Sanat Deliorman Polonya’da bu yıl ikincisi düzenlenen New York Jazz Masters Workshop’unu anlatıyor…
Bu yaz çok deli dolu geçti. Bir akşam İstanbul’da kafamıza mandalina büyüklüğüne dolu yağdı; iki saat sonra yollardaydım. Önce Bozcaada’da güneşin, iyotun, Toscana vadisini aratmayan üzüm bağlarının ve yepyeni bir jazz festivalinin kollarına attım kendimi. Bir gün sonra bir parmak şıklatıldı ve kendimi Çin’de yaşayan en yakın dostumun Balıkesir’deki 2 bin kişilik çılgın köy düğününde, Amerikalı kayınpeder ve valide ile halay çekerken buldum! Sonra tekrar bir parmak şıklatıldı, Varşova’daydım! Saksofoncu Tomasz Szukalski’yi anma toplantısında bir şapeldeydik. Polonyalı sanatçılara, sözlerini daha o sabah yazdığım bir Jansuz Szprot bestesini seslendiriyordum, videoyu da henüz tanıştığım Aga Zaryan çekiyordu! Ve yine bir kez daha parmak şıklatıldı. Şimdi de trene binmiş, Polonya’nın uçsuz bucaksız yeşil ovalarını ve ormanlarını bir bir arkamda bırakıyordum… En son nerede mi buldum kendimi? İşte size bu yazıyı yazmamın sebebi de o nihai mevki. İzninizle sizi de oraya götürmek istiyorum. Merak etmeyin yarım saatinizi bile almayacak. Hem belki seneye siz de o trende bulursunuz kendinizi. Kim bilir?
İlkin nereye gittiğimizi açıklayayım. Burası Polonya’nın güney batı köşesindeki Jelenia Góra (Yelenya Guura), nam-ı diğer Geyikli Dağ bölgesinde yer alan, Bohemya kokulu Wojanów (Voyanov) köyü. Çek Cumhuriyeti sınırına yakın, Prag’a arabayla 3 saat uzaklıkta, oksijen küpü bir yaz mevsimi cenneti. Dereler, alabildiğine uzanan bâkir otlaklar, kurdele gibi kıvrılan ince asfalt yollar, mütevazı köprüler, üzeri top top kabarmış yemyeşil dağlar, masmavi bir gökyüzü, atlar, silindir saman balyaları, kırmızı dik çatılı köy evleri ve de kır çiçekleriyle bezenmiş bir diyar… Çevrede duyduğunuz sesler ise şunlardan ibaret: yaprak ve ot hışırtıları, fıskiye ve dere şırıltısı, horoz bağırtısı, kuş şakıması, bazen de şehirlerarası yoldan bezmiş genç şoförlerin bir iki dakikalık gaz pedalı cayırtısı…
Şimdi bu manzaranın tam göbeğine, kuleli, bembeyaz bir de şato konduralım. Çünkü konaklayacağımız mekân burası. Tabii bakmayın “şato” dediğime, aslında burası bir saray. Wojanów Sarayı! Kökeni 13. yüzyıla dayanan ve aynı Polonya gibi defalarca yangın geçirip, tekrar küllerinden doğmuş tarihî bir yapıt. Kendine ait bir ormanı bile var! Şimdilerde otel ve etkinlik alanı olarak kullanılan odaları ise antika eşyalarla donatılmış. Peki ne işimiz var burada? Yaz tatili seyahat güncemi dinlemek için esir alınmadınız merak etmeyin. Tabii ki jazz için buradayız!

