
Lyle Mays (Photo: http://www.herzco.com/ Beth Herzhaft)
Lyle Mays, Pat Metheny Group’un bestecisi, aranjörü, piyanisti ve klavyecisi, 10 Şubat 2020’de, 66 yaşında vefat etti. O gün, yeğeni ve müzisyen, Aubrey Johnson Lyle Mays’in ‘resmi Facebook sayfasında : “Derin bir üzüntü ile amcam Lyle Mays’in, tekrar nükseden bir hastalık ile uzun bir savaştan sonra , Los Angeles’da sevdiklerinin yanında bu sabah vefat etmiştir” dedi.
Bu haber, onun yarı emekliliğinde müzik sahnesine geri dönmesi için neredeyse 10 yıl bekleyen küresel Pat Metheny Group (PMG) hayranları ve sayısız müzisyen için şok edici oldu. Bir anda, Lyle Mays’in müzik dünyasındaki varlığının ne kadar büyük olduğu fark edilmiş gibiydi.
Lyle Mays, Pat Metheny Group’un Ses Mimarı

Lyle Mays was a co-founder and core sound architect of the most universally acclaimed jazz group in the 20th century, Pat Metheny Group. Andy Freeberg © 1987 Geffen Record
Lyle Mays ve Pat Metheny, iki yakın müzikal kafalı Orta Amerikalı genç, 1977 yılında Pat Metheny Grubu kurdu ve hem izleyiciler, hem de eleştirmenlerden olağanüstü tepkiler aldılar. Amerika’nın orta-batı kırsal ortamında büyürken, ülkenin jazz başkenti New York’a uzaktılar. Ama onlar zaten kendi kültürel kimliklerine yakın, taze yeni sound ve fikirler arayışındaydılar. Jazz’a sıkı sıkıya bağlıydılar, ama yaptıkları müziğin tarzında herhangi bir kategorizasyonu reddediyor, kendi doğal, zekice kurgulanmış, müzikal sınırları olmayan güçlü tarzlarını oluşturmaya çalışıyorlardı.
Yayınladıkları Water Colors (ECM, 1977) ve Pat Metheny Group (ECM, 1978) albümleriyle, hem izleyicilerden hem de eleştirmenlerden eşsiz tarzlarıyla coşkulu tepkiler aldılar. Lyle’ın gospel etkileşimli melodileri ve açık harmonik yaklaşımı için, “kristal berraklığında dokunuşlar” (crystal clear touch) ibaresi kullanılmaktaydı. Pat’in akılda kalıcı gitar melodileri için ise Downbeat dergisi, “ağaçlar arasında esen rüzgar misali …” (wind blowing through trees) ifadelerini kullanmıştı.
Lyle ve Pat’in duo albümü As Falls Wichita Falls So Falls Wichita Falls (ECM, 1981), bir anlamda bu çağdaş ikiliyi en iyi tanımlayacak albüm olmuştur. ECM kayıtları, genelde yapımcı Manfred Eicher’ın tarzı nedeniyle sadece iki gün içinde kaydedildiği için, Lyle stüdyoda albümü doğaçlama olarak düzenlemiş ve neredeyse yıldırım hızıyla orkestre etmiştir. Miles Davis’in Kind of Blue (1959, Columbia Record) albümündeki sihirli doku gibi, bu albüm de zamansız bir baş yapıt olabilecek otantizmde doğallık ve samimiyet barındırır.
Lyle, bir keresinde küçüklüğünde Beatles, Rolling Stones ve Frank Zappa’yı dinlediğini belirtmiş. American Garage (ECM, 1979) albümünde, Amerikan rock, pop, gospel, folk ve jazz’ın enerjilerini görmek mümkün. Lyle, bu albümde Crossing The Heartland ve The Search adlı parçalarda o döneme imzasını vuran Oberheim synthesizerı kullanır. Lyle’ın Joni Mitchell’ın albümü Shadows and Light’da (Asylum, 1980) synth kullanımı, bu albümün adeta sinematik etkisini ön plana çıkarır.
Pat Metheny Group’un (PMG) Offramp (ECM, 1983) albümü bir başka kilometre taşı albümü olur. Başlığında ve kapağındaki gizemli “Turn Left,” işareti, yeni radikal bir yöne gittiklerinin habercisidir. Lyle’ın orchestra synth katmanları ve Pat’in rüyamsı nefesli enstrümanvari gitar synthesizer tonları albümü ayrı bir yere oturtur. Lyle “Are You Going with Me?” için “bu parça Bolero müzik gibi, kademeli olarak dramatik yükselme üzerine tasarlanmıştır” ifadesini kullanır. Lyle bu albümde “James” adlı parçadaki o müthiş zariflikteki parlak piyano introsunu da besteleyen kişidir. Lyle ve Pat’in bu birliktelikleri belki de onları dönemin en sevilen contemporary jazz gruplarından yapar. Brezilyalı perküsyonist ve vokalist Nana Vasconcelos, “Bacarole” ve “Au Lait” şarkılarında sesiyle destek verir ve gruba gizemli bir dünya müziği havası getirir. Offramp, PMG’ye ilk Grammy Ödülü’nü kazandıran albümdür. Bunu takiben 1984’de ilk Live albümleri “Travels” ile bir Grammy ödülü daha kazanırlar.
