Jazz’ın en sevdiğim taraflarından biri sadece klasik müzik ile birlikte yapılmış ve kayıt altına alınmış en iyi müzik tarzlarından biri olduğunu düşünmem değil, icracılarının da her zaman birbirlerine yakın olması, yaptıkları işleri her zaman takip edip takdir edebilmesi ve yeri geldiğinde de aynı projeler içerisinde “bir olarak” sevdiği tınıları ölümsüz kılabilmeleri sanırım. Duo, trio’lardan tutun, sextet, septet ve hatta en büyük ensemble’larda, özellikle Türk jazz’ında bunun en kıymetli örneklerini görebilmemiz mümkün. Bu bağlamda “supergroup” kavramı yer yer bir adım daha öne çıkıyor. Daha açıklayıcı olması açısından, supergroup olgusunu “solo çalışmaları ile tanınan müzisyenlerin aynı çatı altında buluşup sevdikleri müziği ortaya çıkardan farklı bir grup yaratması” olarak düşünebiliriz.
70’lerde ortalığı kasıp kavuran ünlü blues, rock grubu Cream’in kurulması (Eric Clapton & “The Yardbirds”, “John Mayall & The Bluesbreakers” ve Jack Bruce & Ginger Baker – “Graham Bond Organisation”) sonrası kulaklara dolmaya başlanan “supergroup”lar, Blind Faith, The Plastic Ono Band, Graham, Stills Nash & Young, Emerson Lake & Palmer ve sonraki jenerasyonlarda Audioslave gibi başarılı isimler ile devam etti. Hatta bir makalede klasik müzik efsanesi “Three Tenors”un da supergroup olarak kabul edildiği okumuştum. Ama yukarıda belirttiğim bu grupların belki de en önemli özellikleri, kafalarındaki müziği olduğu gibi masaya yatırıp, üzerinde sıkı çalışmalar sonucu kendi “orjinal sound”larını yaratmaları ve müzikseverlerin zihinlerinde “farklının da iyi olabileceği” gerçeğini oluşturabilmeleri oldu.
mÖE için de değişen bir şey yok aslında. “Things are Falling Into Place” albümünde Alper Yılmaz ile Blues yaparken, Engin Recepoğulları ve Ediz Hafızoğlu ile şövalesinde “soyut” çalışan Sarp Maden; “Ben Böyleyim”de Athena ile birlikte tüm dinleyicileri çılgınlar gibi ska’latırken Laço Tayfa – Bergama Gaydası / Hicaz Dolap’ta dinleyene göbek attıran Volkan Öktem, Bora Uzer’le birlikte Kangroove’da R&B’leyip funk’layarak hip-hop’latırken 2000’li yılların başındaki Purple in Blue’da Önder Focan’a Deep Purple parçalarının jazz düzenlemelerinde ve Focan’ın Ercüment Vural ile ortak projesi “Kırmızıya Çalıyor”da imzası olan Alp Ersönmez, güçlerini bu kez de mÖE’de birleştirip Genco Arı ile beraber 2000’li yılların başında kurarak Türk jazz’ına yeni bir soluk getirdikleri “Quartet Muartet”te yaptıklarından “tamamen farklı yönde” ilerleyerek tazeliklerini koruyorlar. Yukarıda sadece bir kaç örneğini verdiğim grupların ve sanatçıların dışında yıllar boyunca farklı gruplarda, farklı projelerde çalarak müziğe her daim farklı pencerelerden rahatlıkla bakabilen grup elemanları, bu ortak proje ile aynı pencereden kafaları uzatıp biz müzikseverleri yokluyorlar.

Sarp Maden (Photo: Emre Adam)
jazzdergisi.com’dan arkadaşım Selin Çelik ile birlikte Zorlu Performans Sanatları Merkezi’ne Anadolu yakasından karlı bir öğle sonrasına ve yolların tıkalı olması riskine rağmen 20 dakikalık bir yolculuk sonrası geldik, heyecanımız doruklarda! Biletlerimizi alırken gazeteci yazar büyüklerimiz, müzisyen dostlarımız bizden önce varmışlar, az sonra başlayacak konser ve müzisyenler hakkındaki derin yorumlarına başlamışlardı.
Zorlu PSM’daki Stüdyo’daydı lansman. Çok özlemişim! Kabak & Lin’in genç müzisyenleri Esra Kayıkçı’nın ve Deniz Taşar’ın albüm lansmanları bu kaliteli konser salonda olmuştu. Dolayısı ile mÖE’nin başarılı bir ses sistemi ve yaptıkları müziğinin kalitesini rahatlıkla anlayabileceğiniz iyi bir ışık düzeni ile sahada olduklarını ayrıca detaylı olarak belirtmeye gerek olmadığını düşünüyorum. Hiçbir sıkıntı yaşanmadan 15 dakikalık tatlı bir gecikme ile bir Volkan Öktem bestesi “Twinz” ile başlıyordu lansman. “Volkan Öktem bestesi” nitelemesini kullanmak çok hoşuma gitti, zira Volkan Hürsever’in ilk kişisel albümü “Hediye”de de “Mazi” isimli bir bestesi de var. “Mazi” ile birlikte “Twinz”, bu birikimi 30 seneden fazla olan müzisyenin ikinci bestesi oluyor. Yavaşladığı noktaya kadar tansiyonu yüksek devam eden parça, bir anda kendisini Alp’in özgün bas ataklarına ve Sarp’ın David Gilmour-vari arpejlerine bırakıyor ve 70’li yıllardan bizi ziyarete gelen progressive bir parça ile selamlaşıyoruz adeta. 3. bölüm Sarp’ın yırtıcı akorları ile sürüyor. Bu esnada seyircilerin gözlerindeki parıltıyı ve heyecanı görmek gerçekten çok özel! Zaten bu akşam bize bu şöleni yaşatan grubun müziğinin önemli özelliklerinden birisi de tek parçanın içinde farklı bölümlerle adeta birden fazla parça ile alışkanlığı bozmadan bütünüyle unutulmayacak bir deneyim yaşatması.
mÖE’nin bu stüdyo albümü 7 parça içerdiği için müzisyenlerin seyircileri bilgilendirmesi için yeterli miktarda vakitleri de oluyor tabii! Sarp Maden’in eline mikrofonun yakıştığını görmek ve tebessüm ettiren bilgilerle her parçada seyirciyi sonraki parçaya hazırlaması çok hoş bir ayrıntı idi. İkinci parça “7.Yıl / Seventh Year” bir Sarp Maden bestesi, ancak Alp Ersönmez’i ve bas gitarındaki hakimiyetini keşfetmek için de iyi bir başlangıç parçası.

