Kurt Elling, bu yıl Mart ayında yayınlanmış olan The Questions albümünün turnesi kapsamında katıldığı İstanbul Jazz Festivali’ndeki konserinde hem eski hayranlarını hem de yeni takipçilerini memnun etmeyi başardı. Güçlü sesi ve etkileyici yorumları kadar, sahnedeki duruşu ve izleyicilerle iletişimiyle de beğeni topluyor Elling. İstanbul’u ve dinleyicileri özlediğini söyleyerek giriş yapan Elling, “Dünya aklını kaçırdı…” diyerek, içinde bulunduğumuz siyasi ve sosyal çalkantılar hakkında bir şeyler söylemek ister gibiydi. Hemen sonrasında, belki kimseyi gücendirmemek adına, belki yargısının şüpheye yer bırakmayacak biçimde emin olduğu tek yönünü vurgulamak için, “Amerika’nın [aklını] kaçırdığını kesin biliyorum!” diye ekleme ihtiyacı hissetti.
The Questions, Elling’in ilk albümünden bugüne gelen çizgisinin devamı niteliğinde, alıştığımız türde bir kayıt. Albümü yayınlayan firma, “özgün besteler ve standartlar yanı sıra Bob Dylan ve Paul Simon’dan parçalarla şaşırtıcı bir seçki sunuyor” benzeri bir ifade kullanmış tanıtım sayfasında ama şarkıcıyı başından beri takip edenler gayet iyi bilir, Elling’in bu tercihleri hiç şaşırtıcı değil. Hatta denebilir ki, The Questions tam da klasik Elling formülüne dayanıyor: E=VSOP1. Sting, Beatles, Earth, Wind & Fire, Stevie Wonder, Elling’in daha önce parçalarını repertuarına aldığı müzisyen ve grupların birkaçı. Seslendirdiği birçok standart arasında Wait Till You See Her, My Foolish Heart, You Don’t Know What Love Is, My One and Only Love sayılabilir. John Coltrane, Herbie Hancock, Pat Metheny, Vince Mendoza ise bestelerine söz yazdıklarından bazıları.

Marquis Hill & Clark Sommers & Kurt Elling & Adonis Rose (Photo: Emre Durmuş)
Kurt Elling, Branford Marsalis’in daveti üzerine, saksofoncunun “canavar” kadrosundan Joey Calderazzo ve Eric Revis yanı sıra davulda Justin Faulkner’ın katılımıyla gerçekleşen ortak bir albüme imza atmıştı iki yıl önce. The Questions’da bu işbirliği devam ediyor ancak albüm bu kez Elling adına ve şarkıcının turne ekibi de ön planda yer alıyor. Uniq Hall’daki konserde bu kadrodan piyanist Stu Mindeman, basçı Clark Sommers ve gitarist John McLean’i izlemiş olduk. Davulda ise, kayıtta yer almamış bir müzisyen Adonis Rose bulunuyordu. Konserin ortasını geçince gruba trompetçi Marquis Hill de konuk sıfatıyla katıldı ancak Hill’in soloları çeşitlendirmek dışında müziğe farklı bir açılım getirmiş olduğunu söylemek zor. İyice ilerlemiş konsere geç bir giriş olması nedeniyle, Elling’in üzerine yoğunlaşmış dikkatin üzerine çıkması pek de kolay değildi zaten kanımca.
The Questions puslu bir albüm ama yılgınlığa sürüklemekten çok derin düşünmeye davet ediyor. Müzisyenler bu havayı hakkıyla yansıttı dinleyicilere. Bob Dylan’dan A Hard Rain’s A-Gonna Fall, Wayne Shorter’ın en bilinen bestelerinden biri olan Speak No Evil, albümde A Secret in Three Views olarak yer bulan2 Jaco Pastorius’un şaheseri Three Views of a Secret, yine albümde yorumlanan Skylark ve Lonely Town dikkati çekenlerdi.
