Jazz ve Politika II
III. Reich Zamanında Jazz
Jazz ve Politika I için tıklayınız.
Almanya jazz müziğini Weimer Cumhuriyeti döneminde keşfetti. Zaman içinde ülkenin 20. yüzyıl simgesi haline geldi. Ancak, bu arada canlanmaya başlayan Nasyonalist tutucular ve sağ kanat çevresince hoş görülmüyordu. 1993 yılında Hitler’in gücü ele geçirmesiyle birlikte jazz üzerindeki baskı arttı ve “Fremdlaendisch” -“Yabancı” diye adlandırılan bu sanat kökünden sökülüp atılmaya başlandı. Alınan ilk önlem, “Reichmusikkammer” -“Devlet Müzik Odası”nı kurmak oldu. Bu da Musevi müzisyenleri dışlamak ve yabancı müzisyenlerin girişini engellemek demekti. Almanya’nın bu dönemine damgasını vuran sıradışı bir olay, jazz müziğinin de lehine gelişecekti. Neydi bu olay; 1936 Berlin Olimpiyatı! Özellikle Berlin’de göreceli bir özgür ortam yaratmış, yeni jazz tarzı olarak ünlenen Swing, dans salonlarında, radyoda çalınmaya başlamıştı. “Swingjugen”- “Swing Gençliği”, ortalığı kasıp kavuruyordu. Bu durum uzun sürmedi. 1937 ve 1938’de Bölgesel Nazi Parti liderleri, Polis Müdürleri ve bazı iş adamları, bulundukları yerlerde Swing çalınmasını ve dansını yasaklayan bildiriler yayınladılar. Tüm bu kısıtlamalara karşılık, jazz varlığını sürdürdü. Nedeni de bazı müfettiş ve swing sever Nazi görevlilerinin görmezden gelmesiydi.
II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte yabancı kültürel üretimler boykot edildi, dans salonları aforoza uğradı, dolayısıyla jazz da bundan payını aldı. Swing dansının yasaklanmasına rağmen yine de ülkenin ilk savaş başarılarına paralel jazz da kalkınıyordu. Öte yandan, orduya alınan Alman müzisyenlerin açığını kapamak için, ele geçirilen ya da bağlaşık ülkelerden jazz orkestraları getiriliyordu. Bu orkestralar, cepheden dönen askerlerin olduğu ölçüde sivil halkın da popüler müzik talebini karşılıyordu. Nazi yönetimi, jazz içerikli plak ve filmlerin üretimine ve dağıtımına uzun süre hoşgörüyle yaklaştı. Öyle ki, çeşitli zamanlarda Swing müziği propaganda amacıyla kullanıldı. Örneğin, Goebbels’in propaganda bakanlığının emriyle kurulan Charlie ve Orkestrası, radyo emisyonları yapıyor, konserler veriyordu. 1943’de Stalingrad bozgunu ve Goebbels’in bildirisi, Swing orkestralarının çaldığı çoğu mekanın kapanacağı sinyalini verdi. Bu da jazz müziğinin sonu demekti. Bütün bu karalama kampanyalarına, yasaklamalara hatta bazı jazz müzisyenlerinin ve takipçilerinin hapsedilmesine karşılık, III. Reich zamanında Alman jazz sahnesinin varlığı bir gerçek. Bir yandan profesyonel ve amatör müzisyenler, Swing hayranları ve plak koleksiyonlarınca el altından desteklenirken diğer yandan politik koşullarla gelişimi engellendi. Nazi ideolojinin iç dinamiği ve dışa dönük politik bakış açısına bağlı olarak, jazz, yasaklamalarla hoşgörü ve sahipleme arasında gidip geldi. Bu durum da Nazilerin jazz üzerinde ne tam bir baskı uygulayabildiklerini, ne de uygun bir kanun çıkarabildiklerini açıklıyor.

Photo: internet/unknown
Kamplarda Jazz;
Nazi rejiminin “Yozlaşmış” olarak toplum dışına itmesine karşılık, tarihsel tanıkların ve hayatta kalanların belirttiğine göre jazz- ya da jazz ile ilintili müzik- birçok Nazi kampında duyuldu. Özellikle Fransa’da Vichy, Hollanda’da Westerbork ve Polonya’da Lodz’daki toplama kamplarında gizli gizli swing çalınıyordu. Fransa’da Perpignan kampından sağ kurtulan Fred Wander’in anlattığına göre 1942 yılında Musevi olduğu için tutuklanan Viyanalı Erich Pechmann, çokiyi blues söylüyor ve sesiyle çalgıları taklit ediyordu. Diğer mahkumlara müthiş bir moral kaynağıydı. Wander, Pechmann’ı şöyle anlatıyordu: “O söylerken herkes susardı. Tüm orkestra çalgılarının sesini vermesi, büyüleyiciydi. Gittiği her yerde bu korkmuş, sinmiş insanlara yeniden yaşama sevinci aşılardı”. Ne yazık ki Pechmann, kampların kötü koşullarına yenik düşerek, 4 Ağustos 1944’de tifüsten yaşamını yitirdi (belki de ironik bir şekilde şanslıydı gaz odasında can vermediği için).