Pałac Wojanów (Photo: youtube.com)
Hani İKSV’nin “Jazz için Tuhaf Bir Yer” konseptli festival konserleri vardır ya, işte Polonya’nın da “Jazz için Rüya gibi Yer” konseptli bir workshop’u var artık. Bu yıl ikincisi düzenlenen sözkonusu organizasyonun adı ise New York Jazz Masters Workshop. Adından da anlaşılacağı üzere, New York’tan gelen son derece cazip bir eğitmen kadrosuna sahip. Örneğin bu yılki kadro şöyleydi: piyanoda Aaron Goldberg, vokalde Judy Niemack, saksofonda Greg Osby, gitarda Mike Moreno, kontrbasta Matt Penman ve davulda Kendrick Scott. Öğrenci cephesi de hayli bereketliydi. Almanya, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Küba, Ukrayna, Belçika, İngiltere, Malta, Türkiye, Özbekistan, Hindistan, İtalya, Danimarka, Portekiz, Fransa ve Rusya’dan, içinde benim de bulunduğum toplam 70 katılımcı iştirak etmişti. Bu insanların arasında lise öğrencisi de vardı, üniversitelisi de, profesyonel kariyer yapmış müzisyeni de, Meksika’daki restoranını bırakıp kendini Polonya’ya atmış, neredeyse torun torbaya karışacak yaşta olanı da… Biz Türkiye’den dört kişiydik: Ben, bana bu workshop’u haber eden sevgili dostum, jazz vokal Bilge Aslı Susar, kaderin tatlı cilvesi sonucu İstanbul’da değil de taa orada tanıştığım davulcu arkadaşlarımız Macit Ege Ercan ve Emre Batıoğlu… Yani iki vokal, iki davulcuyduk. İnşallah seneye iki combo’luk kafile halinde orayı basarız! Tabii iş inşallah’a kalmasın. O yüzden anlatmaya devam edeyim. Maksat ağzınıza bir parmak bal çalmak değil mi zaten.

Photo: Lech Basel
Doğruyu söylemek gerekirse, başta çoğu genç yaşta onca insanı bu ıssız dağ köyünde nasıl tutacaklar diye biraz endişelenmiştim. Ama çok geçmeden gördük ki sıkılmak şöyle dursun, nefes alacak bile vakit kalmayacakmış. Güne enstrüman dersleriyle başlıyorduk. Biz vokaller ise Judy Niemack’in sınıfında oluyorduk. Judy ile Farinelli nefes tekniklerinden tutun, diğer diyafram egzersizlerine, gam alıştırmalarından doğaçlamada ritim ve cümleleme üzerine pek çok interaktif çalışma yaptık. Ayrıca isterseniz arada izin alıp diğer hocaların sabah derslerine de misafir olarak girebiliyordunuz.

Photo: Sanat Deliorman
Sabah derslerini günün konferansı takip ediyordu. Bu konferanslarda her gün başka bir hoca, farklı bir konu başlığını ele alıyordu. Aaron Goldberg ile doğaçlama, Mike Moreno ile kompozisyon yazımı, Kendrick Scott ile müzisyen gelişimi, Judy Niemack ile “Autumn Leaves”in çetrefil hikâyesi, Matt Penman ile müzik yaparken rahatlamanın, Greg Osby ile ise müzisyen olarak hayatta kalmanın yolları üzerine oturumlar gerçekleştirildi. Anlatılanlar temel nitelikte, ama vurucu, hattâ yer yer ensenize bir şaplak gibi iniveren türdendi. Örneğin beste yapmak için nasıl bir altyapı gerekir, insan kendi çalış tarzını ancak hangi süreçlerden geçerek oluşturabilir, bir grupta müzik yaparken egonuzdan nasıl sıyrılırsınız, realbook kullanarak neden jazz’cı olunmaz, neden jazz okuluna gitmek değil de birileriyle jazz yapmak daha mühimdir, hattâ neden sağdan soldan bedava albüm toplayan birisi gerçek bir müzik eleştirmeni olamaz! gibi soruların cevaplarını aldık. Özetle şöyle diyebilirim ki, bazen kırk kişinin dediğini –ya da demeye çekindiğini– bir adam çıkar ve öyle canınızı yakarak tekrar eder ki, işte o zaman gerçekten öğrenirsiniz. Sabah konferanslarının bize bıraktığı en büyük armağan da buydu sanırım.

