Korona Jazz Kliniği I: Durum Raporu
Canımızı Okuyan Canlı Yayınlar
COVID-19 kasırgası ortalığı hallaç pamuğu gibi savururken dev dijital tsunami dalgaları çok geçmeden cep telefonlarımıza ulaşmıştı bile. Algoritmik olarak katlanan bu dev dalgalar önüne kimi kattıysa sürükledi. Evinde oturup varoluşunu sorgulamaya başlayan müzxfisyenler, yaşları ve hayat görüşleri ne olursa olsun canlı yayın araçlarına sarıldılar. Gitaristler, piyanistler ve evinde stüdyo imkânları olanlar -hele ki evine yakın atölye ya da stüdyosu olanlar- için adaptasyon süreci hayli hızlı oldu.
Elbette bu canlı yayınlar, en azından varoluşsal krizimize ilaç gibi geldi gelmesine, ama canlı yayının aslında can okuduğu da bir gerçek. Yarım saatlik bir canlı yayın için takipçilerinize olabilecek en güzel performans deneyimini sunmak hiç de kolay değil. Denemiş olanlar hak verecektir. Evi altına üstüne getirmek gerekiyor. Çünkü adı üstünde ev! Ne sahnesi var, ne düz bir fon perdesi, ne spot ışıkları, ne de sabit kurulu çalışan bir ses sistemi. Sağda bir televizyon, solda gümüşlük, belki de hemen arkanızda, kaldırmayı unuttuğunuz o bebek mama sandalyesi… Her an ezan okumaya hazır mahalle camisi ise bu ambiansın vazgeçilmez parçaları arasında. Çok ses yaparsanız kızacak bir iki mutsuz komşuyu da eklememek olmaz.
Haydi diyelim ki Bauhaus tarzı döşeli müstakil bir villada yaşıyorsunuz ve elinizde en âlâsından stüdyo ekipmanları var. Yeter mi? Tabii ki yetmez. Mahallede onca insan evinden çalışıp, onca çocuk uzaktan eğitim görürken, bir iki film ve oyun indirmelik canı olan ev internetinizin siber bir fıtığın kurbanı olması an meselesi. Yani yayın her an kopabilir, tuhaf sesler çıkabilir ya da en iyi ihtimal piksellerinize ayrılabilirsiniz. Eh ne oldu şimdi onca emeğe?
Dijital Tsunami
Peki diğer sıkıntılar ne? Şu dijital tsunami mefhumunu bir ele alalım. Eskiden tanıtım amaçlı olarak sosyal medya hesabınızdan takipçilerinize bir yayın yaptığınızda bunun taptaze bir anlamı oluyordu. Ama şimdi instagram’ın “hikâye”ler şeridi şekerci dükkânı rafına dönmüş durumda. Üstelik rakipleriniz sadece buradaki müzisyenler de değil. İki yanda Herbie Hancock da canlı yayın yapıyor. O da ne İbrahim Maalouf hayranları ile kaynatmaya başlamış! Ah bakın Christian McBride ne de şeker, yine Live Wax’te acayip bir konuk almış. Şehirde Caz da başladı, dur bir de çay koyalım Caner ile Ertuğrul’u izleyelim. Ah o gelen mail de ne?” derken sonuç bölünmüş bir konsantrasyonun en acı deneyimlendiği açık büfe sendromu! Yani bir izleyiciyi sizin yayında tutmak çok zor.
Şehirde Caz Instagram Evde Caz Sohbetleri ve Christian McBride Live Wax Canlı Yayını
Hele ki biz vokallerin sıkıntısı daha da büyük. Eğer ki bir çalgıyla kendinize eşlik edemiyorsanız, yayında bir başınasınız. Çünkü G’sinin başına rakam ekleyip duran dünya internet sistemi konu canlı yayın olunca halen emekleme aşamasında. Sistemin üzerinde kurulu alıcı ve vericilerin yol açtığı data kaybı zaman kaymalarını kaçınılmaz kılıyor. Haliyle de kimse başka bir evdeki bir müzisyene bağlanıp onunla birlikte canlı müzik yapamıyor. Kendi kendine yeten bir gitarist de basçı dostuna bağlanamıyor. Davulcu ne yapsın? Onların hali iyice vahim. Yani mevcut internet teknolojisi jazz’cıların vuslat acısına merhem olmaktan çok uzak.
