Gitarist, besteci ve eğitmen Güç Başar Gülle’nin üçüncü albümü “Reverse Perspective” TMC etiketiyle Ocak 2019’un ilk haftasında raflarda yerini aldı. Farklı müzik ve düşünme biçimlerinden beslenen Gülle, aslen Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunu. Ardından İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Konservatuarı’nda başladığı yüksek lisans programından 2004 senesinde mezun oluyor ve aynı yıl girdiği Berklee Müzik Okulu’ndaki dört senelik Jazz Kompozisyon Bölümü’nü iki senede bitiriyor. Boston’da yaşadığı dönem içerisinde Harvard Üniversitesi’nde kendi eserlerini de içeren bir klasik gitar resitali veren müziyen, U.C.LA, George Washington University, M.I.T., Rice University gibi Amerika’nın birçok üniversitesinde gerçekleştirilen konserlerde gitarist ve udi olarak çeşitli gruplarla birlikte yer aldı. Berklee Müzik Okulu’nda Osmanlı-Türk Müziği üzerine workshop düzenledi. Leo Blanco, Bruno Raberg, David Fiuczynski gibi önemli jazz müzisyenleriyle çeşitli projelerde aynı sahneyi paylaştı. 2010 yılında “İlk Renk” ve 2013 yılında “Bensiz” adlı iki albüm yayınlamış olan Gülle, 2013 yılında, ECM projesi olan “Journey to Anatolia” adlı albümde çalarak, ECM’de yer alan ilk Türk ud sanatçısı olmuştur. Halen MMA (Modern Müzik Akademisi) direktörlüğü görevini yürüten ve bu aralar yazdığı ikinci armoni kitabının hazırlıklarıyla uğraşan müzisyenin son albümü “Reverse Perspective”, gitarda Güç Başar Gülle, saksofonda Tamer Temel, basta Apostolos Sideris ve davulda Cem Aksel’den oluşan kadrosuyla jazz severlerle buluştu. Bana da hem albüm hem armoni kitabıyla ilgili merak ettiklerimi sormak kaldı.
“Reverse Perspective” nedir ve sizin hayatınızdaki önemi?
Reverse Perspective (tersten perspektif) ortaçağ görsel sanat tekniği olup Rönesans öncesi var olan yaşam şeklinin bir formu olarak adlandırabiliriz. Rönesans ile birlikte gelişen lineer (doğrusal) perspektif ile terkedilmiş ve lineer perspektifin Batı dünyasındaki her noktasına fizikten müziğe, felsefeden geometriye nüfuz etmesinden sonra tamamen unutulmuş bir bakış tarzıdır.
Batı müziğini anlama derdimin yoğun olduğu dönemlerde teorik kitapların tarihsel açıklamalardaki yetersizlik beni başka alanlarda araştırma yapmaya itiyordu. O dönem elime geçen Pavel Florensky’nin Tersten Perspektif ve Erwin Panofsky Perspektif kitapları görselliğin batı dünyasındaki yerini anlamamda ve diğer disiplinler için nasıl bir alt yapı kurduğunu görmemde çok önemli yerleri oldu. Ben de master çalışmamda batı müziği armonisinin gelişimi ve görsel sanatlar arasındaki ilişkide lineer perspektif algısının nasıl form aldığını göstermeye çalıştım.
Rönesans ile insanlığa hayat veren bu formun Endüstri devrimi sonrası şekli bir değere dönüştüğünü ve hayatımızda yük oluşturduğuna inanıyorum. Bu durumu hem tartışmaya açmak hem de alternatif hayat formlarının olacağını göstermek için Reverse Perspective yaklaşımını armoni içerisinde nasıl kullanabilirim niyetiyle yola çıktım.
Bu zamana kadar sizi daha çok Türk müziği işlerinizle tanıdık, jazz albümü için bu kadar beklemenizin nedeni nedir?
Türk müziği çalışmalarımda aslında hep bir soyutlama eğilimim oldu. İlk Renk albümünde Osmanlı-Türk Müziği ritmik formlarından yola çıkarak yeni form arayışlarım vardı. Usul denilen ritmik formlardan kompozisyon tekniği geliştirip çağdaş eserler yazdım. Ama bir türlü Reverse Perspective etkisini nasıl ortaya koyacağımı bilmiyordum. Aslında Osmanlı-Türk müziğinin estetik formu Reverse Perspective formu üstüne kuruludur. Artık bu forma bağlı olan materyaller üzerinden hareket etmekten çok bu bakış açısını daha çıplak bir şekilde bugünün diliyle ortaya koymak istedim. O yüzden Türk müziğinden uzak durmak istedim.