First Circle (ECM, 1984) grubu başka bir seviyeye yerleştirir ve onları adeta zamanın diğer jazz gruplarından ayırır. Jazz, geleneksel olarak karanlık ve dumanlı bir jazz kulübü kültürü ya da kapalı bir gruba hitap eder olarak kabul edilirdi. Ancak, bu albüm adeta daha doğal parlak ve egzotik bir jazz rengi sundu. PMG, her zaman nispeten küçük bir topluluk olarak kalmayı hedeflerken, Lyle’ın kompozisyonal kurgusu ile grubun orkestral yaklaşımları adeta orta ölçekli bir Big Band havasında genişlemeye başladı.
1986’da Pat Metheny Group, John Shlegenger’in The Falcon and The Snowman (EMI, 1984) filminin müziklerini yaptı. Lyle Mays, John McCarthy’nin şefliğini yaptığı, muhteşem erkek koro parçası olan “Psalm 121/Flight of the Falcon” ve “Epilogue (Mezmur 121)” adlı parçaları besteledi. Ayrıca Steve Rodby’nin yönettiği Ulusal Filarmoni Orkestrası için, albümün geri kalanının orkestrasyonunu yazdı. Lyle burada Oberheim Syntheseizer’ın sıcak ve duygulu dokusunu kullanılanırken ve etkileyici drum machine yazılımlarını da yaptı. Bu albümde, bir alternatif pop tınılı “This is Not America” İngiliz pop-rock ikonu, David Bowie ve PMG işbirliğiyle kayıt edildi ve adeta Top-40 hiti oldu. Bu albümün son parçası, “Epilogue (Psalm 121),” Offramp’den “The Bat” adlı besteyi anımsatan dokunaklı bir tonal şiir idi.
Pat Metheny Group’un ilk Altın Plak statüsündeki albümü Still Life (Talking), Geffen 1987, 500.000’den fazla sattı. Bu albüm, enstrümantal müzik grubu olan PMG’yi uluslararası bir sansasyon yaptı. 80’lerin ortaları, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği arasındaki soğuk savaş zamanıydı. Güç hegemonyası çift yönlü değil, çok yönlü olarak bölündü. Uzun saçları ve kot pantalonlu görünümleriyle dünya turnelerine çıkan grup, çarpıcı melodileri ve enerjik Brezilya ritimleri ile bezenmiş besteleriyle, adeta Amerikan kozmopolit ruhunun müzik elçileri oldular. Lyle Mays’in synth’lerdeki adeta sakinleştirici ama güçlü dokunuşu, grubun müzikal çeşitliliğinin bir katalizörü haline gelmişti.
PMG yedi albüm daha yayınladı; The Letter from Home (Geffen, 1989), The Road to You (Geffen, 1993), We Live Here (Geffen, 1995), Quartet (Geffen, 1996), Imaginary Day (Warner Bros., 1997), Speaking of Now (Warner Bros., 2002), The Way Up (Nonesuch 2005). Lyle’ın teknolojik keşifleri ve müzikal birikimi, grubun bu albümlerdeki büyük başarılarına en büyük katkıyı sağladı. Grubun üyesi ve ortak bestecisi olarak Lyle Mays, toplamda 11 Grammy Ödülü kazandı.
Lyle Mays, Kendine has bir Sanatçı

Lyle Mays, center, with Steve Rodby and Pat Metheny, around 1981. RALPH QUINKE, © ECM RECORDS
Lyle Mays, polyphonic synthesizer kullanmaya başlayan ilk sanatçılardan ve ses tasarımcılarından biri olarak biliniyordu. Onun atmosferik sound’lardaki yeni keşifleri, neredeyse kırk yıl boyunca yenilikçi çalışmalarının bir simgesi oldu. İleriki yıllarda, bilgisayar yazılım dilleri üzerine derin bilgisi nedeniyle, Kurzweil ve Korg’un synth seslerinin geliştirilmesinde de yer aldı.