Değişmesi Muhtemel Alışkanlıklar
Diyelim ki tüm bu sorunları aştık ve bol bol başarılı canlı yayın gerçekleştirdik. Peki yakın gelecekte bizi nasıl bir tablo bekliyor olacak? Normalde bilet alıp bizi izlemeye gelen bu insanlar bedava içeriğe ulaşmayı alışkanlık ederse ne yapacağız? Ya da canlı yayında sürekli yorum yazmaya (başka bir deyişle konuşmaya) alışmış olan takipçilerimiz, bir gün yeniden kulübe girip oturduğunda, nasıl konsantre olup bir doğaçlamayı baştan sona dinleyecekler? Peki ya bu iş çok uzarsa? Ya tek başına yetmeye alışan jazz müzisyeni kollektif doğaçlama reflekslerini yitirip bir solo resital sanatçısına dönüşürse?
İşte çevrimiçi, özellikle de sosyal medya hesaplarından yapılan canlı yayınların mevcut sıkıntıları ve doğurabilecekleri riskler bunlar. Şimdi size European Jazz Network’ün son dönemde düzenlediği YouTube webinar’larından (1) derlediğim tavsiyeleri sunmak istiyorum. Bunu yaparken de elbet işin içine kişisel gözlemlerimi de katacağım. Bakalım bu sorunlu platformun pozitif potansiyelini geliştirmek için ne tür şifai reçeteler mevcut?
AB’nin desteklediği European Jazz Network, kıtanın önde gelen festival, kulüp, dernek ve plak şirketi temsilcileri ile herkese açık webinar’lar düzenleyerek, pandemi döneminde jazz’ın ve jazz’cıların geleceğini tartışıyor.
Bu Bir Kulüp Konseri Değil
Öncelikle sosyal medya canlı yayınlarının sıradan bir konser olmadığını vurgulamak gerekiyor. Kulübe gelen insan sizi, oturur 3 saat de dinler. Ama sosyal medyada, ekranın tepesinden inecek ilk “Herbie Hancock Canlı Yayında!” bildiriminin kurbanı olmanız an meselesi. Peki takipçilerinizi kendi yayınızda nasıl tutacaksınız? İşte size bir iki temel dikkat edilmesi gereken nokta:
- Özgün İçerik Sunmak Önemli
Yakın zamana dek, jazz müzisyeni cebine yeni projesinin parçalarını koyar şehir şehir gezer, gittiği her şehirde aynı ana malzemeyi değişik yorumlarla sunardı. Sunulan içeriğe sadece o gece, o kulüpte ya da salonda bulunanlar erişebilirdi. Ama şimdi çevrimiçi platformlarda, hele ki sosyal medyada yaptığımız canlı performanslarda tek atışlık (one-shot) hakkınız var; yani o an çaldığımız ya da arşivden canlı yayına koyduğumuz müzik bir anda dünyanın bütün şehirlerine ulaşıyor. Haliyle özgün içeriğin önemi daha da bir ön plana çıkıyor.
Bazı koordinatörler, anlık paylaşılan özgün müzik içeriğinin değerini arttırmak amacıyla, jazz sanatçılarına YouTube kanallarında temizlik yapmalarını öneriyor. Çünkü takipçileriniz zaten daha önce YouTube kanalınızda izlemiş oldukları bir performansınızın çok benzerini görmek, hele ki bunun için size yardım bağışında bulunmak veya bir ücret ödemek için hevesli olmayabilirler. O yüzden onlarla özgün içerik paylaşmak ya da YouTube kanalınızda daha önceden yayınlamadığınız bir arşiv kaydını canlı yayına vermek çok daha mantıklı.
