29. Akbank Jazz Festivali kapsamında 19 Ekim günü Soho House’ta “Neden Jazz” konulu bir oturum gerçekleşti.
Jazz programcısı Hakan Rauf Tüfekçi’nin moderatörlüğünde jazz müzisyeni Önder Focan, basının önemli kalemlerinden Sedat Ergin, Lale Plak’ın sahibi Hakan Atala oturuma katıldı.
Önder Focan “neden jazz” sorusuna müzisyenlerin “neden olmasın” diye cevap verişinden bahsetti. Sorunun tek bir cevabı olmadığını vurguladı. Jazz müziğinin sadece müzisyenler için yapılmadığını, dinleyiciler için de yapıldığını ve hem seyirci hem müzisyenle iletişimin, bu işin özü olduğunu söyledi. O yüzden de jazz müziği kulüpte dinlence çok hoş dakikalar geçiriyoruz. Focan’ı, jazz müzisyeni olarak tutan şey—enstrümanı iyi çalmak, armoni öğrenmek gibi konuların yanında — müzisyenlerle yaptığı diyalog ve bunu dinleyici ile paylaşmakmış. Bu da mutluluğun bir diğer tanımı.
Bunun üzerine Hakan Rauf Tüfekçi bir anısını paylaştı. Tüfekçi’nin sıkı rock müzik hayranı arkadaşı yıllar önce Nardis’e gelmiş ve üç şarkıdan sonra çıkmak istemiş. Kapıda ödediği paranın üç şarkılık kısmını almalarını ve kalan parayı iade etmelerini istemiş. Bu kişiye göre jazz’ın tanımı “ıslıkla çalınamayacak müzik”miş. Boğaziçi mezunuymuş, iyi bir beyinmiş; fakat bu kişiye göre jazz işkenceymiş. Sonuçta Önder Focan’a bu mutluluğu veren jazz müziği, başkalarında bu hissi uyandırmıyormuş.
Gazeteci Sedat Ergin aynı zamanda bas gitar da çalıyor. Vaktiyle “jazz müziğin demokrasisi” diye düşünür yazarmış. Bu konu ile ilgili Hasan Cemal ile aralarında geçen bir latifeyi anlattı. Daha sonra jazz’ın, müziğin demokrasisi olduğu ile ilgili pek çok doktora tezi ve araştırmalarla karşılaştığını belirtti. Ergin, doğaçlama yapabileceğimiz, istediğimiz yöne gidebileceğimiz, sınırsız bir özgürlük alanından bahsederken bu alanda belli kuralların da oldukça önemli olduğunu vurguladı.
Cüneyt Sermet’in “Cazın İçinden” kitabından şu alıntıyı yaptı:
“Tabiidir ki her müzik kolunda olduğu gibi jazz’ın da iyi ve kötü tarafları vardır. Mesela iyi taraflarından biri samimiyetidir. İlticaen (doğaçlama) çalındığı için o anda çalınan, yani bestecinin bütün hissi o anda çalınınca bestecinin bütün hislerini olanca çıplaklığıyla görürsünüz. Evvelce hazırlanmadığı için hislerini örtmeye, süslemeye ve değiştirmeye vakti yoktur. Onun için bu müzikte insan ruhunun çok derinliklerine inilebilir. Ayrıca bu müziğin ritmik itici gücü, canlılığı, esprisi, yaratıcılığı, tekniği ve çeşitli karakteristikliklerinden dolayı hürriyet mefhumuna yer vermesi meziyetleri arasındadır”.

Sedat Ergin & Önder Focan & Hakan Atala & Hakan Rauf Tüfekçi (Photo: Zuhal Focan)
Hakan Atala’ya “Bu dünyada jazz plakları satmak ne kadar akıl kârıdır” diye soruldu. Yaklaşık otuz senedir Atala’nın kontrolünde olan Lale Plak’ta butik tarzda bir iş yapmaya çalıştığını paylaştı. Sevdiği için bu işi yaptığını söyledi.
