Liderlik kelimesi günümüzün en havalı ve afralı tafralı kelimelerinden birisi olarak sık sık duyuluyor. Herkesin bu konuda söyleyecek bir lafı var, iş dünyasında liderlik eğitimine harcanan para diğer tüm başka eğitimlere harcanan paralardan çok daha fazla. Siyasetten futbola her yerde geçen bir kelime liderlik, ama öğrenilebilir mi, öğretilebilir mi diye sorarsanız o zaman biraz durun derim. Neden böyle dediğime gelince; benim gözlemim bu kelimenin değişik kişiler ve çevrelerde farklı anlamlar yüklenmiş olarak kullanıldığını düşünüyorum.
Benim liderlik konusunda ufkumun açılması yıllar önce yaşadığım bir olay vesilesi ile açıldı. Bana bağlı olarak çalışan genç bir bölge müdürü telefon ederek falanca gün randevunuz var, Özbekistan’a bekliyoruz dediği zaman içimden kızdım ve şöyle düşündüm; kim kimin patronu bu çocuğa bir anlatmak lazım, ama daha sonra düşündükçe çocuğun haklı olduğunu fark ettim, ben onu bölgeye hakim olup iş kovalaması için tayin etmiştim ve kendisine verilen işi de mükemmelen yapıyordu, evet büyük resimde lider ve patron bendim ama iş Özbekistan’da iş takibine gelince o bizden 5 saat uçuş uzaklığı olan bir ülkede görevi icabı liderliği benden devir almıştı, yani iş dünyasındaki ifadeyle yetkilerimi ona emanet etmiştim ama bölgenin sorumluluğu hala bendeydi. Odama dönüp bavulumu hazırlarken ilk dersimi fark etmiş olduğumu anladım, liderlik mutlak değil durumsal bir kavramdı, durumlar değiştikçe kişiden kişiye geçiyordu.
İyi bir jazz sever olarak o an aklıma sevdiğim müzikteki liderlik kavramları geldi. İyi bir jazz müzisyeninin içinde çaldığı projeye göre liderlik ve eşlikçilik rolünü aynı kolaylıkla yapabildiğini hatırladım. Örneğin davulcu Jack De Jonhette Keith Jarrett Trio’da eşlikçi olmasına rağmen kendi grubunda lider olarak çalabiliyordu. O gece bu konu kafama takıldı kaldı ve çocukluk yıllarımdan beri ilgimi çeken iki müzisyen aklıma geldi. Hem Miles Davis hem de Dave Brubeck 1959 yılında iki efsanevi albüme imza attılar, hem Kind of Blue hem de Timeout Amerikan jazz müzik tarihinin kilit taşları olarak hala sevilerek dinleniyorlar.
Miles Davis’in en önemli özelliği liderliği ile çok derin bir ilham vererek birlikte çaldığı müzisyenlerin kendi sınırlarını aşmalarını sağlaması idi. Herkesin bol notalı ve hızlı çaldığı bir dönemde Miles ortaya koyduğu modal jazz anlayışı ile bambaşka bir ufuk açmayı başarabilmişti. Dave Brubeck’in başarısı ise kendisinden daha yetenekli ve donanımlı müzisyenlerle yola çıkarak o güne kadar jazz tarihinde pek rastlanmamış bir aksak ritimli jazz albümü yapabilmesi oldu. Üstelik bu ritimlerin ilhamını da bizim ülkemize Amerikan Kültür Elçisi olarak geldiği zaman İzmir’de otelinin civarında müzik çalarak şarkı söyleyen Roman vatandaşlarımızdan almıştı.
Miles Davis hayatı boyunca hiçbir zaman arkasına bakmadan kendi tabiriyle jazz müziğini beş kere yeniden yarattı ve yanında sayısız müzisyen yetiştirdi. Dave Brubeck ise uzun yıllar boyunca herkesten farklı ve özgün bir müzik yolculuğu yaparak Amerikan Jazz tarihine damgasını vurdu.
Ama her ikisinin de ortak özelliği en iyi en vasıflı insanları bulup onlarla birlikte çalışmak oldu.