Öğrencilik yıllarında, N. Texas Üniversitesi gruplarının Lab ’74 ve Lab ’75 kayıtları Grammy adaylığı almış, ağırlıklı Lyle Mays kompozisyon ve düzenlemelerinden oluşuyordu. Mays ilk solo albümü Lyle Mays’i 1985 yılında yayımladı. Bu, PMG dışı kendine özgü renkleri göstermek için yaptığı ilk albümdü. İlk parça, “Highland Aire” İskoç tınıları ve Brezilya ritmleri ile parlar. Burada Lyle Mays, piyano solosundan sonra, orijinal temaya geri dönmek yerine dramatik ve şiirsel bir dönüşüm geliştirir. O yıllarda birçok müziksever için, albümün son parçası, “Close to Home” zamanın en unutulmaz ballad’larından biri olmuştur. Brezilyalı şarkıcı “Zizi” Possi ve Amerikalı R&B funk grubu Earth Wind and Fire daha sonra bu parçayı yeniden yorumlamıştır.
1988’de Lyle Mays ikinci solo albümü Street Dreams’i yayımladı. Lyle Mays, bu albümün düzenlemeleri için çok zaman harcadığını belirtir. İlk parça olan Feet First Steely Dan’a adanmıştır ve o dönemin stüdyo davulcularının efsanesi olan Steve Gadd bu parçada çalar. Lyle’ın groove’lu ritim ve şık nefesli düzenlemeleri, efsanevi grup Steely Dan’in mizahi ve heyecan verici enerjisine hiç de yabancı olmadığının göstergesidir. “August”, Lyle’ın aynı isimli dedesine adanmış tatlı bir parçadır. “Newborn” onun muhteşem synth katmanları ile bezenmiş duygulu, lirik bir parçadır. “Street Dreams” parçası ise bir bakıma Lyle’ın o dönemlerde keşfettiği yeni deneysel müziklerle ilişkisini göz önüne sermektedir.
Lyle’ın üçüncü solo albümü olan “Fictionary” (Geffen, 1993), daha çok geleneksel jazz piyano trio formatında ama geleneksel olmayan bir müzik konsepti üzerinedir. Lyle’ın müzikal kahramanı Bill Evans’ın, eski grup üyeleri olan Jack DeJohnette (davul) ve Marc Johnson (bas) bu kayıtlarda yer alır. Marc Johnson aynı zamanda Lyle’ın North Texas Universitesi’nden arkadaşıdır ve One O’Clock Lab Ensemble’da beraber çalmışlardır. Lyle, bu albümde yaptığı müzikte, Keith Jarrett, Chick Corea, Herbie Hancock ve Paul Bley gibi onu en çok etkileyen çağdaş jazz piyanistlerinden esinlendiğini belirtir. Ancak, “Bill Evans” adlı parçayı, As Falls Wichita, So Falls Wichita Falls albümündeki “September Fifteenth” ve ilk solo albümü Lyle Mays’deki “Mirror of Heart” parçalarında olduğu gibi efsanevi piyanist Bill Evans’a ithaf eder.
Kayıt ettiği son solo albüm olan Improvisations for Expanded Piano’da (Warner Bros., 2000) Lyle, sezgisel doğaçlamalar, akustik ve elektronik efektler arasındaki ton olasılığı sentezleri ve geniş bir ambiyansta orkestral genişleme üzerine denemelerde bulunur. Bu albümde, dönemin en ileri teknolojili Yamaha Disklavier MIDI Akustik Piyano sistemi ile çaldığı Let Me Count The Ways adlı parçada derin, empresyonist, bir piyano solosu çalar. Yine bu albümde adeta nefes kesici, rüyasal tonlarla icra ettiği ‘Long Life’ adlı parça da yer alır.
Tüm bunlara ek olarak, Lyle Mays sesli çocuk kitapları için besteler yapmıştır. The Tale of Mr. Jeremy Fisher & The Tale of Peter Rabbit (1988), East of the Sun, West of the Moon (1991), Moses Lawgiver (1993), Lion and The Lamb (1996), bunlardan bazılarıdır. Bu kitaplarda PMG basçı ve yapımcısı Steve Rodby ile çalışmıştır. Lyle, bu çalışmalarında adeta Stravinsky’nin renklerini anımsatan, sinemasal orchestra müziğini yaratmıştır. Zarif besteleri, her zaman yumuşak hikayeler ve panoramik anlatımlarla adeta mükemmel bir uyum sağlamıştır.
