Dünya Kadınlar Günü söyleşileri
10 Kadın Jazz Müzisyeni
10 Jazz Dergisi
1 Gün
Uluslararası Kadınlar Günü (IWD – International Women’s Day) nedeniyle Avrupa Jazz Medyası (EJM – European Jazz Media) üyesi 10 jazz yazarı bağlı oldukları 10 jazz yayın organı aracılığıyla kendi ülkelerinden bir kadın jazz müzisyeni seçti ve onunla bir söyleşi gerçekleştirdi. Türkiye’den Jazz Dergisi’nin de yer aldığı bu projeya katılan 10 dergi ve 10 kadın jazz sanatçısı:
Citizen Jazz (Fransa) Léa Ciechelski
Jazzmania (Belçika) Farida Amadou
Jazz’halo (Belçika) Lara Rosseel
Jazz-fun (Almanya) Alma Naidu
London Jazz News (Birleşik Krallık) Rachael Cohen
Jazz Dergisi (Türkiye) Sedef Erçetin
JAZZTHETIK (Almanya) Eva Klesse
Jazzwise (Birleşik Krallık) Emma Rawicz
Jazz Special (Danimarka) Kathrine Windfeld
Jazznytt / Jazz i norge (Norveç) Ayumi Tanaka
#Womentothefore #IWD2022 projenin hashtagleri
Jazz ve kadın diyerek başlayan daha sonra da doğaçlayarak giden bu söyleşileri bu haftadan itibaren yayınlamaya başlıyoruz. Sanatın ve kadının gücüne tüm dünyanın daha çok ihtiyaç duyduğu bu günlerde umarız ki ırkçılık, milliyetçilik ve şiddeti nüvesinde barındırmayan jazz müziği diyalog ve barış ortamının geri gelmesine de ön ayak olur.
Bu Projenin dergimizde yer almasını sağlayan Viktor Bensusan’a teşekkür ederiz.
Uluslararası Kadınlar Günü kutlu olsun!
Lara Rosseel ile Jazz’halo Söyleşisi
Lara Rosseel: Bir geyiğin zarafeti, heybeti ve çekingenliği
W.E.R.F Records altında yayınlanan ikinci albümü ‘Hert’ (‘Geyik’) ile birlikte, 36 yaşındaki bascı Lara Rosseel, kadın besteci ve grup lideri olarak yer edindi. Kendi yolunu çizmeye başlayıp 2020’nin başında ‘De Grote Vrouw’ (‘Uzun Kadın’) albümünü yayınlamadan önce zaten Zap Mama, Pierre Van Dormael, Chris Joris ve Pierre Vaiana gibi isimlerin grupları arkasındaki sessiz güç olarak biliniyordu.
Ghent jazz sahnesinin önde gelen isimlerinden olma onuruna sahipti (Cultuurprijs Stad Gent 2021). Kendi jazz topluluğunun yanı sıra, Room 13 Orkestrasında kendini adamış bir bascı, ses sanatçısı Naïma Joris’in grubunun bir parçası ve 2021 MIA’in ‘Doorbraak’ (‘Umut’) kategorisinin adayıdır.
2022’nin başında Lara Rosseel ile bu röportajı tamamladığımızda, ‘Hert’ albümünün ilk parçası olan ‘A l’Ouest’ eserini yeni yayınlamıştı. ‘Hert’ albümünün sound’unu ilk konserlerde ve önümüzdeki aylarda duyabilirsiniz.
2022 Dünya Kadınlar Günü için Lara Rosseel’in seçilmiş olması, onun bir kadın müzisyen olarak dikkat çekici kişiliği ve bir insan olarak karizması ile bağlantılıdır (1). Sahne şefi olarak çoğunluk olarak erkeklerin yer aldığı jazz dünyasında yer alıyor. İlk kitabı olan “The Great Woman”da, sadece erkek müzisyenler arasında kadınların gücünü ve saygısını ifade ediyor: “Amacım kitabın feminist olması değildi, iş dünyasında çoğunlukla erkek arkadaşlarım vardı ve öyle düşündüm. Bana göre kadınlardan çok erkeklerle çevrili olmak oldukça normaldi…”
Kendinizi nasıl “kadın sahne şefi” olarak tanımlıyorsunuz?
Hem müzisyen hem arkadaş olarak uyuştuğumu düşündüğüm erkek müzisyenleri çevreme topladım. Besteler bana ait, bu yüzden de prova aldığımızda tam olarak ne istediğimi iyi biliyorum. Gruptaki müzisyenlerin hepsinin katkıda bulunuyor olması çok önemli, sonuçta onları oldukları müzisyenler gibi davet ettim. Konser esnasında tam ortada duruyorum ve bir şey değiştirileceğinde işaret ediyorum. Bu da beni otomatik olarak kadın sahne şefi yapıyor.