1939 yılının Kasım ayında, Sachsenhausen kampında, Çekoslovakya’dan bazı öğrenciler bir vokal sekizlisi kurdu. “Sing Sing Boys” adını taşıyan topluluğun şefi, 1938’de Prag’da antifaşist eğiliminden ötürü kapatılan Özgürlük Tiyatrosu için parçalar yazan Karel Stancl’di. Boys, bilinen müzikal ve film şarkılarını Stancl’in Swing düzenlemesiyle söylüyordu. Ayrıca repertuarında Jaroslav Jezek’in ciddi jazz parçaları da vardı. Ancak çok geçmeden, etkinlikleri, Alman işgal güçlerince yasaklandı. Neyse ki, Sing Sing Boys’un tüm üyeleri, 1943 Baharında bir genel af programı sayesinde özgür bırakıldı.
1939’da Buchenwald’daki toplama kampında bir jazz topluluğu kurulması planlanıyordu. Uluslararası İllegal Kamp Komitesi’nin desteğiyle ancak dört yıl sonra kurulabildi. Bu komitedeki bazı politik tutuklular, kamp bürokrasisinde önemli bir pozisyondaydılar. Özellikle içlerinden Herbert Weidlich, “Rhythm” adı verilen topluluğun üyelerinin başka kamplara nakillerini önlemek için fazladan resmi iş çıkarıyordu. Çünkü nakil demek, ölüm kampı demekti. Bu ayrıcalık, müzisyenlere rahat rahat prova yapma olanağını da tanıyordu. Diğer bir avantaj da tehlikeli işlerde çalışmamalarıydı. Zamanla “Rhythm”, uluslararası üyelerin de katılımıyla büyük orkestraya dönüştü. Artık amatör değil, profesyonel bir orkestraydı. İlginç olan, başlangıçta daha yaşlı tutuklular, orkestrayı “Burjuva” müziği çalıyor diye red ettilerse de sonradan tutukluların moralini yükseltmesi, yanı sıra komitenin illegal toplantılarını kamufle etmesi nedeniyle kabullendiler. Konserler, SS subaylarının bilgisi dahilinde belli bloklarda yapılıyor, sinema barakasında jazz da çalınan eğlenceler düzenleniyordu.
Bu kamplardan Theresienstadt’a “Show Camp” adı takılmıştı. Burada kültürel yaşam oldukça iyiydi. Klasik müziğin yanı sıra düzenli jazz konserleri veriliyordu. Bu kampta kurulan ilk jazz topluluğu, klarinetçi ve saksofoncu Bedrich “Fritz” Weiss’ın kombosuydu. Bunlardan başka, jazz müzisyenleri kabare gösterilerine eşlik ediyor, farklı topluluklar oluşturuyorlardı. En ünlüsü, “Ghetto -Swingers”dı. piyanist Martin Roman’ın şefliğindeki bu Çek orkestrası amatörlüğüne karşılık kaliteliydi. Yine burada da eski kuşak tutuklular yapılan müziği ticari bulurken, gençler destekliyordu. Tüm bu popüleriteye ve hatta kamp ile ilgili belgeselde çalmasına karşılık Ghetto -Swingers, Auschwitz Birkenau’ya nakledilmekten kurtulamadı. Gitarcı Coco Schumann, söyleşisinde bir anısını anlatıyordu: “Kamp Kapo’su (kamp çalışma sorumlusu), tüm blok şeflerine bir parti vermişti. Biz de çalıyorduk. Konuklar kadın giysileriyle geldi. Hemen sarhoş oldular. İçlerinden birisi kadın ayakkabasını ayağından çıkardı ve bana şampanya içirmeye çalıştı. İçmek zorundaydım. Bunların yanı sıra müziğimizi dinleyince çocuk gibi ağlamaya başlıyorlardı”.

Coco Schumann (Photo: internet/unknown)
Theresienstadt’daki müthiş jazz repertuarına sahip, başarılı bir orkestranın üyeleri olan bu müzisyenler, Auschwitz’de, yaşamları SS subaylarının insafına kalmış esirlerden başka birşey değildi. Bu arada bir bölümü gaz odasından kurtulma olanağını buldu. Kalanlar, Berlin üzerinden Sachsenhausen ve ardından Dachau kampına gönderildi. Ghetto – Swingers’dan yalnızca birkaç müzisyen hayatta kaldı.
