Saksofoncu Serhan Erkol, ilk albümü “Motel ATM”yi Kabak-Lin Records etiketiyle geçtiğimiz ay yayımladı. Serhan Erkol’a albümde Alper Yılmaz (b), Ercüment Orkut (p) ve Volkan Öktem (d) eşlik etti.
Müzik eğitimine Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü’nde Klasik Müzik Eğitimi ile başlayan Erkol, Bilgi Üniversitesi’nde jazz saksofon bölümünden mezuniyetinin ardından ‘New England Conservatory Contemporary Improvisation’ yüksek lisans programına dahil oldu ve Ran Blake, George Garzone, Peter Row, Jerry Bergonzi, Allen Chase, Joe Morris ve Anthony Coleman gibi isimlerle çalıştı. Ricky Ford Orkestra, Donavan Mixon Quartet, Teneffüs gibi gruplarla çalışarak yurt içi ve yurt dışında çeşitli festivallere katılan Erkol ile ilk albümü “Motel ATM” vesilesiyle sohbet ettik.
Google’a “Motel ATM” yazınca karşıma çıkan ilk madde Meksika’nın Monterrey kentinde bir motel. Aklıma gelen ise Zaragoza’da karşılaştığım bir manzara. Geceleri evsizler soğuktan çok zarar görmesin diye kapalı ATM’ler içine minderli banklar konuyor. Senin için “Motel ATM” ne anlama geliyor?
Evet, “Motel ATM” parçası Zaragoza’daki manzaranın İstanbul versiyonunu ifade ediyor. Kapalı ATM’ler bir dönem Türkiye’de de yaygındı, muhtemelen güvenlik sebebiyle kaldırıldı, neredeyse hiç kalmadı. Şehir hayatında karşımıza bu tarz manzaralar aslında hep çıkıyor, kapalı ATM’lere sığınan evsizler bize toplumun içinde bulunduğu durumu yoruma gerek kalmadan gösteriyor. Elizabeth Lo isimli yönetmenin yaptığı “Hotel 22” adlı kısa belgesel bu durumu çok güzel anlatıyor. 22 numaralı otobüs hattı tüm gece boyunca evsizlere ev oluyor.
“Ölü Adam”da saksofon bir ballad seslendirircesine yumuşak ve melodinin yalınlığını hiç bozmadan ilerlerken piyano daha nüanslı, Kuzey jazz’ını çağrıştırıyor.
Jim Jarmusch’un “Dead Man” filmi bu parçanın en büyük esin kaynağı. Filmin atmosferi ve Neil Young’un müziklerindeki minimal yaklaşım beni çok etkilemişti ve bu parçayı yazdım.
“Benekli” kim?
Her jazz müzisyeni gibi benim de kedim var üç tane. Hepsinin farklı karakterleri var. Kedilerimizden birinin ismi yüzündeki nokta gibi renkten dolayı “Benekli” biz kısaca Benek diyoruz.
Benekli’de sanki dramatik bir yapı var. Ama bütün metin müzik ile aktarılıyor. Başrolde bas gitar var. Piyano ve davul yardımcı roller… Saksofon hikaye anlatıcı.
Bu parçadaki dramatik yapı Benekli’nin çift karakterli halini anlatıyor. Benekli diğerleri gibi evde doğmadı, sokaktan sahiplendik, dolayısıyla sokaktaki çetin şartları gördü. Şimdi çok yumuşak huylu, huzurlu bir ev kedisi fakat zaman zaman, aklının bir yerinde kalmış o sokaktaki deneyimleri hatırlıyor, tedirginleşiyor, hırçınlaşıyor gözlerine bakınca içinde o delirmeyi görebiliyorsunuz.
Müzik blues formuna kayınca pentatonik gam göndermesi de akla geliyor. “Penta”nın esin kaynakları kimlerdir?
Bu albüm çok farklı yaklaşımlarla yazdığım çeşitli parçaları özet olarak bir araya topladığım bir albüm. “Penta” parçası da daha teknik yaklaşımlarla yazdığım bir parça. New England Konservatuarı’nda hocam Jerry Bergonzi’nin derslerinde bahsettiği ‘poli-pentatonik’ kavramı üzerine yola çıktım. Farklı tonlarda pentatonik gamların permutasyonlarını çıkarıp bunları tesadüfi etki yaratacak şekilde bir araya getirmeye çalıştım. Bergonzi’nin “Inside Improvisation” serisinden bu konu üzerine yazdığı “Pentatonics” adlı kitabı ilgili müzisyen dostlara tavsiye ederim.

Serhan Erkol (Photo: Hale Yiğit)
Tamer Temel İstanbul, Engin Recepoğulları Ankara doğumlu olsa da İzmir’de uzun yıllar yaşamışlar. Serdar Barçın direkt İzmirli. Sen de İzmir’de uzun süre kalmışsın. Havasından mı suyundan mı, İzmir’in saksofonisti mi meşhur?
Ben Berlin doğumluyum ama İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde jazz okumak için ayrılana kadar İzmir’de büyüdüm. Müzik öğrenmeye orada başladım. İstanbul geleni göndermiyor, ama buradan ayrılma fikrim olsa aklıma ilk gelen şehir İzmir. İzmir’i seviyorum, büyükşehir olarak en rahat şehirlerden biri. İzmir’de aslında müzisyen çok yetişiyor. Ama biz saksofoncular bayrağı önde tutuyoruz gibi.
