ın müzisyene kendini ifade edebileceği bir alan tanımasından ileri geliyor. Aslında yaptığım şey doğaçlamalarımın arasından bir takım fikirleri çekip almak ve işlemek. Ortaya bir eser çıkmasının yanında müzisyenliğe de inanılmaz katkılarının olduğunu düşündüğüm bir uğraş bu.
Nasıl oldu da “artık albüm yapmalıyım” dedin? O zamanın geldiğini nasıl anladın?
Albüm yapma niyetim yıllardır vardı. Zaten yaklaşık dört beş senedir de beste yapıyordum. Fakat bu konuda harekete geçmem öncelikle trio’nun toplanmasıyla oldu. Zaman içerisinde de karşımıza bazı fırsatlar çıktı ve bunları değerlendirdik. Ama bu süreç biraz uzun ve muğlak olduğu için spesifik bir zaman veremeyeceğim malesef. Çünkü birden fazla faktörün aynı anda olumlu seyretmesine bağlı oldu tüm süreç.
Trio nasıl oluştu? Uzun süre aynı insanlarla çalmayı başarabilmeyi çok değerli buluyorum hiç kolay bir şey değil; birbiriniz anlayacaksınız, uyumlu olacaksınız, birbirinizi destekleyeceksiniz, birbirinize dürüst ve eleştiriye açık olacaksınız, birlikte hareket edebileceksiniz vs vs bir sürü dinamik var işin içinde. Gerçi bence Eren de Mert de tanıdığım kadarıyla bu uyumun kolayca yakalanabileceği insanlar ama yine de nasıl oldu birbirinizi bulup bu yola birlikte devam etme kararı?
Uzun süre aynı insanlarla çalmanın değerli olduğuna şiddetle katılıyorum. Çünkü bu süreçte aynı zamanda bir arkadaşlık da kurulmuş oluyor ve bu beraber müzik yapmak için şart olmasa da çok değerli ve önemli bir şey. Mert Can ile tanışmak iki buçuk sene öncesine dayanıyor. Mitanni’de çok kötü çaldığım ve hasta olduğum bir jam session’da tanışmıştık. Eren’le ise İpek Göztepe’nin kurduğu bir grupta tanışmıştım bir buçuk sene önce. Sonrasında ise Mert ve Eren’le bir takım başka projelerde yan yana geldik. Trio’yu kurmadan önce başka insanlarla çalmak birbirimizi tanımamız için çok yararlı oldu.
Trio 2017 senesinin başlarında toplandı. Zaten bir süredir bestelerimi bir grupla çalma niyetim vardı. Fakat kimlerle çalacağıma karar vermek hassas bir konuydu. Çünkü bir ekip oluşturmaktaki öncelikli soru işaretim, çalacak insanların teknik bilgileri ve virtüozitelerinden ziyade kendilerine alan tanındığında nasıl bir müzik çıkartacaklarıydı. Tahayyül ettiğim müzik için Mert ve Eren biçilmiş kaftanlardı. Zaten bu konuları düşündüğüm gibi ikisine de aradım ve olumlu cevap verdiler. İlk konserimizi de 2017 yılının 6 Nisan gününde The Badau’da verdik ve iyi ki de vermişiz. O günden itibaren bir sene boyunca bir yandan konserler verip bir yandan da besteleri son haline getirmek için beraber çalıştık. Bu süreçte bana hem müzikal hem manevi alanda inanılmaz yardımları oldu. Zaten albüm çıktıktan sonra ne kadar da doğru insanlarla beraber yol almış olduğumu daha iyi anladım. Bu kadar bahsettikten sonra kendilerine tekrardan sevgilerimi yollamak istiyorum, iyi ki varlar.
Albümün adı “Kontrast”, kapakta da ismiyle müsemma siyah beyaz kontrast bir fotoğraf var. Var mı bir anlamı?
Kontrast aslında benim için bir temizlenme ve tabi ki bununla beraber bir başlangıç albümü. Albümü çıkartmak için biraz acele etmiş olmamın nedeni ise fikirlerimin zaman içerisinde hızla değişiyor olmasıydı. Yaklaşık iki senedir yaptığım bestelerden yaptığım bir derleme bu albüm. Ve anlaşılabileceği üzere müzikal olarak da ruh hali olarak da biraz birbirine karşıt öğeler içeriyor. Bu süreçte estetik algım, alışkanlıklarım ve bununla beraber birçok şey değişti hayatımda. Hayatımın bu sürecini müzikal olarak somutlaştırıp yoluma devam etmek istedim. Çünkü bu işe bir sene sonra kalkışsaydım bu bestelerin bir kısmı belki de hiç gün yüzüne çıkmayacaktı. Yani uzun lafı kısası bir başka sayfa açmam için kapatmam gereken bi sayfaydı Kontrast. Albümün isminin kontrast olması ise bu sayfanın kendimce niteliğini böyle görüyor olmamdan ileri geliyor.
Gitar efektleriyle aran nasıl? Çok kullanıyor musun? Neler?