Reverse Perspektif için uygun teknik dili armonik yapı içerisinde geliştirince bunu sunmak için ya çağdaş bir dil ile ya da jazz formunda yapacaktım. Şu anda var olan çağdaş dilin tamamen akademik bir formda ve ifade alanının dar olduğu bir çerçevede yaşam mücadelesi verdiğini düşünüyorum. Aslında biraz akademik dünyanın temel problemini taşıdığını düşünüyorum. Biraz daha açayım; Jerry King’e ait matematik sanatı kitabında şöyle bir açıklama var, matematik makalelerini akademik ortamda sadece yazan ve yayınlayan okur. Çağdaş müzikte de aynı durum söz konusu. Jazz’ın daha geniş kitlelere ulaşma şansı daha fazla o yüzden jazz dilini kullanmak istedim.
“Parker’s Tappings” parçanızı Charlie Parker’ın tap dansı yapan babasından yola çıkarak isimlendirildiğini biliyorum peki parçada sizin Charlie Parker’la ilişkilendirdiğiniz taraf nedir? Ne düşündünüz bestelerken?
Türkiye’de jazz müziğine olan bakışta ritme verilen değerin yeterli derecede olduğunu düşünmüyorum. Armoni daha fazla öne çıkarılır ama swing hissiyatının armoniden daha önemli olduğuna inanıyorum. Bizim kültürümüzde ve batı müziğindeki ritmik algılayışta 4 zaman içerisinde 1 ve 3 üncü vuruşlar daha aksanlı iken jazz swing 2 ve 4 üstüne kuruludur. Eğitmenlik sürecimde Türkiye de insanların 2 ve 4 algısında çok zorlandıklarını gördüm. Bu durum yeterli derecede öne alınmıyor ve müzik yaparken Groove (ritm ve zaman arasındaki ilişki) hissedilemeyince müzikten tatmin olmak için müzik çok hacimlendiriliyor ve yorucu bir hal alıyor.
Charlie Parker’ın ritmik yapısı ile tap dansı arasındaki ilişki netleşince swing hissiyatı benim için çok belirgin bir hal aldı ve algılayışımın dönüştüğünü, gelenekle daha köklü bir ilişki kurduğumu hissettim. Bu parça albümdeki tek swing parçası ve anticipation denilen ve swing rengini çok belirgin hale getiren ritmik teknik üstüne kurulu.
Flamenko gitarla başlamış olmanın bugünkü jazz gitar çalımınıza etkileri oldu mu?
Berklee’de pena ile gitar çalmaya başlamıştım. Tim Miller ile olan bir ders sırasında sağ el tekniğimi gördükten sonra “sen neden pena kullanıyorsun ki?” şeklinde beni uyarmıştı ve mantıklı gelmişti uyarısı. Ben de o günden itibaren finger picking tekniğiyle çalmaya başladım. Sağ el tekniğim Flamenko çalışmaları sırasında çok gelişti. Arpej ve geniş spread voicing (geniş akor) kullanımında rahat ettiren yönleri oldu.
Biraz albüm sürecinden bahsedebilir misiniz? Besteler nasıl çıktı? Albümdeki ekiple nasıl bir araya geldiniz?
Gelenksel Batı Tonal armoni doğrusal perspektifle karşı merkezi vurgularken, modern armonik yaklaşımlar da merkezsizlik üstüne bir form yaratılmaya çalışmış. Ben merkezi karşıma değil arkama alıp olabildiğince ufuk çizgimi genişletmek istedim. Bunun için çevrimsel simetri ile akor yürüyüşlerinde her akorun bir önceki ve bir sonraki akorla ilişkisinde çift taraflı geçici bir durak yaratarak devamlı açılan ve genişleyen armonik bir dil kurguladım. Bu yaklaşım ile tersten perspektife ait devamlı genişleyen bakış açısını armonik dile taşıma amacımı gerçekleştirdim. Reverse Perspective tekniğini kurguladıktan sonra besteler hemen geldi. 5 günde bütün parçaları bitirdim. Cem Aksel jazz ile tanıştıktan sonra beni en çok etkileyen davulcu olmuştur. Hatta jazz öncesi dönemlerimde Bülent Ortaçgil konserlerinde en etkilendiğim müzisyen Cem Aksel olmuştu. Tamer Temel’in müzik üretme iştahı ve her zaman yeni denemelere açık oluşu ve en önemlisi tınısındaki lezzeti beni daima keyiflendirmiştir. Apostolos Sideris ile ne zamandır birlikte müzik yapmak istiyorduk. Kendisi Berklee’den sonra Patitucci’nin öğrencisi oluyor. Hem jazz hem de diğer etnik müziklerle çok yoğun tecrübeler yaşamış bir müzisyen.