“Çay Benim Çeşme Benim” çok bilinen bir Ege Türküsü. Ege türkülerini tavır ve tema olarak diğer yörelerinkinden ayıran en önemli özellikler nelerdir?
“Çay Benim Çeşme Benim” türküsü aslında kaynaklarda Antalya/Korkuteli yöresi diye geçiyor fakat 9/2’lik ritm üzerine nakış gibi işlenen melodisi ile bu türkü Ege türküleri gibi. Ege türkülerinin melodik ve ritmik olarak zengin yapıları çok ilgimi çekiyor. Doğu türkülerinde Hüseyni makamı ve 4/4 lük ritmler hakimken, Ege türkülerinde Hicazkâr gibi farklı makamlar ve karmaşık ritimler mevcut. Alper Yılmaz’ın harika eşliği ile albümde en sevdiğim kayıtlardan biri oldu.
“Hine Binin Li Teşte Kin” bu albümün sürprizi olmalı. Kürtçe türkü görmek ne güzel. Bu türküyü seçme nedenin nedir?
Bilgi Üniversitesi’nde okurken Ferit Odman, Samed Kamalı ve Altay Dönmez ile A26 isimli bir ensemble grubumuz vardı. Ekip olarak Diyarbakır Dicle Üniversitesi bahar şenliklerinde çalma fırsatımız oldu. Bu seyahat malum sebeplerle önyargılarla dolu olduğumuz doğu illerine ilk gidişimizdi ve unutamadığımız harika bir anı oldu. Oradaki güzellikler, insanlar bizi çok etkiledi. Çaldığımız repertuarda o yöreye de ait birşey olsun istedik ve “Kınayı Getir Aney” diye bildiğimiz bu türküyü repertuara ekledik. Çaldığımızda insanlar halay çekmeye başladı sonra bütün jazz parçalarında halay çekmeye devam ettiler. Daha sonra bu türkü benim repertuarımda hep kaldı.
Genel olarak halk müziğiyle, halkların müziğiyle aran nasıl?
Müziğe bir bütün olarak bakıyorum, hiçbir ayrım yapmadan, her sınıftan, her kültürden müziği keşfetmeye çalışıyorum. Anadolu’dan çıkan müziklere de özel ilgim var. Bu müziklerdeki sadelik, estetik, edebiyat beni çok etkiliyor. Aynı zamanda çok kapsamlı ve zengin bir müzik. Sürekli araştırıyorum, genellikle az bilinen örnekleri bulup çıkartmaya çalışıyorum, önemli icracıları dinliyorum.
Müzik türleri arasındaki geçişler, melezlemeler hakkında ne düşünüyorsun?
Türler arasındaki geçiş bana çok doğal geliyor. Kendimizi belli bir türe hapsetmek bana hep sıkıntılı gelmiştir. Benim bakışım dünyadaki tüm müzikleri hep bir bütün olarak olarak algılamak yönünde. New England Konservatuarı’nda okuduğum bölüm “third stream” adıyla tam olarak bunun için farklı müzik akımlarından yeni müzikler yaratma pratikleri üzerine kurulmuş.
“Motel ATM” modern jazz olarak başlayıp etnik jazz olarak biten bir albüm dersek doğru olur mu?
Evet, Türk müziği ile etkileşimli olan parçalar biraz albümün sonuna doğru geliyor. İki türkü ve son olarak ney ile melodisini çaldığım “Devr-i Kebir” makamsal dünyalara gidiyor.
Butch Morrisli, Donovan Mixonlı, Ricky Fordlu günleri özlüyor musun?
Özlüyorum, bir yandan da o döneme tanıklık etiğim ve faydalanabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum.

Serhan Erkol (Photo: Hale Yiğit)
O günlerden bugüne olumlu olumsuz ne gibi değişimler var sende ve jazz’da?
İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik bölümü benim okuduğum yıllarda çok özeldi. Çok iyi hocalar ile yoğun bir program vardı. Herkeste öğrenme isteği ve iyi bir dayanışma vardı. Bu bölüm, benim ve birçok öğrencinin hayatını değiştirdi. Performans bölümünün kapanmasıyla bunun devamı gelmedi. Keşke devam edebilseydi ve o günlerde doğan bu enerji köklü bir bir müzik bölümü olarak sürseydi. Yine de bugüne pozitif bakıyorum. Bir eğitim kurumu içinde olmasa da müzik adına çok güzel üretimler var. İnsanlar kendilerini geliştiriyor araştırıyor yeni şeyler ortaya koyuyor.
Kimleri dinliyorsun bu aralar?
Yeni dönem Amerika’da güzel bir akım var, bu akımdan David Binney, Miguel Zenon, Donny Mccaslin, Aaron Parks, Ari Hoenig, Ben Wendel, bu aralar en çok takip ettiğim isimlerden bazıları.
“Motel ATM”ye ve bundan sonrasına dair beklenti ve ümitlerin neler?
Ülke olarak zorlu dönemlerden geçiyoruz, bu durum ister istemez yaptığımız işleri etkiliyor. En büyük ümidim ve beklentim daha barışçıl bir ortamda müzik yapmaya devam edebilmek. Herşeye rağmen bir şekilde çok güzel albümler projeler ortaya çıkıyor, umarım hepimiz için bu üretkenlik her zaman artarak devam eder ve daha fazla albümler yapıp konserler gerçekleştirebiliriz. İkinci albüm için düzenlediğim parçalar neredeyse hazır, onu da en kısa zamanda kaydetmeyi düşünüyorum.