İlham Gencer’in yaşı 90+2… Hala konserler veriyor, deyim yerindeyse arı gibi çalışıyor. Sesini kaybetmeyişini bu yaşa kadar sigarayla tanışmamış olduğuna bağlıyor ve ekliyor; “Günden güne çünkü tecrübe kazanıyorum, nefesimi ayarlıyorum. İlk başladığım zaman bazı müzisyen arkadaşlarım nefes için hoca tutmuşlar, ben kendim yapıyorum nefesimi ayarlamayı çünkü spor yapıyorum. Yazın çok yüzerim, kışları da hiç sporu bırakmam. Müzikle spor yaparım” diyor.
NTV Radyo’daki “Bizim Cazcılar” adlı programıma katılan İlham Gencer’le onun için en önemli parçaları çaldık. Dilerseniz seçtiklerimizden birini, röportaja eşlik etmesi için dinleyebilirsiniz:
Şimdi efsane İlham Gencer’in müzik yolculuğuna çıkalım…
“Nota Nedir Bilmem, 12 Lisanda Şarkı Söylerim”
Bende nota bilgisi diye bir şey yok, eğitimim yok, konservatuvarım yok. Allah vergisi kabiliyetim var. Beş yaşındaydım, evde bir piyano vardı. Rahmetli anneciğim piyano çalardı. Yemeden içmeden önce o piyanonun başına oturuyordum. Radyodan müzikal programları dinlerdim, o zamanlar televizyon yok. Haliyle jazz parçalarını öğrenmek için bir şansım da yok. Radyodan takip ediyordum ve ezberliyordum. Ezberliyordum ama sözleri bildiğim kadar… Çünkü İngilizcem o zamanlar çok zayıftı. Aslında hala çok zayıf ama İngilizce şarkıları söyleye söyleye öğreniyorum hatta bana Oxford mezunu musun diye soruyorlar, o kadar güzel dilim dönüyor yani. Şimdi 12 lisandan şarkı söylüyorum.
“Müzik Doğuştan Gelir”
Evdeki o piyanoya ben kendi kendime oturdum, kimse zorlamadı. Annem beni Kurtuluş’ta bir dershaneye yollamıştı. İki dersten sonra terk ettim, bir daha gitmedim. Eğitime giremiyorumdum. Allah vergisi bir kabiliyetim olduğunu yıllar sonra öğrendim. Müzik zaten doğuştan olur. Onun için derslere girmiyordum, giremedim. O sistem beni ilgilendirmiyor. Allah’ın bana verdiği o kulak gücüyle kendime göre şarkıları yorumluyorum.
“Şarkı Yorumlamaya 1949’da Başladım”
Başta şarkı söylemiyordum, 16 yaşımdan sonra şarkıları yorumlamaya başladım. O da şöyle oldu; Galatasaray’da eski bir orkestra şefimiz vardı, İbrahim Özgür. Ankara Radyosu’nda “Ateş Böcekleri” programını yapardı grubuyla ve Sevim-Sevinç kardeşler de bu grubun solistleriydi. Sevinç (Tevs) Hanım bu ülkenin jazz anasıdır. Bu grubu radyodan takip ediyordum, sonunda İbrahim Bey ile tanıştık. O zaman Galatasaray Lisesi’nin tam karşısında Tea Room diye bir yer vardı, 1949 yılında oraya İbrahim Bey’e gittim. İlk kez orada İbrahim Bey beni lanse etmiştir. Fakat ben şarkı söylemiyordum, İbrahim Bey, “İlham’cığım neden şarkı söylemiyorsun? Bir tecrübe et!” dedi. 1949’da orada şarkı söylemeye başladım.
“İlham Gencer’le Tatil Gecesi”
Benim için jazz müzisyeni hiç ölmez. Jazz’cı özgürlükçüdür. 1949’da İbrahim Özgür’le çalışırken, İstanbul Radyosuna’da girdim. Rahmetli Faruk Yener vardı İstanbul Radyosu Hafif Batı Müziği başkanı. İstanbul Radyosu’nun açıldığı hafta derhal bana bir program verdi. 1949’dan 1962’ye kadar her hafta Cumartesi günü herkes radyo başında “İlham Gencer’le Tatil Gecesi” programını dinliyorlardı. O gün bugün ben tabii artık iyice şarkıcı oldum. Cüneyt Sermet kontrbas çalıyordu, Turhan Taner elektro gitar. Cüneyt Sermet, Turhan Taner ve ben bu programa bu grupla başladık İstanbul Radyosu’nda, sonra benim grubum değişti.

İlham Gencer (Photo: Alp Esin)
“Müzikte Anarşistim”
Kimseden bir şey öğrenmedim. Allah vergisi, benim hocam Cenab-ı Allah. Bir kere bu bir seçim değil, beğenmişim jazz’ı. Türk sanat müziğini de çok severim çünkü benim iki tane rahmetli halam Lale ve Nergis hanımlar Türkiye’de ilk defa Türk Sanat müziği okumuşlardır o tarihlerde. Fakat o zaman Türkler sahneye çıkamıyordu biliyorsunuz. Plaklarını yapmışlar fakat o plaklar çok fazla yayınlanmadı. Yani Türk Sanat Müziği bir kere baba tarafından geliyor ama ben jazz’ı daha çok sevdim herhalde bilmiyorum, birazda anarşist bir ruhum. Jazz’da biliyorsunuz ¾’lük 5/4’lük tempo yoktur, spontonedir. Bunu sevdim, karakterime de uyuyor bende biraz anarşistim müzikte. Jazz’ı sevdim ve jazz’la başladım. Allah’a şükür jazz benim için bir yaşamdır, özgürlüktür.
“Beyazlar Siyahlarla Yarışamaz”
Jazz Amerika’da siyahlar tarafından keşfedilmiştir. Renk ezikliğinden dolayı bilhassa New Orleans’da -Sezen Cumhur Önal’ın söylediği gibi çikolata renkliler- bu eziklikleri sebebiyle müziğe sığınmışlardır. Bence jazz müziğini Amerika’daki “siyah”lar başlatmış, “beyaz”lar da arkalarından gelmiştir. Ama iddia ediyorum “beyaz”lar “siyah”larla yarışamazlar.
“Türkiye’de İlk Türkçe Sözlü Pop Müzik”
Pop dinlemek şöyle olsun, Türkiye’de ilk Türkçe sözlü pop müziğini ben söyledim, sene 1960. Fecri Ebcioğlu rahmetli benim çocukluk arkadaşımdı, yıllarca Fecri’yle beraber olduk, bir gün dedim ki Fecri’ye; “Evladım, o tabii benden çok genç, şimdi çoktan gitti, uçtu, bıktım bu yabancı şarkılardan, lütfen bir yabancı şarkıya Türkçe söz yaz, belki kısmet olur ben söylerim” dedim. Aynı sene içinde “Bak bir varmış bir yokmuş” parçasını yazmış, getirdi koydu önüme… Tabii ben bu şarkının Fransızcasını söylüyordum, başladım söylemeye. O sırada kulüpte çalıyorduk, 200 kişi vardı. O 200 kişi ayağa kalktılar ve 3 defa söylettiler bana o şarkıyı. Bunun üzerine duyuldu, basın da bundan bahsetti. Şimdi herkes bilir bu şarkıyı. Ve o gün bu gün herkes Türkçe sözlü şarkıları söylemeye başladı.