Zamanla insanın geçtiği yollar pek çok kesişim noktasına denk geliyor. Bu kesişimlerin çoğu keşfedilmeyi bekliyor, ama birkaç maceracı ruh kaybolmayı göze alarak çok zengin bir yolculuğa çıkmış oluyorlar. Bu da kesişen yolların bir yolcuyu nasıl bir noktadan bambaşka yerlere götürebildiğinin bir hikayesi. Buluşmalar aynen fikirler gibidir, bir tanesi oldu mu onun arkasından gelecek olan zincirleme olayları tahmin etmek mümkün değil.
Mesleğim olan mimarlığın yanısıra İstanbul’da yayınlanan bir jazz dergisine yazı yazmaya karar verdiğimde sıcak bir yaz günüydü. Jazz müziğinin sadece ustalarıyla değil, bu yolun taşlarını döşeyen arkeologları ile de tanışmıştım. Birlikte unutulmaz anlar yaşayıp birkaçı ile de uzun süreli arkadaşlıklar kurmuştum. Bu albümün kahramanı da zincirleme olaylar sonrası hayatıma giren bu müzisyenlerden biri. Geri dönüp baktığımda, eğer böyle bir şeye iznim varsa, bu mütevazi birliktelikte oynadığım rol için kendimi çok gururlu hissediyorum.
Herşey Viyana’daki Jazzland isimli jazz kulübünün kulisinde, Fritz Pauer ve diğer iki beyefendi ile başladı. Kendileri Johannes (Hans) Strasser and Joris Dudli isimli trio’nun üyeleri idiler. Biri Joris ike yeni albümü hakkında, diğeri ise Fritz ve Hans ile Fritz’in Zurndorf’tak evinde İki röportaj yaptım. Bunu takiben Fritz’in Viyana’nın en iyilerinden biri diye tanıştırdığı bir saksofoncu ile yollarım kesişti. Tekrar Jazzland’deydik ve Andy Middleton Pauer Quartet’in dördüncü üyesiydi. Andy ile yeni CD’si hakkında bir röportaj yaptım. Uzunc bşe zaman sonra Andy’nin doğumgününde Fritz ile karşılaştım ve trio’sunun yeni bir albüm kaydetmekte, ya da Art Blakey’nin deyişiyle ‘pişme’ aşamasında, olduğunu öğrendim. Heyecanla albüm lansmanını takiben İstanbul’da bir konser olasılığını konuştuk.
Bir sonraki yaz Fritz beklenmeyen bir şekilde aramızdan ayrılınca bu heyecan söndü, ve uzun süredir beklenen albüm müzisyenin ölümünden sonra yayınlandı. Fakat ben İstanbul’da bir konser fikrinden vazgeçmek istemiyordum, hepimizin Fritz ile umut dolu bir şekilde paylaştığımız bu sözü yok sayamazdım. Uzun hikayenin kısası, bu mümkündü, bir jazz severin beklediği ve beklemediği zorluklarıyla, ve İstanbul’da Fritz Pauer Memorial Quintet için iki konser ayarlandı.
Oliver Kent ilk konserde, Burak Bedikyan ise ikincisinde Fritz’in yerini doldurdu. Orijinal quintet’in üyesi olan Daniel Nösig her iki konserde de trompet sandalyesindeyi. Oliver’ın Nardis Jazz Kulübü’nde gerçekleşecek olan ikinci konserde bulunamayacağı kesinleştiğinde Burak’ın telefon numarasını bulup onu aradığımı hatırlıyorum. Herşey yolunda gitti ve Burak, Andy, Hans, ve Joris Türkiye’de başka mekanlarda da çalıp sonrasında birlikte başarılı bir Avrupa turnesine çıktılar. Bu turnenin canlı kayıtlarından oluşan albüm 15 Şubat’ta AMSEC, Hagenberg, Avusturya’da kaydedildi. Bu kayıt bir jazz kulübünü bütün dinamiklerini ile yansıtıp dinleyiciye işitsel tarihin bir parçası olma şansını tanıyor. Fonun atmosferini dinleyici kitlesi oluştururken bu müthiş müzisyenler ön planda parlıyor. Andy ve Burak’ın kendilerine ait 6 kompozisyona “If you hear a song in blue like a flower crying for the dew, that was my heart serenading you.” eşlik ediyor.
Andy, kuşkusuz zamanımızın en iyi saksofoncularından biri. Bu sadece çalma stili ve komsozisyonları sayesinde değil; ayrıca kendisinin doğaçlama, yapılandırma ve fikir geliştirmeye olan benzersiz yaklaşımı yüzünden. Bu şekilde bir sonraki genç jenerasyon için çıtayı yükseltiyor. Joris farklı stil ve türleri ustaca çalabilen, kompleks zihninin her zaman kontrolde olduğunun farkında olan yetenekli bir davulcu. Hans kusursuz bir dayanak noktası, müzisyenlerin rahatça sırtını yaslayabileceği bir şekilde duyarlı müzisyenliğini ve tekniğini ön plana çıkartıyor. Ayrıca kendisinin besteci yanını da vurgulayıp meraklısına “Epikur” isimli parçayı şiddetle önermem gerekiyor. Profesyonel bir müzisyen olmayabilirim ama bu, Burak’ın yerel jazz çevresinde bu gruba uyabilecek tek müzisyen olduğunu hemen anlamama engel değil. Açık görüşlülüğü ve çalıp beste yapmaya çağdaş yaklaşımı bir de yaracısı zekası ve mizahıyla birleşince ortaya çok şaşırtıcı sonuçlar çıkabiliyor. Dörtlünün en genci olan bu müzisyen hakkında ileride çok işiteceğimize inanıyorum.
Bu güzel kaydı her dinlediğimde Fritz’i düşünüyor olacağım.