Manu Katché konserine geldiğimde aklımda 2014 senesinde Bilgi Üniversitesi Santralistanbul kampüsündeki harika performans vardı. Manu Katché keyifli bir yaz akşamında Bilgi Üniversitesi bahçesinde davul setinin başında yerini almış, kuşağının en iyilerinden basçı Richard Bona, Blue Note müzisyenlerinden saksofoncu Stefano Di Battista ve Belçika’nın tanınmış jazz piyanistlerinden Eric Legnini ile birlikte sahnede harikalar yaratmıştı. Hala bu performansın tadı damağımdayken, bu kez Katché’nin kendi ekibiyle son albümü “the ScOpe”u çalacağı konser için Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yerimi aldım.
Manu Katché’nin 2019 senesinde yayımlamış olduğu “the ScOpe” albümünü daha önce dinlememiş olan eski dinleyicilerinin biraz şaşırabileceği bir konserdi bu. Katché artık şüphesiz kendi imzası ile marka olmuş bir davulcu ve müzisyen. Ama bu sefer o tanınan marka, adeta son modeli ve sürümü ile günümüz teknolojisine meydan okuyan bir ürünüyle karşımızda gibiydi. Oldukça eklektik; jazz ve fusion türlerinin yanı sıra rock, dans, funk, trip-hop, rap, house, disco gibi bir çok türden beslenen, dinamik ve enerjisi yüksek bir performans vardı sahnede. Manu’nun sahnede söylediğine bakarsak buradaki aslan payı, sahnede tuşluları çalan ve albümün prodüktörlüğünü yapan genç Elvin Galland’a ait. Manu’nun neden sadece harika bir davulcu değil, aynı zamanda çok da iyi bir müzisyen olduğunu bu yeniliğe açıklığından ve ekip mühendisliğinden de anlayabiliyoruz. Zaten icrasından bahsetmeye gerek yok. Her zaman alışık olduğumuz müthiş tuşesi, ritim duygusu, perküsif ve melodik çalım karakteri ile konser boyunca çok lezzetli ve groove’u hep ayakta tutan harika bir icra izledik Katché’den yine. Gitarda Patrick Manouguian, klavyede Elvin Galland ve basta Jérôme Regard da bu harika çalıma en iyi şekilde eşlik ettiler. Bilhassa gitarist Patrick Manouguian’ın icrasını çok beğendiğimi söylemem lazım.
Albümün açılış parçası Keep Connexion konserin de açılışını yaptı. Beton gibi bir tuşe, davuldaki tüm renkleri tertemiz kullanan melodik ve ifadeci bir icra ve zengin zil kullanımı ile kendini hemen farkettiren bir Manu Katché imzası vardı sahnede. Altta davul ve basla akan groove üzerinde yer yer elektro gitarın da eşliğiyle fusion ve rock tadını bolca aldığımız bir açılış performansı ile enerjimiz inanılmaz yükseldi. Daha ilk parçadan oturduğumuz yerden ritme eşlik etmeye ve hafifçe sallanmaya başlamıştık. Konserde Glow parçasını dinlerken bir anda Daft Punk’ın Game of Love parçasını duyar gibi oldum. Please Do parçasında ise yine aynı gruptan Get Lucky parçası esintisi geldi kulağıma. Groove eden bu parçaları dinlerken yine mest olduk. Özellikle Please Do parçasında, gitarın tek kaldığı ve funky bir ritim attığı yerde Katché’nin de teşviğiyle tüm seyirci alkışlarla ritme eşlik etti. Albümde Vice parçasında vokal yapan Faady Freddy, Paris me manque parçasında vokal yapan Jazzy Bazz ve Let Love Rule parçasında vokal yapan Jonatha Brooke sahnede değillerdi fakat vokalleri playback şeklinde, arkaya yansıtılan video görüntüleri ile senkron şekilde çalındı ve Manu Katché ekibiyle birlikte icralarını bunun üzerine gerçekleştirdiler.
Manu Katché’nin seyirci ile iletişimi muhteşemdi. “Paris me manque” parçasından önce parçanın hikayesini anlattı. Aralarında oldukça yaş farkı olan genç arkadaşının bile eski Paris’i özledim dediği bir anı anlatınca hem güldük hem de eski İstanbul’u ne kadar özlediğimizi bir kez daha hatırladık. Bunun yanı sıra, Katché seyirciden harika bir enerji aldığını ve sahnedeki müzisyenler olarak bu enerjiyi ve titreşimi notalar aracılığı ile geri yansıttıklarını söyledi. Ve inanın ben de akşam boyunca bu pozitif titreşimi fazlasıyla hissedebiliyordum.
Müthiş bir performans sonunda Manu Katché ve arkadaşları ayakta alkışlandılar. Kesinlikle hak ettiklerini söylemem lazım. Bakalım bir sonraki albümünde Katché bize ne gibi sürprizler hazırlayacak. İşte bunu düşündüren bir davulcu olmayı başardığı için Manu Katché, sadece çok iyi bir davulcu değil, aynı zamanda harika bir müzisyen de.