Başka gruplarda da çalıştıktan sonra kendi projelerini yapmaya karar veriyorsun. Bu istek nasıl ortaya çıktı?
Çok uzun süredir oradaydı zaten. “De Grote Vrouw” iki sene kadar önce çıktı ve yeni projem “Hert” bu senenin başlarında çıktı. Her müzisyenin de deneyimleyebileceği gibi kendim yaratıyor olmam, evrim sürecinin bir parçasıydı. Sonra bundan vazgeçtim çünkü sürekli gelişime açık kısımlar olduğunu düşünüyordum ve yeterince memnun değildim. Son olarak, kendi müziğimi kaydetmeye karar verdim, bu fikir bir süredir içimde yatıyordu zaten. Bana inanan ve destekleyen arkadaşlarıma güvenmeyi başarabildim ama hepsinden önemli olarak kendimi adım atmaya itebildim.
Klasik eğitimden geçmiş, çello ve gitar çalmış bir müzisyensin, jazz’ı ve kontrbası seçmene ne sebep oldu?
Senfoni orkestrası ile Lemmens Institute (Luca Sanat Okulu-red)’in büyük jazz grubu’nun iş birliğinde bir çellist olarak Bert Joris’in “Dangerous Liaison” eserini çalarken sondaki kontrbas bölümü beni derinden etkiledi. Böylece kontrbas gönlümü çelmiş oldu. Zaten gitardan daha ritmik bir enstrüman çalmak istiyordum. Kendisini kolektif bir şekilde çalmaya daha açık tutan ve müziğin daha serbest yorumlanabilmesine olanak sağlayan bir enstrüman. İlk başta bir arkadaşımın kontrbası üzerinden öğrenmeye çalıştım. Bunun üzerine gitar hocama bu konuyu açtım. Hocam o yıl gitar çalışmalarına eskisi kadar odaklanmadığım için zaten bir şey olduğunu fark etmiş gibiydi. Ama ön lisans sonu sınavımı başarıyla geçebildim. Lemmens Institute’e jazz bölümünde kontrbas ile başladım. İlk olarak Jos Machtel ile, sonra da Nic Thys.
Onunla derslere daha başlamadan önce, o hala New York’ta yaşıyorken KVS’de bir çifte konserde sahneyi paylaşmıştık. Ortak bir müzisyen arkadaşımız olan, iki grubu da kuran saksofoncu Pierre Vaiana’nın davetiyle gerçekleşti. Bir konserde Nic Thys kontrbastaydı, sonraki konserde de ben. Sonrasında da Belçika’ya döneceğini, bana ders verebileceğini söyledi. Çok mutlu olmuştum.
Bu kontrbasına nasıl sahip oldun?
Küçüklüğümden beri tanıdığım kontrbas yapımcısı olan bir arkadaşımdan aldım. Oostduinkerke’de bir müzik atölyesindeydim. O enstrüman tamir ediyordu ve ondan benim için uygun bir enstrüman bulmasını istedim ve kontrbasta karar kıldım.
Ama şu anki kontrbasım dört yaşında. Gothenburg’da Anders Jormin ile birlikte birkaç sene boyunca ders aldım. İskandinavya’da büyük bir kontrbas geleneği vardır. Danimarka’daki bir konserde arkadaşımdan kontrbasını çalmayı rica ettim. O kadar farklıydı ki aklımı başımdan aldı. “Eğer hiç satacak olursan, ben adayım”, dedim. İki sene sonra beni aradı ve kontrbasının satılık olduğunu söyledi. Enstrümanı tekrardan çalmaya başladım ve ilk görüşte aşkım mühürlenmiş oldu. Son projemde çaldığım da yine bu aynı enstrüman.

Lara Rosseel (Photo: Annie Boedt)
Tarzını ve kimliğini oluşturan etkenler nelerdir?
Groove ve Afrika müziğine dair her şeye karşı derinden sevgi besliyorum. Müzikal anlamda çekimine kapıldığım Mali ve Kongo’ya gittim.
Ergenliğimde bluegrass ve folk müziğine karşı ilgim vardı. Oryantal perküsyonist Robbe Kiekens ile birlikte yaşarken etnik müziğe ve perküsyona ilgim büyüdü ve genişledi. Fakat beni en çok etkileyen Pierre Van Dormael’di. Beni bu yola yönlendiren kişi oydu. Ondan sonra bana göre Chris Joris gelir, ama asıl genç yaşta kaybettiğimiz Pierre başlatmış oldu.
Hangi müzisyenleri rol modeli alıyorsun?