Jazz müziğinden liderlik için ilham alan ilk kişinin ben olmadığını da biliyorum. Bu konuda yazılmış nice kitaplar da var. Bunlardan en ilginç bulduğum Frank J. Barrett tarafından yazılmış olan ‘Karmaşaya Evet’ oldu. Kitap Recep Özerin’in çevirisi ile ülkemizde Optimist Kitap tarafından yayınlandı. Bu kitabın ön söz bölümünde Barrett kitabın bütünü hakkında kısa bir özet yapmış. Orada ele alınan bazı başlıklar şöyle:

Miles Davis (Photo: Express Newspapers/Getty Images)
Jazz’a Çıkan Yollar, Bildiğinizi Unutma Sanatı
Günümüzün bir başka önemli kavramı olan inovasyon için yazar ilk adımın öğrendiklerimizin unutulması olduğunu söylüyor. Bu açıdan bakınca hem Miles Davis hem Dave Brubeck bildiklerini unutarak yeniliklere adım atmış olan sanatçılar olarak öne çıkıyorlar. Aynı şekilde günümüzün iş dünyası liderlerinin de içinde yaşadığımız kaotik dünyada liderlik yapabilmek için eski kalıpları unutup yeni şeyler yaratmaları bekleniyor. Yıllar önce sevgili Can Kozlu Bilgi Üniversitesinde kendisi ile röportaj yaptığımda bana şöyle söylemişti: Biz burada çocuklara jazz çalmayı öğretiyoruz, sonra diplomalarını ellerine verirken de kulaklarına eğilip, ‘şimdi tüm bildiklerinizi unutun ve gidip jazz çalın’ deriz.
Karmaşaya Evet
Günümüzün yöneticileri sık sık kendilerini başkalarının yarattığı ve boylarını aşan karmaşanın içinde bulurlar ve sonucun iyi olacağına dair bir garanti olmamasına rağmen eksik bilgiye dayanarak bir şeyler yapmak zorunda kalırlar. Jazz müzisyenleri de bu tip karmaşa ile sık sık karşılaşırlar ama onlar bu karmaşayı yaratıcılık için bir fırsat sayarak doğaçlama ile ilerleyerek çözümlerini üretirler. Geçtiğimiz aylarda Denizbank’ta dinlediğim bir İK uzmanı konferansında liderlik için deneyimli değil genç ve deneyimsiz liderler aradıklarını söylemişti. Bu zaten jazz müziğine baksalardı sürekli olarak yapılan bir şey olduğu görülecekti.
Asgari Yapı Azami Serbestlik
Bu ilke hem bilgi toplumunda uzmanlıklara göre sürekli yeniden yapılanabilmeyi mümkün kılıyor hem de jazz müzisyenlerine daha fazla yaratıcılık alanı sağlıyor. Sanayi devriminde askeri örgütlenme modeli ile yola çıkan sanayi yönetimi günümüzün bilgi toplumunda bu ilke ile ilerliyor.
Kitapta başka ilkeler de var, hepsini buraya aktarmak hem yazarının emeğine saygısızlık olacak hem de sizin merakınızı keserek kitaptan alabileceğiniz keyfi yok edebilecek. Bu yüzden önerim alın kitabı bir solukta okuyun.

Dave Brubeck (Photo: internet/unknown)
Tüm bu düşünceleri bir araya getiren tek bir ortak payda olduğunu düşünüyorum, o da insan. Yıllar önce bir konferansta Yunanlı bir konuşmacı bize şöyle demişti: Tanrı ülkeleri yaratırken adil davranmamış, her ülkenin kaynakları ve zenginlikleri farklı, tanrının tek adil olduğu şey insanı dağıtması, her ülkeye insan vermiş, günümüzde farkı yaratan şey o insanları nasıl eğittiğiniz ve nasıl yönetebildiğinizdir.
Benim kendime çıkarttığım sonuç şu: Liderlik insanın içindeki en güzeli en doğruyu ve en iyiyi keşfedilmesi için onun yanında olabilmektir. Sadece Miles Davis ve Dave Brubeck değil birçok jazz müzisyeni bunu defalarca yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar. Aslında günümüzün liderliği mentorlük kavramından koçluk kavramına doğru bir değişim gösteriyor.
Bence iş dünyası o çok önem verdiği liderlik dersleri için çalışanlarına hoca tutacağına bir ay boyunca değişik Nardis konserlerine götürse belki de kendileri için aradıkları derslerin çoğunu orada bulabilirler üstelik çok da eğlenceli olur. Umarım bu sözlerimi okuyan sizler kendi değerlendirmelerinizi yaparak kendi sonuçlarınızı çıkartırsınız. Sonuç olarak ben bir şeyler düşündüm, paylaştım, şimdi de sizlerin ilhamlarınızı almak için sabırsızlanıyorum.