Lyle Mays’in diğer önemli ortak çalışmaları arasında, Steve Swallow’un Home (ECM, 1980), Eberhard Weber’in Later That Evening (ECM, 1982), Pedro Aznar’ın Contemplación’u, (EMI, 1984), Mark Isham’ın 1984’de “Mrs. Soffel” (başrolde Diane Keaton ve Mel Gibson’ın oynadığı), Paul McCandless’ın Premonition (Windham Hill, 1992), Nando Lauria’nın Points of View, (Narada, 1994), Noa’nın Noa (Geffen, 1994) ve Mustang için yazdığı: The Hidden Kingdom (TV Filmi belgesel) gibi albümler yer alır.
Lyle Mays’in Ölümsüz Mirası

Lyle Mays, American jazz pianist and composer, in a 1982 press photo. Chris Kehoe.
Keith Jarrett, Chick Corea, Rich Beirach, Kenny Werner, Fred Hersch, Gonzalo Rubalcaba ve Geoff Keezer gibi Bill Evans’tan etkilenmiş sayısız jazz piyanisti olmasına rağmen, birçok müzik dinleyicisi Lyle Mays’i adeta Bill Evans’ın gerçek halefi olarak görür. Lyle Mays, müziğindeki incelik ve ambiyans estetiğini, geniş kitlelere günümüz sanatı olarak anlayıp takdir edebilecekleri biçimdeki bir müzik diliyle sunmayı amaç edinmiştir. Lyle Mays, İnsanların gözünde, çoğunlukla sessiz ve sakin biri olarak bilinse de, müzik dünyasındaki varlığı ve etkisi çok büyüktü…
Ölümünden sonra, birçok müzisyen, onun müziğinin hayatlarını sonsuza dek değiştirdiğini ve vefatının da hayatlarının bir sonraki bölümüne yeni bir kapı açtığını belirtmişlerdir.
Lyle her zaman “neden olmasın?” diye sordu ve müzikte normlara karşı isyan etti. Aynı zamanda da, “nasıl?” sorusunu sordu. Müzikte duygusal deneyimi en üst düzeyde dinleyiciye nasıl aktarmalı? Birden fazla müzikal unsur, teknoloji ve yeni sesler mümkün olduğunca müzikal bir şekilde nasıl harmanlanır? Müzikte yapıları ve dramayı en şiirsel şekilde, kompozisyon sanatı çerçevesinde nasıl inşa edebiliriz gibi soruları sordu.
Nadir sayıda jazz bestecisi ve aranjörü Lyle’ın yeterlilik seviyesine ulaşabilmiştir. Basit jazz şarkı formlarından çok, daha uzun formlarla uğraşmaya kendini adamış bir müzisyendi. Avrupa klasik müzik geleneğinin yüzyıllar boyunca oluşturduğu geleneğindeki gibi, jazz’ı doğaçlama sanatı ve dramatik kompozisyon kavramları ile harmanladı ve böyle gördü.
Dinleyicilerle iletişim kurmaya ve jazz kompozisyon geleneğinin eski sorunlarını çözmeye çalıştı. Geleneksel jazz ritm ve nefesli çalgılar müzisyenlerinin, sadece geleneksel akor değişimleri üzerine bildik metodlarla çalarak çözemedikleri problemleri… Birçok jazz müzisyeninin solo içeriği hazır, önceden çalışılmış kalıplara, gam teorilerine ve bazen de anlamsız klişe cümlelere dayanıyordu. Birçoğu bir spor karşılaşmasında yarışır gibi çalıyorlardı. Lyle, sofistike tasarımıyla doğaçlamanın lirik estetiğini dengeleyerek bu sorunları gidermeye çalışmıştır.
Bunun sonucunda, geniş seyirci kitleleri yeni bir müziğe ve uzun zamandır duymak istedikleri seslere kalplerini açıyordu. Lyle, dinleyicileri korkusuz ve yenilikçi yeteneğiyle, özenle yarattığı bir dünyaya davet etmişti. Müzisyen ya da değil, dinleyici olan herkes merkezinde Lyle’ın büyük katkısı olan PMG’in kalitel müziğiyle adeta kalplerinde dans etti. Onun güçlü müziği, dinleyicilerinin hayat kalitesini adeta yükseltmiş, ırk, renk, din ve kültür farkı olmaksızın büyük kitleleri etkilemişti.
Zaman geçtikçe, Lyle’ın bıraktıkları dünyada daha da gün ışığına çıkacaktır. İnsanlar onun ne kadar gelişmiş bir müzikal mucit ve özgün bir düşünür olduğunu anlayacaklardır. Lyle, dünyayı değiştirmeye çalışan ve yaşanabilir bir yer haline getirmeye çalışan ilham verici bir sanatçıydı.
Huzur içinde yat, Lyle Mays. Sessiz Devrimci.
Yazan: Jinho Choi
Çeviren: Sıtkı Sırtanadolu
(Lyle Mays’in yeğeni, Aubrey Johnson’un editörlük katkılarıyla)