Salon konserlerini hep çok sevmişimdir. İnsanlar meraklı gözlerle kendilerine ayrılmış olan koltukları ararken bir yandan da usul usul sahnede bulunan müzik enstrümanlarına bakarlar ve konsere on dakika kala heyecan ve telaş bir miktar artar. Dedim ya, salon konserleri güzeldir. Dinleyici ve müzik arasında hiçbir engel ve dikkat dağıtıcı unsur yoktur. Telefonlar kapanır, ışıklar söner ve sahnenin loş ışığı bizi performansın uçucu ortamına doğru çeker.
CRR Konser Salonu’nun bu akşamki konuğu Broadway şovları, Grammy müzik ödülü adaylığı, Amerikan Ulusal Broadway Tiyatro Ödülleri’nde müzikal dalında Aida müzikalindeki performansıyla “En İyi Kadın Oyuncu” ödülü kazanmak gibi on parmağında on marifet bulunan Lisa Simone (Kelly).
Konser, Lisa’nın son albümünü de birlikte yaptığı müzik direktörü ve gitaristi olan Hervé Samb’ın akustik gitar intro’suyla başladı. Ona davulda Sonny Troupé, basta Reggie Washington eklendi ve Lisa zarif selamıyla sahnede yerini aldı.
Sade bir ritmik figür ile başlayan müzik, grup üyelerinin her birinin vokalleriyle büyümeye başladı. Sanki hepimize vokal müziğin en önemli unsurunun sadece şarkı/şarkıcı olmadığını koro/vokaller olduğunu hatırlatır gibiydi. Lisa Simone, Broadway şovları ve tüm teatral deneyiminin ona kazandırdığı beceri ve özgüven ile müziği ve sahneyi her anlamıyla dolduruyordu.
Üçüncü parçadan önce küçük bir ara verdi ve ışıklar dinleyicilerin üzerine çevrildi. Belli ki herkesi görmek istiyordu. O sırada sahnesinden dinleyicilere doğru “hoşgeldiniz” dedi ve bu sefer de o bizi buyur etti. Ardından annesini andı, ne de olsa o çok büyük bir vokalist olan Dr. Nina Simone’nin kızıydı…

Lisa Simone (Photo: Hakan Kamalı)
Performansını birbiri ardına söylediği şarkılar konseptinden bir adım öteye taşıyarak bir çeşit müzikli oyuna dönüştürmeye çaba sarfediyordu, sanki anlatacak bir hikayesi vardı ve onu bizimle paylaşmak ister gibiydi. Konser boyunca dinamikler bir artıp bir azalırken müzik bir sis bulutu gibi bizi sarmaya devam ediyordu.
Konser salonları diyerek söze başladım ama performans bir kulüp coşkusunda devam ederken neredeyse hepimiz koltuklarımızdan kalkıp kendimizi sahneye atacak ve kendimizi kaybedercesine dans edecektik.
Gecenin bir diğer yıldızı Lisa’nın müzik direktörü ve gitaristi olan Hervé Samb’dı. Gece boyunca tüm sound’u akustik gitarı ve akıllıca seçtiği efekt pedal kombinasyonuyla yönlendirdi ve bir piyanistin yokluğunu kesinlikle aratmadı.
Her parça kendine özgü bir düşünce ve bir espri ile başlayarak küçük bir şova dönüşüyordu. Lisa, performans sırasında dinleyicinin gözünün içine bakan ve onunla iletişim kuran, küçük oyunlar oynamayı seven bir vokalist. Ancak, biz halen buna pek alışık ve hazırlıklı değiliz sanırım. Bence alışsak ve bundan keyif almayı denesek hiç fena olmaz. Unutmayalım, müzik tek taraflı bir eylem değildir. Dinleyicinin heyecanı sahnedeki müzisyen için her şeyden daha önemlidir. Konser atmosferinin en önemli dinamiği bence budur.
Dedim ya, iletişim kurmayı sever diye, bunu ne kadar çok sevdiğini, salondaki dinleyicinin neredeyse yarısının teker teker elini sıkması ve onlarla dans etmesinden kendi gözlerimizle gördük. Bir yandan salonu dolaşırken bir yandan da harika performansına devam etti. Sonunda resmen salon ayaklandı. Ağzını açmaya ve tepki vermeye çekinen herkes Lisa ile dans etmeye başladı. Sonunda dinleyiciyi yakalayan Lisa bu hamlesiyle davul solosunu insanlara ilgiyle dinletmeyi başardı.
Her bir parça grubun güzel enerjisiyle kocaman bir müziğe dönüşürken Lisa’da tüm maharetlerini sergilemeye devam etti. Her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bu harika performans da tüm enerjisiyle son buldu.
Türk dinleyicinin kalbine girerseniz orada kalırsınız. Bis çağrısı sanırım Bostancı’dan duyulmuştur.
Bu güzel gece için sonsuz teşekkürler Lisa Simone…