Salgın Türkiye dahil dünyanın bir çok ülkesindeki pik noktasını geride bıraktığı için normalleşme sürecine dönüşten bahsediliyor. Devletlerin resmi makamları normalleşme yolunda ne gibi öneriler getirecek diye beklerken hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını aslında hepimiz biliyoruz. Diğer taraftan hafıza-i beşer nisyan ile malul olduğu için bir kaç hafta içinde acaba izolasyon ve sosyal mesafe rutinimizi tümüyle unutmuş olur muyuz diye endişelenmiyor da değilim. Değil mi ki hayat eve sığıyor, biz de bir süre daha evde kalacağımız varsayımıyla, bu süreçte dinlemekten asla bıkmayacağımız fakat bir nedenle hak ettiği ilgiyi yeterince bulamamış yerli-yabancı jazz albümlerinden minik bir liste yapalım dedik. Eleye eleye ortaya hakikaten minik ama kaliteli bir liste çıktı. Ayrıca bu albümleri bilirseniz karantina sonrasında da jazz ortamlarında fark yaratacağınız kesin. Keyifli dinlemeler…
Ohad Talmor “Newsreel” – Long Forms: İsrail asıllı, NY mukim besteci, aranjör, saksofoncu Ohad Talmor sadece modern jazz’ın değil çağdaş klasik müziğin de çok yönlü ve parlak isimlerinden biri. Korona nedeniyle kaybettiğimiz efsane müzisyen Lee Konitz’in de deyim yerindeyse gözde “çekirgesi” .Talmor’ın çok sayıdaki ekibinden biri olan Newsreel Sextet’le kaydettiği “Long Forms” iki ay önce yayımlandı. Gitarda Miles Okazaki ve davulda Dan Weiss gibi değişmez adamlarının yanında Shane Endsley (tp), Jacob Sacks (p) ve Matt Pavolka’nın katılımıyla bir yıldızlar karması oluşturuyor. Müziğin yazılı kısmı, tek bir fikir üzerinden sürekli gelişen uzun formdaki kompozisyonlarına odaklanırken doğaçlamalar, grubun her üyesinin kişisel seslerini özgürce keşfettikleri özel alanlar yakalıyor.
Jah Wobble & Bill Laswell –Realm of Spells: İki ikonik bascıyı, Jah Wobble ve Bill Laswell’i buluşturan albüm geçen sene, ikilinin uzun zamandır hasret kaldığımız işbirliğinin meyvesi olarak dikkat çekti. Bu iki bas devinin bir kez daha müzik kaydetmek için bir araya gelmesi kaçınılmazdı. İki devrimci basçı ve müzikal hayal gücünün olağanüstü bir buluşması olan bu albüm temelde jazz -rock ve dünya müziği karması olarak duyulmakla birlikte tür sınırlarına dayanmayan zamansız bir kayıt. Konuk listesinde saksofon ve flütlerde Peter Apfelbaum, gitarlarda George King Keys ve Martin Chung, davullarda Hideo Yamaki ve Marc Layton Bennett’in karakteristik stillerinin de tabii hakkını vermek gerek.
Erkan Zeki Ar-Tecelli: Bazı jazz’cılarla bazı kulüplerin isimleri hep birlikte anılır. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Türkiye’nin genç kuşak gitaristlerinden Erkan Zeki Ar da Yeldeğirmeni’ndeki The Badau sahnesinde demlenmesine tanık olduğumuz yetenekli müzisyenlerden biri. 2018’de çıkış albümü “Kontrast”ı yayımlayan Ar’in ikinci albümü “Tecelli” yine kendisi gibi, özellikle The Badau’dan aşina olduğumuz genç nesil müzisyenleri rotasyon halinde buluşturuyor. Efe Gazi (tp), Baturay Yarkın ve Gökhan Sürer (keys), Eren Turgut ve Enver Muhamedi (b), Mert Can Bilgin ve Burak Cihangirli (d),Yarkın Tuncer (keman), Aslı Beste Benian (viola), Hazal Akkerman (cello), Aydın Balpınar’ın (b) seslendirdiği albümde tüm besteler Erkan Zeki Ar’a ait ve bunlarla çok daha geniş bir müzikal dünyaya dokunduğu su götürmez gerçek.