Dindar bir aileden gelen ve kiliselerde hayli zaman geçirmiş olan Elling, söyleşilerde “sorularla yaşamayı bilmelisin, her şeyin cevabı hemen çıkmaz karşına” minvalinde anlatıyor albümün neden bu ismi aldığını ve “işte bu nedenle asla kilisede vaiz olamazdım” diye ekliyor. Bunun bana hatırlattığı, ilk müzikal filmlerinden olan The Jazz Singer’daki3 hikâye oldu hemen. Filmde, tutucu babası tarafından, ailenin beş kuşaktır süregelen geleneğini takip ederek sinagogda hazzan olarak söylemeye zorlanan Jakie’nin hikâyesini izleriz. Jakie, babasının kendisine biçtiği bu role hiç sıcak bakmamaktadır ve küçük yaşına rağmen, birahane benzeri yerlerde gizlice şarkıcılık yapmaktadır. Ta ki gettonun önde gelenlerinden biri, jazz şarkıcısı olma hayalleri kuran Jakie’yi babasına ispiyonlayınca kadar. Neticede, Jakie baskıya dayanamayıp evden ayrılmak zorunda kalacaktır. Ancak, hikâye ilerledikçe, Jakie’nin annesinden ve sanatçı çevresinden “Tanrı sahnede olmanı istemese buna izin vermezdi” veya “Broadway de bir tür din değil mi?” benzeri ifadeler duyarız. Jakie’nin beklentilerin bir hayli dışındaki tercihi giderek meşruiyet kazanırken, film de bize kişinin “ulvi çağrı”sına dine bağlılık gösterircesine uyması gerektiğini söyler.
Elling’in The Jazz Singer’daki gibi bir aile dramı, kederli bir kaçış ve yükseliş yaşamışlığı yok ama kilise korolarında kalmış olabileceği ihtimalini göz önüne alınca filmdekiyle benzer bir sonuca varıyor insan: Elling tutkularının peşinden gitmeliydi. Yoksa geleneksel çerçevenin pek dışına çıkmayan jazz vokalindeki cesur yenilikleri kim yapacaktı? Elling’in şiir, edebi metinler ve sözle kurduğu özel ilişkiyi artık kanıksamış da olsak gerek kendi yazımıyla gerek jazz’ın modern repertuarından yola çıkarak ortaya çıkardığı yeni klasikler belki ileride daha da özel bir yerde duracak. The Questions, Elling’in yirmi beş yıla yaklaşan kariyeri süresince bize sunduklarının nitelikli bir devamı olmasının yanı sıra, şarkıcının jazz’a olan “dini” bağlılığının yeni bir göstergesi olarak da çıkıyor karşımıza.

Kurt Elling (Photo: Emre Durmuş)
Başta belirttiğim gibi, Elling’in “sıcak” karizmasında dinleyicilere karşı hürmeti ve bağlılığının önemli payı var. Konser bitiminde imza verirken kurduğu temasın sadece bir pazarlama zorunluluğundan değil, samimi bir merak ve ilgiden kaynaklandığını düşünüyorum. Ama bunun aynı zamanda bir dayanışma mesajı olduğunu da hissediyorum. Şöyle diyor Limelight dergisindeki bir söyleşide: “Dünyayı çok değiştiremem ama üzerime düşeni yapmak zorundayım. Jazz şarkıcısıyım, dünyamızın içinde bulunduğu hale dikkat çekmek için, dinleyicilerime, kendime ve çocuklarıma karşı elimden geleni yapma sorumluluğum var”. Sıra şimdi sorulara bizim kafa yormamızda. Bizlerin de tek tek dinleyici olarak çok fazla gücümüz olmayabilir ama anlatacaklarımız ve birbirimizle paylaşacaklarımız muhakkak vardır.
1İngilizce, vocalese, standards, originals, popular song kelimelerinden yola çıkarak.
2Telifler ile ilgili nedenlerle, enstrümantal esere söz yazıldığında isim değişikliğine gidilmesi gerekiyor çoğu zaman.
3Film bizde Jazz Mugannisi adıyla, 1930 yılında gösterime girmiştir.