Eğitimim süresince bascı Dave Holland, Mingus ve Paul Chambers oldu, geleneksel jazz beni içine çekmişti. Ama en çok bana yakın olan insanlardan ilham aldım, akıl hocam Nic Thys ve Anders Jormin gibi. Jef Neve ve Gabriel Rios ile birlikte bas çalışıyla Ruben Samana da dikkatimi çekmişti. Daha birçok isim var.
“Hert” ile birlikte grubunu bir octet’ten quintet’e çevirdin, bundaki yaklaşımın neydi?
Bu kayıt ilkinden daha farklı. Son sene içerisinde çok fazla şey oldu: taşındım, artık Robbe ile birlikte değilim ve teknede yaşamıyorum. Her zaman bilinçli bir şekilde, bir hikayeyi tamamlamaya çalışırım, daha ilk parçadan, ve sonrasında ne olacağını. Tahmin ediyorum ki bu kaydı baştan sona dinlediğinde bir hikaye ortaya çıkıyor. Ve insanlar da görsel ve mental bir yolculuğa çıkıyor, hikaye içerisinde müzikal bir sürükleniş…
Müziğe çok küresel bir yaklaşıma sahip olmayı seviyorum, genellikle bir melodi, bir groove ve bir perküsyon hattı oluşturulur. Ortada bir fikirle başlarım ama en sona kadar tamamen farklılaşır. Melodiler ve temalar yazıyorum. Orkestrasyon için her parça için en iyi olanını seçmeye çalışırız. Sonra son dokunuşları ama herkes de kendisinden bir şeyler katar. Bu plaktaki şarkıların yarısından fazlasını elektrik basla çalıyorum, daha gevşek ve taşıması daha kolay olduğu için parçalar buna çok uyuyor.
Kontrbası atmosfer yaratmak için kullanıyorum, groove her zaman orada. Yeni albüm ‘Hert’ içerisinde solo bir kontrbas parçası olan ‘Memory’ var. Loop station’da üst üste ekleyerek tek seferde kaydedilmiş.
Yayınlanan ilk şarkı, ‘A l’Ouest’, tamamen Afro tarzında, perküsyon ve davulda yeni olan Angelo Moustapha’nın enstrümantal olduğu. Muhteşem bir davulcu, Berlin’den geliyor.
Eski trompetçim Jan Van Moer baba oldu, boş vakitleri azalmaya başlamıştı. Öncelikleri farklıydı, bu yüzden de yerine geçebilecek birisini bulmam gerekiyordu. Sam Vloemans dahil oldu, bu da tamamen farklı bir yaklaşım demekti. Jan daha çok İbrahim Maalouf tarzıydı. Sam ile birlikte elektroniğe yönelmek çok güzel.
Vibrafon ve perküsyonda Sep François.
Gitarist Vitja Pauwels ile uzun süredir tanışıyor ve bir sokak müziği grubunda birlikte çalmış olsak bile, hatta Italya ve Çin’de birlikte çalmış olmamıza rağmen bu quintet’e yeni dahil oldu. Naïma Joris takımının ikimiz de bir parçası olmadan önce başlamıştı her şey.
Albüme “Hert” ismini verdim çünkü bu hayvanda kendimi görüyorum. Bir geyik zarif ve büyüktür, ama birisi ona yaklaşır yaklaşmaz saklanmaya başlar ve onu hiçbir yerde bulamazsınız. Aynı zamanda nazik ve barışçıldır. Gerçekten bağlı hissediyorum.
Müziğin üzerinden bir mesaj vermek istiyor musun?
Bilinçli olarak değil. Mesajım eğer bir şeyi başarmak istiyorsan, yap. Eskiden kontrbas çalmıyordum, ama o an ne yapmak istiyorsam onu yaptım hep. O dönemde sadece Jazz Middelheim ve Gent Jazz’da çalmayı hayal edebiliyordum. Bu tarz etkinliklere katılmak bana ilham verdi ve kendi ‘güçlü öz irademe’ doğru ilerlememde yardımcı oldu. Ergenliğimde Kommil Foo konserine katıldığımı ve “ben de bunu yapmak istiyorum!” dediğimi hatırlıyorum.
Ve bugün, yirmi yıl kadar sonra, Raf Walschaerts ve Room 13 orkestrası aracılığıyla kardeşi Mich ile çalışıyorum. Umarım ki herkes bunu yapmak istediği şeyleri yapmaları için ilham olarak alır.
Shiatsu üzerine çok düşüyorsun, bu müzikal gelişimine ne kattı?