Alp Ersönmez (Photo: Emre Adam)
Intro’su için bilgisayarından yardım alan Sarp Maden tüm seyircileri kendisine adeta bağlamayı başarıyor. “Ben bu parçayı bir yerden hatırlıyorum sanırım?” dediğim ve Alp Ersönmez’in ilk stüdyo albümü “Yazsız”dan hatırladığım “SFG”, bu albümde dinleyiciyi Jacques Cousteau’nun su altı dünyasından Sahra Çölü’nün en sıcak noktalarına sürükleyen başarılı bir icrası ile karışımıza çıkıyor. Müzikseverlerin gözlerini kapayıp kendilerini Alp’in ve Volkan’ın tüm salonu titreten ritmlerine kaptırarak çılgınca dans edebilme ihtimallerini seviyorum!
Anagram’ları çok severim! Akıl dolu anagramlar her zaman ilgimi çekmiştir: Mr. Mojo Risin’ – Jim Morrison ya da William Shakespeare’in Danimarka prensi Amleth’ten esinlenerek yarattığı “Hamlet” gibi. Bu minik oyunu Sarp’ın da sevdiğini düşünüyorum, zira iki tane özel parça bu albümde bizlerle: “Alpmez Söner” ve “Voltök Keman”. Benim gibi amatör, hevesli ya da profesyonel olarak çalabilen her davulcunun rüyalarını süsleyen aksak ritmlerle dolu “Voltök Keman” duyduğum en “öğretici” parçalardan biri!
Intro’sundaki notaların Alp Ersönmez’in parmağından çıktığını görmenin heyecanlandırdığı, zaman zaman Erik Truffaz etkilerinin de hissedilebildiği “Mystic Blues”u albümün en “olgun” parçası olarak kabul edebilirim sanırım. Sonrasında da Genco Arı’nın unutulmadığı, ancak yerinin de başarılı bir şekilde doldurularak “Quartet Muartet” defterlerin üzerindeki tozun üflendiği “Bir İleri Bir Geri” ile birlikte bu muhteşem konserin sonuna geliyoruz.
Bu albümü dinledikten, hatta kendinizden geçip ikinci kez ya da üçüncü kez dinledikten sonra “Evet, bu tam bir jazz albümü” dememiz biraz zor aslında. Hoş, mÖE’yi mÖE yapan en güzel özelliklerden biri de bu sanırım. Farklı genre’ların esintilerinden yararlanılmış “orijinal” bir albüm olması. Selin’in “Aa bir saniye, bu ataklar ne kadar da çok Dream Theater’ı andırıyor?” yorumları ile Progressive Metal’i, Alp’in slap dolu geçişlerini ve Volkan Öktem’in sarsıcı ritmleri ile punk, R&B ve Drum’n Bass’i, fikrin Sarp Maden’in aklından çıktığını düşündüğüm ve Lou Reed’in “Metal Machine Music-vari” introları ile House & Noise’i akıllara getiren mÖE müziğinde hayata dair her detay mevcut: Mutluluk, aşk, ihtiras, şehvet, yalan, hüzün, gözyaşı, kavga, savaş, kurtuluş, barış, siyah, beyaz, gri hatta albümün çok başarılı bulduğum tasarımında da olduğu gibi kırmızı ve mavi!

Volkan Öktem (Photo: Emre Adam)
Ülkemizde CD, plak ve dijital formattaki albümlerden müzik dinleyen kitlenin son 10-15 yıldaki albüm satış rakamlarına paralellik gösterdiği bu sıkıntılı zamanlarda büyük risk alarak ve “gerçek müziği bir kişiye daha tattırabilme” ümidi ile canla başla çalışarak albümü yayınlayan öncü firmalardan Kabak & Lin, Murat Sezgi ve Ediz Hafızoğlu komutasında derslerine bir kere daha iyi çalışmış olacaklar ki Zorlu PSM’deki başarılı lansman konseri öncesi ve sonrasında dumanı üstünde ilk basım CD’leri seyircilerle buluşturdular.
Bebop ve Hard Bop ile yoğurulmuş bünyelerimize usta Şener Şen’in dediği gibi “Bakış açımızı değiştirerek” zaman zaman farklı ilaçlar da vermeliyiz sanırım.
Sarp Maden, Volkan Öktem ve Alp Ersönmez’li “mÖE”, aynı adı taşıyan albümleri ile aramızda. Albümü alın, dinleyin, dinletin. Zira pişman olmayacağınız yedi muazzam parça, sizleri sabırsızlıkla bekliyor olacak.
Konserlerine gidin. 3-7 Şubat arasında sırası ile İzmir, Bursa, Eskişehir, Konya ve Ankara’dalar.
mÖE.
“Algı kapılarınızın anahtarı”.