Oturumda, Ahmad Jamal’in Nation of Islam’ın sesi olmasından kara panterlere, Miles Davis’in çalarken nasıl liderlik ettiğinden blue note’lara dair konulara yer verildi. İsrailli müzisyenlerin jazz alanı içinde nasıl yeni bir damar yarattıkları vurgulandı. Charlie Parker’ın kişiliği ve müziği arasındaki ilişkiden bahsedildi. Bugün jazz müziğinde Charlie Parker ve bebop etkisinin önemi dile getirildi ve jazz’ın kökeninin neresi olduğu tartışıldı.
Sentez ile yapılan ürünün “sentetik” olduğu gerekçesi ve doğal olana yaklaşma ihtiyacı ile ikili kavramlardan bahsetmek için kaynama, yapışma anlamına gelen “füzyon” kelimesinin kullanılması gerektiğini vurgulayan Focan, jazz’ın kendisinin füzyon olduğunu söyledi. Klasik müzik, Avrupa bando müziği, Afrikalı Amerikalıların ritimleri ve kilisedeki ilahilerden harmanlanıp jazz’ın oluştuğunu ve yaşayan her şey gibi etkiye açık olduğunu söyledi.
Ön sırada oturan sürpriz konuk, psikiyatrist Aytül Çorapçıoğlu, New Orleans’ta da bulunmuş. “Jazz müzisyeninin ya da dinleyicisinin psikolojik profili var mı” sorusunu cevapladı. Jazz müziğin duygularla ilgili ciddi bir yanı olduğunu vurguladı. Katarsis kavramından “arınma”, “temizlenme” olarak bahsetti ve bu kavramın müzikle ilişkisine değindi. Teksas Üniversitesi’nde yapılan araştırmalara göre jazz müzisyenlerinin “borderline” özelliklerinin güçlü olduğunu ve duygularını dışa vurma özelliklerinin yüksek olduğunu belirten Çorapçıoğlu “dinle ve çal” paradigmasından bahsetti.
Akbank Sanat’ın sanat direktörü Derya Bigalı bilgisayar mühendisi olarak uzun yıllar çalışmış. Bankanın yaptığı jazz festivalinden haberdar olan Bigalı, “para her şey değil” diyerek Akbank Kültür Sanat’ın yönetimine geçmiş. İlk yıllarda jazz izleyicisi oluşturmak için emek vermişler ve şu an gelinen noktada bazı konserler günler öncesinden sold-out oluyor. “Sadece büyük salonlarda konser izlemekle jazz sevilmez” diyen Bigalı jazz’ın kendisi için olan anlamını “o anın ruhunu hissetmek” diye açıkladı. “Hem çalanlar hem izleyiciler açısından tekrar edilemez bir deneyim, izleyici açısından da bir sonraki notayı bilemedikleri önyargısız bir dinleme oluyor” diyen Bigalı her seferinde farklı çalınan doğaçlamalara ve jazz’ın biricikliğine dikkat çekti.
Jazz Dergisi yazarlarından Emre Adam ufkunu genişletmek için “Neden Jazz” oturumunu izlemeye geldiğini söyleyerek deneyim paylaşımında bulundu.
Mimar Sinan Üniversitesi’nde “makam müziği” ile ilgili yüksek lisans tezini oturumdan bir gün önce savunduğunu söyleyen bir katılımcı, doğaçlamanın İran ve Türkiye makam müziğinde değerli yeri olduğunu paylaştı ve Türkiye’deki örnekleri merak ettiğini söyledi. Focan, Swing A La Turc albümleri ile yirmi beş ülke dolaştıkları bilgisini verdi. Bununla birlikte notalarla ilgili olarak bazı ara bulucu yöntemlere başvurmak gerektiğini söyledi. Okay Temiz ile yaptıkları çalışmalardan bahsetti ve makamsal sololara örnek verdi. Jazz’ın anında karşılıklı konuşma geleneğini makamsal müzikte yakalamanın imkân ve imkânsızlıklarından bahsetti.
“Hüseyni makamı jazz’la buluşabilir mi” adlı yazısından bahseden Sedat Ergin ise Uraz Kıvaner, Murat Verdi ve Baki Duyarlar’ın işlerinden konu ile ilgili örnekler verdi. İlgili yazıya şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.hurriyet.com.tr/huseyni-makami-cazla-bulusabilir-mi-22211346
Oturumu Hakan Rauf Tüfekçi “jazz özgürlüktür” diye kapattı.