Pinheiro-Ineke-Cavalli- Triplicity: “Bir Japon, bir Alman, bir de bizim Temel” diye başlıyor olacak ama Pinheiro-Ineke-Cavalli üçlüsü, Hollandalı davulcu Eric Ineke, İtalyan kontrbascı Massimo Cavalli ve Portekizli gitarist Ricardo Pinheiro’dan oluşuyor. Üçü de çok yüksek kalibrede isimler. Daha önce ünlü saksofoncu David Liebman ve piyanist Mário Laginha ile kaydettikleri “Is Seeing Believing” albümünde bir araya gelen bu üç deneyimli müzisyen, özellikle bu proje için düzenlenen jazz standartlarından yola çıkarak kendi üçlü konuşma dilini geliştirdi ve ortaya “Triplicity” çıktı. “Triplicity” melodik cümlelerde Pinheiro dokunuşuyla çatısını Portekiz jazz’ında çatan ancak yeni ve yaratıcı yolları aramaktan vazgeçmeyen yaklaşımıyla uluslararası karakterinin hakkını veren tazelik ve çeşitlilikte, müthiş ahenkli bir sound yakalıyor.
Fly Trio- Sky & Country: Sky & Country Fly Trio’nun ECM etiketli ilk kaydı. Bu albümden önce, “Fly Trio” adlı ilk albüm 2004’te Savoy Jazz tarafından yayınlanmıştı. Üyelerin birbiriyle tanışıklığı ise evvel ezele dayanıyor. Üçün ikisini oluşturan Larry Grenadier (b) ve Jeff Ballard (d) yeniyetmeliklerine denk gelen 80’li yıllardan beri birlikte çalmışlar. 90’larda ABD’nin doğu sahilinde Mark Turner’la (ts) tanışmalarının devamında da farklı permütasyonlar ve repertuarlar oluşturarak çalmaya devam etmişler. Modern jazz tarihi için hiç sıradışı olmayan ve iyi örneklerine defalarca rastladığımız saksofon-bas-davul formatına karşın, Fly Trio’yu eninde sonunda farklı kılan özellik aralarındaki diyalog ve özgür akıl bileşkesi olsa gerek. Ritmik ve armonik yoğunluğu zirvede gezinen dokuz parçanın dokuzu da bir yandan zihinsel bir meydan okuyuş, bir yandan da aklın alamayacağı kadar duygusal dokunuşlar halinde. Yeri gelmişken, şahsi fikrim Mark Turner’in son 20 yılın en klas jazz’cısı olduğu yönünde.
Turgut Alp Bekoğlu-Love Jazz: Usta davulcu Turgut Alp Bekoğlu’nun 2019’da yayımladığı ilk solo albümü “Love Jazz” gitar & kopuzda Erkan Oğur, tuşlu çalgılarda Genco Arı, baslarda Caner Üstündağ ve İlkin Deniz’den oluşan “all star” kadrosuyla Bekoğlu’nun kendi projesi için bunca zaman beklettiğine değdiğini düşündürüyor. Çoğu kayıt sırasında doğaçlama olarak şekillenen parçalarda müzisyenlerin aralarındaki hız uyumu gerçekten şapka çıkarttırıyor. Ayrıca Turgut Alp Bekoğlu’nun jazz, funk ve dünya müzikleriyle örülü dünyasının derinliğini heyecan verici bir tempoda yansıtması da “Love Jazz”ı oldukça özel ve kişisel kılıyor.
Carmen Souza-The Silver Messengers: Capo Verdeli Carmen Souza geçen sonbaharda yayımladığı albümü “The Silver Messengers” ile Capo Verde kökenli Amerikalı jazz müzisyen Horace Silver’a saygı duruşunda bulunuyor. Souza, Silver’ı büyük bir ilham kaynağı olarak görüyor ve bu albümle ilgili şunları söylüyor: “Büyürken babamın kayıtlarını çok dinledim, yani esas olarak enstrümantal Capo Verde müziğinden söz ediyorum. Çünkü o da bir gitaristti ve Horace Silver’ı ilk dinlediğimde, aynı titreşim, aynı swing, niyet, harmonik ve melodik olarak tanıdık hareketler, kadanslar, akor değişiklikleri; bir şekilde çocukluğumun sesini duyabiliyordum”. Souza ve müzik partneri-bascı Theo Pascal’in iki orijinal beste ve yeniden düzenlemelerden oluşan çalışmalarının sonuçları gerçekten büyüleyici. Düzenlemeler Souza’nın halk müziği mirasının unsurlarını, Afro Brezilya ve Afrika müzik malzemeleri ile bir araya getiriyor ve bu zengin bir jazz füzyonu sağlıyor.