Felsefe okumuş olmanızın müziğe etkileri neler?
Felsefe bana düşünsel bir disiplin kazandırdı. Mezun olduktan sonra müzik tarihi, teorisi ve performans pratiği alanlarında bana yapısal ayrımlar yapmamı ve söylenen taklidi bilgileri daha sağlıklı bir yere koymamı sağladı. Bu sayede tarihi ve teorik bilgileri pratikle buluşturabiliyorum. Aslında akademik camiada var olan teori ve pratik arasındaki boşluğu felsefe sayesinde doldurdum diyebilirim. Socrates’in harika bir diyaloğu vardır. Socrates’ten ahlakı anlatmasını isterler. O da davranışlarıma bakın der. Modern eğitim araçlarında uygulama çok arkaya atıldı. Teori ve pratik arasındaki boşluk, bireylerin sağlıklı hareket etmelerine engel oluyor. İnsanlar benim geçmişime bakıp çok teorik bir yaklaşıma bağlı kaldığımı sanabilirler. Ama aksine her zaman en büyük argümanım şu olmuştur. İyi müzik yap nasıl yaparsan yap. İster teoriden beslensin ister başka araçlardan. İyi müzik olsun teorisi kolay.
Klasik batı müziği, Tük müziği, jazz, bir sürü farklı müzik türüyle ilgili bilginiz var ve birçok kaynak kitap okudunuz peki armoni kitabı yazma fikriniz nereden geldi? Bu konuda bir eksik olduğunu mu düşündünüz?
Dünyada armoni eğitiminde en temel problem; armonik alanlar arasındaki farkın yeterince net bir şekilde ortaya konamaması. Ben Berklee’de armoni derslerinden sonra sinir krizi geçirip kitapçılara koşardım. Çünkü sorduğum birçok soruya cevap alamıyordum. Kabaca uygulamaya ait birkaç açıklama getiriyorlardı ama yapısal hiçbir açıklama beni tatmin etmiyordu. Aynı problemi MİAM’da master yaparken de yaşadım. Yaklaşık 8 sene önce Schoenberg, Schenker, Reimann ve Berrie Nattles’ın kitapları başta olmak üzere sıfırdan bütün armonik alanlar arasındaki tanımların peşine düştüm. En büyük problem teoriyi açılarken çok fazla axiom (önerme) ile açıklıyorlar. Bu durum öğrencinin kafasını karıştırıyor ve teori belli bir süre uygulamadan uzak bir hal alıyor. Ben önce bu ayrımları net göstermek için zorunlu ve yeterli koşulları ortaya koyup tonal, modal, modal değişim (fonksiyonel) ve fonksiyonel olmayan armonik yapıların renklerini net bir şekilde gösteriyorum. Bu sayede öğrenci analiz yaparken armonik renklerin daha hızlı farkına varıyor ve daha bütünsel bir bakışla müziğe yaklaşıyor. Özellikle doğaçlama çalışmaları öncesi bu alt yapı sayesinde öğrenci kendini daha güvende hissedip melodik ve ritmik cümlelerine daha fazla odaklanabiliyor. Bu ihtiyacı karşılamak ve insanların üzerindeki armoni baskısını atmaları için bu kitabı yazdım.

Tamer Temel & Cem Aksel & Apostolos Sideris & Güç Başar Gülle (Photo: internet/unknown)
Konser ve armoni kitabıyla ilgili önümüzdeki günlerdeki programınız nedir? Bir süre Amerika’ya gideceksiniz sanırım?
Önce İngilizce armoni kitabımı Amazon’da dijital olarak yayınlayıp sonra kitap ve Reverse Perspective albümünün tanımı için Mart 29-Nisan 19 arasında San Francisco, Boston ve New York seyahatim olacak. Berklee, New England Konservatuarı başta olmak üzere hem akademik ortamlarda hem de müzisyen çevrelerinde son çalışmalarımı tartışmaya açıp yenilenmek istiyorum. Çalışlarımın zayıf ve güçlü yanlarını görüp faydalanabileceğim farklı yaklaşımlarla ufkumu genişletmek istiyorum.
Eğitim kitaplarınızda “bana armoniyi öğreten öğrencilerim” diye bir cümle var, bunu biraz açabilir misiniz?