Çok yetkin olduğum bir alan değildir efektler. Uzun süredir daha basit ve sade tonlardan hoşlanıyorum. Tabi ki bu konudaki fikirlerim yavaştan değişmeye başladı. Daha farklı tonlar yakalama niyetim var ve bu konuda araştırma yapmaya da başladım. Ama albümü de kaydettiğim ve genellikle bu türden müziklerde kullandığım setup, bas karakterli bir amfi ve reverb-delay pedallarından oluşuyor. Mevcut gitar tonunu tuşeyle farklı hale getirmeye çalışmak eğlenceli geliyor bana. Post prodüksiyonu işin dışında bırakırsam albümde de aynı tavrı yineledim.

Erkan Zeki Ar (Photo: Orçun Kaya)
Neler dinliyorsun? İlham kaynakların kimler? Neler?
Yani gerçekten kulağıma ne güzel gelirse dinliyorum. Bir türün içine sıkışmak uzun vadede bana iyi gelmiyor. Zaten başka projelerde de çaldığım için ister istemez pop da jazz da çalıyorum ve bu durumdan çok memnunum. Bence olabildiğince farklı türden müzikler çalmak ve dinlemek müzikal perspektifi olumlu bir şekilde ileri taşıyor. Çünkü günün sonunda müzik bir noktada belirli duyguların ifadesi, türler ise sadece bu duyguların farklı şekillerdeki ifadeleri.
İlham konusuna gelirsek, cevabım her şey olacaktır. Bazen ailemle geçirdiğim zaman, bazen dinlediğim bir müzik, bazen çok ufak bir anı. Bu liste böylece uzanıp gidiyor. İlhamı gaipten gelen bir şey olarak görmüyorum. İlham bence yaşanmışlıkları başka bir forma sokmaya yarayan bir katalizör. Metafor olarak da radyoyu düşünüyorum genellikle bu konuda. İstasyonlar arasında gezdikçe bazı kıvılcımlara denk gelip bir şeyler tutuşturulmaya başlanıyor. O yüzden fikrimce müzik yapmak için ilhamı sadece müzikte aramaya gerek yok, sadece algıları açık tutmak ve hep arayışta olmak gerek.
Bir çalışma, pratik rutinin var mı?
Rutinlerim ihtiyaçlarıma göre şekilleniyor. Kendimi teknik olarak eksik hissettiğimde teknik çalışmalara, felsefik olarak eksik hissettiğimde ise felsefik çalışmalara eğiliyorum. Çünkü müzik genel manada bu ikisinin birleşimi gibi geliyor bana. Bazen okuduğum birkaç sayfalık yazı da beni geliştirebiliyor, bazense transkript ettiğim müzikal bir cümle. Bu konuda değişkenlik bana iyi geliyor, diğer türlü bir kısır döngüde hissediyorum kendimi.
Bir om dövmen vardı. Yoga ya da meditasyon yapıyor musun?
Evet bir om dövmem var. Hayatımın belirli bir dönemini hatırlatsın diye yaptırdığım bir dövme. Geleneksel meditasyon yapmıyorum ama kendimce kurduğum bir düşünme sistemi var. Kaybolduğum ya da sıkıştığım zamanlarda bazı düşünce egzersizleri yapıyorum. Bu süreç sonunda da düşüncelerim daha netleşmiş oluyor ve daha rahat hareket edebiliyorum.
Sevdiğin jazz bestecileri?
Cole Porter, George Gershwin, Gilad Hekselman, Pat Metheny, Miles Davis, John Coltrane aklıma ilk gelen isimler oldu.
“Oddbilgin” enteresan bir parça ismi nedir anlamı?
“Oddbilgin” aslında Deniz Özçelik’e çaldığımız bir gün tohumu atılmış bir parça. Mert odd time konusunda ilgilidir epey. Ara sıra armoni filan da konuşuruz zaten. Bir gün soundcheck’te dört tane akor söyledi bana çalmam için. Ben de o akorlardan yola çıkarak akşam bir beste yapmıştım. Hal vaziyet de böyle olunca “Oddbilgin” oldu parçanın ismi.
Albümün geneline baktığımda “düşünceli bir albüm” diyebilir miyiz? Karanlık tonlar, orta ve ballad’a yakın tempolar ağırlıkta.
Evet albümün geneli biraz sakin ve karanlık oldu. Görece kompakt bir nitelikte olması tercihimdi. Zaten her konserde başka yere gidiyor parçalar. Fikirlerin olabilecek en sade şeklinde albümde yer alması, sonrası için güzel bir referans noktası oluyor fikrimce.
Gelecek planların neler? 2. Albüm için bir zaman planı var mı kafanda?
Önümdeki süreçte kendi projemle daha çok konser vermek ve festivallere katılmak istiyorum. İkinci albüm için de zaten çalışmalara başlamış bulunmaktayım. Parçaların çoğu taslak olarak hazır ama hepsinin tekrardan yazılması çizilmesi ve düzenlenmesi lazım. Çünkü ikinci albümde orkestrayı genişletme niyetim de var. Eğer bir aksilik çıkmazsa seneye yine bu zamanlarda ikinci albüm çıkmış olur. Her sene bir albüm yapma niyetim var.
Dinleyiciler seni en yakın hangi tarihte ve nerede dinleyebilirler?
En yakında albüm lansman konserimiz var. 13 Mart’ta Nardis Jazz Club’da olacak.