Mike Moreno (Photo: Lech Basel)
Programa geri dönelim. Şimdi workshop’un bel kemiği niteliğindeki bölümüne geçiyoruz. Öğle yemeği molasından sonra yapılan ensemble dersleri! Bu dersler için workshop’un ikinci günü 6 combo grubuna bölüştürüldük. Her combo’nun başında başlangıçta bir “master” hoca vardı. Ancak geçen yıldan farklı olarak, bu sefer hocalar tüm combo’ları tek tek ziyaret etti. Böylece üzerinde çalıştığımız repertuvarı farklı açılardan geliştirme olanağı bulduk. Size hemen kendi yaşadığım deneyim üzerinden somut bir örnek sunayım. Bu kısmı özellikle vokal arkadaşlarımın okumasını isterim. Sıkılanlar bir sonraki paragrafa geçebilir.

Photo: Sanat Deliorman
Oraya kendi Türkçe bestemi götürmüştüm. Hiç Türkçe bilmeyen ve büyük ihtimal hiç Türkçe müzik dinlememiş bir grup gence parçayı anlatarak işe başladım. Bu ilk sınavdı. Önce sözleri anlatmak gerekliydi. Sonra melodi, trafik ve geçişlerdeki püf noktaları… Ama iş burada bitmedi. Yaptığımız 5 ensemble dersi boyunca parça kırk kere kılık değiştirdi. Örneğin, workshop’un aynı zamanda koordinatörü olan hocamız, davulcu Dorota Piotrowska’nın geldiği gün, beste yeniden düzenlendi. Bestede kullandığım bir motiften yola çıkarak yeni bir doğaçlama alanı yaratıldı; ses renkleri ve tınılar yeniden işlendi ve parça gözlerimin önünde bambaşka bir derinlik kazandı. Kendrick Scott’un geldiği derste ise Kendrick bana parçanın neden intro’su olduğunu sordu. Da da da dam! Şükür ki bu soruya bir cevabım vardı ve sözkonusu cevap parçanın sözlerinde bile değil sadece benim hayal dünyamda gizliydi. “Parça bir lavanta tarlasının ortasında karşılıklı duran iki kişiyle açılıyor”, dedim. Ama ya bu soruya bir cevabım olmasaydı? Demek ki o zaman o intro’nun da anlamı olmayacakmış. Yani intro’nun bir anlamı olmalıymış! Kendrick muhteşem bir hocaydı. Tıpkı film çeken bir yönetmen gibi tüm karakterleri, tüm sahneleri yeniden inşa ettirdi. Gruptaki her üyenin yeri geldiğinde dümeni nasıl eline alacağını gösterdi, ki bu paha biçilmez bir bilgiydi. Grup liderliği konusunda ufkumu genişletti. Aaron Goldberg ise tuttuğu ayna ile şarkı söyleyen ben ile doğaçlama yapan ben arasında ne gibi tezatlar oluştuğunu görmemi sağladı. Ses dinamikleri üzerine eğildi.
Az önce de dediğim gibi, bu sadece benim örneğim. Aynı grupla Wayne Shorter’ın “Nefertiti”sini ve Herbie Hancock’un “Butterfly”ını da yaptık. Armoniler analiz edilirken bir jazz parçasını büyük kılan unsurlar nelermiş görme şansına eriştim. Bunları genelde kimse bir vokale anlatmaz. Ancak bu tip workshop’larda ya da ensemble sınıflarında öğrenilir. O yüzden vokal arkadaşlarımın da seneye bu workshop’a mutlaka başvurmasını isterim.
Kendrick Scott ensemble sınıfında davul setini ele geçirince bunlar oldu…
Programa geri dönecek olursak, ensemble derslerini harika bir bölüm takip ediyordu. Her akşam hocalardan biri masaya oturuyor, cep telefonundan gizli bir şarkı listesi açıp hoperlörlerden bize dinletiyordu. Kimi kendi grubunun tarihinden, kimi jazz tarihinden örnekler veriyor, kimi beslenmemiz açısından önemli olduğunu düşündüğü kritik kayıtlar dinletiyordu. Çünkü workshop boyunca üzerine basa basa belirttikleri gibi, iyi jazz’cı olmanın temelinde yatan görevlerden biri de çok ama çok dinlemekti. Yine onların dediği gibi, sünger suyu emecekti ki, sıktığınızda su verebilsin. Bu müzik dinleme oturumlarında neler dinlediğimizi merak ediyorsanız, yakında bu merakınızı Açık Radyo’daki “Dünyanın Cazı” programında gideriyor olacağım. Lütfen takipte kalın.