Derslerimde bildiğim ve bilmediğim ne varsa öğrencilerimle paylaşmışımdır. Sonuna kadar açık bir tartışma ortamı yaratmaya çalışırım. Öğrencilerimin hiyerarşik hoca, öğrenci ilişkisini hissetmemeleri için çok uğraşırım. Hatta bir grup dersimde bir öğrencim ders anlatırken bunların hepsi saçmalık diye bağırmıştı. Ben dönüp olabilir dedim ve dersi anlatmaya devam ettim. Şimdi o öğrenci konservatuarda müzikoloji ve kompozisyon çift ana dal mezunu oldu.
Bu tartışma ortamlarında çözemediğim birçok meseleye çözüm buldum. Çünkü öğrencilerin soruları benim bakışıma göre daha çıplak bir bakış açısına sahip oluyor. Ben bu soruları tecrübemle birleştirip çözümler üretiyorum. Hem pratik hem teorik birçok probleme bu tartışmalarda çözüm bulmuşumdur. Bu duruma gönderme yapmak için hem müzikte hem de hayatta armoniyi görmeme vesile olan öğrencilerime teşekkür etmek istedim.
MMA (Modern Müzik Akademisi) ve eğitmenlik serüveninizi anlatabilir misiniz? Öğretme isteğiniz nasıl ortaya çıktı?
2008 yılında Amerika dönüşü yardımcı piyano dersleriyle başlayan süreç, 2012 yılında MMA’nın başına geçmemle devam etti. Hala aynı görevi sürdürmekteyim.
2012’den itibaren yönettiğim süreçte akademiyi butik bir okul formatına yakın tutmaya çalıştım. Günümüzde gençler müzik okullarından mezun olmalarına rağmen temel konularda hala kendilerini güvende hissetmiyorlar ya da sadece okullara girmek için hazırlık süreci yaşanıyor daha sonra hazırlık sürecindeki temel bilgiler sağlıklı bir yer edinmediğinden unutuluyor. Temel bilgiler ile ileri seviye hem bilgileri hem de uygulamaları bütünleştirip, akademik kurumlarda ve müzik endüstrisinde rahat yol aldıran bir müfredat ile Jazz/Batı Müziği/Film Müziği ve Müzik Prodüksiyonu alanlarında bu açıkları tamamlıyoruz.
Benim için öğretme ve öğrenme aynı düzlemdedir. Bir şeyi üç cümlede anlatabilmek benim için bilginin ön koşulu olmuştur. Bu koşul hem daha sade hem de daha net bir form kurmama yardımcı oldu. Bu form ile bilmediğim şeylerin daha çabuk ortaya çıktığını gördüm Günümüzde anlatım ne kadar karışıksa o kadar değerli algılayışı var her alanda. O yüzden kim bilgi sahibi kim değil tamamen muğlak bir durum. Bu muğlak durum beni önce öğrenmeye sonra öğretmeye itti.
Berklee’ye gitmek isteyen genç müzisyenlere tavsiyeleriniz neler olur?
Önce Berklee’yi saplantı haline getirmesinler. Çok daha ucuz ve en az Berklee kadar hatta seçilen bölüme göre daha kaliteli yerler de mevcut. Şu anda yaşanılan ekonomik durumu göze alınca Berklee’ye gitmek dünyanın birçok yerinde hatta Amerika’da bile sorgulanır hale geldi. Benim genç müzisyenlere en büyük tavsiyem hangi okula giderlerse gitsinler bir an önce okuldan kurtulup hayata atılsınlar. İnsanın kendine ait dil geliştirdiği tek yer çaresizlik. Hayata atılmadan insan kabuğunu kıramıyor. Kırmak için çaresizlik duygusuyla baş etmesi çok önemli Şu anda dünyada okullar öğrencilere o kadar korunaklı alanlar sağlıyorlar ki mezunların hayatla tanışmaları travmatik bir etki yaratmakta.
Klasik bir soru ama benim röportajlarda en sevdiğim soru çünkü mutlaka bilmediğim yeni bir şey öğreniyorum, neler okuyup dinliyorsunuz bu aralar?
Chul Han – Zamanın Kokusu / William Chittick- İlahi Aşk
Adam Rogers düzenli dinlediğim ve galiba en sevdiğim gitarist. Özellikle 2005-2009 arası albümleri hala beni çok etkilemekte. Appartitions-Sight- Time and The Infinite.
Mozart Piyano düetleri çok değişik geliyor, sanki Mozart değilmiş gibi Mozart dinlemek enteresan bir duygu. Debussy prelüdler daima dinleme listemede bulunur.