Yakın zamanda, Lübnan asıllı Fransız trompet sanatçısı İbrahim Maalouf’un YouTube kanalından anlık olarak paylaştığı arşiv konser kayıtları ve hemen akabinde takipçileri ile instagram hesabı üzerinden yürüttüğü canlı soru-cevap oturumları buna bir örnektir. Tabii arşiv video paylaşımı yaparken, varsa ortak çalıştığımız plak şirketleri ve diğer kurumların çevrimiçi paylaşım politikalarını, en önemlisi de YouTube ve diğer çevrimiçi platformların genel ve ülkemize özel yayın politikalarını dikkatlice incelemeliyiz. Bu da bizim ev ödevimiz olsun. Nasıl olsa evdeyiz. Vaktimiz bol, okuyalım öğrenelim.
- Erişilebilirlik Yönetimi
Tabii sonsuz müzik üretme kapasitemiz olmadığına göre, her canlı yayın için özgün içerik sunmak zor olabilir. Bu noktada canlı yayınların sadece belli bir bölge ya da ülkelerden erişilebilir olmasını sağlamak ara bir çözüm olabilir. Örneğin İstanbul Film Festivali geçtiğimiz ay, sadece Türkiye’den izlenebilen 15 filmlik bir festival seyir paketi hazırladı, paketleri elektronik biletleme sistemiyle sattı; gösterim seanslarını ise anlık canlı yayın metodunu kullanarak düzenledi. Benzeri denemeleri biz jazz sanatçıları, kulüpleri, hattâ jazz festivalleri de yapabilir diye düşünüyorum.
- Müzisyenleri Bir Araya Getirecek Formüller
Müzisyenin müzisyene kavuşmasını sağlamak için de formüller geliştirmek mümkün bu canlı yayınlarda. Sosyal mesafe kurallarını gözetmek kaydıyla, jazz müzisyenlerinin evlerinde, bir mekânda ya da açık havada buluşması ve bu şekilde canlı yayınlar gerçekleştirmeleri sağlanabilir. Bu şifai reçetenin en yakın örneklerini Akbank Sanat’ın instagram hesabından düzenlediği “Evin Caz Hali” canlı yayın konser serisinde gördük. Bu sene ilk kez çevrimiçi gerçekleştirilen Ankara Jazz Festivali ise Hava Kuvvetleri’ne bağlı Cazın Kartalları (Eagles of Jazz) Orkestrası’nı 30 Nisan Dünya Jazz Günü için aynı salonda buluşturarak bu minvalde başka başarılı bir deneme yapmış oldu.
Akbank Caz Festivali – “Evin Caz Hali” Çevrimiçi Canlı Konser Serisi
Ankara Caz Festivali – Cazın Kartalları Orkestrası
- Az Söz, Çok Müzik
Son olarak bu canlı yayınlarda konuşmadan çok performansa ağırlık vermek, zamanı en verimli şekilde kullanmak hayli önemli. Takipçilerimiz bizden müzik istiyorlar! Uluslararası konser duyuru platformu olan Bandsintown’ın yakın zamanda 7 bin takipçi ile gerçekleştirdiği bir ankete (2) göre, müzikseverlerin %75’i canlı yayın konserlerini izlemek için, YouTube’u tercih ediyor. %94 gibi ezici bir çoğunluk ise bu canlı yayınlarda soru-cevap seanslarından ziyade müzikal performans görmek istediklerini dile getiriyor. Ama paradoks bu ya, canlı yayınlarda, hele ki instagram canlı yayınlarında, aynı müzikseverlerin performans izlemekten ziyade sanatçıyla iletişime geçmek için inanılmaz derecede hevesli olduğunu gözlemliyoruz. Tabii Instagram’da -YouTube’dan farklı olarak- yazılan yorumların doğrudan video üzerine yansıyor olması bunda etkili olabilir. Bir çözüm ise müzik performansı sırasında gelen yorumları geçici olarak kapamak olabilir.
İşte çevrimiçi canlı yayının sahne arkası ve sahne önündeki manzara bu. Ya peki bu süreçte jazz’cılar maddî olarak nasıl ayakta kalacak? Fizikî konser mekânlarımıza nasıl ne zaman kavuşacağız? Bu soruların yanıtlarını, anket verilerini de paylaşmaya devam ederek, bir sonraki yazımda tartışacağız.
(1) Sözkonusu webinar’ların devamı da geliyor olacak. YouTube kanallarına abone olmanızı tavsiye ederim. https://www.youtube.com/channel/UCAzvvlXGdJ5MMV_ZPWtHcBg