Nazi rejimince çıkarılan jazz müzisyenlerinin uyması zorunlu “Tuhaf”10 kural;
Nazi işgali sırasında Avrupa’daki modern sanat biçimleri gibi jazz müziği de baskı altındaydı. Ari Alman sanatını hiçbir şey yozlaştıramazdı. Tüm totaliter çevre tarafından hoş görülmeyen jazz için anti-faşist diye bilinen kuramcı Theodor Adorno bile ‘kaba saba bir müzik’ tanımını kullanmıştı. İşte herşeyi kontrol altına alma çılgını Nazi rejiminin kuralları;
1. “Swing” denilen foxtrot ritmi, hafif müzik ve dans orkestralarının repertuarının %20’sini aşmayacak.
2. “Jazz” denen bu tarzdaki bestelerde majör ton kullanılacak ve parçaların sözleri Musevi pesimistliğini, ezikliğini yansıtmayacak, tam tersine yaşama sevinci verecek.
3. “Blues” denen tarzın ağır temposu hızlandırılacak. Bununla birlikte belli bir temponun üzerine çıkılmayacak. Aryan ruhuna uygun olacak. Siyahların Hot-Jazz temposu ve doğaçlama kesinlikle hoşgörülemez.
4. Parçalarda en çok %10 oranında Senkop yapılacak. Kalanında ise, barbar ırkın karakteristik dönüşümü olan isterik tempodan ve Alman halkını karanlık içgüdülere yönlendiren ve “Riff” denen tekrarlardan arınmış bir “Legato”da ısrarlı olunacak.
5. Alman ruhuna yabancı çalgı malzemeleri (inekçanı, fırçalar gibi) kullanmak, ağaç ve bakır üfleme çalgıların doğal ve soylu tonlarını Yahudi höykürmesine dönüştüren (wah wah, sürdin -şapka gibi) malzemeleri kullanmak kesinlikle yasaktır.
6. Stilize askeri marşların dışında davul susları, dörtlük vuruşta çeyrek ölçüden daha uzun olmayacak.
7. Jazz parçalarında da akustik bas arşe ile çalınacak.
8. Çalgıyı ve Aryan müzikalitesini tahrip edeceği için telleri parmakla çekerek çalmak yasaktır. Ancak, bu “Pizzicato” denen teknik, parçanın yapısı için vazgeçilmez bir ögeyse o zaman telin sesini sürdine etmesin diye çok dikkatli davranılacak.
9. Müzisyenlerin “Scat” denen vokal doğaçlamaları yapması yasaktır.
10. Tüm hafif ve dans orkestralarına, saksofon ailesinin tümüne yer vermesi önerilmez. Onların yerine keman, viyola, viyolonsel veya folk çalgıları kullanılmalıdır.
(Nazi işgalini ve Çekoslovakya’da Sovyet işgalini yaşamış yazar Josef Skvorecky’nin anılarından alınmıştır).
Diğer kaynaklar; G. Fackler:” Entartete Musik im KZ”: Heinrich Himmler und die Liebe zum Swing”-1994
M. H. Kater: Different Drummers: “Jazz in the Culture of the Nazis”-1992
C. Kellerssmann: “Jazz in Deutschland von 1933-1945”-1990
Tanık İfadeleri: M. Hejtmar: “Rhythmus hinter Draehten (Rhythm behind barbed wire)”- Weimar archive of the KZ- Gedenkstatte Buchenwald.
S. Laks: “Music of another World”, Illinois Northwestern University Press- 1989
K. Scheurenberg: “Ich will leben”. Ein autobiographischer Bericht, Berlin- 1982
C. Schumann: “Der Ghetto-Swinger”, Eine Jazzlegende Erzaehlt 2nd ed. Munich- 1997
Meraklısı için belgesel filmler;
Roy Ackerman/ John Jeremy: “Swing under the Swastika. The Story of a Music that could kill and save”- 1988 (52 dak.) ( Metin: Michael Zwerin)
Paul Karalus / Alfred Segeth: “Aus einem Musikerleben: Coco (Schumann) der Ghetto-Swinger”- 1986 (45 dak.)
Not: Stanley Kubrick (1928-1999) de M. Zwerin (1930-2010)’in “Swing under the Nazis” kitabını 1985 yılında sinemaya aktarmak istemiş, ancak elde olmayan nedenlerle birtürlü gerçekleştirememişti.
Bu yazı Jazz Dergisi’nin 75. (2014) sayısında yayımlanmıştır.