Shiatsu terapisti olarak üç sene boyunca eğitim aldım. Şu anda bu alanda çok aktif değilim. Daha bütüncül bir yaklaşıma sahip olduğumu biliyorum. Kendimi fiziksel ya da mental olarak iyi hissedemediğimde müzik yapamıyorum. Benim için bedne ve zihin birdir. Shiatsu sayesinde kendimi daha iyi tanıdım.

Lara Rosseel (Photo: Annie Boedt)
Naïma Joris gibi isimlerle olan projelerin senin için ne kadar önem arz ediyor?
Çok. Kendi projelerim bir yana, enerjim çoğunlukla Naïma Joris’in grubuna gidiyor. Naïma çok ilginç bir insan, müzikal anlamda sizi beraberinde götürüyor. Babası Chris Joris ile çaldığım ilk konserlerin birinde o söylemeye başladığında çalmayı unutmuşum çünkü sadece onu dinliyordum. Bana gerçekten dokunuyor, aynı zamanda da burçlarımız aynı. Çok fazla ortak noktamız var, gerçekten de müthiş birisi. Ve bu arada, ses sanatçılarıyla çalmayı çok seviyorum.
Kapinga Gysel (Zita Swoon) ve Isnelle da Silveira (Les Ballets C de la B) ile birlikte yaptığımız sosyokültürel projelerimiz de vardı. Solo proje fikrinin aklıma oturması da bu dönemde gerçekleşti.
Room 13 kayıt stüdyosuna bağlı bir orkestrada da çalıyorum. Kapinga Gysel ile çaldım ve Stijn Meuris ile birlikte Stephen Hawking hakkında bir projede çalıştık. Çellodaki deneyimim ile birlikte orkestradaki tek kontrbas olarak en az pizzicato çalmak kadar arşe ile çalmayı da seviyorum.
Müziğinde aynı zamanda da bir arayışçısın, bu ilham nereden geliyor?
Ses sanatçıları ve orkestralarla çalmak benim araştırma sürecime ilham veriyor. Çoğu beste çalınırken ortaya çıkıyor, sonrasında beni içine çeken bir şeyler oluyor. Üzerinde çalışmak ve çözümler üretmek bana somut fikirler veriyor. Ağırlıklı olarak etnik enstrümanlara karşı ilgiliyim. Ve ben de quintet ya da octet’i içine daha fazla enstrüman ekleyerek genişletmeyi düşünüyorum. Bir sound arıyorum. Enstrümanına çok hakim kişiler beni gerçekten etkiliyor, Bluegrass sahnesinin mandolincisi Chris Thile gibi. Birkaç senedir aynı zamanda da biraz keman çalıyorum, beste yapmamda başlangıç noktam da keman üzerinden oluyor. Bir kemancı olarak da Andrew Bird’den ilham alıyorum.
En güçlü yanım hala groove, kendimi şekillendirmem için küçük müzik topluluklarında da, solo ya da duo olarak da alan sağlıyor. Solo çalışmalarımda kontrbası ve elektro bası birleştiriyorum.
Aynı zamanda film üzerinde çalışmak da istiyorum. Müziğime görsel bir kimlik hazırlayıp mesela bir moda tasarımcısıyla çalışmak istiyorum. Sadece müzikte değil, görsel olarak da baştan sona detaylandırılmış bir performans olarak görmek istiyorum.
Peki nihai hedefin nedir?
Bazen Belçika fazla küçük gelebiliyor, diğer kültürleri de biraz keşfetmek isterdim. Daha önce hiç Amerika’ya gitmedim. Pandemi döneminde köşeye sıkışmış hissediyordum. Dünyanın her yanından insanlarla tanışmak istiyorum. Manzaraları görmek, dünyaya apayrı bir pencereden bakmak. Bana göre, dünya müziğinde insanları bir araya getiren bir şey var. Benim fikirlerim ve hayallerim birçok farklı yöne uzanıyor. Bunu başarmak büyük bir isteğim ve bunu başaracağım!
(1) Lara Rosseel Veurne (Westhoek) kentinde dünyaya Başak burcu olarak geldi ki bu da karakterini oldukça yansıtıyor: dikkatli, girişken, mütevazı, belli bir amaç doğrultusunda çalışkan, mükemmeliyetçi, dürüst ve biraz ketum. Hayatın her alanına dair yüksek standartları var.
Ek Bilgi
Bu makale birçok Avrupa caz dergileri işbirliğinde kadın müzisyenlerin geniş çapta ele alındığı ÖNCE KADINLAR ve ULUSLARARASI KADINLAR GÜNÜ başlıkları altında bir araya getirilmiştir
Belçikaca’dan İngilizceye çeviri Dianne Cammaert tarafından yapılmıştır
İngilizce’den Türkçe’ye çeviri Toprak Şerif Gözden tarafından yapılmıştır (Jazz Dergisi)