New York Jazz Masters (Photo: Lech Basel)
Workshop’un en can alıcı saatleri ise gece başlıyordu. Sarayın camekân salonunda her gece –ama her gece! – en az 4 saat süren, kimi zaman hocaların da katıldığı jam session partileri yapıldı. Bu sayede her gün idmanlı kaldık. Aynı zamanda cabbarlık seviyemiz de yükseldi diyebilirim. Bir not: Jam session’larda vokallerin hayatını kurtaracak o herkesin çalmayı bildiği parçalar listesi de elimize geçti. Judy Niemack sağ olsun. Bu listeyi öğrenmek isteyenler seneye mutlaka oraya bir uğrasın derim.
Her gece böyle jam session’lar yapıldı…
7 çılgın günün sonunda uykusuzluktan bitap düşmüştüm, ama Wrocław kent merkezindeki büyük Vertigo Jazz Club’a yapılan ziyaret büyük doping oldu. Şansıma oradaki jam session’ı açması için seçilen iki combo’dan biri bizimkiydi. Burada yer yer hocaların da dahil olduğu harika bir New York Jazz Masters Workshop gecesi gerçekleşti. Polonyalı jazz severlerle buluşma, tanışma, kaynaşma şansımız oldu. Okulda verilen final konserlerimiz ise cabasıydı. Ayrıca saraydaki jam session’lara, orada kalan turistlerin de uğradığını görmek çok mutluluk vericiydi.

Vertigo Jazz Club (Photo: Lech Basel)

Vertigo Jazz Club (Photo: Lech Basel)
Aslında jazz’ı teknik çalışarak ya da bol bol dinleyerek öğrenebilirsiniz. Ama gerçek bir jazz’cı olmak istiyorsanız, diğer müzisyenlerle bir araya gelebileceğiniz her fırsatı değerlendirmeniz gerek. Bugün kendi eğitim metoduyla büyük fark yaratan piyanist Barry Harris 1960’larda vaktinin çoğunu Thelonious Monk, Dizzy Gillespie, Miles Davis ve Bud Powell gibi adamların evinde geçiriyormuş. Evet, belki de içinde yaşadığımız yeni dönemin curcurnası artık böylesi ev buluşmalarını pek mümkün kılmıyordur. Ama şükür ki her yaz dünyanın dört bir yanında gerçekleşen jazz workshop’larımız var. Ekonomik durumunuz el vermiyorsa bile çekinmeyin, elinizi taşın altına sokun, olmadı bir “fundraising” sitesine ilan verip para toplayın -ki bunu yapan bir arkadaş da tanıdım o workshop’ta. Çünkü böylesi ortamlarda kazanacaklarınız bir ev parası harcayıp gideceğiniz okullarda kazanacaklarınızdan çok da farklı değil. Unutmayın ki, her workshop, belki de bir anda, yüzlerce yeni müzisyen arkadaş edinmek demek. Ayrıca kendi eksiklerinizle yüzleşmek ve bu eksikleri nasıl kapatırım üzerine kafa yormak demek. Özetle ufkunuzun açılması demek. Şu bir gerçek ki, insan paylaştıkça öğreniyor, jazz ise tüm müzisyenler bir “aile” oldukça yaşıyor ve yaşamaya devam edecek.

Mike Moreno Combo (Photo: Lech Basel)
Bu da son bir sürpriz! New York Jazz Masters hocaları Jazz Dergisi için konuştu. Röportajlar: Sanat Deliorman Video: Robert Chudaszek / Beat Studio